NEW YORK’TAKİ 3’LÜ GÖRÜŞMENİN DEĞERLENDİRMESİ, ELEŞTİRİLER VE ÖNERİLER
SABAHATTİN İSMAİL
15 Ekim’de Newyork’ta BM Genel Sekreteri gözetiminde CB Tatar ve Rum yönetimi lideri Hristodilidis’in katılımıyla yapılan 3’lü görüşme öncesi yaptığım değerlendirmelerde en büyük endişemizin, Nisan 2021’de ortaya koyduğumuz milli politikanın esnetilerek, yeni bir görüşme sürecinin başlatılması olduğunu yazmıştım.
Ne yazık ki, ” GAYRI RESMİ ” ifadesi örtü olarak kullanılarak böyle bir sürece girildiği anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda BM gözetiminde, adadaki iki “Taraf” ile Türkiye ve Yunanistan’ın katılacağı 4+1 toplantısının yapılması kararlaştırılmıştır.
Garantör İngiltere’nin, kendisini dışlayan bu toplantıya, ardından, kendisinin de katılacağı “5+1” toplantısının yapılması kaydıyla onay verdiğine yönelik bilgiler vardır.
Yani bizim açımızdan 1974’de çözülmüş olan Kıbrıs “sorunu”nu, sözde yeniden ” çözmek” adına, yeni bir görüşme süreci içine girilmiştir denebilir.
GAYRI RESMİYMİŞ!!
Nisan 2021’de BM’ye verilen, TBMM, MGK ve KKTC hükümeti tarafından da onaylanan şartlarımız kabul edilmeden böyle bir sürece girilmesini eleştirenlerin ağızlarını kapatmak için de bu sürece
” GAYRI RESMİ” denecektir
Eleştiri yapanlara ise ” RESMİ görüşmelere başlamak için şartlarımızın kabulü gerekir, bu resmi görüşme değil, bunda geri adım atmadık” denecektir.
Bir başka deyişle, ancak şartlarımızın kabulü halinde yapılacak “RESMİ ” görüşmelerde konuşulacağı söylenen sorunun özüne ilişkin konular, şartlarımız kabul edilmediği halde “GAYRI RESMİ ” 4+1 ve 5+1 görüşmelerinde görüşülecektir..
Bu görüşmelerde “sorunun özü görüşülmeyecek” denemez. Çünkü sadece çay kahve içmek ve havadan sudan konuları konuşmak için biraraya gelinmeyeceği çok açıktır.
Ben bu süreci, Nisan 2021’de ortaya konan milli politikanın “GAYRI RESMİ ” denerek etrafından dolanılması olarak görüyorum
ÖNCEDEN PLANLANDI
Tahminim bu yeni süreç, baş aktör İngiltere ile Türkiye ve Yunanistan tarafından, önceden birlikte planlanmıştır.
Birinci aşama iki “TARAFIN” Newyork’ta BM Genel Sekreteri gözetiminde “gayrı resmi” görüşmesiydi.
İkinci aşama 4+1 toplantısı olacaktır.
Üçüncü aşama ise 5+1 toplantısı olacaktır
Arada ise Tatar ve Hristodulidis’in adada yeni geçiş kapılarının açılması vb. güncel konularda görüşmeye başlayarak halkları yeni sürece hazırlama çalışmaları olacaktır..
Bu toplantılarda görüşülecek olan konu, BM Genel Sekreterinin ifadesiyle, ” sorunun çözümü için bundan sonra nasıl ilerleneceği” olacaktır.
Böylece, ” yeni çözüm süreci yok” diye diye, kıyısından köşesinden yeni bir çözüm sürecine girilmiştir.
Türkiye- Yunanistan, Türkiye-AB-ABD yakınlaşmalarını göz önünde bulundurduğumda buna şaşırdım diyemem…
BM İYİ NİYET MİSYONU DIŞINA ÇIKILMALI
Bilindiği gibi, BM Güvenlik Konseyi, 1975 yılında aldığı 367 sayılı karar ile, BM Genel Sekreteri’nin “İYİ NİYET MİSYONU’nun ( GOOD OFFİCES) sınırlarını çizmiştir.
Bu kararda ” BM Genel Sekreteri’nin taraflara iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon kurarak sorunu çözmeleri için yardımcı olması” öngörülmektedir
Yani, BM Genel Sekreteri’nin gözetiminde yapılacak hiçbir toplantıda, Genel Sekreter, federasyon dışında bir çözümü savunamaz.
Toplantılarda biz elbette iki devletli çözüm istediğimizi söyleyebiliriz.
Ne ki alacağımız yanıt, “Bu, benim yetkim dışındadır, ben bunu savunamam” olacaktır.
Bu nedenledir ki, iki devletli çözümü savunan Türkiye ve KKTC’nin asıl yapması gereken şey, BMGK’nin 367 sayılı kararının değişmesi ve BM İYİ NİYET MİSYONU dışına çıkmak için mücadele etmektir.
Bu başarılamazsa, mevcut yetkisi içinde kalmak zorunda olan BM Genel Sekreteti’nin gözetimindeki hiçbir toplantıya katılmamaktır.
Ne ki, bu somut gerçeğe karşın ” gayrı resmi” denerek, BM Genel Sekreteri gözetiminde 2+1, 4+1 ve 5+1 görüşmeleri kabul edilmektedir.
Bu tutumla hem çelişkiye düşülmekte, hem de boşuna zaman ve enerji kaybedilmektedir..
Nitekim biz EŞİT İKİ DEVLET VE KKTC’NİN TANINMASINDAN söz ederken Newyork’taki görüşme sonrası yapılan BM Genel Sekreteri’nin açıklamasında, adadaki “İKİ TOPLUM”dan, “İKİ TOPLUM LİDERİ”nden ve sanki tek bir “KIBRISLI MİLLETİ” varmış gibi, ” KIBRISLILARDAN ( Cypriots)” söz edilmektedir
Çünkü BMGK nezdinde adada “İKİ AYRI EGEMEN HALK ve İKİ EGEMEN DEVLET” değil, “İKİ TOPLUMDAN OLUŞAN TEK KIBRIS HALKI VE HRİSTODULİDİS’İN BAŞKANI OLDUĞU TEK KIBRIS CUMHURİYETİ DEVLETİ” vardır
Tatar da, KKTC Cumhurbaşkanı değil, ” Rum Devlet Başkanının yönettiği KIBRIS CUMHURİYETİ İÇİNDEKİ TÜRK TOPLUMUNUN SİYASİ LİDERİ”dir.
Ve, ne yazık ki Genel Sekreter’in açıklamasında yer alan bu ifadeler bile kınanmamış düzeltilmemiştir.
EN BÜYÜK ÇELİŞKİ
Esasen hem iki devletli bir uzlaşmayı ve TANINMAYI savunmak, hem de bizi Rum işgalindeki sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”‘nin bir TOPLUMU olarak gören;
KKTC ‘yi red ve inkar eden;
KKTC ilanını kınayan ve;
tanınmaması için çağrı yapan 541 ve 550 sayılı BMGK kararları iptal edilmedikçe;
BM İYİ NİYET MİSYONU çerçevesini belirleyen 367 sayılı karar değiştirilmedikçe…..
BM Genel Sekreteri gözetimindeki görüşmelere katılmamız EN BÜYÜK ÇELİŞKİ VE TUTARSIZLIĞIMIZDIR.
Bu nedenledir ki, iki devletli uzlaşı ve tanınma isteğimizi ciddiye almamaktadırlar ve asla görüşmeyeceğimizi söylediğimiz federasyonda ısrar etmektedirler.
Gerçekten federasyon istenmiyorsa, federasyonu tek çözüm olarak dayatan BMGK kararları orada durdukça, BM gözetimindeki görüşmelere niye katılınıyor?
BM BAŞROL OYUNCUSU
Nitekim, Newyork’taki 3’lü görüşmeden sonra yapılan açıklamada da ” Bundan sonra çözüm için nasıl bir yol izleneceği konusunda çalışmak üzere, bir BAŞROL oyuncusu görevlendirileceği belirtilmiştir.
Bu kişinin BM Genel Sekreter Yardımcısı, Amerikalı diplomat Rosemary Di Carlo olacağı yönünde bilgiler gelmektedir.
Böylece bir yandan İngiltere, bir yandan da ABD, yeni görüşme sürecini ileri götürmeyi üstlenmiş olmaktadır
Biz de, yetkileri sadece federasyonu dayatmak olan BM yetkilileri gözetimindeki/ kontrolündeki görüşmelere,
“ama gayrı resmidir. Federasyon da görüşmeyeceğiz” diyerek katılacağız…
BİR BAŞKA ÇELİŞKİ
Newyork’taki 3’lü görüşmeden çıkan bir diğer sonuç da, “İKİ TOPLUM LİDERİ”nin, yeni geçiş kapıları açılmasını adada görüşecekleri yönündeki açıklamadır.
KKTC’nin bir diğer en büyük çelişkisi de budur.
BM, AB ve Rum yönetimine göre bu geçiş kapıları, “İKİ EGEMEN DEVLET SINIRLARINDAKİ GEÇİŞ KAPILARI” değil, ” “AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgal altındaki Kuzeyi ile Güneyi arasındaki YEŞİL HAT’daki geçiş kapılarıdır.
Bu kapılardan Güneye yapılan mal satışlarında da KKTC ticaret mevzuatı değil, AB ve Rum yönetimi tarafından belirlenen YEŞİL HAT TÜZÜĞÜ esas alınmaktadır.
Bu tüzüğün uygulayıcısı ise,( KKTC’yi meşru devleti saymadıkları için) Rum devletine de kayıtlı olan Ticaret Odası’dır. Rum yönetimi ve AB, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kayıtlı olduğu için, sadece Ticaret Odası’nın verdiği belgeleri geçerli kabul etmektedir. Güneye satılabilecek sanayi ve tarım ürünlerinin listesini de Rum yönetimi ve AB belirlemektedir.
KKTC ‘yi yok sayan bu onur kırıcı şartlarla Güneye yapılan ihracat nedeniyle, KKTC ekonomisi ve işadamları her geçen gün daha büyük oranda Güneye ve AB’a bağımlı hale gelmekte, bu durum federasyoncuları güçlendirmekte, federasyonculara propaganda temeli yaratmakta ve ilerisi için büyük riskler yaratmaktadır.
KKTC ‘yi Red ve inkar eden bu onur kırıcı uygulamaları durdurmak yerine, 3-5 federasyoncu işadamı daha çok para kazanacak diye, Güneye ve AB’a bağımlılığı daha da artıracak yeni kapılar açılması ve bunun için BM’nin de insiyatif alması akıl karı değildir
Kaldı ki bu durum, savunduğumuz iki devletli uzlaşı ve TANINMA politikası ile de bütünüyle çelişmektedir
SONUÇ
Sonuç olarak endişemiz gerçek olmuştur.
Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz Teyit edilmeden, ” ama gayrı resmiydi” denerek, Newyork’ta yapılan 3’lü görüşme, orada noktalanmamıştır.
Şartlarımız kabul edilmediği halde, yeni bir görüşme sürecinin ilk adımı olmuştur.
Bunu Adadaki ikili görüşmeler, ardından 4+1 ve 5+1 görüşmeleri izleyecektir
Böylece Dünyaya, “GÖRÜŞME SÜRECİ BAŞLADI, KKTC’Yİ TANIMAYA GEREK YOK” mesajı verilecektir.
Devamla “Türksüz bir Kıbrıs, Türkiyesiz bir Akdeniz” isteyen emperyalizmin baskıları üzerimize çekilecektir
Oysa yapılması gereken 1974’de çözmüş olduğumuz Kıbrıs sorununu yeniden çözmeye çalışmak anlamına gelen BM gözetimindeki bu görüşmeler yerine, TANINMA faaliyetlerini yoğunlaştırmaktır
“Bu mümkün değil” deniyorsa, o zaman yapılması gerek tek iş, TC ile KKTC arasında Monako modeli benzeri bir ÖZERK DEVLET ANLAŞMASI imzalayarak, KKTC ‘nin iç işlerinde bağımsız, dışişlerinde, savunmada, enerji konularında, uluslararası ulaşım ve iletişimde Türkiye’ye bağlı ÖZERK DEVLET olmasıdır.
Türkiye ile KKTC arasında Savunma İşbirliği Anlaşması imzalayıp adada EGEMEN deniz, hava, kara üsleri kurmaktır.
KKTC ile MEB Anlaşması imzalamaktır