TÜRKLERDE VATAN ANLAYIŞI

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
3 Dk. Okuma
3 Dk. Okuma

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Türk milletinin karakterini şekillendiren en temel unsurlardan biri, hiç şüphesiz, vatan toprağına duyduğu kadim ve kutsal bağdır. Bu bağ, sıradan bir coğrafi aidiyetin çok ötesinde, kökleri binlerce yıl öncesine, Türklerin evreni anlama ve anlamlandırma biçimine dayanmaktadır. Türkler için vatan, yalnızca üzerinde yaşanılan bir toprak parçası değil; kâinatın merkezini temsil eden kutsiyet atfedilmiş bir mekândır.

Türklerde vatan anlayışı, kozmolojiden tarihe, dini inançlardan jeopolitik akla uzanan sağlam temeller üzerine inşa edilmiştir. Bu anlayışının temelleri, Türkistan bozkırlarındaki konargöçer yaşam tarzına kadar uzanmaktadır. Bu yaşam biçimi, doğayla iç içe olmayı, su kaynaklarını ve otlakları bilmeyi gerektirmiştir. Bu mecburiyet, belirli bir coğrafyaya aidiyet ve bağlılık duygusunu erken dönemde filizlendirmiştir. Bu anlayışın maddi ve manevi odak noktası ÖTÜKEN olmuştur. Hunlar ve Köktürkler, en güçlü oldukları dönemlerde dâhi merkezlerini yani vatanlarını, zengin ve cazip görünen Çin’e taşımamışlar; vatanı bir mülk değil, bir var oluş alanı olarak görmüşler ve hiçbir toprakla değiştirmemişlerdir.

Türk milleti için vatan sevgisi, sözlük anlamını aşan, tarifsiz bir duygu yoğunluğu barındırmaktadır. Bu sevgi, bir aşk, bir sevdadır! Milli Mücadele dönemi, Türk vatan sevgisinin en yoğun, en dramatik ve en kahramanlık dolu tezahürüdür. İstiklal Marşı’mızın her bir kıtası, bu sevdanın ilmek ilmek işlendiği bir destandır. Mehmet Akif Ersoy, “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?” diye sorarken aslında tüm bir milletin yüreğindeki ortak cevabı haykırmaktadır. “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” M. Cemal Kuntay’ın bu mısraları ise vatanın, uğrunda can verilen, kan dökülen kutsal bir değer olduğunu anlatmaktadır. Vatan, sadece dağıyla, taşıyla, nehriyle değil; o dağa tırmanırken düşüp can veren Mehmetçikle, o nehirde efsaneleşen Seyit Onbaşı’yla, o taşın altında yatan adsız kahramanlarla anlam kazanmaktadır.

Bu sevda, Anadolu’nun her köşesinde farklı bir renge bürünmektedir. İstanbul’un erguvanı, Erzurum’un dadaşı, Ege’nin zeytini, Karadeniz’in çayı, bu toprakların çocuklarını aynı duygu etrafında birleştirmektedir. Vatan, anne kucağı kadar sıcak, baba ocağı kadar güvenilirdir. Bu yüzden Türk askeri, sınır ötesinde nöbet tutarken, cephede savaşırken, aklının bir köşesinde hep memleketinin kokusu, annesinin ekmeği, çocukluğunun geçtiği sokağın hatırası vardır. Bu, onun motivasyonunun ve kararlılığının en büyük kaynağıdır.

Türkler için vatan, coğrafi sınırların ötesinde, tarihle, kimlikle, inançla ve duyguyla örülmüş kutsal bir dokudur. Bu anlayış, akademik disiplinlerle açıklanabilecek sosyolojik ve tarihî temellere sahip olsa da onun asıl gücü, milletin kalbinde yeşeren ve yaşamdan üstün tutulan o derin sevgiden gelmektedir. Vatan, Türk milleti için nefes alınan havadır, bastığı toprağın sesidir, şehidinin son nefesinde fısıldadığı isimdir: VATAN SAĞOLSUN! Bu sevda, geçmişten geleceğe, bir meşale gibi elden ele, gönülden gönüle aktarılarak sonsuza dek yaşayacaktır.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir