
Yazan: Şafak Yıldırım
2020 sonrası dönemde Türkiye’nin dış güvenlik stratejisinde dikkat çeken en önemli değişimlerden biri, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) operasyonel kapasitesinin sınır ötesine kaymasıdır. MİT, artık sadece bilgi toplayan ve analiz eden bir yapı değil; bizzat sahada hedef tespit eden, nokta operasyonlar yürüten ve doğrudan terörle mücadelede askeri etkisi olan bir güvenlik aygıtı haline gelmiştir. Suriye ve Irak gibi çatışmalı bölgelerde artan bu etkinlik, Türkiye’nin hem güvenlik mimarisinde hem de bölgesel denklemdeki ağırlığında ciddi bir dönüşüm yaratmıştır.
Yeni Doktrin: Terörü Kaynağında Yok Etme Stratejisi
2019 yılından itibaren MİT’in sahada uygulamaya koyduğu yeni operasyonel model, klasik istihbaratın ötesine geçmektedir. “Terörü kaynağında yok etme” stratejisi çerçevesinde yürütülen bu model, sadece bilgi toplamakla kalmayıp doğrudan etkisiz hâle getirme operasyonlarını da kapsayan, proaktif bir güvenlik anlayışına dayanmaktadır. 1 Ocak 2019 ile Temmuz 2022 arasında MİT’in yürüttüğü sınır ötesi nokta operasyonları sonucunda, PKK/KCK terör örgütünün üst düzey yönetim kadrosundan 82 kişi etkisiz hale getirilmiş, ayrıca 8 örgüt yöneticisi yabancı ülkelerde yakalanarak Türkiye’ye getirilmiştir.
Bu tür operasyonlar, klasik saha ajanlığı ile sinyal, görüntü ve coğrafi istihbaratın (SIGINT, IMINT, GEOINT) eş zamanlı kullanıldığı çok katmanlı sistemlere dayanmaktadır. MİT’in bu kapasiteyi 2016 sonrası dönemde kademeli olarak artırdığı, özellikle sınır ötesi askeri harekâtlarla paralel çalıştığı açıktır.
Örnek Operasyonlar: Etki ve Mesaj
Suriye-Irak hattında gerçekleştirilen operasyonlardan bazıları, sadece operasyonel başarı değil, aynı zamanda psikolojik harp ve örgüt yapısına yönelik stratejik mesaj içermektedir.
2020 yılında MİT’in Suriye-Irak sınırındaki dağlık bir bölgede gerçekleştirdiği operasyon sonucu, PKK’nın sözde silahlı kanat sorumlusu Halef El Muhammed (kod adı: Sofi Nurettin) etkisiz hale getirilmiştir. Bu isim, bugüne kadar sahada etkisizleştirilen en üst düzey PKK komutanıdır. Operasyonun yürütülme biçimi; hedefin yer altı sığınağında bulunması, özel görüntüleme sistemleriyle izlenmesi ve saha ajanlarının hedefi doğrulaması, ardından TSK destekli bir hava operasyonunun gerçekleştirilmesi şeklinde planlanmıştır.
2021 yılında ise PKK’nın kurucularından biri olan Ali Haydar Kapan, Kandil bölgesinde MİT ve TSK’nın koordineli operasyonuyla etkisiz hale getirilmiştir. Bu operasyonlar, klasik saha takibi ve teknik istihbaratın birlikte kullanıldığı, milimetrik hedefleme gerektiren planlamalara dayanmaktadır. Özellikle son yıllarda MİT’in geliştirdiği entegre analiz sistemleri sayesinde, bir teröristin anlık sinyal trafiği, uydu görüntüsü, insan kaynağından gelen bilgi ve teknik izleme verileri tek merkezde birleştirilip hızla operasyona dönüştürülebilmektedir.
DEAŞ’a Karşı Yürütülen Teknik Operasyonlar
PKK dışında DEAŞ’a karşı da MİT’in yürüttüğü operasyonlar dikkat çekicidir. 2021 yılında DEAŞ’ın sözde Türkiye emiri olan Kasım Güler (kod: Ebu Usame el Türki), Suriye’de yakalanarak Türkiye’ye getirilmiştir. Üzerinden çıkan belgeler, örgütün Türkiye içindeki yapılanması hakkında detaylı bilgiler içermekteydi. Bu operasyonun teknik altyapısı da MİT’in uluslararası saha takibi, siber izleme ve insani istihbarat birimlerinin entegrasyonu sayesinde gerçekleşmiştir.
Yine 2022 yılında DEAŞ üyeleri Orhan Moran ve Mustafa Kılıçlı, Türkiye’ye yönelik saldırı hazırlığındayken Suriye’de suçüstü yakalanmış ve adalete teslim edilmiştir. Bu tür operasyonlar, klasik anlamda bilgi toplayan değil, sahada fiziki teması olan, kriz anında müdahale edebilen bir istihbarat yapısının ürünüdür.
Suriye’de Güvenlik Kuşağı ve Yerel Yapılarla İlişki Yönetimi
MİT’in Suriye sahasındaki etkisi sadece terörist unsurlara yönelik operasyonlarla sınırlı değildir. İç savaşın sürdüğü bir ülkede, yerel gruplarla iş birliği, nüfuz kurma ve istikrar sağlama faaliyetleri de teşkilatın görev alanı içerisindedir. Bu kapsamda MİT, kuzey Suriye’de Türkiye’ye müzahir olan yerel unsurları destekleyerek, bölgede güvenlik kuşağı oluşturulmasında etkin rol oynamıştır.
Ayrıca, kontrolsüz ve çatışmalı yapılar yerine daha istikrarlı, Türkiye ile koordineli çalışan yerel liderliklerin iş başına getirilmesi için siyasi ve istihbarî yönlendirmeler yapılmıştır. Özellikle Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları öncesi ve sonrası bu yerel istikrarlaştırma çabalarının, hem sivil halkın güvenliği hem de Türkiye’nin sınır güvenliği açısından önemli çıktıları olmuştur.
TSK-MİT Entegrasyonu: Anlık Hedefleme ve İmha
MİT’in sağladığı anlık istihbarat sayesinde TSK’nın yürüttüğü hava operasyonlarının başarısı belirgin şekilde artmıştır. SİHA’ların sahadaki etkisi, çoğu zaman bu istihbarat altyapısının sağladığı hedefleme bilgilerine dayanmaktadır. Bir terörist hedefin bulunduğu yerin kesinleştirilmesi, çevresel faktörlerin (sivil yerleşim, hareketlilik vb.) değerlendirilmesi ve operasyon anının belirlenmesi, MİT’in analiz merkezleriyle SİHA kontrol üsleri arasındaki yüksek hızlı veri akışıyla sağlanmaktadır.
Bu süreçte, veri bütünleştirici yazılımlar, sinyal kestirme cihazları, anlık yer tespiti modülleri ve kripto çözümleme sistemleri gibi ileri düzey teknik araçlar kullanılmaktadır. Sadece sahadaki bilgi değil, siber ağlardan elde edilen dijital izler de bu operasyonların hedefleme aşamasında kullanılmaktadır.
Sonuç: Yeni Nesil İstihbarat ve Stratejik Etki
MİT’in Suriye ve Irak sahasındaki faaliyetleri, Türkiye’nin istihbarat mimarisinde yaşanan kurumsal dönüşümün açık bir yansımasıdır. Bu dönüşüm, istihbaratı sadece bilgi sağlayan değil; kriz yöneten, tehdit ortadan kaldıran ve gerektiğinde savaşan bir devlet aygıtına dönüştürmüştür. Geleneksel istihbarat anlayışının ötesine geçerek sahada doğrudan varlık gösteren bu model, Türkiye’ye yalnızca savunma değil, stratejik derinlik ve operasyonel inisiyatif kazandırmaktadır.
Bu bağlamda MİT, artık sadece Türkiye’nin değil, bölgenin güvenlik mimarisini şekillendiren temel aktörlerden biri hâline gelmiştir. Suriye ve Irak gibi zorlu sahalarda yürütülen bu operasyonlar, Türk istihbaratının sadece geçmişten gelen birikimi değil, gelecekteki kapasitesinin de habercisidir. Sessiz ama kararlı bu mücadele, terör tehdidine karşı sadece bir savunma değil, Türkiye’nin küresel güvenlik vizyonunun da temel taşıdır.

