Doğu Akdeniz Sularında Türk-Haçlı Mücadelesi

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
6 Dk. Okuma
6 Dk. Okuma

            Antalya’yı fethederek Akdeniz’e adım atan Türkiye Selçuklu Devleti, burada inşa ettiği donanmayla sahillerdeki hâkimiyetini genişletip denizlerde söz sahibi olsa da doğudan gelen Moğol tazyiki sebebiyle denizcilik politikalarını sürdüremedi. Avrupalı devlet donanmalarının hâkim olduğu Doğu Akdeniz’in Türkiye kıyılarında yıkılmaya yüz tutan Türkiye Selçuklu Devleti’nin mirasını devralan yeni Türk Beylikleri neşet etti. Fethiye merkezli olup Muğla ve Milas gibi kentleri de sınırları içerisinde barındıran Menteşeoğulları, Hamitoğulları’nın bir kolu olarak kurulup sonrasında müstakil hâle gelen Tekeoğulları ve son olarak Karamanoğullarından ayrılarak teşekkül eden Alâiye Beyliği; kuruluşlarından kısa süre sonra gemileriyle denizlere açılarak Haçlılara karşı faaliyetlere giriştiler.

            Mezkûr beyliklerin kurulduğu XIII. asrın sonlarında Mısır merkezli Memlük Türk Devleti, Yakın Doğu’daki Haçlı devletçiklerini birer birer yıkarak Haçlıları denize döktü. Bilâdüşşam kıyılarındaki topraklarını kaybeden Haçlılar, İslâm dünyasının Avrupalı donanmalar karşısında etkili olabilecek nitelikte deniz gücüne sahip olmamaları nedeniyle saldıramadıkları Kıbrıs Haçlı Krallığı’na sığındılar. Doğu Akdeniz’de kilit bir rol oynayan adada sığıntı olarak yaşamak istemeyen Hospitalier şövalyeleri, tarikatlarının faaliyetlerini serbest şekilde devam ettirebilecekleri bir toprak parçası elde etmenin yollarını aramaya başladılar. Bu sıralarda gemileriyle Akdeniz ve Adalar Denizi’nde gaza ile meşgul olan Menteşeoğulları’nın neredeyse tamamını zapt ettiği Rodos’u hedef seçtiler. Papa’dan ve Fransa Kralı’ndan aldıkları yardım sayesinde adayı uzun süre sıkıştıran şövalyeler nihayet 1308 senesinde Rodos ve civar adaları ele geçirdi. “Sultânü’s-Sevâhil” unvanını taşıyan Menteşeoğlu Mesud (h. 1293[?]-1319[?]), Cenovalılarla bir ittifak kurarak kaybettiği Rodos’u geri almaya çalıştıysa da İtalyanların cayması sebebiyle başarılı olamadı. 1312’deki girişimden sonra 1320 yılında Mesud’un oğlu Orhan (h. 1319[?]-?) da bir girişimde bulundu ama başarılı olamadı. Sonraki yıllarda da denizlerde faaliyet göstererek Kıbrıs ve Rodos Haçlılarını rahatsız eden Menteşeoğulları, Haçlı kuvvetlerinin İzmir’i zaptı üzerine Aydınoğulları’na yardım etti ancak Venedik donanmasının kuvveti karşısında etkisiz kaldı.

            Rodos şövalyeleri ve Kıbrıs Haçlı Krallığı, bir yandan denizlerde mütemadiyen Müslüman gemilere saldırıp fırsat buldukça liman kentlerini yağmalıyorlarken diğer yandan büyük bir Haçlı seferini teşvik ediyorlardı. Lusignan (Lüzinyan) Hanedanı tarafından idare edilen Kıbrıs’ın enerjik kralı Pierre (h. 1358-1369), Haçlı ruhunu canlandırmaya ve yeni bir istila hareketine girişmeye kararlıydı. İlk iş olarak asırlardır Yakın Doğu’daki Avrupalıların müttefiki olan Çukurova Ermenilerinden Anadolu kıyısındaki Gorigos/Korykos (Kız Kalesi) Kalesi’ni satın aldı. Böylece Türkiye kıyılarına ayak bastı. 1361 senesinde büyük bir donanmayla Antalya ve Alâiye üzerine yelken açıp Antalya’yı ele geçirse de Alâiye’de başarı elde edemedi. Antalya’yı büyük bir yağmaya maruz bırakan Pierre’in işgal ettiği kent, Tekeoğlu Mübârizüddin Mehmed Bey (h. ?-1378[?]) tarafından derhâl sıkıştırılsa da Latin işgali kaldırılamadı. 1362 yılında Alâiye Beyi Mahmud’dan (h. ?-?) aldığı sekiz kalyonla denizden ve diğer Türk Beyliklerinden gelen birliklerin yardımıyla karadan kuşattığı Antalya’yı bir hayli zorladı. Henüz zapt ettiği liman kentin ablukaya alındığını gören Kıbrıs Kralı, Avrupa’ya giderek kendisine Antalya hususunda destek aramak zorunda kaldı.

            Tekeoğlu Mehmed, kralın yokluğunda sahil beylerinden topladığı 12 kalyonla 1363 yılında Kıbrıs’a sefer açtı. Adaya ayak bastıktan sonra Karpas ve Girne yörelerini ele geçirdi. Pierre’in nâibi ganimetlerle birlikte denize açılmış Türk kuvvetlerini takip ettiyse de yapılan deniz muharebesinde boğularak öldü. Türk deniz gücünden daha büyük olan Kıbrıs Haçlı donanması yine de onları Memlük Türk Devleti’nin sahillerine dek kovaladı. Ardından misilleme olarak Anamur Kalesi’ni ele geçirdi. Bunun üzerine Memlüklerin girişimiyle Anadolu’daki Türk Beylikleri ortak bir kuvvet toplayıp Haçlıların müttefiki olan Çukurova Ermenileri üzerine etkisiz bir sefer yaptı. Bu sıralarda Pierre, Avrupa’dan iyi haberlerle döndü. Teşebbüsleri sonuç verdi ve Kıbrıs’ta, Avrupa limanlarından gelen gemilerle büyük bir Haçlı donanması meydana getirildi. Bu kuvvet ile Memlük Türk Devleti’nin en büyük limanı olan İskenderiye zapt edildi ve çok büyük bir yağma yapıldı. Pierre, kendi adına büyük bir iş başardı ve buna yenilerini eklemek istiyordu. 1366’da 22 gemilik bir filo oluşturarak Alâiye’ye saldırdı. Kent, Karamanoğulları’ndan gelen askerî yardım sayesinde kurtuldu.

            Pierre’in ölümüyle birlikte Kıbrıs Krallığı zayıflayınca Mübârizüddin Mehmed Bey, 1370 yılında yeniden Antalya’yı kuşattı. Bir kez daha hüsrana uğrasa da vazgeçmedi. Diğer Türk beylerinden aldığı yardımlarla şehri 1373 yılında yeniden kuşattı ve nihayet zapt etti. 12 yıllık Latin işgalini sonlandıran Tekeoğlu Mehmed, Haçlıların limana çektiği zinciri kırarak “Zincirkıran” lakabını da edindi. İki sene sonra Latinlerin en önemli müttefiki olan Çukurova Ermeni Krallığı tarih sahnesinden çekildi. On yıllardır Türk beylerinin ve Memlük Türk Devleti’nin saldırıları karşısında zayıflayan Ermenilerin idaresi, baskılara daha fazla dayanamayıp çözüldü ve bölgede Türk hâkimiyeti tesis edildi.

            Adalar Denizi’ndeki Türk-Haçlı mücadelesine paralel olarak yaşanan Akdeniz kıyılarındaki uzun savaşlar, Latinlerin 1370’lerde Anadolu sahillerindeki dayanak noktalarının ele geçirilmesiyle yavaşladı. Rodos ve Kıbrıs birer korsan yatağı olmaya devam ettiyse de önceki senelere nispetle verdikleri zarar azaldı. Bu iki ada XV. yüzyılın ilk yarısında donanması güçlenen Memlük Türk Devleti tarafından sıkıştırılarak daha da etkisiz hâle getirildi. 1424 yılından itibaren üç sene üst üste Kıbrıs’a sefer yaparak Kıbrıs’taki Haçlı Krallığı’nı kendisine bağlayan Memlük Türkleri, 1444’te Rodos’u da abluka altına aldı. Latinlerin Ermenilerden satın aldığını gördüğümüz Gorigos Kalesi ise 1448 yılında Karamanoğulları tarafından ele geçirildi. XVI. asra gelindiğinde ise Osmanlı Türkleri Rodos ve Kıbrıs’ı kalıcı olarak fethederek Doğru Akdeniz’i bir Türk yurdu hâline getirdi.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir