
ABD
Business>Ekonomi
Trump: ‘Putin ile yakın zamanda görüşmeyi çok isterim’
25/01/2025
Trump ayrıca NATO’ya üye tüm ülkelerden savunma harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) yüzde 5’ine çıkarmalarını isteyeceğini söyledi.
İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’na video konferansla katılan ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ‘görüşmek istediğini’ tekrarladı.
Trump, “Rusya ve Ukrayna arasında bir barış anlaşması sağlama çabalarımızın devam ettiğini söyleyebilirim. Ukrayna, anlaşma yapmaya hazır. Burada anlamanızı istediğim şey, bunun asla başlamamış olması gereken bir savaş olması,” dedi.
“Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın zamanda görüşmeyi çok isterim.”
Yeni ABD Başkanı ayrıca, NATO’ya üye tüm ülkelerden savunma harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) yüzde 5’ine çıkarmalarını isteyeceğini belirtti: “Bu zaten yıllar önce olması gereken bir şeydi.”
ALMANYA
Migration>Göç
Şansölye adayı Merz, Almanya’nın göçmen politikasını sertleştirme sözü verdi
25/01/2025
Almanya’da ana muhalefet lideri Friedrich Merz, 23 Şubat’ta yapılacak Federal Meclis seçimlerinde ‘Şansölye’ seçilmesi durumunda yasa dışı göçü engelleme sözü verdi.
Perşembe günü yaptığı açıklamada, gerekli belgeleri olmayan kişilerin Almanya’ya girişlerinin yasaklanacağını ve sınır dışı işlemlerinin artırılacağını söyledi.
Bu sözler, Bavyera’ya bağlı Aschaffenburg kentinde yaşanan bir bıçaklı saldırıda, aralarında iki yaşında bir çocuğun da bulunduğu iki kişinin ölmesi ve üç kişinin yaralanmasından bir gün sonra geldi.
Alman aşırı sağcı AfD’nin Eş Başkanı Tino Chrupalla Trump’ın yemin törenine katılacak
25/01/2025
Almanya için Alternatif Partisi (AfD) Eş Başkanı Tino Chrupalla’nın Pazartesi günü ABD Başkanı Donald Trump’ın yemin törenine katılacağı duyuruldu. Bu bilgi, parti tarafından Perşembe günü Euronews’e doğrulandı.
Öte yandan, partinin eş başkanı ve başbakan adayı Alice Weidel de davet almasına rağmen seçim kampanyasına odaklanmak için Almanya’da kalacak.
AfD parlamento grubu başkan yardımcısı Beatrix von Storch da törene katılacak isimler arasında yer alıyor.
Şu ana kadar ne Şansölye Olaf Scholz ne de Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier davet edilmedi.
Almanya ekonomisi 2024 yılında üst üste ikinci kez küçüldü
Federal İstatistik Ofisi Destatis tarafından Çarşamba günü açıklanan verilere göre, Avrupa’nın en büyük ekonomisi 2024 yılında üst üste ikinci kez küçüldü.
Son verilere göre Almanya ekonomisi 2023 yılında yüzde 0,3 küçüldükten sonra geçen yıl yüzde 0,2 daraldı.
“Federal İstatistik Ofisi’nin ilk hesaplamalarına göre, fiyat etkisinden arındırılmış gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 0,2 daha düşük gerçekleşti. Almanya’da ekonomik performanstaki düşüş, takvim etkilerinden arındırıldıktan sonra da yüzde 0,2 olarak gerçekleşti,” denildi.
Ruth Brand, Almanya’nın 2024 gayrisafi yurtiçi hasılasına ilişkin Berlin’de düzenlenen basın toplantısında, “Konjonktürel ve yapısal baskılar 2024 yılında daha iyi bir ekonomik gelişmenin önünde durdu,” dedi.
AVRUPA
Şikayet reddedildi: AfD Saksonya ‘aşırı sağcı’ olarak sınıflandırılabilir
25/01/2025
Saksonya Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi, ilk kez Aralık 2023’te AfD’yi ‘onaylanmış aşırı sağcı örgüt’ olarak sınıflandırmıştı.
Almanya’nın Saksonya eyaletindeki Bautzen Yüksek İdare Mahkemesi’nin Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) şikayetini reddetmesi, partinin artık Anayasayı Koruma Dairesi tarafından ‘aşırı sağcı’ olarak sınıflandırılabileceği anlamına geliyor.
Karar, parlamentodaki tüm partilerin 23 Şubat’ta yapılacak federal seçimlere hazırlandığı bir dönemde geldi.
Saksonya Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi, ilk kez Aralık 2023’te partiyi “onaylanmış aşırı sağcı örgüt” olarak sınıflandırmıştı.
Buna gerekçe olarak da partinin çeşitli tutumlarının temel demokratik düzenin ilkelerine aykırı olması gösterilmişti. Buna Anayasa’da tanımlanan şekliyle insan onuruna saldırı olarak gördüğü göç politikasına ilişkin tutumlar da dahildi.
Slovakya Başbakanı Fico, protestolar ve güvensizlik önergesinin ardından muhalefeti ‘darbe girişimi’ ile suçladı
25/01/2025
Slovakya Başbakanı Robert Fico Perşembe günü, Moskova yanlısı tutumuna karşı gösterilerin arttığı ve parlamentoda güven oylaması yapılması için bastırıldığı bir ortamda muhalefeti “darbe” girişiminde bulunmakla suçladı.
Slovak parlamentosuna hitaben yaptığı konuşmada Fico, ülkenin dış politika yöneliminin değiştiği yönündeki iddiaları da reddetti ve hem AB hem de NATO üyeliğini yeniden teyit etti.
Fico, hükümetinin anayasal toplanma ve örgütlenme hakkı konusunda herhangi bir adım atmayacağını söylese de, protestoları gerginliği tırmandırmak için istismar etmek isteyen bir yapının varlığını iddia etti.
“Bu toplantıları ve bu mitingleri öncelikle devletin güvenlik güçleriyle olası bir çatışma için istismar etmek isteyen bir yapı görüyoruz,” dedi ve ekledi: “Slovak Cumhuriyeti hükümetinin işini yapma kabiliyetini sekteye uğratmaya yönelik adımlar bile var.”
KKTC
Erhürman: Bu akşam sendikaların gerçekleştireceği eyleme katılacağız
25/01/2025
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, mevcut hükümetin daha fazla yürüyemeyeceğini belirterek, “Kendileri de yürümeyeceğinin farkındalar. Yürümediğini biliyorlar ama bitmiş olan yapıya bitti diyecek iradeye bile sahip değiller.” ifadelerini kullandı.
CTP’den verilen bilgiye göre Erhürman, Kuzey Kıbrıs Web TV’de katıldığı bir programda soruları yanıtladı, bu akşam sendikaların gerçekleştireceği eyleme katılacağını kaydetti.
Hükümetin yaptıklarını anlamanın mümkün olmadığını belirten Erhürman, çalışma yaşamıyla ilgili yaklaşımlarını da anlamının mümkün olmadığına değindi.
“Hayat pahalılığı konusunda düzenleme getirdiler. Bugüne kadarkinden farklı bir şey önerdiler. Eylem gerçekleşti ve bunu askıya aldılar.” diyen Erhürman, resmi hayat pahalılığının yüzde 11.12 açıklandığını anımsatarak, “Ne kadar gerçek rakamdı bunun tartışması ayrı” ifadelerini kullandı. Hayat pahalılığındaki mantığın, “kaybettiğini geri almak” olduğunu söyleyen Erhürman, “Bu düz mantık kamu çalışanı için ne kadar geçerliyse, özel sektörde asgari ücretle çalışan için de aynı şekilde geçerlidir” dedi.
Buna rağmen özel sektör çalışanına yüzde 7.5 verildiğini belirten Erhürman, personel giderlerinin, özel sektörde hayatı pahalılaştıran bir unsur olarak çıktığının iddia edildiğini belirtti.
“Tek başına böyle olsa bile bunun tek başına sonucu, özel sektör çalışanını ezmek olamazdı.” diye konuşan Erhürman, ülkede asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğünü dile getirdi.
İşverenin de ödeme gücünün düştüğünü kaydeden Erhürman, “Personel giderlerini düşürdüğünüz zaman piyasa ucuzlayacak mı?” diye sordu.
Esas piyasayı pahalılaştıran unsurun örneğin, enerji giderleri olduğuna değinen Erhürman, “Bu konuda bir şey yaptılar mı? Enerjideki giderleri daha da artırdılar. Kıb-Tek’i milyonlarca dolar zarara uğrattılar. İhalesiz akaryakıt aldılar. Milyonlarca dolar zararı kendileri mahkemeye verdikleri belgede itiraf ettiler. Çamuru yakmak suretiyle santraldeki makinelere zarar verdiler.” dedi.
Özel sektörün giderlerinin olmaması gereken şekilde şişirildiğini ifade eden Erhürman, “Şimdi de piyasadaki pahalılığın tek sebebi personel giderleriymiş gibi konuşuyorlar. İnsanların alım gücünü daha da düşürttüler. Ekonomi güneye kaymadı dediler. Alım gücünü yükselttik dediler. Üretimi destekledik, artırdık dediler. Tüm bunlar ya yalan ya dünyadan bir haberler.” diye konuştu.
Erhürman, “Sen kamu çalışanlarının alım gücünü yüzde 11.12 ile koruyup, asgari ücretliye yüzde 7.5 veriyorum, ezilsin diyemezsin” ifadelerini kullanarak, söz konusu durumun hiçbir açıklamasının olmadığını kaydetti.
“Bu akşam orada olacağız”
“Kendine hükümet diyen yapı artık anlaşılır olmaktan çıktı” diyen Erhürman, “Mantıksız işler yapıyorlar. Burada bir konsantre sorunu var ve motive değiller. Bu hükümet bir an önce gitmelidir.” ifadesini kullandı.
“Mantık tutarlılığı, iş bilen insanlardan yararlanma gibi bir yaklaşım yok” diyen Erhürman, karşılarındaki zihniyetin her zaman “kim ne olacak” noktasında olduğunu savundu.
Bu yapının daha fazla yürüyemeyeceğini dile getiren Erhürman, “Kendileri de yürümeyeceğinin farkındalar. Yürümediğini biliyorlar ama bitmiş olan yapıya bitti diyecek iradeye bile sahip değiller.” ifadelerine yer verdi.
Söz konusu yapıyı kimsenin ciddiye de almadığını savunan Erhürman, “Sağlığı, ekonomiyi, trafiği çökerttiler. Geçen her dakika hepimizin geleceğinden çalıyor. Geri döndürülemez zararlar veriyorlar.” dedi.
“Bu memlekette verilen varoluş mücadelesinin, içinde bulunulan durum için verilmediğine” dikkat çeken Erhürman, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın dört buçuk yıllık süresini de değerlendirerek, “Dört buçuk yıllık dönemde hiçbir resmi masa kurulmadı.” dedi.
Bu akşam sendikaların gerçekleştireceği eylemle ilgili de konuşan Erhürman, “Biz de orada olacağız. Bu zihniyet gidene kadar biraz daha eziyet çekeceğiz, çok da kalmadı diye düşünüyorum.” şeklinde konuştu.
KTÖS, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na resmi itirazda bulundu
25/01/2025
Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na resmi itirazda bulundu.
KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş yazılı açıklamasında komisyondan hayat pahalılığı oranını dikkate alarak asgari ücreti yeniden değerlendirmesini talep ettiklerini belirtti. Maviş, tüm vatandaşları yeni belirlenen asgari ücreti protesto etmek için bu akşam saat 18.00’de Lefkoşa’da Pronto Çemberi’nden başbakanlık önüne yapılacak yürüyüşe katılmaya davet etti.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun 17 Ocak’ta gerçekleştirdiği toplantıda, işçi tarafının itirazlarına rağmen devlet ve işveren temsilcilerinin onayıyla asgari ücreti 43 bin 469TL olarak belirlemesini eleştiren Maviş asgari ücret tespit komisyonunun kanaatini işverenden değil, işçiden yana kullanması gerektiğini kaydetti.
Hayat pahalılığı oranı yüzde 11.12 iken asgari ücrete yüzde 7.5 oranında artış yapılmasıyla artışın enflasyon oranının altında kaldığını belirten Maviş, asgari ücretle çalışanların hayat pahalılığı artışından yüzde 32.55 oranında kayba uğratıldığını savundu.
Maviş, asgari ücret belirlenirken “hayat pahalılığı oranı dikkate alınır” ilkesinin ihlal edildiğini öne sürerek, bu durumun vicdanlara sığmadığını ve kabul edilemez olduğunu da ifade etti.
“Eğitim Bakanlığı okullardaki mali sorumluluklarını yerine getirmiyor”
Maviş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullardaki mali sorumluluklarını yerine getirmediğini de ileri sürerek, enflasyonun altında yapılan asgari ücret artışı ve ebeveynlerin 6 ay boyunca bu koşullarda çalışması nedeniyle oluşacak olumsuz etkilerin en çok çocuklara yansıyacağını belirtti.
Vatandaşların temel gıda ve barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağını, sosyalleşmeden geri duracağını ve bunun sonucunda eğitim ve sağlık harcamalarından da kesintiye gitmek zorunda kalacağını belirten Maviş, siyasetin bunu öngörmesi gerektiğini kaydetti.
Uluçay, Gazimağusa Belediyesi’ndeki iki yılı değerlendirdi…
Gazimağusa Belediye Başkanı Süleyman Uluçay, görevde bulundukları iki yılda halkın ve çalışanların güvenini kazandıklarını kaydederek, “Bu güveni sağlayabilmek bizim için çok önemliydi” dedi.
Görevdeki ikinci yılda hayata geçirilen projeleri “Gazimağusa Belediyesi çalışıyor” sloganıyla düzenlenen basın toplantısında paylaşan Uluçay, 2025 hedeflerini de aktardı ve “2025’teki en önemli hedefimiz 2 yılda sağladığımız bu güveni sürdürebilmektir” dedi.
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Uluçay, Gazimağusa’daki bazı binaların depremle ilgili ciddi risk oluşturduğunu söyleyerek, Türkiye’deki gibi kentsel dönüşüm uygulamasının burada da hayata geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
Lefkoşa’da, Paradise Park’ta bugün düzenlenen basın toplantısında ilk olarak Gazimağusa Belediyesi’nin çalışmalarıyla ilgili video gösterildi.
-“ Ekonomik durumumuz artık hizmetlerin önünde engel değil” dedi.
İcraatlarını kısa bir sunumla aktaran Gazimağusa Belediye Başkanı Uluçay, görevi devraldıklarında piyasada belediyeye karşı güven kaybı olduğunu ifade ederek, esnafın en küçük miktarlar için bile günlük çek ya da nakit para talep ettiğini kaydetti.
Yaklaşık 180 milyon TL borçla devraldıkları belediyenin mahkemeye intikal edenler dışında tüm borçlarını ödediklerini ve bütçede artıya geçtiklerini ifade eden Uluçay, “Belediyemizin ekonomik durumu artık hizmetlerin önünde engel değil” dedi.
Halka sundukları hizmet kalitesini artırmaya, şehre yatırım yapmaya devam edeceklerini vurgulayan Uluçay, “İki yılda başardığımız en önemli şey nedir diye sorarsanız, ‘güven’ derim” şeklinde konuştu.
Girne ve Düzce belediyeleri kardeş şehir protokolü imzaladı
25/01/2025
Girne Belediyesi ile Düzce Belediyesi arasında, turizm, tarım ve sanayi alanlarında ortak projeleri kapsayan kardeş şehir protokolü imzalandı.
Girne Belediyesi’nden yapılan açıklamaya göre, Düzce Belediyesi Mutfak Sanatları Merkezi’nde düzenlenen imza törenine Düzce Valisi Selçuk Aslan’ın yanı sıra, Girne Belediye Başkanı Murat Şenkul, Girne Belediyesi Meclis Üyeleri Ayşe Karalıgil, Halil Oktunç, Hakan Onurlu, Hatice Akmanlar Aşık, Hüseyin Çakır, Mete Ünal Girgen ve Ziya Egemen Sencer ile Dış İlişkiler Koordinatörü Fatih Akyol katıldı.
İmzalanan protokol, iki şehir arasında bilgi ve deneyim paylaşımını artırmayı, karşılıklı iş birliğini güçlendirmeyi, ortak projeler geliştirmeyi ve kültürel bağları pekiştirmeyi amaçlıyor.
ORTADOĞU
İSRAİL- PKK/YPG- FİLİSTİN
İsrail devlet televizyonu: PKK/YPG İsrail’den yardım istiyor
25/01/2025
İsrail devlet televizyonu KAN, Suriye’nin kuzeydoğusunu işgal altında tutan terör örgütü PKK/YPG’nin ABD’nin güçlerini bölgeden çekme ihtimaline karşı, Washington yönetimini ikna etmesi için İsrail’den yardım istediğine yer verdi.
İsrail devlet televizyonu KAN’ın haberinde, ABD’nin Suriye’den güçlerini çekmesi ihtimali nedeniyle PKK/YPG’de endişe ve panik havasının hakim olduğu belirtildi.
KAN’a konuşan, ismi açıklanmayan PKK/YPG’li bir terörist, İsrail’in uluslararası platformlarda örgüte siyasi destek sağlaması ile ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın ekibini Suriye’deki “uluslararası koalisyonu” desteklemeye devam etmeye ve “Türkiye’den gelen tehditleri” durdurmaya ikna etmesi halinde, bunun PKK/YPG ve İsrail ilişkileri için tarihi bir dönüm noktası olacağını ifade etti.
Ayrıca haberde, geçen haftalarda, İsrail ile PKK/YPG terör örgütü arasında bir iletişim kanalı kurulduğu kaydedildi.
İsrail’den skandal YPG/PKK açıklaması:
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Tzipi Hotovely, ‘Türkiye’nin Suriye’de operasyon düzenlediği alanlarda bulunan Kürtlere (PKK/PYD) farklı şekillerde yardım ediyoruz.’ ifadelerini kullandı.
YPG / SDF Lideri Mazlum Abdi: Rusya bizden HTŞ’ye karşı yardım istedi, kabul etmedik
Türkiye, YPG’yi Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolu olarak tanıyor.
PKK ve HTŞ, Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Türkiye ve pek çok diğer ülke tarafından terör örgütü olarak tanınıyor.
Abdi ayrıca, “Rojava Özerk Yönetimi adına bir heyetin Şam’a gitmesi için bir çalışma olduğunu” belirtti.
Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş, HTŞ ve diğer muhalif grupların son 12 günlük operasyonunun ardından Esad ailesinin 54, Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının bitişiyle sonuçlandı.
Ülkenin kuzeybatısında, İdlib’de konumlanmış ve yaklaşık 4 milyonluk bir nüfusu idare ettiği belirtilen HTŞ tarafı, 27 Kasım Çarşamba günü sabahı Türkiye’nin de desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) yardımıyla, Şam’daki Suriye hükümetine ve ordusuna karşı “Saldırganlığı Caydırma – Rad’ul Udvan” operasyonunu başlattı.
HTŞ yönetimi ile YPG/SDG’nin Şam’daki ilk görüşmesinin ‘olumlu’ geçtiği belirtildi
Görüşmede, Suriye’nin kuzeydoğusunun ‘akıbetinin’ ele alındığı belirtildi.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Pazartesi günü, Suriye’de yönetimi ele geçiren Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile Şam’da ‘olumlu’ bir görüşme gerçekleştirdiği belirtildi.
Kuzey Irak merkezli medya grubu Rudaw’ın bir kaynağa dayandırdığı haberde, görüşmenin HTŞ lideri Ahmet Hüseyin eş-Şara ve SDG heyeti arasında düzenlendiği aktarıldı.
Ahmet Hüseyin eş-Şara – yaygın bilinen savaşçı adı ile Muhammed Colani, 24 Aralık’ta Suriye’deki tüm silahlı grupların Savunma Bakanlığı çatısı altında birleşmesi çağrısında bulunmuştu.
Yine, Halep’te SDG’nin kontrolü altında olan Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin durumuna da değinildi.
“Diyalog zemininin oluşması için bu görüşmenin öncül olacağı” mesajı verilirken, her iki tarafın da önümüzdeki dönemlerde bu tür görüşmelerin yeniden yapılması konusunda anlaşmaya vardığı bildirildi.
Suriye’nin kuzeydoğusunu kontrol eden Halk Savunma Güçleri’nin (YPG) durumunun ne olacağı ise belirsizliğini koruyor.
Türkiye, güney komşusu Suriye’nin kuzeyinde bulunan SDG’nin çatısı altındaki en faal ve hakim konumdaki silahlı örgüt YPG’nin, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolu olarak tanıyor.
Reuters: ‘Türkiye, ABD’nin Suriye’deki Kürt militanlara desteğini kesmesi için baskı yapıyor’
Rusya: PKK/YPG, ABD’ye güvenen Afgan yönetiminin başına gelenleri hatırlamalı
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’nin, terör örgütü PKK/YPG’yi Suriye’de kendi oyunlarında kullandığını belirterek, “ABD’nin vaatlerine güvenmeye karar veren Afgan yönetiminin başına gelenleri hatırlatıyoruz.” dedi.
PKK’den Hamas’a eleştiri: Bu yöntem doğru değil
PKK yöneticilerinden Cemil Bayık, başından beri İsrail’e karşı Filistin halkını desteklediklerini ancak Hamas’ın yöntemini doğru bulmadıklarını söyledi. Bayık, “Fakat bu Hamas’ın yanlış yöntemlerini sebep yapıp, Filistin halkına saldırmayı haklı kılmaz” dedi.
PKK’ye ait bir televizyon kanalında konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, gündemdeki İsrail-Hamas çatışması ve Filistin meselesine değindi.
“Ortadoğu’da 2 temel sorun var, biri Filistin sorunu, diğeri Kürt sorunu” diyen Bayık, “Bu iki sorun çözülmediği sürece Ortadoğu’da hiçbir zaman savaş durmaz, demokrasi, özgürlük olmaz, katliam eksik olmaz” diye konuştu.
Bayık, “Biz Kürt-Arap ittifakını geliştirmek istiyoruz. Çünkü Ortadoğu’da, parçalanan, sorunlar yaşayan, adaletsizliğe maruz kalan, sürekli savaş, soykırımla karşı karşıya kalan bu halklardır. Bu sorunları yaratanların hepsi nasıl birliktelerse, Kürt ve Filistin halkının da birlikte bunlara karşı durması lazım” yorumunu yaptı.
PKK’nin ilk kurulduğu yıllarda Filistin halkını ve mücadelesini haklı bulup desteklediğini belirten Bayık, Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırısını eleştirdi.
Bayık, “Burada birkaç noktaya değinmek istiyorum. Hamas’ın geliştirdiği yöntem doğru değil, bunu eleştirmek lazım. Fakat bu Hamas’ın yanlış yöntemlerini sebep yapıp, Filistin halkına saldırmayı haklı kılmaz. Hamas’ın yöntemleri ne kadar yanlışsa, bu bahaneyle Filistin halkına yönelik saldırılar da o kadar yanlıştır. Bunu yanlış görüyoruz. Bu durum hiçbir zaman Filistin-İsrail sorununu çözmez daha da derinleştirir. Hatta bölgede yeni sorunların çıkmasına sebep olacaktır. Bu çok tehlikelidir. Bu yüzden Filistin ve Yahudi halkı nasıl kardeşçe yaşayacaklarını esas almalıdırlar” ifadelerini kullandı.
Cemil Bayık ayıca İsrail ve Filistin’e “ulus-devlette ısrar etmemeleri” çağrısında bulunarak, “Ulus devlet hiçbir zaman sorunlarına çare olmayacaktır. Hatta gün geçtikçe sorunların daha da büyümesine neden oluyor. Bazıları Filistin için çözümün ulus devlet olduğunu söylüyor. Bu doğru değil. Bölgede ulus devlete sahip olanlar da hala sorun yaşıyor, topraklarından göç ediyor. Demek ki bu çözüm değil” dedi.
Cemil Bayık ayıca İsrail ve Filistin’e “ulus-devlette ısrar etmemeleri” çağrısında bulunarak, “Ulus devlet hiçbir zaman sorunlarına çare olmayacaktır. Hatta gün geçtikçe sorunların daha da büyümesine neden oluyor. Bazıları Filistin için çözümün ulus devlet olduğunu söylüyor. Bu doğru değil. Bölgede ulus devlete sahip olanlar da hala sorun yaşıyor, topraklarından göç ediyor. Demek ki bu çözüm değil” dedi.
İsrail‘in aşırı sağcı gazetesi Jerusalem Post’ta Hadeel Oueis ve Jonathan Spyer imzasıyla yayınlanan röportajda Terör örgütü PKK elebaşı Murat Karayılan, Türkiye’nin son dönemde yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarından ABD ile ilişkilere kadar bir çok konuya değindi.
Haberde Türkiye’ye ait silahlı insansız hava araçlarının son zamanlarda PKK’ya ağır fatura ödettiği belirtilerek, Karayılan’ın çevresindeki örgütün sözde birkaç komutanın öldürüldüğüne dikkati çekildi.
Röportajda AK Parti’nin “Atatürk ilkeleri yerine İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni takip ettiğini” savunan Karayılan, Osmanlıcı olduğunu söylediği İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “Ermenilere, Yunanlılara, Süryanilere ve tüm Hristiyanlara karşı soykırım yaptığını” öne sürdü.
AK Parti ile MHP ittifakının “Amerika, Batı ve laiklik karşıtı olduğunu” savunan Karayılan, bu iki partinin “yeni Osmanlıcı bir yaklaşımı hayata geçirerek Türkiye’yi İslamlaştırmaya çalıştırdığı ve bu durumun Kürtler, Yunanlılar ve Süryaniler için gerçek bir tehdit olduğu” iddiasında bulundu.
“Atatürk’ün ideallerine katılmamanıza rağmen, Atatürk’ün vizyonuna daha fazla bağlı olan CHP gibi partilere şimdi daha mı yakınsınız?” sorusuna Karayılan, şu cevabı verdi:
“CHP, konu Kürt meselesine gelince AK Parti ile aynı düşünüyor ancak AK Parti-MHP (Cumhur İttifakı) ittifakına karşı oldukları için diğer meselelerde biz CHP ile aynı düşünüyoruz. Bununla birlikte Kürt meselesine gelince CHP’nin de onlardan (AK Parti ve MHP) farkı yok.”
“Kürtlerin ABD ile ilişki kurmasını destekliyoruz”
“Sovyetler Birliği artık yok. Sizinle aynı ideolojiyi paylaşan Suriyeli Kürtler Amerika’nın bu ülkedeki tek müttefiki. Amerika’yı hala sizin arzularınıza karşı savaşan emperyalist bir devlet olarak görüyor musunuz?” sorusu üzerine Karayılan, ABD ile ilişki kurulmasına karşı olmadıklarını, hatta “ABD ile tüm Kürtler arasındaki muazzam ilişkileri tamamen desteklediklerini” söyledi.
Terörist başı Abdullah Öcalan’ın, “Sovyetler Birliği demokrasiye sahip olmadığı için yıkıldı, ABD ise demokrasiye sahip olduğu için ayakta.” dediğini aktaran Karayılan, terör örgütleri YPG/PKK ve PJAK’I kastederek, “Rojovalı (Suriye) ve Rojhılatlı (İran) Kürtleri, ABD ile ilişki kurmaları için teşvik ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
ABD’nin kendileri hakkında yanlış bilgilendirildiğini de savunan Karayılan, Washington’a PKK’yı terör listesinden çıkarma çağrısında bulundu.
Kendilerinin “demokrasi, özgürlükler ve insan haklarını savunduklarını” öne süren Karayılan, bununla birlikte ABD ve Batılı ülkelerin, Türkiye’nin terör örgütü PKK’ya karşı askeri operasyonlarını desteklediğini söyledi.
Karayılan, “ABD’nin politikalarını gözden geçirerek Kürt halkına karşı daha pozitif olacağını ümit ediyoruz. ABD’ye bizi terör listesinden çıkarma çağrısında bulunuyoruz. PKK, DEAŞ’ın bölgede yayılmasını önlemede büyük rol oynadı. ABD’nin hareketimize karşı bakışını değiştireceğini umuyoruz. Bu şekildeki bir diplomatik yaklaşım hem ABD’nin hem de bölgedeki müttefiklerinin yararına olacaktır.” dedi.
ABD’nin Türkiye ile terör örgütü PKK arasında ara bulucu rolü oynama ihtimaline ilişkin bir soru üzerine ise Karayılan, ABD ve Avrupa’nın İrlanda’da (İrlanda Kurtuluş Ordusu ve İngiltere arasında) yaptığı gibi, (Türkiye ile PKK arasında da) “bir barış anlaşmasına aracı olabileceğini” söyledi.
Karayılan, “ABD ağırlığını koyarsa bunu yapabilir.” ifadesini kullandı.
Muhabirin, “ABD’nin ara bulucu olması durumundan PKK’dan silah bırakmasını isteyebileceğini” söylemesi üzerine Karayılan, “Türkiye’deki Kürtler tanınmadan, Öcalan dahil tüm siyasi mahkumlar serbest bırakılmadan silah bırakamayız.” dedi.
– “İsrail’in var olmaya hakkı var”
“Bir Kürt partisi olarak İsrail’e nasıl bakıyorsunuz?” şeklindeki soru üzerine Karayılan, İsrail’in var olmaya, Yahudilerin de Filistinliler gibi kendi bağımsız devletlerine sahip olmaya hakları olduğunu söyledi.
İsrail ile Filistin arasındaki sorunun çözümü için iki devletli çözüm kapsamında BM kararlarını desteklediklerini ifade eden Karayılan, İsrail ile normalleşme anlaşmaları imzalayan Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile ilgili olarak ise, “İsrail ile Arap ülkeleri arasında barış antlaşması olması olumlu bir şey.” ifadesini kullandı.
Abdullah Öcalan: İsrail-Filistin krizinin çözümü savaş değil demokratik modernitedir
“Demokratik modernite sadece Yahudi ve Araplar için değil Ortadoğu’nun karmaşık krizinde İsrail ve diğer tüm devletler için kalcı çözümdür” diyen Abdullah Öcalan, Çünkü Ulus-devletin sorun çözmediğini aksine sorun ürettiğini ulus devlet sisteminin sadece Ortadoğu devletlerini değil, toplumlarını da güçleri tükeninceye kadar birbirleriyle çatıştırarak tüketmenin aracı olduğunu ifade etti.
Abdullah Öcalan “Demokratik Uygarlık Manifestosu” adlı 5’inci savunmasında Ortadoğu’nun önemli sorunlarından biri olan Arap-İsrail çatışmasına da çözüm sunuyor.
Arap ulus-devletleri ve İsrail’in kurgulanışı
Savunmanın İsrail ile ilgili bölümünde Abdullah Öcalan şu yorumlarda bulunuyor: “Ortadoğu’nun yaşadığı bunalımın temel kaynaklarından bir diğeri, Arap ulus-devletlerinin ve İsrail’in birlikte inşa süreçleridir. İngiltere 19. yüzyılın başından itibaren Osmanlı İmparatorluğu üzerinde operasyonlara başladığında, Arap şeyhlerini koçbaşı olarak kullandı. Balkanlarda Grek kökenli Ortodoks din insanlarını kullanıp Yunan ulus-devletinin inşasına destek vererek, İmparatorluğun Balkanlardaki çözülüşünü hızlandırdı. İmparatorluğun güneyinde bulunan ve Hindistan yolu üzerinde stratejik bir konuma sahip olan Arabistan Yarımadasında benzer bir faaliyeti, yani Arap ulus-devletçiliğini Müslüman din adamlarının üst hiyerarşisini temsil eden şeyhler aracılığıyla desteklemeye başladı. Aynı dönemde Kürdistan üzerinde de Süleymaniye kökenli tarikat önderleriyle (Nakşiler ve Kadirîler başta olmak üzere) benzer girişimlerde bulundu. İran Şahlığı’nın güneyi üzerinde de gittikçe artan kontrolünü geliştirdi. Önce isyanlarla başlayan süreç, Birinci Dünya Savaşından sonra mandater rejimlerle, İkinci Dünya Savaşıyla da tam teşekküllü ulus-devletlerle sonuçlandı. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu tasfiye oldu. Bölgede büyük bir boşluk oluştu veya oluşturuldu. İngiltere’nin kendisi Hindistan’da yaptığının aksine direkt bir sömürgeci güç olarak bölgeye yerleşmedi. Ama rakip bir güç de bırakmadı. Türkiye Cumhuriyeti’ni Arap manda rejimleriyle aynı çerçevede (Sivas Kongresi’nin ana tartışma konusu İngiliz veya ABD mandacılığı üzerineydi) ve aynı tarihte (1920) kurgulamak istedi. M. Kemal’in radikal duruşu (Fransız Devrimi’nde İngiliz tasarımı olan Meşruti Anayasal Krallığa karşı Montagnarların, Robespierre ve arkadaşlarının radikal cumhuriyetçi çıkışlarına oldukça benzeyen duruşu) sonucu cumhuriyete doğru çevirdi. Fakat özde değişen hiçbir şey yoktu. Arap manda rejimleri de kısa bir süre sonra benzer ulus-devletlere dönüşmüşlerdi. Krallık veya cumhuriyet adlarını takmaları minimalist ulus-devletçi özlerini değiştirmiyordu. İsrail’in doğuşunun hızlanması da tam bu sürece denk düşer. Yahudi kabilesi üzerine daha önceki bölümlerde ifade edilenlere ilaveten, İsrail’in kökeninin bu kabilelere ve ideolojilerine (Yahudi ideolojisi-tek tanrılı dinler ve milliyetçilikler) dayandırıldığını bir kez daha belirtmeliyiz. İsrail özünde 1550’lerde Amsterdam-Londra hattında modern devlet olarak gelişen, yaklaşık dört yüz yıl süren ve Avrupa’yı kan deryasına çeviren ulus-devlet savaşlarının doğal bir ürünüdür.”
Ulus-devletler sermaye eliyle inşa edildi
Ulus-devlet inşasının sermaye (kapitalizm) eliyle gerçekleştiğini ifade eden Abdullah Öcalan, “Ulus-devlet inşacılığında Yahudi entelektüalizmi ve sermayeciliği (kapitalizmi) hep öncü rol oynamıştır. Ancak Katolik, Ortodoks ve İslâmî İmparatorlukların parçalanmasıyla Yahudilerin özgürlüklerine kavuşacaklarına ve giderek süreç içinde gelişen Yahudi milliyetçiliğinin Siyonist ideaları temelinde bir İsrail-Yahudi devletinin kurulacağına inanılmaktaydı. Birinci Dünya Savaşı öncesi, sırası ve sonrasında bu inançlı, bilinçli ve örgütlü çalışmalar sonuç verdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde kurulan minimalist Türkiye Cumhuriyeti ulus-devletçiliğiyle birlikte, çok sayıda minimalist Arap ulus-devletçiğinin yol açtığı ortamda, kutsal Sion ideolojisinin amaçladığı Yahudi ulus-devleti İsrail (1948) resmen ilan edildi” ifadelerine yer veriyor.
İsrail’i ilk tanıyan müslüman ülke Türkiye’dir
Türkiye’nin İsrail ulus-devletini tanıyan ilk Müslüman ülke olmasına dikkat çeken Abdullah Öcalan, “Türkiye Cumhuriyeti kendi Proto-İsrail özünü kanıtlarcasına, bu devleti tanıyan ilk ulus-devlet oldu. İsrail’in kuruluş ve ilanı sıradan bir olay değildir. İsrail bölgede hegemonik rol oynayan en son güçler olan Osmanlı İmparatorluğu ve İran Şahlığı’nın bağımlı minimalist ulus-devletlere dönüştürülmelerinden doğan iktidar boşluğunu dolduran kapitalist modernite hegemonyacılığının çekirdek hegemon gücü olarak doğmuştur. İsrail’in çekirdek bir hegemon güç olarak kurgulanışı çok önemli bir husustur. Bu demektir ki, bölgedeki diğer ulus-devletler hegemon güç olan İsrail’in varlığını tanıdıkça meşru kabul edilecekler, tanımamaları halinde savaşlarla hizaya getirilinceye kadar yıpratılarak tanıyacak hale getirileceklerdir. Türkiye Cumhuriyeti, Mısır, Ürdün ve bazı Körfez ülkeleri İsrail’i ilk tanıyanlardan oldukları için meşru birer ulus-devlet olarak kabul edilip sistem içine alınmışlardır. Geriye kalanlarıyla İsrail ve müttefikleri ve diğer ülkelerle birlikte savaş devam etmektedir. Filistin sorunu çerçevesinde Araplarla, Körfez sorunu çerçevesinde diğer İslâm ülkeleriyle yürütülen savaşlar ve çatışmalar İsrail’in bölgedeki hegemonik varlığıyla yakından bağlantılıdır. İsrail’in hegemonyası tanınıncaya kadar bu çatışma, komplo, suikast ve savaşlar devam edecektir” yorumunu yapıyor.
Kapitalist modernite anlaşılmadan ulus-devlet anlaşılamaz
Ortadoğu’daki sorunların temel kaynağı olan kapitalist modernite doğru anlaşılmadan ulus-devlet anlayışının da anlaşılamayacağını kaydeden Abdullah Öcalan, “Kapitalist modernitenin Ortadoğu’daki hegemonik kurgulanışını doğru kavramadıkça, neden yirmi iki Arap ulus-devletinin inşa edildiğini de doğru kavrayamayız. Ulus-devletçi küçük-burjuva bağımsızlıkçılığının sağ-sol, dincimezhepçi, etnikçi ve kavmiyetçi tarih yorumlarıyla Ortadoğu’da kurgulanan kapitalist modernite doğru çözümlenemez. Bu bağlamda Arap sorununun gerçeklikte olduğu gibi kavranması (tıpkı Türkiye Cumhuriyeti ve diğer Türki cumhuriyet ve toplulukların sorunlarının doğru kavranmasında olduğu gibi), öncelikle kapitalist modernite hegemonyacılığının Ortadoğu’daki kurgulanışı ve tesis edilmesinin doğru kavranmasını gerektirir. Kendi başına filan ‘ulus devletin şanlı kuruluşu’ gibi gerçeklerle alay eden tarih ve toplum zihniyetleriyle hiçbir devlet ve toplum sorunu kavranamaz” ifadelerini kullanıyor.
Arap sorunu sadece İsrail ile ilgili bir sorun değil
“Dolayısıyla Arap sorunu sadece İsrail ile ilgili bir sorun olmadığı gibi, bir Filistin-İsrail sorununa da indirgenemez” diyen Abdullah Öcalan, değerlendirmesine şöyle devam ediyor: “Arap toplumlarının yaşadığı en derin birincil sorun, öncelikle Arapların yirmi iki ulus-devletçiğe bölünmesinden kaynaklanmaktadır. Bu yirmi iki devlet kapitalist modernitenin kolektif ajan örgütü olmaktan öteye bir rol oynayamaz. Varlıkları Arap halkları açısından en temel sorundur. Bu bağlamda Arap sorunu bölgede kapitalist modernitenin kurgulanışı ve tesisiyle ilgili bir sorundur.”
İsrail’i ve 22 Arap ulus-devletini inşa eden güç aynıdır
İsrail de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki ulus-devletlerin aynı güç eliyle inşa edildiğini söyleyen Abdullah Öcalan, “Ancak bu kapsamda, yani kapitalist modernitenin bölgedeki hegemonik gücü olarak İsrail ile ilgili bir sorunları olabilir. Fakat unutmayalım ki, İsrail’i inşa eden güçlerle yirmi iki Arap-ulus devletini inşa eden güçler aynıdır. Dolayısıyla İsrail’le ilişkileri ve çelişkileri kamuflaj niteliği taşır. Özde onlar da aynı hegemonik sistemi paylaştıkları için, bu çelişkiler güçlü olsa bile, ancak kapitalist modernitenin dışına çıkmaya cesaret ettiklerinde anlam taşıyabilir. Hem aynı kapitalist modernite hegemonyası içinde kalacaksın, hem de İsrail’i tanımayacaksın! Maskeli, sahte diplomasi işte bu gerçeği inkâr etmekten kaynaklanmaktadır. İster radikal İslâm, ister Ilımlı İslâm, ister Şia İslâm’ı olsun, kapitalist modernite yerine ikame edilmek istenen bütün İslâmî milliyetçi yaklaşımlar koca bir sahtekârlıktan ibarettir. Çünkü bu İslâmcılık 19. yüzyılın başından itibaren kapitalist modernitenin hegemonyasında gelişen bir milliyetçilik türevi olup, İslâm uygarlığıyla da ilişkisi olmayan, kapitalizmin Ortadoğu’daki İslâm ülkelerine özgü bir ideolojik aracıdır. Son iki yüz yıldaki siyasal İslâmcılıklar, kapitalist hegemonyanın maskeli ajanları olmaktan öteye bir rol oynayamazlar. Çünkü kapitalist modernite bağlamında böyle kurgulanıp harekete geçirilmişlerdir. Zaten son iki yüzyılda Ortadoğu’daki ulusal ve toplumsal sorunları daha da derinleştirmekten öteye rol oynayamamaları bu gerçekliği doğrular” yorumunu yapıyor.
Ulus-devlet sorun çözmez sorun üretir
Ulus-devlet anlayışının toplumları güçleri tükeninceye kadar savaştırdığına dikkat çeken Abdullah Öcalan, “Komünalizmin, demokratik ulusalcılığın önündeki temel ideolojik ve politik engellerdir. Kültürel İslâm farklı bir konu olup, bu İslâm’ı gelenek bağlamında savunma ve sahip çıkmanın anlamlı ve pozitif bir yönü vardır. Eğer kapitalist modernite bağlamını aşamazsa, Arap-İsrail ve Filistin-İsrail çatışmaları kedi ile fare arasındaki kavgaya benzemekten kurtulamaz. Sonuçta ortaya çıkan, yaklaşık yüz yıldır bütün Arap halklarının yaşam enerjisinin sonucu önceden belli olan bu çatışmalarla heba edilmesidir. Bu çatışmalar icat edilmeseydi, sadece petrol gelirleri üzerinde on tane Japonya bedelinde bir Arabistan söz konusu olabilecekti. Bu saptamadan çıkan en önemli sonuç, Ortadoğu’daki ulus-devlet sistematiğinin iddia edildiği gibi temel ulusal ve toplumsal sorunların çözüm kaynağı olmadığı, tersine sorunları geliştirmenin, ağırlaştırmanın, derinleştirmenin ve içinden çıkılmaz hale getirmenin kaynağı durumunda olduğudur. Ulus-devlet sorun çözmez, sorun üretir. Daha da ötesi, aynı sistem sadece Ortadoğu devletlerini değil, toplumlarını da güçleri tükeninceye kadar birbirleriyle çatıştırarak tüketmenin aracıdır. Irak gerçeği bu tespiti gayet iyi doğrulamaktadır. Burada sorumluluğu tümüyle kapitalist moderniteye yıkamayız. Sorun çözücü ve kurtuluşçu olarak ortaya çıkan İslâmcı ve solcu (reel sosyalist) ideolojiler ve politik organizasyonlar da en az kapitalist modernitenin taşıyıcı unsurları (Jön Türk, Jön Kürt, Jön Arap, Jön Fars) kadar sorumludur. Yaklaşık yüz yıldır halklarına önerdikleri hiçbir yöntem ve program başarılı olmadığı gibi, bunlar kapitalist modernitenin bölgesel inşasına hizmet etmekten ve bu temelde kullanılmaktan öteye rol oynayamamışlardır. Arap ulus-devletçi ideolojiler ve politik örgütlenmeler bağlamında da bu gerçekliklerin rolünü inkâr edemeyiz. Arap sorunları da Türk, Türkiye sorunları gibi çözülmez sorunlar değildir” ifadelerine yer veriyor.
Arap ulus-devletleri sorunları çözemez
Sorunların çözümünün demokratik modernitede olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, “Burada sorunlar iki ana eksen üzerinde çözümlenmeye ve çözülmeye çalışılmaktadır: Birinci eksen, aynı sistem içinde kendi devlet ve toplum paylarını arttırarak, bunun için güdümlü çatışmalar yaratarak sonuç almaya dayanmaktadır. Filistin Kurtuluş Örgütü de dahil, Arap ulus-devletlerinin son elli yıldır denedikleri çatışma yöntemiyle varmak istedikleri sonuç budur. Mısır ile varılan Camp David benzeri anlaşmalarla bu eksen er ya da geç tamamlanmak istenecektir”.
Fakat bu yol Arap toplumsal sorunlarını daha da ağırlaştırmaktan ve radikal çözümlere zorlamaktan öteye bir anlam ifade etmez. Bu yol petrole dayalı Arap oligarşik ulus-devletçilerini tatmin edebilir; ama halklarının çok derin olan ekonomik ve demokratik taleplerini asla karşılayamaz. Arap halklarının tarih boyunca dağ gibi birikmiş ekonomik ve demokratik sorunları vardır. Kapitalist modernitenin uydusu olan Arap ulus-devletleri bu sorunları çözmek bir yana, çözümün adını bile ağızlarına almak istemezler. Sürekli ağırlaştırılarak, sahte dinci ve mezhepçi çatışmalarla gizlenerek sorunlar öyle bir noktaya doğru evrilmektedir ki, ya Irak örneğinde görüldüğü gibi sonuna kadar çözülme, dağılma ve çatışmalara götürmekte, ya da köklü ekonomik, sosyal, kültürel ve demokratik ulusal çözümler istemektedir. Arap sorunlarının çözümünde ikinci ana eksen ancak kapitalist modernitenin aşılması temelinde söz konusu olabilir. Burada sistemden kopuş söz konusudur. İslâmî radikalizmin veya siyasi İslâm’ın alternatif modernite teşkil edemeyeceğini çok iyi bilmek gerekir. İslâm kültür olarak ancak kapitalist moderniteye alternatif bir modernite yaşamında rol oynayabilir. Tüm Ortadoğu halklarının tarihsel ve toplumsal gerçekliklerine uygun modernite paradigması Arap halkları için de en güçlü ve doğru seçenektir. Halklar için alternatif modernite, kapitalist moderniteye karşı hep mücadele içinde olmuş, demokratik ulus, sosyalist, ekolojist, feminist ve kültürel hareketlerin bütünlüğünden oluşan demokratik modernitedir” değerlendirmesinde bulunuyor.
Kapitalist modernite aşılmazsa sorunlar büyür
Kapitalist modernitede ısrar edilmesi halinde sorunlar yumağının daha da büyüyeceğini vurgulayan Abdullah Öcalan şu tespitte bulunuyor: “Arap sorunları bağlamında ikinci önemdeki sorunlar demeti İsrail’in varlığıyla bağlantılıdır. Arap milliyetçiliği, İslâmcılığı ve ulus-devletçiliğinin İsrail’e bakışı bizzat İsrail-Yahudi ideolojisinin hegemonyasınca güdümlenmiştir; İsrail-Yahudi ideolojisi ve devleti tarafından çizilen sınırların içinde kalmaktadır. Aynı modernite içinde kaldıkça, küçük bir nüfusu bulunan İsrail hegemonyasının oyuncağı olmaktan öteye rol ifade edemez. İsrail’in kendisi de kendi icadı olan kapitalist modernitenin tutsağı olmaktan kurtulamaz. Arap denizinin ortasında kendisini her an boğmaya hazır güçlerin varlığını çevresinde hissettikçe, İsrail, atom da dahil, teknolojik silah üstünlüğü ile kendini savunmaktan asla geri kalmayacaktır. İsrail ya kendi hegemonyasında kendisiyle barışmış bir Ortadoğu ulus-devlet dengesini yaratacaktır ki, anlatmaya çalıştığımız nedenlerle bunun ne kadar güç olduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır; ya da kendi var ettiği sistemin tutsaklığından kurtulmak istiyorsa, kapitalist modernitenin aşılmasını göze almak durumundadır. Demokratik modernite Ortadoğu cangılında sadece Yahudi sorunu için değil, etrafı kendi yarattığı milliyetçi ve dinci canavarlıklarla kuşatılmış İsrail devlet sorunu için de kalıcı çözüm yolunu oluşturan seçenek konumundadır.”