SERVET-İ FÜNUN’DAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE BİR FİKİR VE SİYASET ADAMININ PORTRESİ: HÜSEYİN CAHİT YALÇIN

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

7 Aralık 1875’te Balıkesir ‘de dünyaya gelen Hüseyin Cahit Yalçın’ın babası Aşar Müdürü Ali Rıza Efendi, annesi ise Fatma Neyyire Hanım’dır. İlköğrenimini İstanbul’da, ortaöğrenimini Serez’de Askeri Rüştiye’de tamamlamıştır. 1889’da İstanbul’da Dersaadet İdadîsinde (İstanbul Lisesi) öğrenim gören Yalçın, lise yıllarında edebiyata ilgi duymuş ve ilk romanı olan “Nadide”yi 1891 yayımlamıştır.

Yalçın, edebî kariyerine Servet-i Fünun topluluğunun Batı odaklı, “sanat için sanat” anlayışına yakın bir yazar olarak başlamıştır. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanı (1908) ile birlikte, tamamen siyaset ve gazeteciliğe yönelmiş, bu süreçte edebî eleştirileri topladığı “Kavgalarım” eseriyle ünlenen keskin polemikçi kimliğini siyaset meydanına taşımıştır.

Yalçın’ın asıl etkisi, Tevfik Fikret ile birlikte kurduğu ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) yayın organı haline gelen Tanin gazetesi üzerinden gerçekleşmiştir. Tanin, İttihatçıların Batılılaşma, merkeziyetçilik ve giderek artan Türkçülük ideolojilerini halka aktaran en önemli araç olmuştur. Yalçın, bu dönemde Ali Kemal, Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza’nın (farklı dönemlerde) temsil ettiği muhalif akımlarla ateşli kalem savaşlarına girmiş, İttihatçı kadroların siyasî meşruiyetini ve reformlarını tavizsizce savunmuştur. Onun düşünce dünyasında, Batı’nın ilerlemesi, ulus kimliğinin inşası ile mümkün görülmüş, “eğer aynı zamanda Türk isek bir Türk harsına (kültürüne) ihtiyacımız olacaktır” söylemiyle millî kimliğin önemini vurgulamıştır.

Bu dönemdeki siyasî  etkinliği, onu İttihatçıların önde gelen kadroları arasına sokmuş, hatta savaş sonrası işgal döneminde İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilmesine (1919-1921) neden olmuştur. Bu sürgün, onun millî davaya olan bağlılığının bir nişanesi olarak görülmüş, mücadeleci kimliğini pekiştirmiştir.

Malta dönüşünde Tanin’i yeniden yayımlayan Yalçın, Cumhuriyet’in ilanından sonra da siyasetten kopmamıştır. Her ne kadar İttihatçı geçmişi nedeniyle bir dönem Çorum’da sürgün (1925-1926) kalsa da, Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü’nün davetiyle yeniden aktif siyasete dönmüş ve CHP’den milletvekilliği yapmıştır.

Bu dönemde, yayınladığı Fikir Hareketleri dergisi ve başyazarı olduğu Ulus gazetesi, onun siyasî düşüncesinin Cumhuriyet rejimi ile nasıl eklemlendiğini göstermiştir. Yalçın, Türk Devrimi’ni, “Türk cemiyetinin bünyesinde zaten var olan demokrasi hissiyatının” doğal bir sonucu olarak görmüş; inkılabın bir ütopya değil, tarihin birikimi olduğunu savunmuştur. O, Cumhuriyet’in millî egemenlik, vicdan özgürlüğü ve Batı medeniyetiyle entegrasyon ilkelerini tavizsizce benimsemiştir.

Hatırat ve anı türündeki eserleri, özellikle “Tanıdıklarım” ve “Siyasi Hatıralar”, Yalçın’ın millî bakış açısını yansıtan birincil kaynaklar olmuştur. Bu eserlerde Talat Paşa ve Ziya Gökalp gibi İttihatçı liderleri, vatan aşkıyla dolu, maddî emelsiz ve idealist kişiler olarak betimlemiş; onların mücadelesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun kaçınılmaz bir adımı olarak sunmuştur. Bu portreler, onun gözünde İttihat ve Terakki’nin mirasının, Türk ulus-devletinin inşasına yönelik kararlı ve millî bir vizyon olduğunu göstermiştir.

Demokrat Parti yönetimine karşı bir yazısından dolayı 1954’te 79 yaşında tutuklanarak hapse girmiş ve kısa süre sonra Cumhurbaşkanı tarafından bağışlanarak çıkmıştır. Hapishaneden çıktıktan sonra da yazı yazmayı ve iktidarı eleştirmeyi sürdürmüştür. 1957 seçimlerinde tekrar milletvekili adayı olmuş ancak seçimlerin sonucunu öğrenemeden 18 Ekim 1957 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir. Naaşı, Feriköy Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Edebiyattaki eleştiri yeteneğini siyasete taşıyan, yaşadığı her dönemin en keskin ve cesur kalemlerinden biri olan Hüseyin Cahit Yalçın, bir yazar ve gazeteci olarak, Batılılaşmayı millî kimliğin güçlenmesiyle birleştiren, eleştiri ve polemik sanatını siyasî mücadelenin aracı haline getiren, Türk modernleşme projesinin kilit isimlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Onun mirası, sadece yazdığı edebî ve siyasî eserlerde değil, aynı zamanda fikir ve basın hürriyeti uğruna verdiği tavizsiz mücadelede yaşamaktadır.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir