Târihî kaynaklara göre Mezopotomya olarak adlandırılan Dicle ve Fırat Nehirleri arasında kalan bu topraklar; Sümerlerden Asurlara, Akadlardan Babillere kadar pek çok uygarlığın uğrak noktası olmuştur. Bu uygarlıklar içerisinde olan Türk milleti bölgede yüzyıllarca önemli bir yere sahip olmuştur.
Irak, tarih boyunca yalnızca yerel değil, aynı zamanda küresel ölçekte siyasî, kültürel ve ticarî geçiş yolları üzerinde yer almıştır. Bu stratejik konum, bölgeyi birçok devlet için cazip hâle getirmiştir. Türkler de farklı dönemlerde bu bölgeye göçler veya fetihler aracılığıyla gelmiş ve izlerini derin biçimde bırakmışlardır.
Türklerin Irak’taki İlk Temasları
Türklerin Irak coğrafyasıyla ilk temasları tarih öncesi dönemlere kadar götürmek mümkün olmuştur. Türkistan’dan batıya doğru hareket eden İskit (Saka) topluluklarının İran üzerinden Mezopotamya’ya kadar ilerledikleri öne sürülmüştür. İlerleyen dönemlerde Hunların da Batı Asya’ya yöneldikleri ve İran coğrafyasında etkin oldukları bilinmektedir. Her ne kadar Hunların Irak’ta doğrudan bir hâkimiyet kurduğuna dair kesin arkeolojik kanıtlar bulunmasa da Türk bozkır kültürünün izleri, özellikle kuzey Mezopotamya’da bazı yerleşimlerde görülmüştür.
Hilafet Döneminde Irak’ta Türk Varlığı
Türklerin İslâmiyet döneminde Irak’a ilk yönelmeleri H. 54 (M. 674) tarihinde olmuş ve Türkler Emevi döneminde Basra vilâyetine 2000 askerle yerleşmişlerdir. Basra’ya yerleşen Türk askerlerinin buraya gelmelerinin sebebi savaş kâbiliyeti ve ok atmakta pek mâhir olduklarının bilinmesinden ötürü olmuştur. Bu durum, Emevi yetkililerinin ve bizzat komutanlarının ilgilerini çekmiş ve Türklerin hilâfet ordusuna alınmalarını sağlamıştır. Bununla birlikte Türkler, ok atmayı bilmeyen Arap askerlerine de bu hususta ok atma tâlimi vermişlerdir.
Türklerin Irak’taki kalıcı varlığı ise VIII. yüzyıldan itibaren Abbâsî Halifeliği döneminde başlamıştır. Hilâfet ordusunda üstün başarılar elde eden, iç karışıklıkların bastırılmasında görev alan ve Bizans’a karşı mücâdele eden Türkler, ordu içinde önemli yerlere gelmişlerdir. Abbasilerin ikinci halîfesi Ebu Cafer’ül-Mansur (754-775) ve Harun’ür Reşid (786-809) dönemlerinde, Türk askerlerine ve muhafız birliklerine ciddi derecede ehemmiyet verilmiştir. Özellikle annesi Türk olan Halife Mu’tasım döneminde Türkler Irak’a büyük kitleler hâlinde göç etmişlerdir. Bu dönemde Türk askerî gücüne o kadar önem verilmiştir ki, Halife Mu’tasım, başkent Bağdat’ın kuzeyinde tamamen Türk askerî birlikleri için inşa ettirdiği Samarra şehrini kurmuştur.
Osmanlı Öncesi Irak’taki Türk Varlığı
XI. yüzyılda Büyük Selçukluların İslâm dünyasındaki yükselişiyle birlikte Irak coğrafyasında Türk egemenliği daha da güçlenmiştir. 1055 yılında Tuğrul Bey’in Bağdat’a girmesiyle Abbâsî halifesi Selçuklu himayesine girmiştir. Bu olay manevi anlamda Türklerin İslâm dünyasında liderlik konumuna gelmesini sağlamıştır. Selçuklu döneminde Musul, Kerkük, Erbil gibi şehirlerde önemli Türk yerleşimleri oluşmuştur. Irak Selçuklu Sultanlığı adıyla bölge, bir dönem yarı bağımsız bir Türk devleti olarak yönetilmiştir. Bu süreçte eğitim, mimari ve şehirleşme alanlarında da Türk-İslâm kültürü Irak’a damgasını vurmuştur. Ayrıca bu dönem itibariyle zaman içerisinde Irak’taki Türkler, “Türkmen” olarak adlandırılmıştır
Selçukluların zayıflamasıyla birlikte bölgede atabeylikler dönemi başlamıştır. Musul Atabeyliği (Zengîler), Erbil ve çevresindeki Türkmen beylikleri bu dönemin önde gelen siyasi yapıları olmuştur. Zengîler, özellikle Haçlılara karşı verdikleri mücadele ile tanınmışlardır. Nureddin Zengî’nin hem askerî dehası hem de Türk-İslâm kültürünü savunması, bu bölgedeki Türk kimliğini daha da güçlendirmiştir.
1258’de Moğolların Bağdat’ı ele geçirmesiyle Abbâsî halifeliği sona ermiş, ancak kısa bir süre sonra bölgede yeniden Türk kökenli siyasi yapılar ortaya çıkmıştır. İlhanlıların ardından Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri Irak’ta uzun yıllar egemen olmuşlardır.
