CİHAT YAYCI ;

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 14 Dk. Okuma
14 Dk. Okuma

CİHAT YAYCI ; “MAVİ VATAN’I BÖYLE ŞEKİLLENDİRDİK”

Mavi Vatan Doktrini’nin Mimarı Ankara’nın bu doktrini nasıl uygulamak istediğini açıklıyor.

Giriş

2019 yılından beri Türk-Yunan ilişkilerinde adeta yeni bir diken yükseliyor. Alevlenen jeopolitik rekabet ağına Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde fotoğraflar verdiği bir harita eklendi. Bu harita Türkiye’nin jeopolitik sahaya damgasını vuran doktrini olan ‘Mavi Vatan’ haritası. Türkiye ile Yunanistan arasındaki Adalar Denizi’ni bölünmüş olarak gösteren Mavi Vatan haritası aynı zamanda Adalar Denizi’ndeki çok sayıda Yunan adasını da Türk münhasır ekonomik bölgesi içerisinde gösteriyor. Bu harita 2019 yılından bu yana siyasi bir statü de kazandı. Türkiye’nin Yunanistan’a karşı Birleşmiş Milletler’e yazdığı mektupların ana argümanı olarak da varlık göstermeye başladı.

Kathimerini Mavi Vatan Haritasını çizen Türk Deniz Kuvvetleri Eski Kurmay Başkanı ve Emekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı ile bir röportaj gerçekleştirdi. Doç. Dr. Cihat Yaycı şuanda Topkapı Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve aynı zaman Mavi Vatan Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi’nin Başkanı olarak Türkiye’nin deniz sınırlarını tasarlıyor ve tasvir ediyor. Doç. Dr. Cihat Yaycı aynı zamanda 2019 yılında Türk-Libya Deniz Yetki Sınırlandırma Antlaşması’nın da mimarı olarak Türkiye’nin deniz politikalarını analiz ediyor ve Türkiye Cumhuriyeti lehine politikalar geliştiriyor.

-Amiral Cihat Yaycı, Mavi Vatan Doktrini’ni Nasıl Oluşturdunuz?

Geliştiricisi olduğum Mavi Vatan Doktrini temelde Türkiye’nin deniz yetki alanlarını vurgulamaktadır. Bu doktrin önce tüm Türk Milleti tarafından şimdi ise uluslararası kamuoyu tarafından kabul görmektedir. Mavi Vatan Doktrini, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını uluslararası hukuk uyarınca yasal, diplomatik, ekonomik ve siyasi olarak nasıl korunacağını tanımlayan akademik temelli bir doktrin olmakla beraber askeri bir doktrin değildir.

-Mavi Vatan Doktrini’nin Esas Olarak Akademik Temelli Bir Doktrin Olduğunu Söylüyorsunuz Fakat Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mavi Vatan Haritası Önünde Pozlar Verdiğini Görüyoruz. Türkiye’nin Mavi Vatan Doktrini’ne Dayanan Argümanları Nelerdir?

Öncelikle Mavi Vatan Doktrini yayılmacı, genişlemeci ve maksimalist bir haritaya sahip değildir. Hatta Yunanistan’ın kendisine de eşit oranda deniz alanı bırakılmıştır. Asıl yayılmacı olan, Yunan tezleridir. Yunan tarafının yayınladığı haritalarda, Türkiye’ye karasuları kadar, hatta bazı yerlerde bir santim bile deniz alanı bırakılmamaktadır. Türkiye adeta yok sayılmaktadır. Bizim haritamız da tezlerimiz de gerçekçi ve hukuka uygundur. Mavi Vatan Doktrini başta Türk Milleti olmak üzere devlet bürokrasimiz, hükümetimiz ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nezdinde de kabul görmüş durumdadır.

Sayın Cumhurbaşkanımız’ın arkasında yer alan ve benim çizmiş olduğum Mavi Vatan Haritası uluslararası hukuka uygun ve deniz hukuku sınırlandırma prensiplerine dayanmaktadır. Ve bildiğiniz üzere geliştiricisi olduğum Mavi Vatan Doktrini, uluslararası deniz hukukunun deniz yetki alanları sınırlandırmasına ilişkin temel prensipleri olan “Hakkaniyet”, “Coğrafyanın Üstünlüğü”, “Oransallık”, “Kapatmama” ve “ana karaların adalardan üstün olduğu” gibi ilkelere dayanmaktadır.

Bunlar uluslararası hukuk kuralları, Hakem mahkemelerinin ve uluslararası denizcilik mahkemelerin içtihatlarına ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler kararlarından türetilen sınır belirleme ilkeleridir. Mavi Vatan Doktrini, Türkiye’nin denizler üzerindeki hak ve çıkarlarının nasıl savunulacağını, denizlerden nasıl faydalanılacağını  sunmakla beraber diplomasinin nasıl yürütülmesi gerektiği ve Türkiye’nin maruz kaldığı yasadışı talepler ve yasadışı faaliyetler karşısında hukuki haklarını nasıl ortaya koyması, hukuki tavrını nasıl belirlemesi gerektiğini Türk Milleti’nin zihniyetine oturtmuş bir doktrindir.

– Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer Türk yetkililer Yunan adalarının askerden arındırılması çağrısında bulunurken, Yunanistan buna karşılık BM Şartı’nın meşru müdafaa hakkıyla ilgili 51. Maddesine dayanarak tepki gösteriyor. Türkiye, Yunan adalarının askerden arındırılmasında ısrar edecek mi?

Asıl meşru müdafaa hakkı olan Türkiye’dir. 1914’teki Altı Büyük Devlet Kararı, 1923 Lozan Barış Antlaşması ve 1947 Paris Antlaşması ile bu tescillenmiştir. Bu adalar Türkiye’ye tehdit oluşturmamak üzere gayri askeri statüde olmak kaydıyla Yunanistan’a verilmiştir. Demek ki Yunanistan bu adaları antlaşmalara aykırı olarak silahlandırmakla Türkiye’ye tehdit oluşturuyor. O zaman da Türkiye’nin meşru müdafaa hakkı doğuyor.

-Libya ile Türkiye arasındaki deniz sınırı antlaşmasının hukuki dayanağı nedir?

Size şunu söyleyeyim: Yunanistan egemen bir devlet olan Türkiye’nin ve Libya’nın egemenlik haklarına müdahale etmeye kalkıyor. Egemen her devletin istediği antlaşmayı yapma hakkı vardır. Kimse egemen devletlere ne yapacaklarını söyleyemez ve dayatmada bulunamaz. Bu antlaşma da her iki egemen devlet tarafından, daha önce anlattığım prensiplere uygun olarak yapılmış hukuki bir anlaşmadır.

 Bu anlaşma Girit, Rodos ve Meis (Kastellorizo) adalarının karasularını ihlal etse bile mi?

Bu hem yanlış anlama hem dezenformasyon hem de kara propaganda. Türkiye ve Libya arasındaki münhasır deniz bölgesi sınırları antlaşmasında hiçbir adanın karasuları ihlal edilmiyor. Türkiye ve Libya arasındaki deniz sınırı, Girit’in 40 mil ötesinden geçiyor. İddialar asılsızdır.

-Ancak Yunanistan’ın Münhasır Ekonomik Bölgesine müdahale etmektedir

Bu kafa yapısı Yunanistan’a has bir durum. Yunanistan, kıta devleti olduğu halde kendisini bir takımada devleti gibi tanıtmaya çalışıyor. Japonya, Endonezya, Filipinler gibi… Bunlar takımada devletleri. Yunanistan ise bir takımada devleti değil. Yunanistan adaları olan bir yarımada devletidir. Yunanistan kıtada anakarası bulunan bir devlettir. Dolayısıyla sınırları takımada devletlerinde olduğu gibi en dışta bulunan adaları birleştiren hattan itibaren değil, anakarasına istinaden çizilir.

Yunanistan, Adalar (Ege) Denizi’nde adaları bulunan bir yarımada devletidir. Yani anakarası olan bir devletin ek olarak adaları var. O halde takımada devletleri için uygulanan uluslararası hukuk, Yunanistan için uygulanamaz.

Adalar denizi çok dar bir deniz. Genişliği ortalama 150 veya 180 mil. Yani deniz hukuku tanımlarına göre anakaraların kıta sahanlığı sınırının normalde 200 hatta 350 mile kadar uzandığını dikkate alırsak, bu dar denizde tüm adaların ya Yunanistan’ın ya da Türkiye’nin anakarasının kıta sahanlığında olduğunu bilmemiz lazımdır

Yani Yunanistan ile Türkiye arasında birkaç yüz millik bir deniz olsaydı ve bir ada da anakaraların kıta sahanlığı üzerinde olmasaydı hiçbir sorun olmazdı. Örneğin bu ada (Meis)  Türkiye ve Yunanistan’dan 700 veya 500 mil uzakta olsaydı, yani anakaraların kıta sahanlığı uzantısı dışında olsaydı  o zaman adanın münhasır bölgeye ve kıta sahanlığına sahip olduğunu söyleyebilirdik.

Ama durum böyle değil Türkiye ve Yunanistan arasında genişliği 200 mil dahi olmayan dar bir denizden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu adalardan bazıları Türkiye ile Yunanistan arasında ana karaları esas alınarak tespit edilen ortay hattın Türk tarafında yani Türkiye’nin kıta sahanlığında diğerleri ise çoğunlukla Yunanistan’ın kıta sahanlığında yer almaktadır.

Dolayısıyla bir ada, anakaranın kıta sahanlığı üzerindeyse başka bir kıta sahanlığı oluşturmaz. Bu kural da hukuki bir kuralı oluşturan mantıklı bir kuraldır. Diğer bir deniz hukuku tabiri ile bu hattın doğusunda yer alan Yunanistan’a ait adalar “ters tarafta kalan adalar” statüsündedir. Dolayısıyla bu adaların sahip olabilecekleri deniz yetki alanı en fazla karasuları kadardır. Yunanistan’ın iddia ettiği gibi bu ters tarafta kalan adalara karasuları dışında deniz yetki alanları vermek uluslararası hukuka da aykırıdır.

Yunanistan’ın tezi en başından yanlıştır. Yani Yunanistan bir takımada devleti olmadığı için, anakarasından itibaren en fazla 350 mil kıta sahanlığı deniz sınırı olur. Ama Türkiye ile karşı karşıya, yani iki ülkeyi birbirinden tutup uzaklaştırarak denizi büyütemezsiniz. Bu yüzden var olan ölçüye bakılarak iki tarafında eşit deniz hakkı olduğu sabittir. Adalar, Yunanistan için fazladan karasuları ötesinde deniz sınırı kazandıramaz, aksi iddia hukuka aykırıdır.

Tekrar ediyorum, Yunanistan bir takımada devleti değildir. Deniz yetki alanının en dıştaki adalarını birleştiren hattan başladığı argümanı yasa dışıdır. Deniz yetki alanı anakarayla ilişkisine göre belirlenmeli. Anakaraya uyarlanmalıdır. Dolayısıyla bunu bilmiyor olabilirsiniz, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı sırasında Yunanistan’ın, Japonya ve Endonezya gibi bir takımada devleti olarak kabul edilmekte ısrar ettiğini hatırlatmama izin verin. Lakin kimse Yunanistan’ın bu talebini kabul etmedi ve Yunanistan’a “siz bir yarımada devletisiniz” dediler. Yunanistan anlaşmayı bu sebeple uzun süre imzalamadı çünkü Yunanistan takımada devletlerini ayıran bu maddeyi değiştirmekte ısrar ediyordu.

-Libya-Türkiye Mutabakat Muhtırasına dayanarak, Türkiye’nin sondaj çalışmalarına devam edeceğini düşünüyor musunuz?

Evet. Öncelikle meşru hükümet olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle bir anlaşma (mutabakat muhtırası) imzaladık. Ayrıca, (anlaşmanın) tüm iç yasal prosedürleri tamamlanmış ve ardından Birleşmiş Milletler’e de sunulmuştur. Bu meşru anlaşmanın elbette gereği yapılacaktır.

– Libya Parlamentosu Başkanı’nın kabul etmemesine rağmen mi?

Öncelikle bu bir mutabakat muhtırası. Libya yasalarına göre, mutabakat muhtıraları Parlamentonun onayına tabi değildir. Ayrıca hükümet (yönetim konseyi) bir mutabakat muhtırası imzalama yetkisine sahiptir. Libya’da şuan gerçekten seçilmiş bir Parlamento olmadığını da hatırlatmak isterim.

8 yıl önce Libya Parlamentosu çöktü ve ardından seçim yapılamadı. Ve size söz konusu bahsettiğiniz Tobruk Parlamentosu hakkında da iyi bir haber vereyim Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nden bir heyet Türkiye’ye geldi. Yunan propagandasından o kadar etkilenmişlerdi ki, Türkiye ile yapılan anlaşmanın, Libya’nın deniz sahasını küçülttüğünü sanıyorlardı. Onlara bizim haritamızı, sonra da Yunanistan’ın teklif ettiği haritayı gösterdik. Eğer Yunanistan’ın teklifini kabul etselerdi, 40 bin kilometrekare münhasır ekonomik alan kaybedeceklerini gördüler. Türkiye ile anlaşınca ise  ne kadar deniz alanı kazandıklarını ve  hakları olan deniz sınırlarının güvence altında olduğunu anladılar. Yani onlar da bu anlaşmanın arkasındalar artık.

“SİZE TAVSİYEM TASARRUF YAPIN VE TÜRKİYE’DEN SİLAH ALIN”

-Yunanistan yeni fırkateyn ve uçaklara yatırım yaparak askeri cephaneliğini güçlendiriyor. Sizce Türkiye güç dengesindeki değişimle başa çıkabilecek mi?

Esasen bu soru ile Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı, Türkiye’yi tehdit için silahlandığını itiraf etmiş oluyırsunuz.

Siz Yunanistan olarak silahlar, füzeler, firkateynler, uçaklar, helikopterler ve denizaltıları satın alıyorsunuz. Bütün bunlar gerçekten korkutucu ve tehdit edici ama lütfen unutmayın ki Türkiye tüm bu silahları, gemileri, füzeleri hatta uçakları üretiyor. Tabii ki üretilen insansız araçlar, denizaltıları ve tabii daha birçok avunma sanayi araç, gereç ve mühimmatları aynı zamanda ülkemizin şu anda en çok ihracat yapan ilk 14 ülke arasında olmasını sağlıyor. Ürünlerimiz hem kaliteli hem de ucuz. Eğer Yunanistan tasarruf etmek isterse Türkiye’den silah, fırkateyn, ve denizaltı v.s. satın alabilir. Size tavsiye ederim.

-Yunanistan’ın bu gemileri satın alması ya da silahlanması saldırgan niyetleri olduğu anlamına gelmemektedir.

Bu bir mazeret veya kabul edilebilir bir sebep değildir. Bugün Yunanistan’daki gündelik hayata dahi baktığımızda bu saldırgan tavrı net bir şekilde görebilmekteyiz. Örneğin Yunanistan futbol takımı AEK yeni stadyumunun ismini “Ayasofya” koydu! Diğer yandan AEK Futbol takımının isminin açılımı ise “Athlitiki Enosis Konstantinopoleos” yani İstanbul hayali devam temektedir! Bu tavra karşı biz de Türk stadyumlarına Selanik, Gümülcine, İskeçe, Dedeağaç gibi Yunanistan’daki Türk kentlerinin isimlerini koymalıyız!

-Yani bu isimlerle yeni stadyumlar mı inşa edeceksiniz?

Evet. Biz önerdik, Yunanistan Batı Trakya’daki Türklere din özgürlüğü vermez ve kültürel haklarını tanımamaya devam ederse Türkiye de aynısını yapacaktır.

– Yunanistan’ın karasularının 12 deniz mile çıkarılması durumunda Türkiye tepki verir mi? Ve eğer öyleyse, bu tepki savaş (casus belli) ilanı mı olur?

Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1995 tarihli kararına bir açıklık getirmem gerekmektedir. Bu karar doğrudan bir savaş nedeni (Casus Belli) ilanı değildir. Bu deklarasyonda doğrudan bir “savaş nedeni” beyanı da yoktur. Ancak Yunanistan’ın Adalar (Ege) Denizi’nde karasularını 6 milin üzerine çıkarması durumunda hükümete askeri güç kullanma da dâhil olmak üzere her türlü ulusal yetkinin verileceğini taahhüt eden bir deklarasyondur.

Türkiye, Adalar (Ege) Denizi’nde Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine 1 santim bile genişletmesine asla müsamaha gösteremez. Bu bağlamda Yunanistan bölgede barış, istikrar ve güvenliği sağlamak istiyorsa anlaşmalara uymak zorundadır. Adalar Denizi’nde statüyü ve dengeyi belirleyen tek bir antlaşma vardır o da Türkiye ve Yunanistan’ın imzacı olduğu 1923 Lozan Barış Antlaşması’dır. Lozan Antlaşması’na göre de karasuları 3 mil olmalıdır.

1936 yılında Yunanistan tek taraflı olarak karasularını 3 milden 6 mile çıkardı. Türkiye ise 1964 yılında kendi karasularını da 6 mile çıkartarak bu durumu kabul etti fakat her iki ülkenin de imzacı olduğu Lozan Barış Antlaşmasının belirlediği statüye göre Adalar (Ege) Denizi’ndeki karasuları dengesi 3 mil olmalıdır.

Şunu da belirtmek gerekir ki 1982 BMDHS (Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi) Türkiye’nin imzalamadığı bir sözleşmedir bu nedenle İmzalamadığı bir anlaşmanın hükmü Türkiye’ye karşı kullanılamaz ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) Adalar Denizindeki statüyü belirlemez. Türkiye’nin imzacı olmadığı bir sözleşmenin hükümlerini dayatmaya yönelik her türlü girişim açıkça hukuka aykırı, haksız ve küstahçadır.

Aslında Adalar Denizi’nde karasuları 3 mil olmalı ve geriye kalan açık deniz alanlarından beraber barış içerisinde ortaklaşa faydalanmalıyız. Biz sadece antlaşmalara uyulmasını talep ediyoruz, başka bir şey talep etmiyoruz.

-Tartışmanın sonuna geldik. Türk tezleri ve argümanları hakkında beni bilgilendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Daha iyi çalışabiliriz. Birlikte daha iyi bir geleceğe sahip olmalıyız. Bu iki devlet, iki millet arasında bir sorun olmamalı. Öyleyse bunu yapalım. Barış içinde yaşayalım, mücadele etmeyelim. Adalar Denizi’ndeki açık deniz alanlarından ve kaynaklarından beraber barış içerisinde ortaklaşa, birlikte  faydalanalım.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir