BİR MİLLETİN FİKİR ATEŞİ: HÜSEYİNZADE ALİ TURAN BEY

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Türk tarihininde bazı isimler vardır ki, onların sözleri bir dönemin değil; bütün çağlarda yankılanmıştır. Hüseyinzade Ali Turan da bu büyük mütefekkirlerden biridir. Azerbaycan’dan Osmanlı’ya, İstanbul’dan bütün Türk dünyasına uzanan hayatı ve fikirleriyle o, milletimizin yolunu aydınlatan öncü bir meşale olmuştur.

1864 yılında Azerbaycan’ın Salyan şehrinde dünyaya gelen Ali Bey, küçük yaşlardan itibaren ilimle yoğrulmuştur. İlk tahsilini memleketinde tamamladıktan sonra Tiflis Gimnazyumu’nda devam etmiştir. Daha sonra İstanbul’a gelerek Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de yükseköğrenim görmüştür. Tıpta eğitim alması, onun “doktor” kimliğiyle anılmasını sağlamış ancak esasen o, bir hekimden çok daha fazlası olmuştur. Tıp tahsili boyunca Osmanlı aydınlarıyla tanışmış, dönemin fikir atmosferinden etkilenmiştir. Batı’nın ilmini öğrenirken, aynı zamanda Türk ve İslâm dünyasının geri kalış sebeplerini sorgulamaya başlamıştır. Bu yıllarda zihninde “millete nasıl hizmet edebilirim?” sorusu büyük bir yer tutmuştur.

 Hüseyinzade Ali Turan, bugün dahi güncelliğini koruyan “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” düsturunu ilk ortaya koyan kişi olmuştur. Bu üçlü formül, daha sonra Ziya Gökalp tarafından sistemleştirilmiş ve Türk dünyasının modernleşme yolunda bir pusula olmuştur. Ali Bey’in bu fikri, aslında Türk milletinin hem köklerine bağlı, hem de çağdaş dünyada güçlü bir varlık olmasının bir nevi reçetesi olmuştur.

Hüseyinzade Ali Turan edebi fikirlerini sadece nesir olarak değil şiir yoluyla da aktarmayı tercih etmiştir. En bilinen şiiri “Turanlılarız” olmuştur. Bu şiir sadece bir edebî metin değil, aynı zamanda bir millî manifesto niteliği taşımıştır. Bu şiirinde o, Türk milletine seslenmiş ve tarih boyunca yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen, Türklerin özünü kaybetmediğini vurgulamıştır. Ona göre, zamanın zincirleri altına girilmiş olsa da, dünyanın türlü belalarına uğranmış olsa da, Türk milleti çaresiz olmamıştır. Dün ne idiyse, bugün de odur; özü, kimliği ve kudreti değişmemiştir. Bu bakımdan şiir, sadece bir coşku kaynağı değil; aynı zamanda özgüven, direniş ve yeniden doğuşun sembolü olmuştur. Ayrıca şiirde Ali Turan, milletine “ataların hayırlı evlatları” olmayı, tarihten güç alarak geleceğe yürümeyi öğütlemiştir.

Hüseyinzade Ali Turan’ın sanatçı yönü de fikirleriyle uyum içinde olmuştur. Onun kaleminden çıkan ve bugün Azerbaycan’ın bağımsızlık sembolü olan üç renkli bayrak, aslında düşüncelerinin görsel bir ifadesi olarak görülmüştür. Bu bayraktaki mavi renk Türklüğü, yeşil renk İslam’ı, kırmızı renk ise çağdaşlaşmayı temsil etmektedir. Böylece onun ortaya koyduğu “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” ilkesi yalnızca bir söz değil, aynı zamanda bir bayrağın renklerinde somutlaşmış bir ülkü halini almıştır.

Hüseyinzade Ali, hayatı boyunca hem Osmanlı’ya hem de Azerbaycan’a hizmet etmesi, onu Türk dünyası için bir köprü şahsiyet haline getirmiştir. İstanbul’daki aydın çevrelerde fikirlerini yayarken, Bakü’de millî hareketlerin gelişmesine de destek olmuştur. Osmanlı’nın payitahtı İstanbul ve Kafkasların kalbi Bakü onun şahsında birleşmiştir. Bu ikili hizmet alanı, onun Türk dünyasında daha da güçlü bir etki bırakmasını sağlamıştır.

Hüseyinzade Ali Bey, ömrünün son yıllarını İstanbul’da geçirmiş ve 17 Mart 1940’ta burada vefat etmiştir. Karacaahmet mezarlığında bulunan kabri, bugün yalnızca bir mezar değil; aynı zamanda Türk dünyasının ülkü mabedi olarak görülmektedir.

Ardında bıraktıkları yalnızca yazılar veya fikirler değil; aynı zamanda bir ideoloji, bir bayrak ve bir millî ruh olmuştur. O, kalemiyle milletine düşünce, fırçasıyla bir sembol, şiirleriyle ise coşku kazandırmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir