Moskova Saldırısının Doğu Akdeniz’deki Gelişmelere Etkileri (Şafak Yıldırım)

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Moskova Saldırısının Doğu Akdeniz’deki Gelişmelere Etkileri 

Şafak Yıldırım

22 Mart 2024 tarihinde Moskova’nın kalbindeki Crocus City Hall konser salonunda, barışçıl bir müzik etkinliği sırasında gerçekleşen beklenmedik ve şiddetli bir silahlı saldırı, uluslararası toplumu sarsmıştır.

Bu trajik olayda, en az 133 masum insan hayatını kaybetmiş ve birçok kişi yaralanmıştır. Saldırının ardından Rusya ve dünya genelinde yas ve şok dalgaları yayılmış, güvenlik güçleri ve acil servisler gece boyunca olaya müdahale etmiştir.

Bu karanlık günün ardından, terör örgütü DAEŞ, Moskova’daki bu vahşi saldırının sorumluluğunu üstlenerek, dünya çapında korku ve öfke dalgalarına neden oldu.

Birçok güvenlik uzmanı ve bölgede çalışmalar yapan araştırmacılar Moskova saldırısının küresel etkilerini değerlendirdiler.

Fakat bu küresel etkilerin en ciddi temas edeceği alan olan Doğu Akdeniz’e ilgi yeterli seviyede kalmadı.

Bu yazıda Moskova saldırısının Doğu Akdeniz’e olası etkisine değinmeye çalışacağız.

Doğu Akdeniz’i Neler Bekliyor?

Moskova’daki bu saldırı bölgedeki dengeleri ve gelişmeleri önemli ölçüde etkileme potansiyeline sahip.

Saldırının bölgede zaten var olan gerginliği daha da tırmandırabileceği aşikar.

Rusya’nın NATO üyeleri ve Ukrayna ile olan ilişkileri çerçevesinde düşünüldüğünde bölgedeki egemenlik rekabetinin daha da derinleşeceğini görmek mümkündür.

Öte yandan; Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki iki hedefini de bu öngörüye dahil etmekte yarar vardır.

Birincisi, Suriye’de bulunan askeri üslerini korumak ve bölgedeki varlığını sürdürmek.

İkincisi ise Doğu Akdeniz’deki ekonomik ağırlığını artırmaktır. 

Bu bağlamda değerlendirdiğimizde Moskova’nın stratejik önceliği Şam değil, Lazkiye ve Tartus limanlarıdır. Bu limanlar, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını merkeze koymaktadır.

Küresel enerji rezervi, tedariği ve sanayisinde büyük bir yere sahip olan Rusya için Doğu Akdeniz hem bugün için hem de gelecek için büyük bir öneme haizdir.

Saldırının DAEŞ tarafından gerçekleştirilmesi Rusya’nın cephelerdeki harekat tarzını ciddi şekilde etkileyecektir.

Rusya, Ukrayna savaşının etkisiyle özellikle Suriye’deki askeri varlığını belirli oranda azaltmıştı fakat 22 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirilen saldırıyı DAEŞ’in üstlenmesiyle birlikte Rusya’nın Suriye sahasındaki askeri varlığını artırma ihtimali daha da kuvvetlenmiştir.

Diğer yandan; yoğunlaşarak devam eden İsrail-Filistin savaşının da etkisiyle birlikte Doğu Akdeniz’deki deniz silahlanmasının yakın zaman içerisinde daha kritik boyutlara ulaşma ihtimali yakın zaman dilimi içerisinde hiç olmadığı kadar kuvvetlenmiştir. 

Gelinen bu noktada Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin önemi çok daha önemli bir hale gelmiştir. 

Suriye’deki DAEŞ terörüne karşı en yoğun mücadeleyi ortaya koyan Türkiye’nin Suriye sahasında Rusya ile yürüteceği ilişki hem bölgedeki vekalet savaşları hem de Doğu Akdeniz’deki gerilimin gevşetilmesi için önem taşımaktadır. 

Suriye iç savaşının sona erdirilmesi için Astana sürecinin tamamlanması gerekmektedir. Bu sürecin olumlu şekilde noktalanması Doğu Akdeniz’deki güvenliğin de pekiştirilmesi anlamına gelmektedir. 

Sonuç Yerine

Moskova Saldırısı’nın Doğu Akdeniz üzerindeki potansiyel etkileri titizlikle incelenmelidir.

Bu saldırı, bölgedeki gerginlikleri artırabilir ve bölgesel dengeleri etkileyebilir.

Özellikle Rusya’nın bölgedeki stratejik hedefleri ve ekonomik çıkarları göz önünde bulundurulmalıdır.

Saldırının DAEŞ tarafından gerçekleştirilmiş olması, Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını artırma ihtimalini güçlendirebilir.

Ayrıca, İsrail-Filistin çatışmasıyla birlikte Doğu Akdeniz’deki deniz silahlanmasının kritik boyutlara ulaşma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin, bölgedeki istikrar ve güvenliğin sağlanması açısından büyük önem taşıdığı unutulmamalıdır.

Astana sürecinin başarıyla tamamlanması, Doğu Akdeniz’deki güvenliğin pekiştirilmesine katkı sağlayabilir.

Bu nedenle, bölgedeki tüm paydaşların işbirliği içinde hareket etmesi ve çözüm odaklı yaklaşımlar benimsemesi gerekmektedir.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir