Türkiye’nin İlk Donanması

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
7 Dk. Okuma
7 Dk. Okuma

            Türk milleti, sahip olduğu uyum sağlama kabiliyeti sayesinde tarih boyunca önüne çıkan yeni durumlar karşısında gerektiği şekilde hareket edebildi. Büyük denizlerle kısıtlı bağlantılara sahip olan bozkırlarda yaşayan Türkler, siyasî hâkimiyetlerini bu yerlerde kurdukları zaman derhâl denizcilik alanında kendilerini geliştirmeyi bildiler. Selçuklu Türkleri de İran’ı zapt ettikleri vakit Basra Körfezi’nde deniz engeliyle karşılaştıklarında kendilerini öte yakaya geçirecek bir donanma inşasına muvaffak oldular ve bu sayede Umman’da da varlık gösterdiler.

Malazgirt Zaferi’nin ardından Anadolu’yu fethederek “Türkiye” hâline getiren Selçuklu Türkleri, üç tarafı denizlerle çevrili bu coğrafyada da birtakım denizcilik faaliyetlerine giriştiler. Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Süleyman Şah (h. 1078-1086), 1084 yılında Antakya üzerine yaptığı askerî seferde ufak bir deniz kuvvetinden yardım aldı. Onun ölümü üzerine başkent İznik’te iktidarı ele alan Ebu’l-Kâsım (h. 1086-1092), Süleyman Şah’ın Üsküdar sahillerine dek ulaşmasına rağmen düzenli bir donanmadan yoksun olması nedeniyle karşıya geçemediğini çok iyi bildiğinden Gemlik’i ele geçirerek burada gemi inşasına girişti. Lakin bu durumu kendisi için tehlike addeden Doğu Roma İmparatoru Aleksios (h. 1081-1118) karadan ve denizden kuvvetler göndererek kenti geri aldı, hazırlanmakta olan Türk gemilerini de yaktırdı. Sonraki yıllarda gönderdiği bir donanmayla İzmit’i de zapt etti. Fakat Türkler durmadı ve bu defa Adalar Denizi’nde gemi yüzdürdüler. Çaka Bey (ö. 1095) de Anadolu’nun büyük kısmını ele geçiren Türklerin daha batıya gidebilmesi için denizlere açılmaları gerektiğini ve siyasî hâkimiyetin korunabilmesi için donanmaya ihtiyaç olduğunu idrak etti. İzmir merkezli bir beylik teşkil ettikten sonra yanındaki diğer Türk Beyleriyle birlikte Anadolu’nun batı sahillerini fethetmekle kalmadı, Midilli’den Rodos’a dek uzanan adaları da birer birer ele geçirdi. Sahip olduğu deniz gücüyle İstanbul’u dahi ele geçireceğine inanıyordu ancak İmparator Aleksios’un art arda seferber ettiği deniz harekatları neticesinde donanması yavaş yavaş eriyen Çaka Bey’in denizlerdeki hâkimiyeti de neticelendi.

Güney Marmara’da da Türklerin yürüttüğü faaliyetleri donanma vasıtasıyla akamete uğratan Doğu Roma, Haçlıların Anadolu’dan geçerken Türk ordularını yıpratmasını fırsat bilerek Selçuklu Türklerinin İznik’teki ve Batı Anadolu’daki hâkimiyetine son verdi. Böylece onları denizden uzaklaştırarak bir deniz gücü kurmalarının önüne geçti. Sonraki bir asır boyunca Karadeniz Dağları ile Toros Dağları arasında sıkışan Türkler ne zaman sahil kentlerine hücum edip fethetse Roma gemileri derhâl müdahale ederek bu şehirleri geri alıyordu. Ünye, Bafra, Samsun’da olan buydu. Bu döngü nihayet XIII. asrın başında kırıldı.

Haçlıların 1204 senesinde İstanbul’u işgal etmesi, Doğu Roma İmparatorluğu’nun çökmesini de beraberinde getirdi. İstanbul’dan kaçan Rum asiller her ne kadar Epir’de, Karadeniz’de ve Batı Anadolu’da hâkimiyet tesis ettilerse de Doğu Roma’nın ordusunun, donanmasının, kurumlarının vb. yeniden ihyası uzun yıllar devam etti. Oluşan iktidar boşluğu neticesinde Doğu Roma’nın Akdeniz’deki en büyük limanı Antalya, bir İtalyan’ın eline geçti. Bu durumdan rahatsız olan yerli Rumlar, Türkleri Latinlere tercih ederek Selçuklu Türklerini şehre davet ettiler. Kıbrıs Haçlılarının yardım göndermesine rağmen önemli bir deniz üssü olan ve Selçuklu Türklerinin ara ara sıkıştırdığı Antalya 1207 yılında fethedildi. Akdeniz’deki deniz üstünlüğünü elinde bulunduran Haçlıların Türkleri denizlerden uzak tutma çabası böylece sonuçsuz kaldı ve yenilgiyi kabullenerek Türkler ile ticarî anlaşma yapmaya razı oldular.

İzzeddin Keykâvus’un (h. 1211-1220) tahta çıktığı dönemde Türkiye Selçuklu Devleti içinde zuhur eden iç çatışmalar, Antalya halkının isyan edip şehirdeki Türkleri öldürmesine ve Trabzon Rum Devleti’nin Türklerin aleyhinde hareket etmesine olanak verdi. İç meseleleri halleden Keykâvus, ilk iş olarak Sinop’a yürüdü ve kent ile yöresini 1214 yılında fethetti. Fethin ardından Trabzon Rumlarını itaat altına alıp bölgedeki ticaretin güvenliğini sağladı. Akabinde Antalya’ya yürüyen Sultan, Kıbrıs Haçlılarının dostluğu hiçe sayarak gönderdiği kuvvetlere rağmen şehri 1216’da yeniden ele geçirdi. Fetihlerin akabinde bu iki kentte kurulan tersaneler Türkiye’nin ilk donanmasını tesis etmek adına faaliyete geçirildi.

Yeni donanma, ilk meyvelerini Ulu Sultan Alâeddin Keykubâd (h. 1220-1237) devrinde verdi. Saltanat makamına çıkınca Kıbrıs’taki Haçlılar ile ticarî dostluk tesis eden Sultan Alâeddin’in ilk hedefi, fethinden sonra Alâiye olarak anılacak Kalanoros Kalesi’ydi. Kale, karadan bir orduyla kuşatılırken Antalya’da inşa edilen donanma vasıtasıyla denizden de ablukaya alındı. Karadan ve denizden hücum edilerek ele geçirilen kale, artık Türklerin de denizlerde bir aktör olduğunu herkese duyurdu. 1221 senesinde Akdeniz’de varlığını gösteren Türk donanması, 1224 yılında Karadeniz’de boy gösterdi. Moğolların Kırım’ı yağmalaması üzerine sekteye uğrayan Kırım-Türkiye ticaretini yeniden tesis etmek isteyen Sultan, Kastamonu Valisi Hüsâmeddin Çoban’ın (ö. 1224’ten sonra) idaresinde Sinop’ta inşa edilen donanmayı seferber etti. Karadeniz’i boylu boyunca geçen Türk donanması Kırım’ın en önemli ticaret limanı olan Suğdak’ı zapt etti. Ruslar ve Kıpçak Türkleri ile anlaşmalar yapan Çoban, deniz aşırı seferinden muzaffer şekilde Türkiye’ye döndü. 1225 yılında Çukurova üzerine yapılan sefer kapsamında Antalya’dan Türk donanmasıyla harekete geçen şehrin valisi Ertokuş (ö. 1237’den önce), Antalya ile Silifke arasında bulunan 40 civarında kaleyi fethetti. Hatta öyle ki Kıbrıs’a bir sefer yapmayı bile düşündü ama Sultan Alâeddin ihtiyatlı davranarak buna izin vermedi. 1228 yılında, Trabzon Rum Devleti’nin birlikleri Karadeniz sahillerindeki Türk kentlerine saldırdığı vakit düzenlenen sefer de iki yönlüydü. Sultan, Trabzon’u karadan kuşatırken Türk amiraller de denizden kuşattılar ve bu sayede Rumlar itaat altına alındı.

Türk donanması, Akdeniz ve Karadeniz’de Türkiye Selçuklu Devleti’ni söz sahibi hâline getirirken ticaret güvenliğini temin ederek uluslararası mal alışverişinin devamlılığını da sağladı. Gerek bu yolla Türkiye’nin zenginleşmesine olanak veren gerekse Türk siyasî hâkimiyetinin denizlere ve deniz aşırı bölgelere taşınmasını mümkün kılan genç ama kuvvetli Türk donanması, Moğollar karşısında alınan Kösedağ Bozgunu (1243) sonrasında ikinci plana itildiğinden güçten düştü. Devletin kaynaklarını Moğol ordularına karşı yürütülen direnişe yönlendirmek ihtiyacı ortaya çıkınca aktif bir deniz siyaseti güdülemedi ve bu nedenle her geçen gün Türkiye’nin donanması zayıfladı. Bu durum devletin deniz aşırı toprağı olan Suğdak’ın kaybına sebep olmanın yanı sıra sahil kentlerini de işgale açık hâle getirdi.

Yıldan yıla çözülen Türkiye Selçuklu Devleti’nin sınırlarında oluşmaya başlayan Türk Beylikleri, hem eldeki Sinop ve Antalya gibi liman kentlerine hâkim oldu hem de Batı Anadolu’yu fethederek batı sahillerindeki deniz üslerini ele geçirdi. Yeni kurulan beyliklerin hükümdarları tıpkı kendilerinden önceki Türk hükümdarlar gibi denize atıldılar ve yeni donanmalar inşa ederek Türkiye Selçuklu Devleti’nin denizcilik politikalarını miras aldılar.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir