Şafak Yıldırım yazdı = Chatham House’un Zihinsel Haritası: Sessiz Gücün Küresel Diplomasi Kodları

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
6 Dk. Okuma
6 Dk. Okuma

Şafak Yıldırım yazdı…

Uluslararası ilişkiler sisteminin kriz, belirsizlik ve çoklu aktör dinamikleriyle şekillendiği bir dönemde, stratejik düşünce kuruluşları sadece fikir üretmekle kalmaz; aynı zamanda devletlerin reflekslerini yönlendiren entelektüel pusulalar haline gelir. Bu çerçevede, Birleşik Krallık merkezli Royal Institute of International Affairs, bilinen adıyla Chatham House, küresel siyasetin kavramsal mimarisini kuran en etkili yapılardan biri olarak öne çıkmaktadır. 1920’lerde İngiliz İmparatorluğu’nun yeniden konumlandırılması için kurulan bu kuruluş, bugün yalnızca akademik tartışmaların değil, devlet aklının ve derin yapının da strateji üretim alanıdır.

Chatham House’un 2025 yılına ait raporu, klasik güvenlik algılarını aşan, yumuşak güç, esnek diplomasi ve çok taraflı ağlar gibi kavramlar etrafında şekillenen yeni bir stratejik vizyonu ortaya koymaktadır. Bu vizyon, İngiltere’nin küresel liderliğini yalnızca askeri kapasiteye değil; norm üretimi, kamu diplomasisi ve krizleri avantaja çevirme becerisine dayandırmaktadır. Rapor, aynı zamanda istihbarat birimleriyle simbiyotik ilişkilere sahip bu düşünce kuruluşunun yalnızca analiz üretmediğini, aynı zamanda İngiliz dış politikasının yönünü tayin eden bir şifreleyici işlevi gördüğünü ortaya koymaktadır.

İngiltere’nin küresel yönelimi açısından en dikkat çekici başlıklardan biri, Hint-Pasifik bölgesine yönelen stratejik kaymadır. Atlantik merkezli ittifaklardan uzaklaşan İngiliz dış politikası, artık Avustralya, Hindistan, Japonya ve Katar gibi “niş ortaklıklar” üzerinden yeni etki alanları kurma hedefindedir. Bu bağlamda, İngiltere’nin Çin ile olan karşılıklı ekonomik bağımlılığı stratejik dengeleme anlayışıyla yönetilmeye çalışılmakta; Hindistan ve Japonya ise Çin karşısında dengeleyici güç olarak konumlandırılmaktadır. Özellikle AUKUS, CPTPP ve ASEAN ile geliştirilen ilişkiler, Londra’nın klasik Batı ekseninin ötesine geçme arayışının açık göstergeleridir.

Raporda vurgulanan bir diğer boyut, yeni diplomasi biçimlerinin yükselişidir. “Niche Diplomacy” olarak adlandırılan bu modelde, Katar gibi küçük ama etkili devletlerin arabuluculuk rolleri ön plana çıkarılmakta; klasik büyük güç müdahalesi yerine, enerji diplomasisi ve esnek temas kapasitesiyle şekillenen diplomatik modellerin etkili olduğu savunulmaktadır. Katar’ın Ukrayna, Gazze, Afganistan ve Afrika gibi kriz sahalarında oynadığı rol, bu yaklaşımın pratik karşılığı olarak öne çıkmaktadır. Bu çerçevede, İngiltere’nin kendi yumuşak güç kapasitesini benzer biçimde yeniden tanımlayarak dijital hegemonya, kamu diplomasisi ve finansal araçlarla desteklediği görülmektedir.

Stratejik aklın yeniden kurgulanmasında, Chatham House’un istihbarat yapılarıyla olan ilişkisi belirleyici bir rol oynamaktadır. Kurumun yönetim kadrosunda yer alan eski MI6 ve MI5 yetkilileri, sadece bilgi alışverişinde bulunmakla kalmamakta; aynı zamanda devlet mekanizmalarıyla düşünsel senkronizasyon oluşturmaktadır. “Chatham House Rule” prensibiyle yürütülen kapalı oturumlar, yalnızca entelektüel üretim değil, aynı zamanda kriz zamanlarında elit konsensüsün sağlandığı zeminler olarak işlev görmektedir. Bu, düşünce kuruluşunun sadece akademik değil; istihbari, ekonomik ve diplomatik anlamda çok katmanlı bir güç merkezi olduğunu göstermektedir.

Chatham House’un Anglo-Sakson dünyasıyla eşgüdüm halinde çalışması, özellikle Five Eyes (İngiltere, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) istihbarat ağı çerçevesinde daha net bir biçimde görünür hale gelmektedir. ABD’deki CFR, Almanya’daki DGAP, Fransa’daki IFRI gibi yapılarla birlikte norm üretimi ve güvenlik koordinasyonunda temel düğüm noktası olan bu yapı, Batı dünyasının küresel stratejik pozisyonlarının entelektüel kılavuzluğunu üstlenmektedir.

2025 raporunun dikkat çekici diğer bir bölümü, Afrika’ya dair stratejik yönelimlerdir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde Trump’ın kişisel diplomasisi üzerinden şekillenen barış girişimleri, klasik devletlerarası müzakere kalıplarının dışında bir modelin test edildiğini göstermektedir. Bu örnek, bireysel liderlerin veya bölgesel organizasyonların (Afrika Birliği, ECOWAS gibi) arabuluculuk kapasitelerinin artabileceğini ve Batı’nın geleneksel rolünün sorgulanabilir hale geldiğini göstermektedir. Bu bağlamda, Afrika artık yalnızca Batı’ya bağımlı bir kriz sahası değil, çok aktörlü bir diplomasinin sınandığı yeni bir satranç tahtasıdır.

Raporda Türkiye’ye yönelik stratejik uyarılar da dikkat çekicidir. Chatham House, Türkiye’nin sadece Batı merkezli dış politikaya odaklanmak yerine, alternatif diplomasi biçimlerine yönelmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Özellikle Ortadoğu, Suriye, Kıbrıs ve Mavi Vatan gibi alanlarda Türkiye’nin krizleri sadece askeri reflekslerle değil, kamu diplomasisi, medya gücü ve yumuşak güç araçlarıyla dengelemesi önerilmektedir. Kıbrıs meselesinde norm üretimi yoluyla yeni baskı alanları oluşturulabileceği, Mavi Vatan’ın ise yalnızca bir askeri strateji değil; enerji diplomasisi ve uluslararası hukukla desteklenmiş bütüncül bir dış politika vizyonuna evrilmesi gerektiği aktarılmaktadır.

Raporun kavramsal çerçevesi, İngiliz devlet aklının “gelenekle harmanlanmış yenilik” anlayışı ile şekillendirildiğini göstermektedir. Radikal kopuşlardan kaçınan ancak krizleri fırsata çevirme zekâsını sürekli devrede tutan bu yapı, İngiltere’nin uluslararası sistemde yeniden merkezî konuma yükselmesini hedeflemektedir. Bu strateji, yalnızca ABD ile değil; Hindistan, Katar, Avustralya ve Japonya gibi çeşitli aktörlerle “modüler” ittifaklar inşa etme yaklaşımına dayanmaktadır.

Son kertede, Chatham House’un 2025 analizleri, klasik devlet gücünün yerini yavaş yavaş bilgi, norm, arabuluculuk ve stratejik esneklik gibi daha sofistike araçlara bıraktığı yeni bir jeopolitik evreyi temsil etmektedir. Burada esas soru şudur: Krizleri yalnızca savunulacak alanlar değil, stratejik manevra fırsatları olarak gören ülkeler mi kazanacak, yoksa eski paradigmalara tutunmaya devam edenler mi kaybedecek? Chatham House’un çağrısı açıktır: Yeni dünyada kazanan, yalnızca güçlü olan değil; aynı zamanda en çevik, en bağlantılı ve en kavramsal olan olacaktır.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir