Ulusal Birliğin Sembolü Misak-ı Millî

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Tarihî literatürde Misak-ı Millî, “Millî Ant”, “Ulusal Yemin” ya da “Ulusal Ant” gibi terimlerle ifade edilmiştir. Osmanlıca belgelerde nadiren de olsa “Ahd-ı Millî” veya “Millî Misak” gibi ifadelere rastlanmış, bu ifadeler farklı yazım şekilleriyle karşımıza çıksa da esasen aynı anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta bu belgeyi doğrudan “milletin istiklâl senedi” olarak tanımlamıştır. Bu yönüyle farklı kaynaklarda bu belge, “İstiklâl Andı” veya “Bağımsızlık Yemini” şeklinde mecazî ifadelerle de anıldığı görülmüştür. Misak-ı Millî, zaman zaman ihtiva ettiği siyasî hedefler ve diplomatik ilkeler sebebiyle “Millî Hedefler Beyannamesi” olarak da nitelendirilmiştir. Bu farklı adlandırmalar, belgeye atfedilen tarihî ve siyasî anlamın farklı boyutlarını yansıtmış, Misak-ı Millî’nin yalnızca bir metin değil; ulusal iradenin sembolü olarak algılandığını da ortaya koymuştur.

Misak-ı Millî’nin temel ilkeleri, Türk millî mücadelesinin en kritik aşamalarından biri olan 1919 yılı sonrasında şekillenmiş ve belirginleşmiştir. Bu süreçte başlıca belirleyici unsurlar, Anadolu’daki millî kongreler ile İstanbul’daki Osmanlı Mebusan Meclisi’nde alınan kararlar olmuştur. Özellikle Erzurum Kongresi, Misak-ı Millî’nin esaslarını belirleyen ilk somut adımların atıldığı yer olmuştur. Kongrede, “vatanın bölünmez bütünlüğü” ilkesi benimsenmiş, millî sınırların korunması ve milletin kendi kaderini tayin hakkı öne çıkarılmıştır. Ardından Sivas Kongresi, Erzurum’da belirlenen ilkelerin tüm Anadolu ve Rumeli’deki millî mücadeleyi temsil edecek biçimde genişletildiği ve Heyet-i Temsiliye’nin millî iradeyi yansıtacak merkezî organ olarak onaylandığı bir kongre olmuştur. Millî mücadelenin yasal zemine taşınması adına Amasya Görüşmeleri, dikkate değer bir diplomatik gelişme olarak öne çıkmıştır. İstanbul hükümeti ile yapılan bu görüşmeler sonucunda Meclis-i Mebusan’ın toplanması kararlaştırılmış, böylece millî taleplerin resmiyet kazanması sağlanmıştır.

28 Ocak 1920’de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin gizli oturumunda, Misak-ı Millî’nin altı maddeden oluşan metni oy birliğiyle kabul edilmiştir. Bu kararlar, millî sınırların çizilmesi, kapitülasyonların reddi ve azınlık haklarının karşılıklılık esasına göre tanınması gibi esasları içermiştir. Bu kabul, Türk milletinin egemenlik ve bağımsızlık iradesinin beyanı olmuş, kısa süre sonra açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından temel siyaset ilkesi olarak benimsenmiştir. Misak-ı Millî, Türk milletinin bağımsızlık ve egemenlik iradesini ortaya koyan, Cumhuriyet’in temelini oluşturan en önemli belge olmuştur. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 28 Ocak 1920’de kabul ettiği bu metin, “milletin istiklâl ve istikbali için çizdiği kırmızı çizgi” olarak Mustafa Kemal Atatürk tarafından Nutuk’ta da vurgulanmıştır.

Misak-ı Millî’nin en belirgin unsurları, sınırlarla ilgili olmuştur. Belgede bu husus, “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.” ifadesiyle açıkça dile getirilmiştir. Doğu’da ve Güneydoğu’da yer alan Kars, Ardahan, Batum, Musul gibi bölgeler için ulusal haklar talep edilmiştir. Misak-ı Millî’de ki bir başka hüküm ise azınlıkların durumuna ilişkin olmuş ve şu şekilde yer almıştır: “Azınlıklar için karşılıklı hakların tanınması ve korunması esas olacaktır.”  Bu ifade, belgeyi uluslararası hukuk açısından da sağlamlaştıran bir taahhüt olarak kabul edilmiştir. Lozan Antlaşması ve diğer uluslararası gelişmeler, Misak-ı Millî’nin çizdiği sınırların tamamının korunmasına izin vermemiştir. Özellikle Musul meselesi Türkiye için uzun süre gündemde kalmış, 1926 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul’un Irak’a bırakılması kararlaştırılmıştır.

Günümüzde Misak-ı Millî, tarihî bir belge olmanın ötesinde Türkiye’nin egemenlik anlayışının temel prensiplerinden biri haline gelmiştir. Belgedeki hükümlerde geçen kapitülasyonların kaldırılması ve sınırların korunması ilkeleri, Türkiye’nin dış politika ve güvenlik stratejisinin de temelini oluşturmuştur.

Sonuç olarak, Misak-ı Millî, Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenlik kararlılığının tarihî ifadesi olarak kalmış; ulusal sınırların belirlenmesi, azınlık hakları ve kapitülasyonların reddi gibi temel ilkeleriyle Cumhuriyet’in kuruluşunda yol gösterici olmuştur. Bu belge, günümüzde de Türkiye’nin millî kimlik ve ulusal bütünlüğünün simgesi olarak önemini korumuştur.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir