Yazan: Doğukan Miraç DEMİRCAN
Girit adası açıklarında son yıllarda enerji kaynaklarına yönelik hamleler, bölgedeki jeopolitik gerilimleri yeniden alevlendirdi. Yunanistan’ın ExxonMobil ve Chevron gibi devlerle işbirliği yaparak Girit’in güneyinde petrol ve doğalgaz arama hamleleri, Türkiye ve Libya tarafından haklı bir itirazla karşılanıyor. Özellikle Yunanistan’ın 2022’den itibaren ExxonMobil-HelleniQ konsorsiyumuna Girit’in güney ve batısında iki ruhsat verip sismik aramalara başlaması ve 2025’te de Chevron’un ilgisiyle Girit güneyinde yeni uluslararası ruhsat ihaleleri açması, Libya’nın “egemenlik haklarımız ihlal ediliyor” diyerek Birleşmiş Milletler nezdinde resmî protestosuna yol açtı.
Libya, bazı arama bloklarının 2019’da Türkiye ile imzaladığı deniz yetki alanı mutabakatına tecavüz ettiğini belirterek Yunanistan’ı diyaloğa davet etti. Bu tablo, Doğu Akdeniz’de Girit merkezli bir enerji satrancının başladığını gösteriyor. Peki Türkiye bu hamlelere karşı nasıl bir strateji izleyebilir? Bu makalede İtalyan enerji şirketi ENI’nin bölgedeki varlığı ve Mısır’ın enerji ihtiyacını merkeze alarak, Türkiye lehine çok boyutlu (ekonomik, siyasi ve diplomatik) öneriler sunulacaktır. Ayrıca, Yunanistan’ın Fransa destekli savunma ortaklıklarına karşılık, Fransa’nın savunma altyapısının uğradığı siber sızıntının Mısır nezdinde nasıl bir fırsata çevrilebileceği ele alınacak, böylece Yunanistan’ın hamlelerinin Türkiye’nin atacağı adımlarla nasıl çürütülebileceği değerlendirilecektir.
Girit Açıklarında Enerji Hamleleri ve Çatışan İddialar
Yunanistan, Doğu Akdeniz’de enerji merkezi olma hedefiyle özellikle Girit adası güneyindeki hidrokarbon potansiyeline yönelmiştir. 2019’da ExxonMobil, Total ve Yunan HelleniQ Energy konsorsiyumu Girit’in batısı ve güneybatısında arama ruhsatları aldı; Total’in çekilmesiyle ExxonMobil operasyonun %70’ini üstlenerek 2022 sonbaharında sismik aramalara başladı. Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Rus gazına bağımlılığı azaltmak için ülkesinin 2023’e dek rezerv potansiyelini ortaya koymayı hedeflediğini açıklamıştı. Nitekim 2022 sonlarında ExxonMobil, Girit açıklarında ilk sismik çalışmalarını tamamlayarak veri toplamış ve 2023’te ikinci faz sismik taramalara geçmiştir. Ardından 2025 yılında Yunan hükümeti, Girit’in güneyinde iki deniz bloğunu daha uluslararası ihaleye açmış, Amerikan Chevron şirketi bu bloklarla yakından ilgilenmiştir.
Türkiye, 2019’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle imzaladığı Türkiye-Libya Deniz Yetki Mutabakat Muhtırası ile Girit’in doğu ve güneyindeki deniz alanlarının önemli bir bölümünü Libya ile paylaşan bir orta hat belirledi. Bu anlaşma Yunanistan tarafından tanınmasa da Birleşmiş Milletler ve UNESCO tarafından kabul edilmiştir. Son gelişme ile Trablus hükümeti kendi kıta sahanlığı haklarının göz ardı edildiğini vurgulayarak Yunanistan’ın ihale ettiği blokların “tartışmalı bölgeleri içerdiğini” bildirdi. Bu gelişmeler, Girit etrafında çok taraflı bir anlaşmazlık zemini yaratmış durumda.
Yunanistan’ın hamlelerinin ardında jeopolitik hesaplar da yatıyor. 2020’de İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, Doğu Akdeniz doğalgazını Girit üzerinden Avrupa’ya taşıyacak EastMed boru hattı projesini imzaladığında, proje Türkiye’yi dışarıda bırakan bir eksen olarak görüldü. Nitekim Atina, EastMed’i “Türk tahriklerine karşı koruyucu bir kalkan” diye lanse ederek 2019’daki Türkiye-Libya anlaşmasına cevap olarak sunmuştu. Ancak projenin ekonomik fizibilitesi ve politik desteği zamanla zayıfladı. ABD’nin Biden yönetimi, 2022 başında selefi Trump döneminin aksine EastMed’e mesafeli yaklaşarak projenin ekonomik ve çevresel gerekçelerine dair ciddi çekinceler bildirdi ve resmi desteğini çekmişti. Washington, önceliğin bölge ülkeleri arasındaki elektrik bağlantılarına ve yenilenebilir kaynaklara verilmesi gerektiğini de vurgulamıştı ancak Trump’ın yeni dönemdeki hamlesinin ne olacağı henüz belirsizliğini koruyor.
Avrupa Birliği de fosil altyapı yatırımlarını sınırlama politikasında olduğundan, EastMed boru hattı için kamu finansmanı belirsizleşti. İtalya’nın da başlangıçta projeye dahil olmasına rağmen 2020’de anlaşma imza törenine katılmaması ve çekinceleri, projenin birliğini sarstı. İtalyan hükümeti içindeki görüş ayrılıkları ve ek bağlantı boru hattı gerekliliği (Yunanistan’ın İyon Denizi kıyısından İtalya’ya) gibi konular, İtalya’nın mesafeli duruşuna yol açtı. Sonuç olarak, Yunanistan’ın Girit merkezli enerji stratejisi, arkasında ABD-AB finansman ve İtalya desteği olmayan, ekonomik olarak sorgulanan bir boru hattı hayaline dönüşmek üzeredir. Bu durum, Türkiye’ye hamle geliştirme fırsatı sunmaktadır.
Türkiye’nin Stratejik Karşı Hamleleri Neler Olabilir?
Türkiye, Doğu Akdeniz’de uzun kıyı şeridine rağmen kıta sahanlığı/ münhasır ekonomik bölge (MEB) hakkının Yunan adalarınca kısıtlanmasına itiraz eden bir duruşa sahiptir. Ankara, 2019’daki Libya mutabakatıyla bu itirazını somutlaştırmış ve sonraki süreçte kendi sondaj gemileriyle arama yaparak uluslararası hukuka uygun biçimde “Mavi Vatan”ını korumuştur. Mavi Vatan doktrini çerçevesinde Türkiye, uluslararası şirketlerin Kıbrıs açıklarındaki faaliyetlerini bile savaş gemileriyle fiilen engellemeyi göze almıştır. Türkiye’nin diplomasi ve işbirliğiyle de denge kurma imkânları vardır. Özellikle İtalya ve Mısır gibi bölgesel aktörlerin çıkarlarını gözeten bir strateji, Yunanistan’ı yalnızlaştırarak hamlelerini boşa çıkarabilir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin çıkarına hizmet edecek üç ayaklı bir stratejik öneri çerçevesi öne çıkmaktadır:
- (1) İtalya ile Enerji Diplomasisi: İtalyan enerji şirketi ENI üzerinden işbirliği kanalları açmak,
- (2) Mısır’ın Enerji İhtiyaçlarına Çözüm Ortağı Olmak: Mısır’ın artan enerji açığı ve güvenlik endişelerini giderecek ekonomik-diplomatik öneriler geliştirmek,
- (3) Savunma ve Teknoloji Alanında Alternatif Sunmak: Fransa’dan sızan askeri altyapı bilgilerinin yarattığı güvenlik açığını vurgulayarak Mısır’ı Fransız sistemleri yerine Türk savunma teknolojilerine yönlendirmek.
1. İtalya (ENI) ile Enerji Diplomasisi
İtalya, Doğu Akdeniz denkleminde özgün bir konuma sahip. AB üyesi olmasına ve Yunanistan’la dostane ilişkilere rağmen, İtalya yönetimi bölgedeki gerginlikte yüksek perdeden taraf olmaktan kaçınmış, daha ziyade ekonomik çıkarlarını korumayı ve krizleri tırmandırmamayı önceleyen bir politika izlemiştir. Nitekim bir İtalyan düşünce kuruluşu değerlendirmesinde, “İtalyan karar alıcılar Doğu Akdeniz’de krizin tırmanmamasını, ülkenin çıkarları açısından en iyi seçenek olarak görmektedir” denilerek İtalya’nın proaktif şekilde Ankara’yı karşısına almaktan imtina ettiği belirtilmiştir. Bu temkinli yaklaşımın ardında, İtalya’nın bölge ülkelerinin hepsiyle ticari ve enerji bağlarının güçlü olması yatıyor. İtalya, bir tarafta Yunanistan ve Kıbrıs ile AB dayanışmasını gözetirken, diğer tarafta Türkiye ile yıllık 20 milyar dolara yakın ticaret hacmini (Yunanistan, Mısır ve Kıbrıs’ın toplamından fazla) sürdürmek istemektedir.
En önemlisi, İtalyan enerji şirketi ENI bölgedeki en büyük aktörlerden biri olup, doğrudan İtalya için milli çıkar konumundadır. ENI, 2015’te Mısır açıklarında dev Zohr gaz sahasını keşfederek (yaklaşık 850 milyar metreküp rezerv) Mısır’ı enerji oyununda öne çıkardı. Hâlen ENI, Mısır’ın en büyük doğal gaz üreticisi konumunda olup günlük 350 bin varil eşdeğeri hidrokarbon üretiyor. Şirket, Zohr’un %50 ortağı ve Akdeniz’de Mısır’ın diğer offshore bloklarında pay sahibi olduğu gibi, Mısır’ın Dimyat (Damietta) LNG tesisinin de %50’sine sahiptir. Benzer şekilde ENI, Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde ruhsatlar aldı (Calypso gaz keşfinde %50 ortak) ve Libya’da petrol-gaz üretiminin %45’ini gerçekleştiriyor. Bu denli geniş çıkar ağı, İtalya’yı bölgedeki istikrarsızlıktan en çok çekinen ülkelerden biri yapıyor. Örneğin 2018’de Türkiye, ENI’nin kiraladığı bir sondaj gemisini Kıbrıs açıklarında donanmayla durdurduğunda, İtalya büyük bir krize girmekten kaçınarak gemiyi geri çekmişti.
Bu çerçevede Türkiye, İtalya’nın “denge siyasetini” kendi lehine kullanabilir. Önerilerimiz şunlardır:
a. ENI-Türkiye İşbirliği ve Ortak Konsorsiyumlar: Türkiye, Libya’nın batısında (Trablus) veya Yunanistan’ın tartışmaya açtığı sularda ENI ile ortak arama konsorsiyumları kurmayı teklif edebilir. Örneğin, Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) arasında 2022’de imzalanan ön mutabakat, İtalyan şirketlerinin katılımına açılarak genişletilebilir. Nitekim ENI, Ocak 2023’te Libya’da 8 milyar dolarlık yeni bir gaz üretim projesine imza atarak Trablus yönetimine uzun vadeli bağlık göstermiştir. Türkiye, Libya’daki nüfuzunu kullanarak ENI’nin projelerinin güvenliğini ve devamlılığını destekleyebilir. Karşılığında ENI de Türkiye-Libya anlaşmasına saygı duyan bir yaklaşım benimser. İtalyan basını ve analistleri, İtalya’nın en akılcı seçeneğinin krizi tırmandırmadan çıkarlarını maksimize etmek olduğunu vurgulamıştır. Eğer ENI, Türkiye’nin belirlediği alanlarda (örneğin Girit’in güneyinde Türkiye-Libya deniz sınırı yakınlarında) veya Girit’in güneydoğusunda bulunan daha verimli alanlarda TPAO ile ortaklaşa arama yaparsa, Atina hükümeti bu şirketle karşı karşıya gelmekte zorlanacaktır. Zira İtalya, AB içinde Yunanistan’a diplomatik desteğini sınırlayabilir. Böylece Yunanistan’ın Exxon/Chevron üzerinden yaratmak istediği fiili durum, ENI-TPAO ortaklığıyla dengeye oturtulabilir.
b. EastMed Yerine Türkiye Güzergâhı: İtalya, Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınmasında boru hattı konusunda pragmatik davranmıştır. EastMed projesine mesafeli durarak gerçekte bu hattın ekonomik olmadığını ima eden İtalya, alternatif güzergâhlara açıktır. Türkiye, uzun vadede Kıbrıs gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılabileceği bir güzergâh konusunda İtalya ile çalışabilir. Hâlihazırda Türkiye, TANAP-TAP hattıyla Azerbaycan gazını Yunanistan üzerinden İtalya’ya ulaştıran kritik bir tranzit ülkesidir. TAP boru hattı 2020’den beri faal ve İtalya’ya yılda 10 milyar m³ Azeri gazı taşımaktadır. Doğu Akdeniz’de keşfedilecek ek rezervlerin de en ekonomik çıkış noktası Türkiye üzerinden Avrupa olarak görülmektedir. ABD’nin desteğini kaybeden EastMed’in hayata geçmesi zor iken, Türkiye rotası İtalyan çıkarlarına daha uygun olabilir. ENI CEO’su Claudio Descalzi, 2023’te yaptığı bir açıklamada EastMed boru hattının zorluklarına değinirken, “Türkiye ile bir anlaşma olmadan bu iş zor” mealinde konuşmuştur. Dolayısıyla Ankara, İtalya’ya “gelin bu gazı en kısa yoldan birlikte Avrupa’ya ulaştıralım” diyebilir. Bu öneri, Yunanistan’ı dışlamak değil ama onu maksimalist tezlerinden vazgeçmeye zorlamak demektir. Çünkü eğer İtalya bile EastMed yerine Türkiye üzerinden gaz taşınmasını rasyonel görürse, Atina’nın jeopolitik hamlesi anlamsızlaşacaktır.
c. İtalya’nın AB Dönem Başkanlıkları ve Çok Taraflı Girişimler: Türkiye, 2023 itibarıyla AB ile ilişkilerinde normalleşme sinyalleri verirken, İtalya gibi ülkelerin desteğine ihtiyaç duymaktadır. İtalya, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan East Mediterranean Gas Forum (EMGF) içinde resmi gözlemci konumunda, ancak aktif bir rol oynamıyor. Hatta İtalya’nın, Türkiye’nin tam üye olmadığı bu oluşumun (Mısır, Yunanistan, İsrail, GKRY gibi üyeleri var) çatışmaları çözmediğinin farkında olduğu söylenebilir. Türkiye, enerji işbirliği konusunda AB nezdinde İtalya’nın arabuluculuğunu isteyebilir. İtalya’nın AB Konseyi Dönem Başkanlığını devralacağı varsayılırsa, Doğu Akdeniz Enerji Konferansı gibi bir inisiyatifin İtalya öncülüğünde düzenlenmesi, Türkiye’nin de masada olduğu diyalog zemini yaratabilir. Bu diplomatik jest, Yunanistan’ı Adalar Denizi’ndeki tek yanlı adımlardan caydırmak için kullanılabilir. Sonuçta İtalya, Türkiye’nin AB’ye karşı “kilit müttefiklerinden” biri olup yıllardır Ankara’ya yaptırımlara karşı çıkmış bir ülkedir. İtalya’nın “arabulucu orta yol” rolü, Yunanistan’ın ExxonMobil hamlesini yumuşatıcı bir forma sokabilir. Tüm bu önerilere rağmen son zamanlarda “Yeni Roma” adı altında yumuşak güç unsurlarıyla veya “ekümenik” iddiaları ile gündeme getirilen tehlikeli oluşumlara binaen İtalya ile yapılacak işbirliklerine dikkat edilmesi elzemdir.
2. Mısır’ın Enerji İhtiyaçları: Türkiye İçin Fırsat Penceresi
Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın en önemli bölgesel ortağı, Mısır’dır. Kahire yönetimi, 2010’larda Türkiye ile yaşadığı siyasi gerilim (Müslüman Kardeşler meselesi ve Libya iç savaşı gibi nedenlerle) nedeniyle Yunanistan ve GKRY ile yakınlaşmış ve 2019’da kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun da kurucu üyesi olmuştur. 2020’de Mısır, Yunanistan’la kısmi bir deniz sınırı anlaşması imzalayarak Türkiye-Libya mutabakatına tepki gösterdi. Ancak dikkat çekici biçimde, Mısır bu anlaşmayı 28. meridyenin doğusuna (Rodos-Kaşot-Meis adaları hizasının doğusu) uzatmayıp, yani Girit ve Meis civarını kapsam dışı bırakıp, aslında Türkiye ile arasındaki ihtilaflı bölgeye girmemeye özen gösterdi.
Ayrıca 2021’de Mısır, açtığı bir petrol arama ihalesinde belirlediği kuzey sınır koordinatlarını Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırına denk gelecek şekilde düzenlemiş, Atina’nın itirazı üzerine bloğun sınırını geri çekmiştir. Bu “denge politikası”, Mısır’ın çıkarlarını maksimize etmek için taraflar arasında dikkatli bir ipte yürüdüğünü gösteriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Sisi’nin 2023’te Ankara ziyaretinde, mevcut anlaşmazlıkların çözümü için gerilimin düşürülmesi ve enerji alanında işbirliğinin önemine vurgu yapması da bu denge arayışının bir parçasıdır.
Mısır, 2015’te Zohr keşfi sonrası doğalgazda kendi kendine yeter hale gelmiş ve hatta LNG ihracatçısı olmuştu. Ancak son yıllarda Mısır’ın enerji dengesi tekrar negatife dönmeye başladı. Zohr sahasında verim düşüşü ve diğer sahalarda kayda değer keşif çıkmaması, 2022’den itibaren Mısır’ı zora soktu. 2023 yazında Mısır’ın doğal gaz üretimi günlük 6,5 milyar f³ ile son 3 yılın en düşük seviyesine gerilerken, yaz sıcağında artan elektrik talebiyle ülkede yaygın elektrik kesintileri yaşandı. Hükümet, 2022’de döviz kazanmak için LNG ihracatını artırıp iç piyasada elektriği kısmış; ama 2023’te mecburen yaz boyunca gaz ihracatını tamamen durdurup iç tüketime yönlendiklerini açıklamıştır. Mısır’ın 105 milyonluk nüfusu ve büyüyen ekonomisi, enerji talebini sürekli yükseltiyor; mevcut sahalarda üretim düşerken iç talep arttığı için Mısır yeniden net gaz ithalatçısı konumuna dönmüştür. Nitekim 2023’te LNG ihracatı 2022’deki 7,14 milyon tondan yarıdan fazla azalarak 3,32 milyon tona düşmüş ve Mısır tarihinde ilk kez kış ayları için LNG ithal etme planları yapılmıştır. Bu durum, Mısır’ı enerji güvenliği arayışında yeni ortaklıklara açık hale getiriyor.
Türkiye, işte bu açığı doldurmak için kaçırılmayacak bir fırsat yakalamış durumda. Ankara ile Kahire arasında 10 yıl aradan sonra normalleşme başlamışken, enerji alanında verilecek somut destek mesajları siyasi yakınlaşmayı hızlandırabilir. Stratejik önerilerimiz şöyle:
a. LNG Ticareti ve Gaz Tedariğinde İşbirliği: Son yıllarda Türkiye, Mısır LNG’sinin en büyük müşterisi haline gelmiştir. 2021’den bu yana Türkiye, Mısır’dan önemli miktarda LNG almış; 2022’de ve 2023’te Mısır’ın bir numaralı LNG pazarı olmuştur. Bu tablo, iki ülke arasında enerji ticaretinde zaten bir karşılıklı bağımlılık oluştuğunu gösteriyor. Türkiye, devreye giren yeni FSRU (yüzer LNG terminali) tesisleriyle 2020’den bu yana yeni gazlaştırma kapasitesini beş kat artırarak yılda 50 milyar m³’e yaklaştırmıştır. Ayrıca Silivri ve Tuz Gölü’ndeki yer altı depolama kapasitesini yükseltmiştir. Bu sayede Türkiye, kendi ihtiyacından fazla LNG ithal edip depolayarak bölgesel gaz ticaret merkezi olma yönünde ilerliyor. Ankara, Mısır’a şu teklifi yapabilir: “Kendi gazın yetmediği dönemlerde biz sana LNG sevk edelim, gaz fazlan olduğunda da biz alalım.” Aslında bu fiilen başlamıştır; 2023’te Mısır gaz açığıyla LNG ithal ederken, Türkiye Karadeniz’den çıkardığı yeni gaz sayesinde belki Mısır’a LNG satıcısı konumuna dahi gelebilir. Türkiye’nin 2020-22 arasında Karadeniz’de keşfettiği 710 milyar m³ doğal gaz rezervi 2023’te üretime başlamış durumda ve ulusal tüketime önemli katkı sunacaktır. Eğer Türkiye, iç piyasasında rahatlama sağlarsa kontrat esnekliğiyle Mısır’a kış aylarında ek gaz gönderebilir. Örneğin Cezayir veya Azerbaycan ile swap yaparak Mısır’ın İsrail’den aldığı gazı Türkiye’ye yönlendirip karşılığında Azeri gazını Mısır’a aktarmak gibi yaratıcı çözümler mümkündür. Bu tarz kazan-kazan işbirlikleri, Mısır’ın enerji sıkıntısını hafifletirken Türkiye’ye de ticari kazanç ve stratejik nüfuz getirir.
b. Ortak Boru Hattı ve Elektrik Projeleri: Orta vadede, Türkiye ile Mısır arasında doğrudan bir doğal gaz boru hattı bağlantısı gündeme alınabilir. Coğrafi olarak zorluklar barındırsa da, mevcut Arap Doğalgaz Boru Hattı’nın Suriye üzerinden Türkiye’ye uzatılması projesi yeniden canlandırılabilir. Bu hat, Mısır gazını Ürdün ve Suriye’ye taşıyor; Suriye-Türkiye bağlantısı yıllardır atıl. Suriye’deki iç savaşın bitimi ve normalleşme ile (ki Türkiye-Mısır bu konuda da ortak zemine gelebilir) boru hattı Türkiye’ye bağlanabilir. Böylece Mısır gazı doğrudan Türkiye pazarına ve oradan Avrupa’ya erişim imkanına kavuşur. AB’nin de desteklediği Levant bölgesine yönelik elektrik interkonektör projeleri var; Mısır-Güney Avrupa arasında denizaltı elektrik kablosu planlanıyor. Türkiye, üçlü elektrik entegrasyonu konusunda Mısır ve KKTC ile birlikte bir proje önerebilir. Örneğin, Türkiye-KKTC ve KKTC-Mısır arasında döşenecek kablolarla Doğu Akdeniz’de bir elektrik ringi kurulabilir. Bu, hem Mısır’ın yazın elektrik fazlasını Türkiye’ye satmasını hem de acil durumda Türkiye’den destek almasını sağlar. Ayrıca yenilenebilir enerji alanında – özellikle güneş enerjisi – Mısır ile ortak yatırımlar yapılabilir. Ankara, Karapınar gibi dev güneş santrali projelerindeki deneyimini Kahire ile paylaşarak çöl arazilerinde büyük güneş tarlaları kurulmasına yardımcı olabilir. Bu tür ekonomik işbirlikleri, siyasi güven inşası için kaldıraç görevi görecektir. Mısır böylece sadece Yunanistan-GKRY ekseniyle sınırlı kalmayıp, enerji güvenliğini çeşitlendirmek adına Türkiye ile de çalışabilir.
c. Deniz Yetki Anlaşması İçin Zemin Yoklaması: Türkiye ile Mısır, deniz yetki alanı sınırlandırmasında geçmişte zıt pozisyonlarda olsa da bugün şartlar farklılaşmıştır. Yunanistan’ın maksimalist adalar tezini Mısır’ın da tam kabul etmediği ortadadır. Türkiye, Mısır’a 2011’de kendi teklif ettiği şekilde, Rodos’un ve Meis’in etkisini sınırlayan bir orta hat esaslı paylaşımı tekrar önerebilir. Hatta Libya ile 2019’da çizdiği hattın Mısır’a komşu segmentinde, Mısır’ın deniz alanını genişletecek küçük düzenlemelere gidebilir. Bu jest, Kahire’ye “Yunanistan’la yaptığın anlaşmada almadığın bir parçayı sana veriyorum” mesajı olur. Zaten Yunanistan-Mısır 2020 anlaşması, tam bir MEB paylaşımı değil, kısmi bir anlaşma idi. Mısır’ın batısında (25. meridyen batısında) hala belirsiz alanlar var. Bu uzun vadeli bir hamledir ve hemen sonuç beklenmez. Ancak Mısır’ın aklında Yunanistan’la hareket etmenin tek seçenek olmadığı düşüncesini uyandırır. Enerji ihtiyacı ile egemenlik çıkarı bir araya geldiğinde, Kahire Atina’ya tam bağımlı kalmamayı tercih edebilir. Nitekim Mısır medyasında zaman zaman, “Türkiye ile anlaşmak Yunanistan’la olandan daha avantajlı alan kazandırabilirdi” şeklinde analizler çıkmıştır. Türkiye bu söylemi besleyebilir.
Özetle, Mısır cephesinde ekonomik ve diplomatik açılımlar, Yunanistan’ın kurduğu bloğu yumuşatacaktır. Mısır ne kadar Türkiye ile çıkar elde ederse, Yunanistan’ın provokatif ExxonMobil hamlelerine mesafe koyacaktır. Hatta belki bir gün Türkiye-Mısır-İtalya üçlü bir enerji mutabakatı ile Doğu Akdeniz’de yeni bir sayfa açılabilir.
3. Savunma ve Teknoloji İşbirliği: Fransa’nın Açığı, Türkiye’nin Teklifi
Yunanistan, Doğu Akdeniz’deki güç projeksiyonunu sadece enerji alanında değil, askeri alanda da Fransa gibi müttefiklerle pekiştirmeye çalışmaktadır. Atina, Paris ile savunma anlaşmaları imzalamış; Fransız Rafale savaş uçakları ve fırkateynlerini tedarik etmiştir. Bölgedeki caydırıcılığını artırmak isteyen Yunanistan, 2020’de GKRY, Fransa ve İtalya ile Girit açıklarında Eunomia adlı ortak tatbikata da girişmişti. Öte yandan Mısır da deniz kuvvetlerini modernize ederken Fransa’yı ana tedarikçi yaptı: 2015’ten itibaren 24 Rafale jeti, 1 FREMM fırkateyni, 4 Gowind korveti ve özellikle iki adet Mistral sınıfı helikopter çıkarma gemisini Fransa’dan satın aldı. Bu alımlar, Mısır’ın donanmasını ABD’ye bağımlılıktan kurtarıp Fransa’ya bağladı. Hatta 2015’te Mistral gemilerinin transferi sonrası Fransız DCNS (bugünkü Naval Group) şirketi Mısır’a özel uyarlamalar yapmış, Donanma’nın komuta altyapısında Fransız sistemleri egemen hale gelmişti.
Ancak yakın zamanda yaşanan kritik bir olay, Fransız savunma altyapısının güvenilirliğini sorgulatır nitelikte. Temmuz 2025’te Fransız devlet savunma firması Naval Group ciddi bir siber saldırıya uğradığını duyurdu. “Neferpitou” takma adlı bir hacker, Naval Group’un denizaltı ve fırkateynlerinde kullanılan savaş yönetim sistemi yazılımları da dahil olmak üzere 1 terabayt gizli veriyi ele geçirdiğini iddia ederek 30 GB’lık kısmını internette yayımladı. Şirket ilk etapta “itibar suikastı” diyerek durumu hafifletmeye çalışsa da sızan belgelerin bir kısmının gerçek ve hassas olduğu Fransız basınına yansıdı. Bu sızıntı, dünya genelinde Naval Group müşterisi olan donanmaları risk altında bıraktı. Naval Group, Fransa Donanması yanında Avustralya, Brezilya, Hindistan ve Mısır gibi ülkelere denizaltı ve savaş gemileri tasarlayıp ihraç eden bir şirkettir. Özellikle Mısır’ın envanterindeki Gowind korvetlerinin ve FREMM fırkateyninin, Naval Group’un sızan savaş yönetim sistemlerini (ör. SETIS yazılımı) kullandığı bilinmektedir. Dolayısıyla hacker’ın eline geçen kaynak kodlar ve teknik veriler, Mısır gemilerinin zayıf noktalarını ortaya koymuş olabilir. Eğer yarın bir kriz çıksa, bu bilgiler Mısır gemilerini elektronik harpte savunmasız bırakabilir. Bu, Mısır için ciddi bir güvenlik açığı anlamına gelir.
İşte Türkiye’nin devreye girebileceği nokta burasıdır. Ankara, son yıllarda kendi savunma sanayiini güçlendirmiş, milli gemi tasarım projesi (MİLGEM) kapsamında korvet ve fırkateynlerini inşa etmiş, elektronik harp ve radar teknolojilerinde mesafe katetmiştir. Pakistan gibi ülkelere MİLGEM korvet ihracatı yapan Türkiye, denizaltı modernizasyonlarında da ASELSAN-Havelsan ortaklığıyla yeni sistemler geliştiriyor. Türkiye, Mısır’a şunu önerebilir: “Donanmandaki Fransız altyapısı ifşa oldu ve kırılgan. Gelin, elektronik savaş sistemlerinizi, yazılımlarınızı Türk yapımlarıyla takviye edelim.” Bu teklif birkaç boyutta şekillenebilir:
- a. Siber Güvenlik ve Yazılım Desteği: Türkiye, Mısır donanmasının kritik sistemlerine sızılmış olabileceği endişesini gidermek için siber güvenlik alanında işbirliği önerebilir. Örneğin, Türk şirketleri (STM, BMC, ASELSAN Cyber ops vb.) Mısır donanmasının ağ altyapısına sızma testleri yapabilir, açıklıkları tespit edip yamayabilir. Fransa’nın sağlayamayacağı derecede hızlı yerel çözüm sunulabilir. Ayrıca, Mısır gemilerindeki muhabere sistemleri ve veri linkleri için milli şifreleme cihazları temin edilebilir. Fransız sisteminin kaynak kodları çalındıysa, en iyi çözüm bu kodlardan bağımsız yeni katmanlar eklemektir – Türkiye bu alanda NATO standardında çözümler üretiyor.
- b. MİLGEM Korvet ve İHA Teknolojisi: Mısır, 4 adet Gowind korvetini Fransa’dan aldı ve 2014’te hizmete sokmaya başladı. O günden bu yana insansız hava araçları (SİHA) deniz harp konseptini değiştirdi. Türkiye’nin dünyaca ünlü SİHA’ları (Bayraktar TB2/SİHA, ANKA vb.) deniz konuşlu kullanılabiliyor. Mısır donanması henüz bu teknolojiye tam entegre değil. Türkiye, Mısır’a “size MİLGEM sınıfı korvet verelim veya mevcut gemilerinizi insansız sistemlerle donatalım” diyebilir. Örneğin, MİLGEM korvetlerinin Pakistan versiyonunda (Jinnah sınıfı) kullanılan GENESİS savaş yönetim sistemi, Havelsan tarafından geliştirildi ve oldukça başarılı. Bu sistem, NATO gemilerinde de kendini kanıtladı. Mısır isterse, Gowind korvetlerine Fransız SETIS yerine Türk GENESİS sistemini entegre edebiliriz. Bu, donanmasını dış müdahalelere karşı daha güvenli kılar. Aynı şekilde, Mistral LHD gemilerine konuşlu insansız hava araçları ve akıllı mühimmat entegrasyonu da Türkiye’nin yapabileceği bir iyileştirmedir. Fransa’dan aldığı Mistral gemileri için Mısır, Rus yapımı Ka-52 helikopterlerini kullanıyor; ancak SİHA sistemleri konusunda boşluk var. Türkiye’nin TCG Anadolu gemisinde SİHA konuşlandırma deneyimi, Mısır’a model olabilir.
- c. Savunma Sanayii Eğitim ve Ortak Üretim: Mısır, savunma teknolojilerinde kendi insan kaynağını da geliştirmek istiyor. Türkiye, bu noktada ortak üretim ve teknoloji transferi vaadiyle Mısır’ı cezbedebilir. Fransa genelde “sat ve bırak” stratejisi izlerken, Türkiye Pakistan ve Endonezya gibi ülkelere ortak üretim opsiyonları sunabiliyor. Örneğin, Mısır’da bir elektronik harp yazılımı geliştirme merkezi kurulup, ASELSAN mühendisleri Mısırlı teknisyenlere eğitim verebilir. Uzun vadede Mısır belki tamamen Türk sistemlerine geçmese bile, hibrit bir yapı kurabilir. Yani Fransız gemi platformları üzerine Türk elektronik ve silah sistemleri entegre edilebilir. Bu Türkiye’ye hem ekonomik kazanç sağlar hem de Mısır’ı müttefik haline getirir.
Elbette bu önerilerin realize olması, büyük oranda Türkiye-Mısır siyasi ilişkilerinin düzeyine bağlı. Ancak 2023’te normalleşen diplomatik temaslar, 2024’te savunma işbirliği zeminine taşınabilir. Özellikle Fransa’nın Naval Group skandalı sonrası Mısır’da oluşan güven bunalımı, Türkiye için altın değerindedir. Eğer Mısır, Fransa’ya bağımlılığı azaltma kararı alırsa ilk bakacağı alternatifler ABD ve Türkiye olacaktır.
Savunma işbirliği boyutu, Yunanistan’ın stratejisini dolaylı olarak baltalar. Çünkü Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de hesapları, Mısır’ı kendi ekseninde tutmaya bağlıydı. Mısır eğer Türkiye’den teknoloji almaya, donanmasını kısmen Türkiye’ye açmaya başlarsa, Atina-Kahire hattında güvensizlik doğacaktır. Ayrıca Türkiye, Mısır’ı yanında tutarak olası bir sıcak krizde (örneğin Girit açıklarında Türk ve Yunan gemilerinin karşı karşıya gelmesi gibi) Mısır donanmasının Yunanistan lehine caydırıcılık oluşturmasını engeller. Aksine tarafsız kalmasını sağlar. Bu da Yunanistan’ın tek başına kalması demektir.
Sonuç: Çok Boyutlu Strateji ile Yunan Hamlesini Çürütmek
Yunanistan’ın ExxonMobil ve diğer Batılı şirketler üzerinden Girit güneyinde başlattığı enerji hamlesi, ilk bakışta Türkiye’yi dışlanmış ve oldu-bittiye uğramış pozisyonda bırakmayı amaçlıyordu. Ancak dikkatli analiz edildiğinde, bu hamlenin destek ayağının zayıf olduğu görülmektedir. Ekonomik olarak EastMed projesi sorgulanmakta; siyasi olarak İtalya gibi bir aktör tam desteğini vermemekte; bölgesel olarak da Mısır’ın ihtiyaçları ve çıkarları tam olarak karşılanamamaktadır. Türkiye, tam da bu zayıf halkalara odaklanan akıllı bir strateji ile Yunanistan’ın oyun planını tersine çevirebilir.
Önerdiğimiz stratejik hamleler silsilesi, tek bir alana odaklanmak yerine ekonomik, diplomatik ve askeri boyutları harmanlamaktadır:
- İtalya (ENI) ayağında, Türkiye bölgedeki enerji jeopolitiğini Yunanistan’ın tekelinden çıkarıp çok taraflı bir ortaklığa evirebilir. ENI’nin çıkarlarını koruyup Libya’da ve ihtilaflı alanlarda onu yanına çekerek Yunanistan’ın yalnızlaşmasını sağlayabilir. İtalya’nın krizi tırmandırmama politikasını kendi lehine kullanabilir.
- Mısır ayağında, Kahire’nin acil enerji açmazlarına çözüm ortağı olup, Yunanistan-GKRY eksenine mahkum olmadığını gösterebilir. Mısır’ın gaz ve elektrik ihtiyacını karşılamaya yardım ederek, onu Türkiye ile işbirliğinden çıkar sağlayan bir pozisyona taşıyabilir. Bu da Mısır’ı Yunanistan’ın her adımını desteklemekten alıkoyacaktır.
- Savunma ayağında, Fransa’dan sızan askeri bilgiler kozunu kullanarak Mısır’ın güvenlik endişesini giderecek öneriler sunabilir. Böylece Yunanistan’ın bölgedeki askeri ortaklığını dengeleyip, Türkiye’ye karşı blok oluşturmasını engelleyebilir. Mısır’ı kısmen de olsa Türk savunma ekosistemine çekmek, Yunanistan’ın kurduğu cepheye gedik açar.
Bu stratejinin başarısı, Türkiye’nin proaktif diplomasi ve kazan-kazan ekonomik yaklaşımlarını eşzamanlı yürütmesine bağlıdır. Sadece sert güçle Navtex ilan etmek, sondaj gemisi yollamak geçmişte gerginliği artırdı ama kalıcı çözüm getirmedi. Oysa şimdi yeni bir dönemecin eşiğindeyiz: Türkiye, bölgesel izolasyondan çıkıp yeniden çok taraflı işbirliklerine dahil oluyor. Özellikle Türkiye ile Mısır’ın barışması, Yunanistan’ın en büyük kabusudur; zira Atina’nın son 10 yıldaki kazanımları Ankara-Kahire ayrılığından besleniyordu. Şimdi bu tablo tersine dönebilir.
Sonuç itibariyle, Girit güneyindeki enerji mücadelesinde Türkiye’nin elinde yadsınamaz kozlar vardır. Yunanistan, ExxonMobil hamlesiyle Türkiye’yi saf dışı bırakmak istediyse de, Türkiye’nin devreye sokacağı İtalya-ENI işbirliği, Mısır’a enerji ve savunma alanında sunacağı cazip paket ve genel olarak ekonomik diplomasinin güçlendirilmesi, Atina’nın oyununu bozacaktır. Bu çok boyutlu strateji hayata geçirilirse, Yunanistan’ın tek yanlı adımları uluslararası toplum nezdinde meşruiyetini yitirecek, çünkü Türkiye “dışlayıcı değil kapsayıcı” bir çözüm vizyonu sunmuş olacaktır. Ankara’nın vizyonu, Doğu Akdeniz kaynaklarının paylaşımcı ve işbirlikçi bir yaklaşımla değerlendirilmesidir ki bu yaklaşım herkesin çıkarına olacak yegâne yoldur. Böylece Türkiye, hem kendi hak ve menfaatlerini koruyacak hem de bölgesel barışa katkı sağlayarak Girit meselesinde istediği sonucu alabilecektir.
Al bayrağın gölgesinde Türk olmak!
-DMD

