XIX. yüzyıldan itibaren Türk Dünyası’nda yaşanan reform hareketleri özellikle kadınların toplumsal ve dinî hayattaki rollerini yeniden tanımlama çabalarını da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, Muhlisa Bubi (1869-1937), Türk-İslâm tarihinde bir ilke imza atarak “ilk kadın kadı” unvanını almış, bu özelliğiyle sadece Tatar toplumu için değil, tüm İslâm dünyası için önemli bir figür haline gelmiştir. Onun hayatı ve meslekî serüveni, hem modernleşme sürecindeki Türk-Müslüman toplumlarında kadınların yükselişini ve aynı zamanda dinî reform arayışlarını kavramak adına kritik bir emsal teşkil etmiştir.
Muhlisa Bubi, 1869 yılında Ufa Guberniyası’nın Vyatka bölgesinde Sarapul’a bağlı İj-Bubi köyünde ulema kökenli ve eğitimli bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Muhammedcan Bubi ve amcası Gali Bubi, bölgenin tanınmış din âlimlerinden ve Ceditçi hareketin önde gelen temsilcilerindendi. Ailedeki bu entelektüel ortam, Muhlisa’nın erken yaşlardan itibaren iyi bir eğitim almasını sağlamıştır. Dönemin kız çocukları için nadir bulunan bu eğitim fırsatı, onun Arapça, Farsça ve İslâmî ilimlerde derinlemesine bilgi sahibi olmasının temelini atmıştır.
Muhlisa Bubi, 1905 yılında kız kardeşi Hüsniye ve amcası Gali Bubi ile birlikte İşim’de açtıkları Bubi Medresesi’nde dersler vermeye başlamıştır. Bu medrese, Ceditçi eğitim anlayışının bir ürünü olarak, hem geleneksel İslâmî ilimleri hem de modern bilimleri bir araya getirerek kız çocuklarına çağdaş bir eğitim sunmayı hedeflemiştir. Muhlisa Bubi’nin bu medresedeki aktif rolü, onun sadece bir öğrenci değil, aynı zamanda vizyoner bir eğitimci olduğunu da göstermiştir.
Muhlisa Bubi’yi tarihe geçiren en önemli olay, 1917 Rus Devrimi’nin ardından yaşanan toplumsal ve dinî dönüşümler sırasında gerçekleşmiştir. Devrimle birlikte dinî kurumların yapısında da önemli değişiklikler olmuş, ulemanın seçimle işbaşına gelmesi gibi yenilikler ortaya çıkmıştır.
1917 yılında Kazan’da düzenlenen “Tüm Rusya Müslümanları Kongresi”nde (Ufa Kongresi), önemli kararlar alınmıştır. Bu kongrede, kadınların dinî ve toplumsal hayattaki rolleri tartışılmış ve kadılık gibi önemli makamlara kadınların da seçilebileceği yönünde bir eğilim belirmiştir. Bu kararlar doğrultusunda, aynı yılın sonlarında Ufa’da toplanan ikinci kongrede, Muhlisa Bubi, seçilerek ilk kadın kadı unvanını almıştır. Bu, o dönemdeki İslami anlayış ve pratikler göz önüne alındığında devrimci nitelikte bir adımdır. Onun kadı olarak atanması, İslam hukuk geleneğinde kadınların yargı görevini üstlenemeyeceği yönündeki yaygın kabule meydan okumuş ve kadınların dinî otoritelerdeki potansiyelini gözler önüne sermiştir.
Muhlisa Bubi’nin kadı olarak görev süresi ve faaliyetleri hakkında detaylı bilgiler sınırlı olsa da, bu makama gelişi bile başlı başına bir başarı ve sembol olmuştur. Onun bu pozisyona seçilmesi, Ceditçi hareketin kadın hakları ve eğitimi konusundaki kararlılığının bir sembolü haline gelmiştir. Bu anlamda Muhlisa Bubi, kadınların dinî ve toplumsal hayatta daha görünür ve aktif roller üstlenmesi gerektiği fikrini savunan bir figür olmuştur.
Ancak devrimin ardından Sovyet rejiminin dinî kurumlara yönelik baskıları ve din adamlarını hedef alan politikaları, Muhlisa Bubi’nin de hayatını etkilemiştir. 1930’lu yıllardaki “Büyük Temizlik” döneminde tutuklanmış ve 1937 yılında vefat etmiştir. Onun ölümü, sadece bir şahsiyetin kaybı değil, aynı zamanda Türk Dünyası’nda dinî reform hareketlerinin ve kadınların bu alandaki öncü rollerinin baskı altına alınmasının da bir göstergesidir.
Muhlisa Bubi, Türk-İslâm dünyasında kadınların dinî ve toplumsal hayattaki yerini tartışmaya açan ve bu alanda somut bir adım atan ilk kadın kadı olarak tarihe geçmiştir. Onun hikâyesi, geleneksel İslâmî anlayışın, modernleşme süreçleriyle nasıl etkileşime girdiğini ve kadınların bu süreçlerde nasıl aktif rol oynadığını göstermiştir.. Bubi Medresesi’ndeki eğitim faaliyetleri ve kadı olarak seçilmesi, Tatar aydınlarının ve Ceditçilerin kadın eğitimine ve kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesine verdikleri önemi kanıtlamıştır. Muhlisa Bubi’nin mirası, İslâm’ın kapsayıcı niteliğini ve kadınların bilgi birikimi, yetenekleri ile inançları doğrultusunda topluma sunabileceği kayda değer katkıların güçlü bir simge olarak işlev görmektedir.

