Murat Pehlivanoğlu- TürkDEGS Gönüllü Araştırmacısı
AFGANİSTAN’DA NE İŞİMİZ VAR?
Haziran ayının son haftasında Afganistan’da bir dizi insani yardım faaliyetleri için saha ziyaretinde bulundum. Savaşın durmasının sosyal hayata etkisini yerinde gözlemleme fırsatı bulduğum çalışma ziyaretinden notlar ve gözlemlerimi kısa bir analiz yazısı ile alakanıza sunmak isterim.
Kabil havaalanına indikten hemen sonra iç transfer ile Mezar-ı Şerif’e geçtim. Şibirgan, Sari-pul, Mezar-ı Şerif ve Kabil’i kapsayan bir çalışma ziyaretinde insanlarla tanıştım ve Afganistan’ın yeni dönemini farklı şekillerde gözlemleyerek tecrübe ettim. Havaalanı işletmesi tüm insanlık için utanç vesikası olarak kalacak ilk görüntülerin aksine şu an için düzenli ve uluslararası standartları yakalamış gözüküyor. İç ve dış hatlar tarafında transferi sağlayacak biri devlet “Ariana” birisi özel “Kam air” şirketleriyle ülke içi ve dışından seyahatler devam ediyor. Böylelikle ülkenin dışa kapalı izlenimi de kırılmaya çalışılmaktadır.
Şibirgan’dan Kabil’e dönüş yolunu ise karadan gerçekleştirdik. Bu yolculukta ülkenin Sovyet döneminden kalma yolları ve tünellerinin bugün kullanılamayacak halde olmasına rağmen üzerinden geçen kırk sene boyunca herhangi bir ekleme yapılmadığını gördüm. Saleng geçidi olarak bilinen; 3878 rakımda Afganistan’ın meşhur Hindikuş dağlarında bulunan ve 1950 yılında Sovyetler tarafından yapılan 4-5 tünel ülkenin kuzey ve güneyini bağlayan tek karayolu olmasına rağmen yol taş ve topraktan oluşmaktadır. Beş yüz kilometrelik bir kara yolunun 14-15 saati aşan bir hale dönüştüğü çetin ve imkansızlıklarla dolu yolculuklar bir şekilde bölge halkının kaderi olarak çaresiz kabullenişe mahkum edilmiştir.
Uzun yıllar süren savaş sonrası stabilizasyon sürecine girildiğini sokakları gezerken gözlemlemek mümkün. Taliban devlet olmaya çalışırken her gün değişen uygulamaların tutarsızlığı olsa da çatışmasızlık ve silah seslerinden uzak geçen bir dönem halkı yeniden bir şekilde gündelik hayata döndürmeye başlamış. Aileleri ile parklara, bahçelere giden insanlar görmek, yerelde açılan küçük ölçekli işletmelerin ışıklarının yanması gibi küçük adımlar birçok eksiklik ve aksiliğe rağmen oldukça ehemmiyetli ve umut vericidir.
Çin ve Pakistan’ın bölgede yeni dönemin en önemli aktörleri olacağı ise gözle görülür derecede netleşiyor. Çin artık tüm dünya tarafından bilinen gittiği bölgenin geniş maden rezervlerini kullanmak konusunda Afganistan sahasında da çoktan üstünlüğü ele geçirmiş gözüküyor. Havaalanlarında ve şehirlerin merkez güzergahlarında bir Çin vatandaşı ile karşılaşmanız ise artık şaşırılacak bir hal almaktan çıkmış. Yine farklı biçim ve şekillerde Afganistan’ın yol kenarı pazarlarında veya şehir içi alışveriş yapılan tente çadırlı bölgelerinde çadırların üzerinin Çin bayrağı ile kapandığını sıkça gözlemlemek de mümkün. Bunun sebebini sorduğumda ucuza satılan çadırların Çin bayraklı olmasına halk özen göstermeden alıyor ve erişilebilirliği çok cüzi miktarlara gerçekleştirdiği için bu propagandanın etkisini önemsemiyor. Fakat Çin’in kuşak yolunun kilit bölgesinde yaptığı bu çalışmaların rastgele olmayacağı da siz okuyucunun takdiridir. Çin devlet bankasının maden çıkartmak ve onun transferi için yapacağı ulaşım yatırımları için yaratacağı kaynak ve gündelik kolaylıklar ile girdiği Afrika pazarı modelini burada da aynı şekilde uygulamaya başladığını da söylemek gerekir. Afganistan’ın özellikle ulaşım anlamında bugün bu yardımları kabul etmemesi kısa vade için pek mümkün görünmüyor. Bu bölgede Amerika sonrası oluşan boşluğun Çin tarafından kapatılması anlaşılabilir. Etkisinin gündelik hayata hemen yansıyacağı yatırımlar ile normalleşmenin hızlanacak olması ise yeni yönetim tarafından bu süper güçler yarışında bir tarafta kalmak konusunda riske edilebilir ve göz ardı edilecek kadar tutarlı bir politika tercihi olduğunu söylemek gerekir.
Pakistan bölgede hem coğrafi anlamda hem de uzun yıllar bugün gelen yöneticilerin Pakistan merkezli eğitim almış olmaları ile etkisini artırmış görünüyor. Amerika’nın ayrılma sürecinden önce bugün gelen yeni yapının birçok üst düzey yetkilisinin Pakistan’da bugünleri prova edecek yönetim eğitimleri alması ve hepsinden önemlisi Taliban’ın dini lider olarak gördüğü Hibetullah Ahundzade’nin uzun süre Pakistan’da yaşadığı ve Taliban’ın iki kolundan biri olan Molla Biraderlerin Pakistan etkisinde olduğu bilinmektedir. Tüm bunlar bugün gelinen noktada Pakistan’ın Afganistan üzerinde etkili olması beklenen önemli aktörlerden biri olarak işaret etmektedir.
Diğer bir parantezi ise Katar ve Arap Emirlikleri üzerinden açmak gerekir. Türkiye’nin de görüşmelerde bulunduğu Kabil havaalanın işletmesi Katar’a verilirken Taliban komşusu İran’ı değil Katar ve Arap Emirliklerini kendisine rol model olarak belirlemiş görünüyor. Birçok anlamda yeni süreci bu ülkelerin dünya üzerinde yarattıkları etkiyi referans alarak inşa etmek niyetinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Devlet ve sivil toplum kuruluşları neden Afganistan, Suriye gibi bölgelerde faaliyet yaparlar yani meşhur hali ile bizim orada ne işimiz var sorusunun yanıtını şu şekilde vermek gerekir. Eğer bölgelerin kriz sonrası yeniden normalleşmesine kakı verilmezse yani bu katkının ilk aşaması akut insani yardım sonrasında sürdürülebilir bir hayatın normalleşmesi sürecinde bilgi aktarımı ve kurumsallaşma süreçlerinin inşası şeklinde çok aşamalı olarak düşünülebilir. Uluslararası ilişkiler boşluk kaldırmaz. Türkiye uzun yıllardır göçe maruz kaldığı bu coğrafyaların onarım sürecine katkı vermek konusunda bölgesel bir aktör olma iddiası ile tercih olarak değil reel politik perspektiften bu sahalarda olmak zorundadır. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı ve sivil toplum kuruluşları gibi yumuşak güç kurumlarımızın özverili çalışmaları sahada kendisini göstermiş güvenli bir liman rolündedir. Bu yumuşak gücün yarattığı etki, Selçuklulardan kalan ortak tarihi miras ile Türkiye bölgede yaşayan tüm farklı kimlikler tarafından kabullenilmiş çok net bir gerçekliktir.
Türkiye’nin bundan sonraki süreçte normalleşmeye katkı için yapacağı çalışmaların kapsamını bölgenin normalleşmesi ve düzensiz göçün durdurulması üzerinden kurgulaması ülkemizin çıkarına olacaktır.
Bu kapsamda şu önerilerle bitirelim;
– Nüfusun yarısını oluşturan kadınların yeniden sosyal hayatta etkili unsur olmasını sağlamak ve eğitime dönüşlerinin önünü açmak için Türkiye diplomatik yolları denemeli ve yumuşak güç kanalları ile bu dönüşüme katkı vermelidir. Somutlaştırmak gerekirse bölgenin gerçeklerine uygun kız öğrenciler için pilot üniversite ve lise açılmalıdır.
– Yeni devlet yapısı ile yapılacak görüşmelerle ülkemize gerçekleşen düzensiz göçün önü kesilmelidir. Yapılacak antlaşmalarla eğer ülkemizde öngörülen bir işgücü eksikliği varsa bu alanlarda yerel idarenin takibi ile resmi olarak bir çalışma izni süreci izlenmelidir. Çalışan ve işverenin hakları devlet güvencesine alınarak hem göçün düzensiz olmasının önü kesilirken hem de iş gücü transferinde verimlilik sağlanacaktır. Örneğin hayvancılık sahasında dönem bazlı iş gücü transferine geçici çalışma izni verilerek kişinin işverenle çalışması halinde çalışma izni takibe dayalı uzatılmalı aksi halde tekrar gönderilmesi süreci hukuk yolu ile sağlanmalıdır. Böylelikle hem göçmenin hem işverenin hakları garanti altına alınacak ve iş gücü sağlanırken, vergisini ödeyen çalışan ülkenin sosyal imkanlarından faydalanma sürecine entegre edilecektir.
– Yerel üreticiyi destekleyecek küçük hibe alt programları TİKA tarafından desteklenmelidir. Böylelikle istihdam yaratılıp normalleşme hızlanacak aynı zamanda sürdürülebilir bir modeli öngörecektir. Ayrıca yerinde çalışma imkanı sağlanırsa asgari ücret bazlı düşünüldüğünde Türkiye için bir ucuz iş gücü kaynağı da doğrudan yerinde desteklenecektir.
Böylelikle Türkiye insan odaklı dış politikasını Afganistan’a tecrübe transferi metodu ile aktarırken kendi içinde balık tutmasını öğrenmiş bir toplumun sürdürülebilir bir gelecek inşasına katkı sağlamış olacaktır. Bu sayede kriz coğrafyasından gelen düzensiz göçü kaynağında çözmüş ve kalıcı çözüm üretmiş olacaktır. Türkiye- Afganistan ilişkileri yalnızca bir dış politika unsuru değil Türkiye’nin güvenlik politikaları perspektifinden de düşünülerek güçlü ve kalıcı çözümler üzerinden kurgulanması, öngörülebilir bir Afganistan’ın Türkiye için olmazsa olmaz başlıklar arasında olduğunu hatırlatmak gerekir.