BİR “İSTİKLÂL” ŞAİRİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
7 Dk. Okuma
7 Dk. Okuma

Tarihimizin en kritik dönemlerinden birinde yazılan ve bu dönemin ruhuna ilişkin istiklâl, hürriyet, vatana bağlılık, kahramanlık, şehadet, Hakk’a iman temalarını olağanüstü bir şiirsellikle işlemiş olan  İstiklâl Marşı’mızı, başka milletlerin millî marşlarından ayıran özelliklerden biri de şairinin Türkiye’de bütün bir millet tarafından bilinen bir şahsiyet olmasıdır. İstiklâl Marşı güftesinin yazarı millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un yaşamını, özellikle Millî Mücadele dönemindeki katkılarını incelediğimizde, Türkleri en iyi anlatan bu ebedî şiirin niçin yalnızca onun kaleminden çıkmasının mümkün olduğunu anlarız. Mehmet Âkif’in tarih şuurunu ve Türk tarihi konusundaki derin bilgisini en iyi başyazarı olduğu Sebilürreşad dergisinin 21 Ağustos 1919 tarihli 21. sayısında çıkan “Manda Meselesi” başlıklı yazısında yer alan şu sözleri yansıtmaktadır: “Türklerin yirmi beş asırdan beri özgürlüğünü muhafaza etmiş bir millet olduğu hakikattir. Hâlbuki Avrupa’da bile özgürlüğünün kaynağı bu kadar eskiye dayanan bir millet yoktur. Tarih de göstermiştir ki Türkler özgürlüksüz yaşayamaz.”

Aldığı eğitimde ve tüm yaşamında Doğu-Batı ile Türk-İslam sentezinin örnek aydınını en iyi şekilde temsil eden Mehmet Âkif, Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde devleti ve milleti için gerekli hiçbir hizmetten kaçınmamış ve elinden gelen her faaliyete gerek dava adamı gerekse sanatçı kimliğiyle katılmıştır. II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı’nın gidişatını düzelteceğine inandığı ve özgürlük aşığı olduğu için 1908 yılında İttihat ve Terakki Partisi’ne katılmış; halkın eğitimi ve irşadı faaliyetlerinde yer almıştır. Osmanlı Devleti’ne karşı yapılan düşmanlıkları, haksızlıkları dünyaya başta başyazarı olduğu Sebilürreşad dergisi olmak üzere çeşitli yayınlarla duyurmaya çalışmış; dergilerde Türk dünyasının Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Ayaz İshaki gibi ileri gelen aydınlarının yazılarına yer vererek Türkçülük akımına katkı sağlamıştır. Ardından Osmanlı’nın karanlık dönemlerinden biri olan Balkan Savaşları döneminde Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’ne bağlı Heyet-i Tenviriyye’de (İrşat Heyeti) yer almış; halkı düşman işgali hakkında bilgilendirmek amacıyla Beyazıt, Fatih ve Süleymaniye Camilerinde vaazlar vermiştir.

Mehmet Âkif’in Millî Mücadele’deki duruşu kesinlikle çok nettir: İngiliz ve Amerikan mandasını önerenleri ciddi olarak eleştirirken vatanın bağımsızlığa kavuşacağı ümidiyle mücadeleye katkı sunacaktır. Bu dönemdeki hizmetleri bir paragrafa sığdırılamayacak kadar önemli olmakla birlikte aldığı başlıca görevleri Burdur milletvekilliği ve Encümen-i İrşat üyeliğidir. Bahsedilen ikinci kurum, Mustafa Kemal Paşa tarafından Damat Ferit Paşa hükümetinin Şeyhülislam’dan aldığı Anadolu’da mücadele edenlerin katline ilişkin fetvaya karşı Millî Mücadele’nin haklılığı ve gerekliliğini halka anlatmak için kurulmuş bir telkin heyetidir. Mehmet Âkif, ilk olarak TBMM tarafından oluşturulan ve 25 Mayıs 1920’de I. ve II. Bozkır isyanlarının ardından Konya’ya gönderilen İrşat Heyeti’nin içinde yer almıştır.

Mehmet Âkif, İstiklâl Marşı’nı yazmadan tam 9 yıl önce, Balkan Savaşları döneminde “Cenk Marşı” adlı, İstiklâl Marşı gibi 10 dörtlükten meydana gelen, bir marş yazmış ve bunu Sebilürreşad dergisinde isimsiz olarak yayımlamıştır. Türk ordusunun dünya tarihini değiştiren Çanakkale Deniz Zaferi’nin hemen ardından ise dualar ve gözyaşları arasında diğer bir ebedî şiirini, “Çanakkale Şehitlerine”yi kaleme almıştır. İstiklâl Savaşı’nın başlarında Mehmed Âkif’in “Ordunun Duası” adlı manzumesinin Ali Rifat Bey (Çağatay) tarafından yapılan bestesi, bütün askerî birliklerde okunmaya başlanmıştır. Mehmet Âkif, “Ordunun Duası” ve “İstiklâl Marşı” şiirlerini orduya güç vermek için ve orduya ithafen yazmıştır.

İstiklâl Marşı’nı başından sonuna kadar orduya ve Hakk’a iman ile zafere güven duygularıyla kuşatan Mehmet Âkif için bu duyguların sadece kâğıt üzerinde olmadığı onun Sakarya Meydan Savaşı esnasındaki duruşu ile bir kez daha doğrulanır. Âkif’in yakın arkadaşlarından Baytar Şefik o günlerle ilgili bir hatırasını şöyle anlatır: “Sakarya muharebesinin en heyecanlı bir gecesi. Top sesleri Ankara’ dan işitiliyor. Âkif Bey’in Tacettin Dergahı yanındaki evinin bahçesinde oturuyoruz. Mebuslar Ankaralı, komşular hayli kalabalık. Ledel’icap Ankara’dan uzaklaşmak için herkes tetikte. Fena bir haber gelirse hemen hareket edilecek. Üstad endişe gösterenleri teskin ediyor: -Telaşa mahal görmüyorum. Evvelallah ona (Mustafa Kemal’e), onun askerliğine güvenilir: Ordumuz inşallah galebe çalacak. Buna imanım var.”.

Tüm bu bahsettiğimiz sebeplerle İstiklâl Marşı’nı Mehmed Âkif’ten başka kimsenin yazamayacağını düşünen dönemin Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver sayesinde, onun daveti üzerine yazılan, kutsiyet ve milliyet kokan bu eşsiz marşa sahibiz. Mehmet Âkif şiirini “İstiklâl Marşı büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar sağlam bir dinî ve millî inanış abidesidir.” sözleriyle tanımlamıştır. Mehmet Âkif’in kendisi de, arkadaşı Hasan Basri’nin (Çantay) Akifname’de yazdığı gibi “kocaman bir dağ” idi: “İstiklâl muharebelerinin devam ettiği sırada Âkif‘i görmeli idiniz. O, kafesleri yırtan arslanlar gibi kükrüyordu. Düşman Ankara ‘ya yaklaşttğı sırada Âkif hiç istifini bozmadı, onun kuvvet-i ma’neviyesi zerre kadar sarsılmadı; Etrafindakilere hep ümid, hep iman, hep cesaret telkin etti. Sanki o kocaman bir dağ idi.”.

İstiklâl Marşı hakkında Mehmet Âkif Ersoy’un aşağıdaki sözleri ise bu marşı ortaya çıkaran maddî ve manevî ortamı en güzel şekilde dile getirmektedir: İstiklâl Marşı… O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Bin bir facia karşısında bunalan ruhların, ıstıraplar içinde halas dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz…Onu kimse yazamaz… Onu ben de yazamam… Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur…”. Nitekim İstiklâl Marşı’nın Taceddin Dergahında yazılmasına şahitlik eden Hafız Bekir Efendi bu şiirin Mehmet Âkif tarafından olağanüstü ve âdeta karşı konulmaz ilahî bir ilhamla yazıldığını şöyle nakletmiştir: “Üstat bir gece birden uyanır. Kağıt arar; bulamayınca kalemiyle yattığı yer yatağının yanındaki duvara marşın ‘Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım..’ mısrası ile başlayan kıtasını yazar. Ben sabah namazına kalktığımda üstadı çakısıyla duvardaki yazısını kazırken gördüm.”

İşte Mehmet Âkif’in bu eşsiz kişiliğinden ortaya çıkan İstiklâl Marşı’mız,  Orhan Okay’ın deyişiyle; “tek taşı bile yerinden oynatılmayacak muhkem, harikulâde bir ses, söz ve mânâ mimarîsidir”.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir