Coğrafya devlet ya da toplulukların ekonomisinden siyasî yaşamına, sosyal yaşamından dinî yaşamına kadar birçok noktada etkisi olan bir unsur olmuştur. Bu anlayış, Türkler için de geçerli olmuş, hayatlarını sürdürdükleri bozkır coğrafyası sosyal, siyasî, dinî, ekonomik yapının şekillenmesine zemin hazırlamıştır. Ayrıca yine bozkır coğrafyası Türklerin eğitim-öğretim anlayışlarının da temelini oluşturmuştur. Bozkır coğrafyasının hareketli, dinamik ve baskın/savaş gibi aniden gelişebilecek olumsuz durumlara karşı her daim hazırlıklı olunması durumu, özellikle eğitim açısından önem arz etmiştir. Dolayısıyla küçük yaştan itibaren çocukların eğitilmesinde bu husus Türklerin temel bakış açısını oluşturmuştur. Ayrıca askerî yaşamla sosyal yaşamın bir arada olmasına sebep olan bozkır coğrafyası çocuktan büyüğe her yaşta insanın hazırlıklı olma durumunda bırakmıştır. Gelecek neslin ve nüfusun devamlılığı olarak gördükleri çocuklarının eğitimlerine önem veren Türkler, çocuklarının henüz küçük yaşlarından itibaren bozkır yaşamının hareketli ve ani durumların yaşanabileceği doğasına karşı hazırlıklı olmalarını arzu etmişlerdir. Bu doğrultuda askerî disiplini daha küçük yaşta alabilmeleri için at ve oku yaşamlarına dahil etmişlerdir. Çocuklar küçük yaştan itibaren askerî bir disiplinle birer kahraman ve bilge olarak yani “alp” olarak yetiştirilmeye çalışılmışlardır. Bu anlayış ile yetiştirilen çocuklar yiğit insan olarak savaşlarda, vatanını, milletini ve devletini tehlikeye düşürecek durumlarda cesurca bağımsızlık için mücadele etmişlerdir. Aynı zamanda “alp” olarak yetiştirilen çocuklar Türk kültürü için ideal insan tipi olmuşlardır. Çocukların eğitilmesinde önem arz eden bir diğer husus Türklerin yaşam felsefesini, adalet anlayışını ve dünyaya bakış açısını yansıtan bir değerler bütünü olan töre olmuştur. Töreye bağlı olarak yetiştirilen çocuklara merhametli ve ahlâklı olması, toplumsal değerlere sahip çıkması, büyüklerine saygı duyması, vatanına ve milletine bağlı olması gibi değerler de öğretilmiştir. Çocuk eğitiminde önem verilen bir diğer durum da yaşamını idame edeceği mesleğinin eğitimini alarak meslekî açıdan hem vasıflı hem de topluma faydalı bir insan olmasını sağlamak olmuştur. Çok yönlü olan ve bütüncül bir bakış açısıyla verilen eğitimlerde dil Türkçe olmuş, bu durum kültürün devamlılığın sağlanmasının yanı sıra ait olduğu medeniyeti, kültürü anlayabilmesi ve gelecek nesillere de aktarabilmesi için kilit bir rol oynamıştır.
Türklerde eğitimin uygulandığı ilk yer aile olmuştur. Aileler Türk eğitim anlayışında ana nüve olarak görülen toplumsal hayata uyum sağlayacak, ahlâkî ve millî değerlere sahip nesiller yetiştirmeye çalışmışlardır. Toplumun ve devletin temel taşı olarak kabul edilen ailenin içinde anne çocuğa ahlâkî değerleri, günlük yaşama dair bakış açısı kazanmasını sağlamış, baba da günlük yaşamın idame edilmesi ve meslekî bilgi gibi konularda bilgi aktarımını yapmıştır. Aynı zamanda koruyucu rolü ile baba çocuklarını ailenin ve toplumun korunması için savaşçı bir kişi olarak yetiştirmeye çalışmıştır. Türkler çocuklarını yetiştirirken kız-erkek olarak bir cinsiyet ayrımı yapmamışlardır. Kız çocukları da tıpkı erkek çocukları gibi ata binmeyi, ok atmayı öğrenmişlerdir. Bu becerilerin yanı sıra kız çocukları evin idame edilmesi gibi hususlarda da bilgi sahibi olmuşlardır. Bu durum Türklerin kız çocuklarına verdiği değeri ve cinsiyet bakımından bir ayrım yapmadıklarını göstermiştir. Çocukların eğitilmesinde aile kadar toplumsal hayat içinde rol model olan, topluma yön veren (Dede Korkut gibi) kişiler de etkin olmuşlardır.
Türklerde çocuk eğitimi yalnızca bireysel gelişim değil, aynı zamanda toplumun devamlılığı ve kültürel mirasın aktarılması açısından da büyük öneme sahip olmuştur. Türk kültürünün yüzyıllar boyunca süregelmesi ve ayakta kalmasının en önemli noktasını küçük yaşlardan itibaren çocukların gelenek/göreneklerine, töresine, dinine ve toplumsal değerlerine bağlı olarak uygulanan çok yönlü eğitim anlayışı oluşturmuştur.

