GÜLBEDEN BEGÜM VE HÜMÂYUNNÂME: BABÜRLÜ DEVLETİ TARİH YAZICILIĞINDA KADIN BAKIŞ AÇISI

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Gülbeden Begüm’ün Hayatı

Gülbeden Begüm 1523 yılında Kâbil’de dünyaya gelmiştir. Babası, Babürlü Devleti’nin kurucusu Babür Şah, annesi ise Ahmed-i Câmî soyundan gelen Dildâr Begüm’dür. İsminin Farsça kökenli olduğu, zarif anlamını taşıdığı ve Batı kaynaklarında “Rose Body” şeklinde çevrilmiş olduğu kaydedilmiştir.

Gülbeden Begüm, çocukluk döneminde babasına derin bir sevgi ve hayranlık duymuştur. Babür’ün ölümünde henüz 7–8 yaşlarında olmasına rağmen bu olayı bütün ayrıntılarıyla hafızasında saklamıştır. Hatıratında, babasının kendisini kucağına almasının hayatındaki en büyük mutluluk olduğunu dile getirmiştir. Bu durum, onun kuvvetli hafızasının ve gözlem yeteneğinin göstergesi olmuştur. Sarayda iyi bir eğitim görmüş, Türkçe ve Farsça’ya hâkim olmuş, şiir yazabilmiş ve hat ile inşâ sanatında yetkin bir kişilik sergilemiştir. Farsça şiirlerinden ikisi Mehdî Şîrazî’nin Tezkiretü’l-havâtîn’inde kaydedilmiştir. Ancak şiirlerinin büyük kısmı günümüze ulaşmamıştır.

16 yaşında iken Babür’ün kız kardeşi Hanzâde Begüm’ün oğlu ve Çağatay Hanedanı’na mensup olan Pencap Valisi Hızır Hoca Han ile evlenmiştir. Bu evlilikten bir oğlu ve bir kızı olmuştur. Hızır Hoca Han, Hümâyun’un son dönemlerinde ve Ekber Şah devrinde çeşitli eyaletlerde valilik yapmıştır. Gülbeden Begüm, özellikle Ekber Şah döneminde saray hayatında etkin bir konumda bulunmuştur. 1557’de Agra’ya yerleşmiş ve ömrünün büyük kısmını burada geçirmiştir. Saray kadınları arasında itibarlı bir konum elde etmiş, toplumsal ve siyasî süreçlere dolaylı da olsa dâhil olmuştur.

1574 yılında yeğeni Selime Sultan Begüm ve kalabalık bir kafile ile hacca gitmiştir. Hicaz’da üç buçuk yıl kalmış, dönüş yolunda Aden Körfezi’nde gemi kazası geçirmiştir. Aden’de kötü muameleye maruz kalmış, bu durum üzerine Ekber Şah, Osmanlı Padişahı III. Murad’a başvurmuş ve sorumlular Osmanlı otoritesi tarafından cezalandırılmıştır. Gülbeden Begüm, 7 Mayıs 1603’te Agra’da vefat etmiştir. Rivayete göre cenazesini yeğeni Ekber Şah bizzat taşımıştır.

Hümâyunnâme ve Tarihî Değeri

Gülbeden Begüm, Ekber Şah’ın emriyle hatıralarını yazmaya başlamış ve eserine “Hümâyunnâme” adını vermiştir. Bu eser, hem Babür hem de Hümâyun dönemlerine dair bilgiler ihtiva etmiş ve 1553 yılı olayları ile sonlanmıştır. Babür döneminde çocuk yaşta olması sebebiyle aktardıkları sınırlı kalmış, bu kısımları büyük ölçüde Babürnâme’ye dayandırmıştır. Bu sebeple eserin giriş bölümü Babürnâme’nin bir özeti gibi olmuştur. Ancak Hümâyun dönemi için aktardıkları daha özgün olmuş, şahsi gözlemlerine dayalı nitelikli bilgiler sunmuştur.

Hümâyunnâme, Orta Çağ İslâm tarihçiliğinde yaygın olan önceki kaynaklardan yararlanma geleneğini sürdürmüştür. Fakat bu eser, yalnızca siyasî olayları değil saray hayatını, merasimleri, hanedan kadınlarının rollerini ve gündelik yaşantıyı da aktarmıştır. Böylelikle Babürlü sarayının içyapısına, hanedan kadınlarının siyasî ve toplumsal rollerine dair eşsiz bilgiler sağlamıştır.

Eserin dili sade ve akıcı olmuştur. Olay aktarımında gerçekçi bir tavır benimsenmiştir. Gülbeden Begüm eserinde kendi kişisel hayatına çok az yer vermiş, daha çok siyasî ve toplumsal olaylara odaklanmıştır. Olayları kronolojik bir düzen içinde aktarmış, bu da eserin okunabilirliğini artırmıştır. Hümâyunnâme, Babür dönemi için özgün bir değer taşımamışsa da Hümâyun dönemi için birinci elden sayılabilecek nitelikte bilgiler ihtiva etmiştir. Bu nedenle “babürlülerin unutulmuş belgesi” olarak nitelendirilmiştir.

Gülbeden Begüm, yalnızca Babürlü hanedanına mensup bir hanedan üyesi değil, aynı zamanda kadın bakış açısıyla tarih yazmış ender şahsiyetlerden biri olmuştur. Onun kaleme aldığı Hümâyunnâme eseri Babürlü tarihini anlamak açısından eşsiz bir kaynak teşkil etmiştir. Bu eser, yalnızca siyasî ve askerî gelişmeleri değil aynı zamanda saray kadınlarının toplumsal konumunu, kültürel katkılarını ve hanedan hayatının inceliklerini de gözler önüne sermiştir. Gülbeden Begüm, erkek merkezli tarih anlayışının hâkim olduğu bir dönemde kadın sesiyle bir belge ortaya koymuş ve böylece Türk tarih yazıcılığında kadın bakış açısının ne kadar kıymetli olduğunu göstermiştir. Onun eseri, kadınların tarihî bilgi üretiminde aktif bir rol üstlenebileceğini kanıtlamış ve kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında kadınların da söz sahibi olabileceğini ortaya koymuştur. Kısaca Gülbeden Begüm’ün bıraktığı miras, yalnızca bir tarih kitabı değil; Türk tarih yazıcılığında kadın bakış açısının gücünü ve değerini simgeleyen kalıcı bir eser olmuştur.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir