Kutsal toprakların (Kudüs) Müslümanların elinden alınması, Doğu’nun zenginliklerinin ele geçirilmesi gibi sebeplerle XI. yüzyılda Papa II. Urbanus’un 27 Kasım 1095’deki çağrısı üzerine toplanan ve fiili yürüyüşlerini başlatan Haçlılar, yaklaşık iki yüz yıllık süre içerisinde 9 büyük seferin yanı sıra bu büyük seferler arasında zaman zaman küçük seferler de yapmışlardır. Bu seferlerin görünen sebebi Kudüs’ün kurtarılması olsa da o dönemdeki Avrupa’nın siyasî, sosyal ve ekonomik sorunlarına çözüm bulunmasını da amaçlamıştır. Bu seferlere karşı mücadelenin büyük kısmı güzergahlarındaki Türk devletleri ve Türk beylikleri tarafından verilmiştir. Haçlı seferlerinin İslâm dünyasına olduğu kadar Hristiyan dünyası üzerinde de tahrip edici tesirleri olmuştur. İslâm dünyası açısından Birinci Haçlı Seferi yıkıcı olurken, Hristiyan dünyası adına da Dördüncü Haçı Seferi büyük bir yıkım yaratmıştır. Niyetinde yapılan Haçlı seferleri İslâm dünyasının güç kaybı yaşamasına sebebiyet verirken, Batı dünyası adına tüm olumsuzluklara rağmen olumlu gelişmelerin yaşanmasına da zemin hazırlamıştır. Özellikle Avrupa’nın yoksulluk, disiplinsizlik, ekonomik sıkıntılar gibi kaotik süreçlere çözüm bulmaları, Doğu’nun bilim ve teknoloji noktasındaki gelişmelerini Batı’ya taşımaları bu seferlerin Avrupalılar açısından olumlu sonuçları arasında yer almıştır.
Papa II. Urbanus’un Clermont Konsili’nde yaptığı konuşmayla toplanmaya başlayan Haçlı ordusuna İngiltere kralının kardeşi Robert de la Normandie, Fransa kralının kardeşi Dük Hugues de Vermandois, Aşağı Lorraine Dükü Godefroi de Bouillon, Toulouse Kontu Raimond de Saint Gilles, Güney İtalya’dan Robert Guiscard’ın oğlu olan Narman reisi Bohemund gibi asillerin yanı sıra halktan da birçok insan da katılmıştır. Haçlı ordusu yapmış olduğu ilk sefer sonucunda başarılı olmuş, Urfa Kontluğu, Antalya Kontluğu, Kudüs Krallığı ve Trablus Kontluğunu kurmuşlardır. Haçlıların bu siyasî başarıları bir süre devam etmiş, Urfa Kontluğu Musul-Halep Atabeyliği, Kudüs Krallığı ise Eyyübî hükümdarı Selâhaddin Eyyübî tarafından ortadan kaldırılmıştır. Avrupa’dan yürüyüşe başlayan Haçlı ordularının Doğu Roma üzerindeki gayelerine ulaşmaları ise Dördüncü Haçlı Seferi ile gerçekleşmiştir. Bu seferle Doğu Roma hâkimiyeti ele geçirildiği gibi İstanbul akıl almaz bir vahşetle yağmalanmıştır.
Haçlı seferleri sonucunda Doğu’daki Latin hâkimiyetinin yaklaşık 200 yıllık varlığı hem bölge hem de Avrupa/Doğu Roma adına olumlu-olumsuz birçok gelişmenin yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Haçlı seferleri öncesi Avrupa’nın feodal beylerinin zayıflayan otoriteleri Haçlı ordusuna katılan Avrupa nüfusunun yarattığı boşluk sonucunda feodalite yerine merkezî krallıkların kurulmasına zemin hazırlamıştır. Haçlı seferleri öncesi toplum üzerinde büyük bir etkiye sahip olan kilisenin gücü, seferler sonucunda yaşanan başarısızlıklarla zayıflamaya başlamıştır. Haçlı seferlerinin dinî açıdan bir diğer sonucu ise Hristiyanlığın Doğu ve Uzak Doğu coğrafyasına yayılması olmuştur. Hristiyanlığın bu coğrafyalarda yayılmasını sağlayanlar da papanın desteklediği misyonerler olmuştur. Haçlı seferleri askerî bir harekât olarak tanımlanmış olsa da ticarî anlamda doğu ile batı arasında etkileşim yaşanmasına zemin hazırlamış, Avrupalı tüccarlar Doğu ülkelerinden elde ettikleri gelirlerle zenginleşmişlerdir. Aynı zamanda Haçlı seferlerine katılmak için mallarını satan ya da bağışlayan ailelerin çoğu seferler sırasında ölmüş ya da Doğu topraklarında kalmıştır. Bu durum Avrupa’da zenginleşen yeni ailelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Doğu’nun bilimsel zenginliğinin yanı sıra bu coğrafyadaki çeşitli bitkiler, kumaşlar, çeşitli aletler ve eşyalar Avrupa’ya götürülmüştür. Dolayısıyla bu yenilikler Avrupalıların giyimlerinden eşyalarına kadar farklılık yaşanmasını sağlamıştır. Haçlı seferlerinin sonuçları bakımından değerlendirilmesi gereken bir husus ise Türkler üzerindeki sonuçlarıdır. Özellikle Haçlı seferlerinin yapıldığı süreçte Anadolu’da bulunan Türkiye Selçuklu Devleti hükümdarı I. Kılıçarslan’ın Haçlılara karşı vermiş olduğu mücadele tarih sayfalarında çetin ve ağır bir savunma olarak yer almıştır. I. Kılıçarslan’ın kıvrak zekâsı ve stratejik eylemleri doğrultusunda aldığı kararlar Haçlı tehlikesinin ağır kayıplar verilmeden atlatılmasını sağlamıştır. Lâkin I. Kılıçarslan’ın verdiği mücadele neticesinde Haçlılara karşı Selçuklu başkenti olmak üzere bazı toprakların Haçlıların eline geçmesini engelleyememiştir. Anadolu topraklarının iç kısımlarına çekilmek durumunda kalan Selçuklular toprak kaybetmiş olsalar da 1100 ve 1101 yıllarında gerçekleştirilen Haçlı seferlerinin durdurulmasını sağlamışlardır. Doğu Roma gibi Haçlıların da en büyük hedeflerinden biri olan Anadolu’daki Türk varlığının ortadan kaldırılması ve Türkiye Selçuklu devletinin sonlanması amacı doğrultusunda I. Kılıçarslan gibi Türkiye Selçukluları hükümdarı I. Mesud da Haçlı tehdidi ile karşılaşmıştır. Konya önlerine kadar ilerleyen Haçlı ordusunu kullandığı Türk savaş taktikleri ile mağlup ederek uzaklaştırmıştır. Nihayetinde I. Kılıçarslan gibi I. Mesud’un da devletini ve topraklarını korumak için verdiği mücadeleyle Haçlılar ve Batı dünyasına Anadolu’nun bir Türk yurdu olduğunu kabul ettirmiştir. Nitekim bu süreç sonucunda da Anadolu Türkiye olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda Selçukluların Haçlılara karşı verdikleri bu başarılı mücadele, Türklerin Haçlıların karşısında durabilecekleri ve İslâm dünyası adına da vazgeçilemeyecek bir güç olduklarını ortaya koymuştur.
Yaklaşık iki yüz yıllık süreci kapsayan Haçlı seferleri yalnız askerî harekâtı ya da dinî bir savaşı ifade etmemiştir. Bu seferler Avrupa’nın, Doğu Roma’nın olduğu kadar Türk ve İslâm dünyasının da ekonomik, siyasî ve kültürel anlamda dönüşüm yaşamasında çok yönlü bir etkiye sahip olmuştur.

