Türk Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan devletlerin Osmanlı Devleti’ne Sevr Antlaşması’nı dayatması üzerine, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlamış ve 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi ile fiilen sona ermiştir. Yapılan ateşkesin ardından 28 Ekim 1922’de Müttefikler, TBMM Hükûmeti’ni İsviçre’nin Lozan kentinde yapılacak barış konferansına davet etmişlerdir. Ancak TBMM’nin yanı sıra, görüşmelerde ikilik çıkarmak için İstanbul Hükûmeti’ni de görüşmelere davet etmişlerdir. Bunun üzerine TBMM, tek meşru hükûmetin kendisi olduğunu göstermek amacıyla 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırmıştır. Alınan karar doğrultusunda, Lozan’daki görüşmeler süresince Türk heyetinin başında İsmet Paşa bulunmuştur. Lozan Konferansı’nın başlama tarihi olarak 13 Kasım belirlenmiştir. Ancak Türk heyeti, 11 Kasım günü Lozan’a geldiğinde henüz Müttefik delegelerinin gelmediğini görmüşlerdir. Bu duruma oldukça sinirlenen İsmet Paşa bir basın toplantısı düzenleyerek Müttefiklere oldukça sert bir nota vermiştir. Bunun üzerine, İngiliz ve Fransız Dışişleri Bakanları özür dileyerek, görüşmelerin 20 Kasım’da kesin olarak başlayacağını bildirmişlerdir. Görüşmeler, 20 Kasım 1922’de Lozan’da bulunan Uşi Şatosunda, görkemli bir tören ile İngiliz Baş Delegesi Lord Curzon başkanlığında açılmıştır.
Lozan Konferansı’nın ilk genel toplantısı 21 Kasım’da yapılmış ve üç büyük komisyona ayrılmıştır. Birinci komisyon, siyasî işler, askerî işler ve topraklara ait işler komisyonu olmuştur. Bu komisyonda; adalar, savaş esirleri ve ahalinin değişimi, azınlıklar, Irak sınırı ve Boğazlar gibi konular görüşülmüştür. İkinci komisyon, yabancılar rejimi komisyonu olmuş; burada, kapitülâsyonlar, yerleşme hakkı, yabancıların statüleri, iktisadi hakları gibi konular tartışılmıştır. Üçüncü komisyon ise iktisadi ve mali meseleler komisyonu olmuştur. Burada, dış borçlar, gümrük ve ticaret sistemi, savaş yıllarındaki ekonomik sorunlar ve sağlık sorunları gibi meseleler konuşulmuştur. Ayrıca bu üç büyük komisyonun alt komisyonları da kurularak, görüşmeler sürdürülmüştür.
Lozan görüşmeleri, oldukça sert tartışmalarla başlamış ve sürmüştür. Bu tartışmaların başlıca sebepleri; savaş tazminatı, kapitülâsyonlar, Boğazlar sorunu, dış borçlar, Musul meselesi ve Trakya sınırları olmuştur. Öyle ki Mudanya Mütarekesi’nde, Türkiye’ye bırakılacağı söylenen Karaağaç, Lozan’da bırakılmamaya çalışılmıştır. Tartışmalara sebep olan bir diğer konu ise Boğazlar meselesi olmuştur. Türk heyeti Boğazların tamamen kendi egemenliklerinde olması gerektiğini savunmuştur. Rus heyeti de bu görüşü desteklemiş, Karadeniz’e savaş gemilerinin girmemesini istemiştir. Ancak Lord Curzon, bu fikre karşı çıkmış, Ruslar ise buna karşı nota vermiş ve savaş gemilerinin geçişine sıcak bakan Türk heyetini, bu durumun 1920 Türk-Rus Antlaşması’nın çiğnenmesi olarak görecekleri konusunda uyarmışlardır. Mali konularda da anlaşma sağlanamamıştır. Özellikle Osmanlı borçlarının taksimi konusu, Türkiye ve Fransa delegeleri arasında çatışmaya sebebiyet vermiştir. Ayrıca başta İngilizler olmak üzere Müttefiklerin, yapılan işgaller için Türkiye’den işgal masraflarını istemesi, Yunanların yaptıkları işgal ve zulümler için Müttefikleri suçlayarak tazminat ödeyemeyeceklerini söylemeleri gibi durumlar, görüşmelerdeki gerginliği arttırmıştır. Yine kapitülâsyonlar konusunda da müttefik devletlerin tamamı, yıllardır edindikleri imtiyazları kaybetmemek için Türkiye’nin karşısında hareket etmiş; gerekirse “kapitülâsyon” yerine “güvenceler” adı altında devam edilmesi teklifini yapmışlardır. İsmet Paşa da bunları kesin bir şekilde reddetmiştir. Musul meselesinde de diğer konularda olduğu gibi anlaşma sağlanamamış, görüşmeler kilitlenmiştir. 30/31 Ocak 1923 gecesi, İngilizler tarafından hazırlanan ve Müttefiklerce onaylanan yeni bir proje Türk heyetine teslim edilmiştir. Ancak bu proje Sevr Antlaşması’nın adeta bir kopyası hükmünde, Türkiye’nin isteklerinin tamamen aksi bir halde bulunmuş ve reddedilmiştir. Bütün bunların üzerine Lozan görüşmeleri, Müttefik devletlerin Lozan’dan ayrılması üzerine 4 Şubat 1923’te yarıda kesilmiştir. İsmet Paşa ise bir basın açıklamasında bulunarak Lozan’dan ayrılmıştır.
Lozan görüşmelerinin kesilmesinin ardından, yeniden savaş ihtimalleri ortaya çıkmış; taraflar askerî birtakım hazırlıklar yapmaya başlamışlar, hatta Sovyet Rusya, herhangi bir savaş halinde Türkiye’nin yanında savaşa gireceğini açıklamıştır. Bütün bunlar taraf ülkelerdeki kamuoyunu oldukça rahatsız etmiş; görüşmelerin yarıda kesilmesi yoğun eleştirilere sebep olmuştur. Bu süreçte Türkiye, ikili görüşmeler yapmaya devam etmiş ve bazı konularda anlaşmalar sağlamıştır. Yeni bir savaşın göze alınamaması ve kamuoyu baskısı sonucu, Müttefikler Türk heyetini tekrardan Lozan’a çağırmışlardır. Lozan Konferansı’nın ikinci dönemi, 24 Nisan 1923’te başlamıştır. İkinci dönem çalışmaları, birinci dönemde yapılan tartışmaların, bir anlaşmaya varması yolunda ve tarafların karşılıklı olarak tavizler vermesiyle ilerlemiş ve sonucunda toplam 143 maddelik bir antlaşma imzalanmıştır. Lozan görüşmelerinde belki de en önemli şey, Müttefiklerin kapitülâsyonlardan tamamen vazgeçmiş olmalarıdır. Bununla beraber, Karaağaç savaş tazminatı olarak Türkiye’ye bırakılmış, Osmanlı borçlarının taksimi konusunda anlaşmaya varılmış, Anadolu’da kurulması istenilen Ermeni devleti fikrinden vazgeçilmiştir. Çözüme kavuşturulan bir diğer konu, azınlık meselesi olmuştur. Buna göre, milliyeti veya dini ne olursa olsun tüm azınlıklar, Türk vatandaşı sayılmıştır. Müslüman olmayan vatandaşlara, Müslümanlarla eşit haklar verilmiş, ancak Türkiye’nin egemenliğiyle bağdaşmayan haklar verilmemiştir. Görüşmelerin önemli bir konusu da Türk-Rum nüfus mübadelesi olmuştur. Bu mesele için, Anadolu ve Doğu Trakya’daki Rumların ve Yunanistan’daki Türklerin mübadele etmesine, ancak İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türklerin, bu mübadelenin dışında tutulmasına karar verilmiştir. Irak sınırı, Musul hariç belirlenmiş; Musul sorununun ise Türkiye ve İngiltere’nin daha sonra kendi aralarında çözmesi kararlaştırılmıştır. Suriye sınırı, Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması’ndaki haliyle kabul edilmiş; Yunan sınırı, Mudanya Ateşkes Antlaşması‘nda belirlenen şekliyle kabul edilmiştir. İran sınırı ise Osmanlı ile Safevî Devleti arasında 1639’da imzalanan Kasrışîrin Antlaşması‘na göre belirlenmiştir. Adalar konusunda ise Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan adalarının Türk hâkimiyetinde kalması kararlaştırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin 1913’te imzaladığı Londra ve Atina Antlaşmaları sebebiyle, Midilli, Limni, Sakız, Semadirek, Sisam ve Ahikerya adaları Yunan hâkimiyeti lehine; 1912 Uşi Antlaşması sebebiyle de 12 Adanın hâkimiyeti İtalya lehine sonuçlanmıştır. Bu adaların herhangi bir askerî amaçla kullanılmaması üzerinde anlaşmaya varılmıştır. 12 Ada, İkinci Dünya Savaşı’nı İtalya’nın kaybetmesinin ardından Müttefikler tarafından Yunanistan’a verilmiştir. Görüşmeler sırasında en çok üzerinde durulan konulardan biri olan Boğazlar bölgesi için ise Milletler Cemiyeti tarafından denetlenen, başkanı Türk olan, Uluslararası bir kurul tarafından yönetilmesi ve bölgenin askersizleştirilmesi kararlaştırılmış; ticaret gemilerinin geçişi tamamen serbest, savaş gemilerinin geçişine ise belirli şartlar getirilmiştir. Bu çözüm geçici olmuş, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değişmiştir.
Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’te Rumine Sarayı’nda imzalanmıştır. İlk imza İsmet Paşa tarafından atılmıştır. 23 Ağustos 1923’te TBMM tarafından onaylanmıştır. Bütün tarafların onaylamasının ardından, Lozan Antlaşması 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Lozan, dönemin en güçlü uluslarına karşı koyan ve hemen hemen bütün isteklerini elde eden Türk milletinin, Kurtuluş Savaşı’nın son aşaması olmuştur. Dünya basınında, Kemalist Türkiye’nin en büyük diplomatik zaferi olarak karşılanmıştır. Öyle ki eski İngiliz Başbakanı Loyd George, “Lozan, İngiltere’nin bu vakte kadar imzaladığı antlaşmaların en alçaltıcısıdır” ifadesini kullanmış; Fransızlar da buna benzer olarak yapılan antlaşmayı bir yenilgi olarak görmüşlerdir. Türk milletinin kazandığı bu zafer için, Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemiştir:
“Muhterem Efendiler, Lozan Barış Antlaşması’nda yer alan esasları, diğer barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmaya lüzum olmadığı fikrindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın, sonunda neticesiz bırakıldığını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devri tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir!”

