Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ifade eden, Anadolu ve Trakya topraklarını kapsayan Türkiye adı aslında Cumhuriyet dönemiyle beraber meydana çıkmamıştır. Bu isim çok daha eskiye dayanmakla birlikte, tarih boyunca Anadolu dışında Türk milletinin yaşadığı pek çok coğrafya için de kullanılmıştır. Muhtelif Doğu Roma kaynaklarında Kök-Türk Kağanlığı’nın toprakları, Hazar Kağanlığı’nın toprakları ile Tuna ve civarı “Türkiye” olarak isimlendirilmiştir.
Mezkûr ismin Anadolu’yu ifade edişi ise ilk kez II. Haçlı Seferi kaynaklarından Odo de Deuil’in (ö. 1162) eserinde görülmüştür. Bundan başka Rubruklu Willem, Roger Bacon, Korykoslu Hayton, St. Quentinli Simon, Marco Polo, Clavijo gibi birçok seyyah ve müellifin eserlerinde; Anonim Coğrafya’da ve ilk defa 1311-1327 arasında yapılmış olan Lucca Haritası olmak üzere bundan sonraki çeşitli haritalarda da yer almıştır. Ancak Anadolu hakkında farklı mevzuları bahis alan bu kaynakların yalnız birine bakarak dönemlerinde Türkiye olarak isimlendirilen bölgenin sınırlarını çizmek mümkün olmamıştır. Her birinde kuzey, güney, doğu ve batı sınırlarının biri veya birkaçı hakkında muhtelif bilgiler yer almış; bazılarında Türkiye’de ticareti yapılan ürünler vasıtasıyla Türkiye’ye dâhil edilen şehirlerden söz edilmiştir. Yine bu coğrafyanın haritalarda gösterilişi, sınırların yanı sıra Türklerin Anadolu’daki askerî faaliyet ve yerleşmeleriyle alakalı kronolojik gelişmelerin bilgisini bize sunmuştur. Nitekim Türkiye, devrin haritacılarının çizdikleri bu haritalarda “Turchia” veya “Turquia” adlarından biriyle kimi zaman Anadolu’nun tam merkezinde işaretlenmişken kimi zaman da yalnız Batı Anadolu’yla sınırlı tutulmuştur. Haritacıların tutumuyla ilgili bir diğer nokta şudur ki: genel olarak antik isimleri tercih etmelerine karşılık zamanla haritalarına “Asia Minor (Küçük Asya) artık Türkiye olarak anılmaktadır.” minvalinde notlar düşmeye başlamışlardır. Buna istinaden diyebiliriz ki; Hristiyanlıkla sentezlenmiş eski kültürlerini barındıran Anadolu, bundan sonra Türk yurdu olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Selçuklular öncülüğünde Anadolu’ya göç eden Türkler, coğrafyada kendilerinden önce hüküm sürmüş kuvvetler devirlerinde gerçekleşmemiş bir sosyo-kültürel dönüşümü beraberlerinde getirdiklerini çağımız tarihçilerine göstermişlerdir.
Anadolu coğrafyasında Türkiye Selçuklu Devleti’nin hükmettiği araziyi tanımlamakla ortaya çıkan ifade, bölgenin daha önce karşı karşıya kaldığı istila hareketlerinden farklı bir sonuç elde edilerek kalıcı olarak yerleşen Türk milleti sayesinde etki alanını yüzyıllar boyunca genişletmiştir. Yine kendisi gibi büyük bir Türk devleti olan Selçuklu’dan devralınan mirasla şekillenen Osmanlı Devleti’nin yayılma sahasıyla aynı doğrultuda Türkiye adının kapsamı da artmaya devam etmiştir. Bu genişlemeyle kavram, Rumeli’yi de içine alır hale gelmiş, hatta bir dönem Suriye ve Arabistan’ın bir kısmı dahi dâhil edilmiştir. Bütün bunlara ek olarak, “Türkmenya” adının da Türkiye adının yanında değerlendirilmesi gerekliliği hususunda tarihçi Prof. Dr. Tuncer Baykara; “Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I” isimli eserinde Türkmenlerin, Akkoyunlu ve Karakoyunluların hâkim olduğu Ahlat, Muş, Erzurum, Kars yörelerinin XVI. yüzyıl Batı kaynaklarında “Turcomanie” ifadesiyle yer tuttuğunu yazmıştır. Türkiye tabiri Cumhuriyetimizin adıyla bugün hâlâ yaşamakta iken Türkmenya isminin literatürden silinmesini ise Batı’nın siyasî hedefleri doğrultusunda XIX. yüzyıl itibarıyla “Armenia” olarak kullanmak suretiyle bilinçli bir değişim yaratmasıyla açıklamıştır. Bu değerlendirme millî bir literatüre sahip olmanın ve onu korumanın önemini de bizlere bir kez daha hatırlatmıştır.