Karakoyunluların merkezi Erbil ve Musul çevresi iken, Akkoyunlular Bağdat’ta uzun süre hüküm sürmüştür. Bu dönemde Türkmen boyları arasında kültürel canlanma yaşanmış, özellikle şiir, minyatür ve tarih yazıcılığı alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Osmanlı Dönemi ve Sonrası Dönemde Irak’taki Türk Varlığı
1534 yılında Sultan I. Süleyman’ın (Kanuni) Bağdat Seferi ile birlikte Irak, Osmanlı topraklarına katılmıştır. Bu tarihten itibaren XX. yüzyıl başlarına kadar yaklaşık 400 yıl boyunca Irak, Osmanlı idaresinde kalmıştır.
Osmanlı döneminde Bağdat, Basra ve Musul olmak üzere Irak üç ana eyalete ayrılmıştır. Bu süreçte Musul ve Kerkük çevresindeki Türkmen nüfusu, Osmanlı’nın güvenilir unsurları olarak görülmüş ve bu bölgeye iskân politikaları uygulanmıştır. Özellikle XVII. ve XVIII. yüzyılda Irak’taki Türk kimliği şehir kültürüyle özdeşleşmiş, medreseler, tekkeler ve hanlar inşa edilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin 1921 yılında Irak’tan çekilmesi ve Ankara Antlaşması sonrasında Irak’taki Türkmenlerin geleceği, İngiliz mandası altında inşâ edilen Irak Krallığı’nın insâfına terk edilmiştir. Krallık yönetimi ise Irak Türkmenlerini, İngilizlere ve Irak Kralı Faysal’a karşı tutumlarından dolayı sindirme, sürgün ve katliam politikalarına başvurmuştur.
1958’deki askeri darbeyle Irak’taki monarşi sona ermiş, Baas rejimi dönemi başlamıştır. Bu dönemde Türkmenlere karşı Araplaştırma politikaları izlenmiş, özellikle Kerkük başta olmak üzere birçok şehirde Türkmenlere karşı katliamlar yapılmıştır. Kısacası Saddam Hüseyin dönemi, Türkmenler için baskı ve zorunlu göç yılları olmuştur.
2003 yılında ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Irak’ı işgali ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, ülkedeki tüm etnik ve mezhepsel dengeleri derinden sarsmıştır. Saddam’ın baskıcı ve Arap milliyetçisi politikaları sona ererken, Irak’ta Şii Araplar, Kürtler ve Sünni Araplar yeni bir güç paylaşımı mücadelesine girişmişlerdir. Ancak bu süreçte Türkmenler, siyasi denklemin dışında bırakılmış ve sistemli olarak tasfiye edilmeye çalışılmıştır.
2003 sonrası dönemde Irak Türkmen Cephesi (ITC), Türkmen halkının temsilcisi olarak siyasi sürece katılmıştır. ITC; Kerkük, Telafer, Erbil, Altunköprü, Tuzhurmatu gibi şehirlerde etkin olmuş, çeşitli yerel seçimlere katılmıştır. Ancak yeni kurulan geçici yönetim konseyinde Türkmenlere sadece 1 sandalye verilmesi, Türkmen kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratmıştır.
Türkmenler, Irak Anayasası’nın hazırlanma sürecinde de dışlanmış, özellikle Kerkük’ün statüsüne dair talepleri yeterince dikkate alınmamıştır. Kerkük gibi çok etnikli şehirlerde Kürt gruplar lehine demografik müdahalelerde bulunulmuş, Saddam döneminde göçe zorlanan Kürt nüfus tekrar yerleştirilirken, Türkmenlerin geri dönüşü büyük ölçüde engellenmiştir.
Günümüzde Irak’taki Türklerin Durumu
Günümüzde Irak Türkmenleri, ülkedeki en büyük üçüncü nüfusa sahip olmalarına rağmen siyasi temsil, dil hakları ve güvenlik gibi alanlarda ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Kerkük, Telafer, Erbil, Tuzhurmatu gibi şehirlerde yaşayan Türkmenler; merkezi hükümet ile Kürt yönetimi arasında sıkışmış bir pozisyondadır. Türkmenlerin anayasal güvenceleri yetersiz kalmakta, Kerkük’ün statüsü hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Eğitim alanında Türkmen Türkçesi sınırlı düzeyde kullanılabilmekte, okullar ve kültürel kurumlar yeterli devlet desteğinden mahrum bırakılmaktadır.
2003 sonrası dönemde Türkmen bölgeleri terör saldırıları, etnik çatışmalar ve zorunlu göçlerle büyük zarar görmüştür. IŞİD işgali sırasında özellikle Telafer’den binlerce Türkmen ailesi göç etmek zorunda kalmış, birçok kişi hayatını kaybetmiş ya da kaybolmuştur. Günümüzde Irak Türkmenleri, demografik baskılara ve siyasi dışlanmaya rağmen kimliklerini koruma mücadelesini sürdürmekte; kültürel yayınlar, sivil toplum faaliyetleri ve sınırlı siyasi temsille varlıklarını diri tutmaya çalışmaktadır.
Kısacası binlerce yıllık Türk yurdu olan Irak’ta Türk kimliği silinmeye çalışılmaktadır. Ancak bütün bu zorluklara rağmen Irak Türkmenleri dimdik ayaktadır.

