Vatanını Sürgünde Yaşatan Adam:İsa Yusuf Alptekin

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

“Gönül arzu eder ki,

Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi,

Türkiye’nin hakkı olsun….

(İsa Yusuf Alptekin konuşmasından kesit)

            Türk tarihinin bazı isimleri vardır ki, onları yalnızca biyografik bilgilerle anlatmak mümkün olmamıştır. Çünkü bu isimler, yaşadıkları hayatların yanında taşıdıkları dava ile anlam kazanmışlardır. İsa Yusuf Alptekin, tam bu noktada bir şahsiyetten öte bir fikrin ve bir direnişin adı olmuştur. Onun hayatı, Doğu Türkistan’ın 20. yüzyıldaki kaderiyle iç içe geçmiş; şahsi hikâyesi, bir milletin esaretine karşı verilen uzun soluklu mücadelenin sembolüne dönüşmüştür.

            İsa Yusuf Alptekin Türk – İslâm medeniyetinin kadim merkezlerinden biri olan Kaşgar’da 1901 yılında dünyaya gelmiştir. Ancak doğduğu coğrafya, artık ilim ve irfanın merkezi olmaktan ziyade baskının, işgalin ve sistematik asimilasyonun hedefi hâline gelmiştir. Çin hâkimiyeti altında yaşayan Doğu Türkistan Türkleri, yalnızca siyasî haklarından mahrum kalmamışlardır. Kimliklerinden, dillerinden ve hafızalarından da koparılmak istenmişlerdir. Alptekin’in çocukluğu ve gençliği, işte bu baskı ortamında şekillenmiştir. Eğitim hayatı boyunca Alptekin, Doğu Türkistan Türklerinin maruz kaldığı haksızlıkları gözlemlemenin yanı sıra bu haksızlıkları sorgulayan ve çözüm arayan bir dava insanına dönüşmüştür. O, ilmi sadece şahsi bir yükselme basamağı olarak görmemiş, milletine karşı duyduğu sorumluluğun bir gereği olarak görmüştür. Bu bilinç, onu kısa sürede Doğu Türkistan’daki millî uyanış hareketlerinin merkezine taşımıştır.

            1930’lu yıllar, Doğu Türkistan açısından hem umut hem de büyük kırılmaların yaşandığı bir dönem olmuştur. İsa Yusuf Alptekin, bu süreçte Doğu Türkistan’ın siyasî varlık mücadelesinde aktif rol almıştır. Millî teşkilatlanma çalışmalarında yer almış, Doğu Türkistan Cumhuriyeti fikrinin fikrî altyapısının oluşmasına katkı sunmuştur. Ancak Çin yönetiminin artan baskıları, Sovyet müdahaleleri ve uluslararası dengelerin Türkler aleyhine şekillenmesi, bu bağımsızlık teşebbüslerinin kalıcı olmasına izin vermemiştir.

1949 yılı, Alptekin’in hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Çin Komünist Partisi’nin Doğu Türkistan’ı tamamen işgal etmesiyle birlikte mücadelenin yalnızca yurt içinde devam edemeyeceği sürgünde devam edeceği anlaşılmıştır. İsa Yusuf Alptekin için sürgün, bir kaçış olmamış, mücadelenin yeni bir cephesi olmuştur. Hindistan ve Pakistan üzerinden başlayan bu zorunlu yolculuk, nihayet Türkiye’de bir dava merkezine dönüşmüştür. 6 Mayıs 1939’da İstanbul’a gelen İsa Yusuf Alptekin, Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Refik Saydam ve Dışişleri Bakanı Şükrü Saracoğlu ile görüşmüştür. Hindistan, Afganistan, Lübnan, Irak, İran gibi ülkeleri de ziyaret ederek Doğu Türkistan’ın durumunu anlatmış ve ülkesinin bağımsızlığı için çareler aramıştır.

Türkiye yılları, İsa Yusuf Alptekin’in Türk dünyasıyla kurduğu bağların en güçlü olduğu dönem olmuştur. O, Doğu Türkistan meselesini Türk kamuoyuna anlatırken, bunu bir “yabancı Türk yurdu” söylemiyle değil, koparılmış bir vatan parçası olarak dile getirmiştir. Konferanslar vermiş, yazılar kaleme almış, devlet adamları ve aydınlarla temas kurmuştur. Onun dili ne kışkırtıcı bir söylem ne de sızlanmaya yaslanan bir ağıt olmuştur. Bilakis tarih şuuru ile yoğrulmuş, vakur, ölçülü ve kararlı bir dava sözü olmuştur.

İsa Yusuf Alptekin’in Türkçü düşünce içindeki yeri, onu sıradan bir milliyetçi figürden ayıran temel unsurlardan biri olmuştur. O, Türkçülüğü sloganlardan ibaret görmemiştir. Türkçülük, onun nazarında; zulme uğrayan Türk’ün sesini duyurmak, unutulan Türk yurtlarını hatırlatmak ve hürriyet fikrini diri tutmak olmuştur. Bu yönüyle Alptekin, Ziya Gökalp’in fikir dünyasıyla, Hüseyin Nihal Atsız’ın tarih ve millet hassasiyetiyle aynı fikrî çizgide buluşan bir dava adamı olmuştur.

Hayatının sonuna kadar Doğu Türkistan davasından bir an olsun vazgeçmeyen İsa Yusuf Alptekin, 1995 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. O, ardında tamamlanmış bir zafer bırakmamış, devam eden bir sorumluluk bırakarak bu dünyadan ayrılmıştır. Onun mücadelesi, bir kuşağın meselesi olmaktan çoktan çıkmış,  Türk milletinin tarihî hafızasına emanet edilmiştir. Çünkü bazı davalar, bir ömürle sınırlı kalmaz nesilden nesle devredilir.

İsa Yusuf Alptekin bizlere şunu öğretir: Vatan bazen üzerinde yaşadığın yer olmaz. Vatan, sürgünde omuzlarında taşıdığın bir yük, geceleri kalbinde büyüyen bir sızı, her konuşmada tekrar edilen bir hakikattir. Ve vatan, hatırlanmadığı gün gerçekten kaybedilir.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir