
Şafak Yıldırım yazdı…
Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ve ilk haftasında yaptığı önemli açıklamalar, dünya genelinde büyük bir ilgiyle takip edildi. Özellikle Çin-ABD ilişkileri bağlamında Trump’ın Çin’e yönelik mesajları dikkat çekti. Trump, doğrudan Çin’i hedef alan açıklamaların yanı sıra, dolaylı olarak da Çin’e yönelik pek çok mesaj verdi. Bu mesajlar arasında Panama Kanalı gibi sembolik konular da yer aldı. Ancak Trump’ın yeni dönemini anlamak için öncelikle birkaç temel tespit yapmak gerekiyor.
Trump’ın ilk başkanlık döneminde Çin ile ticaret savaşlarına giriştiği biliniyor. Biden yönetimi de bu politikayı sürdürdü. Ancak ticaret savaşlarının hem Çin’e hem de ABD’ye zarar verdiği görüldü. Bu nedenle, Trump’ın elinde Çin’e zarar verirken ABD’yi etkilemeyecek bir ticaret savaşı formülü bulunmuyor. Bu durum, ABD açısından önemli bir kısıt oluşturuyor. İkinci olarak, ABD’nin mevcut gücü, hem Asya-Pasifik bölgesinde Çin’i çevreleme, hem Ortadoğu’daki varlığını sürdürme, hem de Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı Ukrayna cephesindeki savaşı devam ettirme gibi birden fazla cephede aynı anda mücadele etmeye yetmiyor. Bu da Trump’ın önüne bir ikilem koyuyor: Çin ile kazanamayacağı bir savaşa girmek mi, yoksa hegemonyası zayıflayan ABD’nin kendi bölgesinde ve müttefikleriyle birlikte varlığını sürdürmeye odaklanmak mı?
Trump’ın Çin’e yönelik mesajlarına gelince, ilk icraatlarından biri TikTok meselesi oldu. TikTok’un ABD’de yasaklanması kararı, Trump’ın yemin töreninden hemen önce alınmıştı. Ancak Trump, bu kararı 75 gün erteledi ve TikTok’un bir Amerikan şirketine satılması için pazarlık sürecini başlattı. İkinci olarak, Trump’ın seçim vaadi olan Çin, Meksika ve Kanada’ya uygulanacak ek vergileri 1 Şubat’a kadar erteledi. Üçüncü olarak, otomotiv endüstrisi konusunda Çin ile bir pazarlığa oturacağı anlaşılıyor. Trump, elektrikli otomobil zorunluluğunun kaldırılması ve bazı tarifelerin uygulanması gerektiğini belirtti. Dördüncü olarak, yüksek teknoloji ve nadir elementler konusunda Çin ile bir mücadele dönemi başlayacak. Beşinci olarak, Trump, Panama Kanalı’nı geri almak istediğini açıkladı. Bu hamle, Çin’in Güney Amerika’daki etkisini kırmayı hedefliyor.
Trump’ın diğer icraatları arasında Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) ayrılma da yer aldı. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme, ABD’nin sanayisini koruma amacı taşırken, DSÖ’den ayrılma ise COVID-19’un Çin menşeili olduğu tezini kabul ettirememe nedeniyle gerçekleşti. Trump, DSÖ’ye savaş açmış ve aidatlarını ödemeyi reddetmişti. Biden döneminde bu politika değişmiş olsa da Trump’ın yeniden DSÖ’den çekilme kararı alması, Çin ile olan gerilimi artırdı.
Trump’ın yemin törenine saatler kala, Biden’ın bazı isimlere af çıkarması da dikkat çekti. Bu isimler arasında, COVID-19 döneminde Trump’ın Çin menşeili virüs iddialarını desteklemeyen Dr. Fauci ve Çinli mevkidaşıyla görüşme yaptığı için Trump’ın tepkisini çeken eski Genelkurmay Başkanı Mark Milley de yer aldı. Biden’ın bu af kararı, Trump’ın bu isimlere yönelik olası baskılarını engellemeyi amaçlıyor.
Trump’ın Latin Amerika’ya yönelik politikaları da Çin’i hedef alıyor. Küba’yı teröre destek veren ülkeler listesine alması, Güney Amerika’daki Çin etkisini kırma stratejisinin bir parçası olarak görülüyor. Ayrıca, yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Çin karşıtı tutumu da dikkat çekiyor. Rubio, Uygurlar konusunda Çin’i soykırım yapmakla suçlamış, COVID-19’un Çin menşeili olduğu tezini savunmuş ve Hong Kong’daki eylemcilere destek vermişti. Çin, Rubio’ya yönelik yaptırımlar uyguladı ve bu yaptırımlar henüz kaldırılmış değil.
Sonuç olarak, Trump’ın yeni dönemi, ABD ile Çin arasında yoğun bir pazarlık ve çekişme dönemi olarak şekilleniyor. TikTok, vergiler, otomotiv endüstrisi, yüksek teknoloji ve Panama Kanalı gibi konular, iki ülke arasındaki gerilimi artırırken, Trump’ın Latin Amerika’ya yönelik politikaları da Çin’in bölgedeki etkisini kırma amacı taşıyor. Bu süreçte, uluslararası ilişkilerde önemli gelişmeler yaşanması bekleniyor.