BÜLTEN 13 ŞUBAT 2025

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 79 Dk. Okuma
79 Dk. Okuma

ABD

13.02.2025

FBI, John F. Kennedy suikastına ilişkin 2.400 yeni belge bulunduğunu açıkladı

Trump göreve başladığı ilk günlerde, eski ABD başkanlarından John F. Kennedy, siyasetçi Robert F. Kennedy ve Martin Luther King Jr.’ın suikastlarıyla ilgili dosyaların gizliliğini kaldıracak bir başkanlık kararnamesi imzaladı.

ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Salı günü yaptığı açıklamada, eski ABD Başkanı John F. Kennedy’nin suikastına ilişkin 2.400 yeni kayıt keşfedildiğini duyurdu.

Bu çalışma, federal kurumların geçen ay Başkan Donald Trump’ın binlerce dosyanın yayınlanmasını öngören kararname kapsamında yürütülüyor.

Trump göreve geldikten hemen sonra eski ABD başkanlarından John F. Kennedy, siyasetçi Robert F. Kennedy ve Martin Luther King Jr.’ın suikastlarıyla ilgili dosyaların gizliliğini kaldıracak bir başkanlık kararnamesi imzalamıştı.

FBI, kayıtları ABD Ulusal Arşivler ve Kayıtlar İdaresi’ne (NARA) devretmek için çalıştığını ve bunların gizliliğin kaldırılması sürecine dahil edileceğini belirtti.

ABD federal hükümeti, 1990’lı yılların başında, 22 Kasım 1963’te gerçekleşen suikastla ilgili tüm belgelerin Ulusal Arşivler’de tek bir koleksiyonda toplanmasını zorunlu kılmıştı. Beş milyondan fazla sayfa içeren koleksiyonun büyük bir kısmı kamuya açıklanmış olsa da araştırmacılar, yaklaşık 3.000 dosyanın tamamen ya da kısmen hâlâ yayımlanmadığını tahmin ediyor.

FBI, yeni keşfedilen belgelerin içeriğine dair herhangi bir bilgi vermedi. Ancak kurum, 2020’de bir Merkezi Kayıt Kompleksi açtığını ve ülke çapındaki saha ofislerinden kapatılmış dava dosyalarını elektronik olarak envanterleyip saklamaya yönelik yıllar sürecek bir çalışmaya başladığını ifade etti. FBI, daha kapsamlı bir kayıt envanteri oluşturmanın ve teknolojik gelişmelerin, kayıtların hızlı bir şekilde bulunmasını sağladığını belirtti.

Mary Ferrell Vakfı’nın (suikasta ilişkin belgeleri arşivleyen bir kuruluş) başkan yardımcısı Jefferson Morley, FBI’ın bu belgeleri açıklamasını “şaşırtıcı derecede açık sözlü” bulduğunu belirtti.

“Bu, FBI’ın şeffaf olma konusunda ciddi olduğunu gösteriyor,” diyen Morley, aynı zamanda JFK Facts adlı blogun editörlüğünü yapıyor.

Morley, bu açıklamanın diğer kurumların da henüz Ulusal Arşivler’e teslim edilmemiş belgeleri sunması için bir emsal teşkil ettiğini vurguladı.

Trump geçen ay imzaladığı yürütme emri ile ulusal istihbarat direktörü ve başsavcıya, Kennedy suikastına ilişkin gizli belgelerin yayımlanmasına yönelik bir plan geliştirme talimatı verdi. ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü Ofisi’nden bir sözcü, emre uygun olarak bir yayımlama planı sunulduğunu ancak planın içeriği veya belgelerin ne zaman kamuya açıklanacağı konusunda herhangi bir detay verilmediğini belirtti.

Bu belgelerin, başkanın belirlediği istisnalar dışında, 2017’ye kadar kamuya açılması gerekiyordu. Trump, ilk döneminde kalan tüm kayıtları yayınlayacağını söylemiş ancak bazılarını ulusal güvenliğe zarar verebileceği gerekçesiyle gizli tutmuştu. Eski Başkan Joe Biden döneminde de dosyalar açıklanmaya devam etti ancak hâlâ erişime açılmayan belgeler bulunuyor.

Kennedy suikastı

22 Kasım 1963’te ABD’nin 35. başkanı John F. Kennedy, Teksas eyaletinin Dallas şehrinde başkanlık konvoyunda ilerlerken suikaste kurban gitti.

Eski bir ABD Deniz Kuvvetleri personeli olan Lee Harvey Oswald tarafından ateşli silahla vurulduğu sırada Kennedy, eşi Jacqueline, Teksas Valisi John Connally ve karısı Nellie ile birlikte üstü açık bir arabanın içindeydi.

Kennedy, vurulduktan sonra acilen Parkland Memorial Hastanesi’ne kaldırıldı ama kurtarılamadı. Vali Connally ise iyileşti.

Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson, iki saat sekiz dakika sonra Dallas Love Field hava üssünde bulunan başkanlık uçağı Air Force One’da yemin ederek başkanlık görevini devraldı.

ARŞİV – 24 Kasım 1963 tarihli, FBI direktörü J. Edgar Hoover’ın Lee Harvey Oswald’ın ölümü hakkında konuştuğu belgenin bir kısmı.

Kennedy’nin ölümünden iki gün sonra, gece kulübü sahibi Jack Ruby, hapishaneye nakledilirken Oswald’ı vurarak öldürdü.

Johnson tarafından suikastı araştırmak üzere kurulan Warren Komisyonu, Oswald’ın tek başına hareket ettiğini ve bir komplo olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını tespit etti.

Ancak bu sonuca rağmen Kennedy suikastı yıllar boyunca komplo teorilerine konu oldu. Bu teoriler arasında cinayetin arkasında CIA’in, mafyatik yapıların, Başkan Yardımcısı Johnson’ın, Küba Başbakanı Fidel Castro’nun veya Sovyet istihbaratının olması da yer alıyor.

Bazı komplo teorilerine göre ise ABD hükümeti suikastin bazı kısımlarını örtbas etti.

ABD’li eski savcılardan Vincent Bugliosi, şu ana kadar toplam 42 grubun, 82 suikastçının ve 214 kişinin çeşitli komplo senaryolarıyla çeşitli zamanlarda suçlandığını tahmin ettiğini belirtmişti.

Keşfedilen belgeler ne kadar ‘yeni’?

‘Case Closed’ kitabının yazarı Gerald Posner, yeni keşfedilen belgelerin ABD Ulusal Arşivleri’nde halihazırda bulunan belgelerin tekrarları olabileceğini belirtti.

“Eğer gerçekten yeni suikast belgeleriyse, o zaman bu kayıtların nasıl yıllarca gözden kaçtığı konusunda birçok soru işareti ortaya çıkar,” diyen Posner, en önemli keşfin Oswald veya soruşturmayla ilgili yeni bilgiler içermesi olacağını belirtti.

Son yıllarda yayımlanan belgeler, istihbarat teşkilatlarının o dönemde nasıl çalıştığına dair detaylar sunarken, Oswald’ın suikasttan haftalar önce Meksika City’de Sovyet ve Küba büyükelçiliklerine yaptığı ziyaretleri konu alan CIA yazışmalarını da içeriyor. Eski bir deniz piyadesi olan Oswald, daha önce Sovyetler Birliği’ne iltica etmiş, ardından Teksas’a geri dönmüştü.

Morley, son beş ila on yılda Oswald’ın CIA tarafından gözetlenmesi konusunun “öne çıkan hikâye” olduğunu belirtti. Yeni belgelerde bu konuyla ilgili bilgiler olabileceğini ifade etti.

ABD, Eylem Tok ve Timur Cihantimur’u Türkiye’ye iade ediyor

13.02.2025

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, iade kararının Massachusetts Bölge Mahkemesi tarafından alındığını aktardı.

ABD’de bir yerel mahkeme Salı günü, ülkede tutuklu yargılanmaya devam eden Eylem Tok ve Timur Cihantimur’un Türkiye’ye iade edilmesine karar verdi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya platformu X’te yayınladığı gönderide iade kararının Massachusetts Bölge Mahkemesi tarafından alındığını aktardı.

Tunç, “Adaletin tecellisi için şüphelilerin ABD’den ülkemize iadeleri hakkında gerekli girişimlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz,” diye ekledi.

Ne olmuştu?

İstanbul Eyüpsultan’da, 1 Mart 2024’te yazar Tok’un o dönem 16 yaşındaki oğlu Timur Cihantimur aracıyla seyir halindeyken, bir arıza nedeniyle yol kenarında park halinde bulunan ATV türü motosiklete çarptı, kaza sonucu 29 yaşındaki Oğuz Murat Aci hayatını kaybetti.

İstanbul Başsavcılığı 6 Mart 2024’te Tok ve Cihantimur hakkında yakalama kararı çıkardı.

Ayrıca dört kişinin de yaralandığı olayın ardından Tok, oğlunu yurt dışına kaçırdı. Önce Mısır’a giden ikili ardından ABD’ye geçti.

Türk yetkililer, Tok ve oğlunun Mayıs 2024’te Miami’de “saklandığını” ve Küba’ya “kaçmak” için sahte pasaport almaya çalıştıklarını düşünüyordu.

Cihantimur ve Tok, 18 Haziran 2024’te ABD’de çıkarıldıkları mahkemede tutuklandılar. Türkiye’nin iade talebinin görüşüldüğü ilk duruşmadan sonra Tok’un avukatının değiştirilmesini talep ettiği öğrenildi.

Trump, Ukrayna barışı için Putin ve Zelenskiy ile telefonda görüştü

13.02.2025

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘kendileriyle çalışmak için uygun anın geldiğine’ dair tezinin ‘Putin tarafından desteklendiğini’ söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump, Çarşamba günü Ukrayna-Rusya barışı için Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini açıkladı.

Sahibi olduğu sosyal medya platformu Truth Social’da detayları paylaşan Trump, Putin ile yaptığı görüşmeden, “oldukça uzun ve verimli bir telefon görüşmesi,” diye bahsetti.

Ukrayna savaşını sona erdirmede barış müzakerelerine başlanması için Putin ile konuştuğunun altını çizen ABD Başkanı, “Dışişleri Bakanı Marco Rubio, CIA Direktörü John Ratcliffe, Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz ve Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’tan müzakerelere liderlik etmelerini istediğini,” aktardı.

Putin ile Orta Doğu, enerji, yapay zeka, “güçlü dolar” gibi diğer konulara da değindiklerini anlatan Trump, “iki ülkenin muhteşem tarihleri” üzerinde durduklarını ve yeni mahkum değişimi hakkında görüş bildirdiklerini belirtti.

9 Şubat Pazar günü makam uçağı Air Force One ile New Orleans’taki Super Bowl’a giderken ABD Başkanı, “Bıktım artık. Şöyle diyelim, bu kadar yeter. Ve daha pek çok konuşma yapmayı bekliyorum. Bu savaşı sona erdirmek zorundayız,” demişti.

“(Savaş) Asla olmamalıydı, ben başkan olsaydım asla olmazdı,” ifadelerini kullanmıştı.

Aynı seyahati sırasında  Moskova’nın Ukrayna’daki savaşını sona erdirme çabalarına katkı sağlamada Putin ile birden fazla kez görüştüğünü aktardı.

Bu telefon görüşmesi, Rusya’da üç yıl süreyle tutuklu kalan ABD’li öğretmen Marc Fogel’ın önceki gün serbest bırakılmasını takip etti. Fogel, Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Rusya’dan ABD’ye döndü.

ABD menşeli haber ajansı Associated Press’in (AP) iki ABD’li yetkiliye dayandırdığı gelişmeye göre, Fogel, ABD’de tutuklu Rus mahkum Alexander Vinnik’in serbest bırakıldığı mahkum değişimi anlaşmasının bir parçasıydı.

Moskova tarafı ABD’li yetkililerin bu iddiasını doğruladı.

Vinnik, 2017’de, “kripto para dolandırıcılığı” suçlamasıyla ABD’nin talebi sonucu Yunanistan’da yakalanmış ve Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminde ABD’ye iade edilmişti.

Trump salı günü akşamı Rusya’nın serbest bıraktığı öğretmen Marc Fogel’ı Beyaz Saray’da karşıladı.

Devam eden dakikalarda ABD Başkanı bu kez Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy’e telefon açtı.

Zelenskiy, sosyal medya platformu X üzerinden yayınladığı gönderide, görüşmeye ilişkin “barış fırsatları üzerine fikir alışverişinde” bulunduklarını, “Trump’ın ilgi alakasından ötürü minnettarlık” duyduğunu yazdı.

“Trump’ın dediği gibi ‘hadi bunu başaralım’, ABD ile birlikte Rus işgalini durdurmak ve kalıcı, güvenilir bir barışı sağlamak için bundan sonraki adımları planlıyoruz,” dedi Zelenskiy.

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘kendileriyle çalışmak için uygun anın geldiğine’ dair tezinin ‘Putin tarafından desteklendiğini’ söyledi.

‘Muhtemelen’ Suudi Arabistan

Trump gazetecilere verdiği demeçte, Putin ile ilk olarak “muhtemelen Suudi Arabistan’da bir araya geleceklerini” aktardı ve “karşılıklı ziyaretlerde bulunma planı yaptıklarını” belirtti.

Tarihin “henüz belirlenmediğini” söyleyen ABD Başkanı, ilk görüşmenin “çok uzak olmayan bir gelecekte” düzenleneceğinin işaretini verdi.

Putin ile telefon görüşmelerini “sürdüreceğini” de sözlerine ekledi.

Arka plan

Rusya, ilk olarak 2014 yılında Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki Kırım yarımadasını işgal etti.

Kırım’ın işgalinden kısa sonra, Donbas’ta yer alan, nüfusu etnik Rus ağırlıklı olan Luhansk ve Donetsk oblastları da Rusya’nın desteğiyle Ukrayna yönetimine savaş açtılar ve tanınmayan iki cumhuriyet kurdular. Sonrasında Rusya, Ukrayna işgali kapsamında bu iki cumhuriyeti de ilhak etti.

2022 yılının Şubat ayına gelindiğinde ise Rusya, Ukrayna’nın “Nazilerden arındırılması gerektiğini” öne sürerek ülkeye karşı geniş çaplı bir işgal başlattı ve bilhassa Ukrayna’nın doğusunda çatışmalar hala sürüyor.

ABD’de mandıra işçisinde kuş gribinin yeni türü tespit edildi

Süt üretim işçisinde hastalığın hafif seyrettiği bildirilirken, virüsün başkalarına bulaştığına dair herhangi bir kanıt bulunmadığı da aktarıldı.

ABD’de sağlık yetkilileri, Nevada eyaletindeki bir mandıra çalışanının, geçen yıldan bu yana ABD sığırlarında yayılan versiyondan farklı yeni bir kuş gribi türüne yakalandığını açıkladı.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezlerine (CDC) göre, hastaneye kaldırılmayan işçi, hafif belirtilerle hastalığı atlattı. Hastadaki belirtiler, süt inekleriyle ilişkili çoğu kuş gribi vakasına benzer şekilde göz kızarıklığı ve tahrişti.

Bu yeni tür daha önce kümes hayvanlarına maruz kalan bir düzineden fazla kişide görülmüştü ancak geçtiğimiz haftalarda ilk kez bir inekte enfeksiyon tespit edildi.

CDC yetkilileri, virüsün başkalarına da bulaştığına dair herhangi bir kanıt olmadığını açıkladı. Kurum, virüsün genel halk için düşük bir risk oluşturduğunu belirtmeye devam ediyor.

Şu anda hayvanlar ve bazı insanlar aracılığıyla yayılan kuş gribi, bilim insanları tarafından A Tipi H5N1 influenza olarak biliniyor.

ABD’deki salgın, virüsün mutasyona uğrayarak insanlar arasında daha bulaşıcı hale gelmesi ve bunun da bir salgına yol açma potansiyeli nedeniyle uluslararası sağlık yetkililerini endişelendiriyor.

Kuş gribi vakaları dünya çapında yabani kuşlar arasında artıyor. Geçen ay İngiltere’de bir kişi enfekte oldu. Ancak farklı türleri bulunuyor. ABD’de, B3.13 olarak bilinen bir versiyon, 2023’ün sonlarında sığırlara yayıldıktan sonra geçtiğimiz mart ayında doğrulandı. Çoğu Kaliforniya’da olmak üzere 16 eyalette 962 sığır sürüsünü enfekte etti.

D1.1 olarak bilinen daha yeni versiyon, aralık ayında başlatılan bir izleme programının parçası olarak toplanan sütte bulunduktan sonra ocak ayı sonlarında Nevada’daki ineklerde tespit edildi.

İki tür kuş gribi

D1.1’in keşfi, virüsün farklı formlarının yabani kuşlardan sığırlara en az iki kez yayıldığı anlamına geliyordu.

Uzmanlar bu durumun virüsün daha geniş bir alana yayılması ve hayvanlar ile onlarla çalışan insanlardaki enfeksiyonları kontrol etmenin zorluğu konusunda soru işaretleri yarattığını belirtti.

CDC verilerine göre, geçtiğimiz yıl ABD’de en az 68 kişi kuş gribine yakalandı.

Küçük bir kısmı hariç hepsi ineklerle ya da kümes hayvanlarıyla yakın çalışırken, çoğu B3.12 versiyonuna yakalandı.

CDC daha önce D1.1 versiyonunun sadece Louisiana ve Washington eyaletindeki vakalarda görüldüğünü bildirdi.

Ancak pazartesi günü ajans, mevcut verilerin D1.1’in geçen yıl Iowa, Louisiana, Oregon, Washington ve Wisconsin olmak üzere beş eyalette toplam 15 kişiyi enfekte ettiğini ve bunların hepsinin kümes hayvanlarıyla ilgili olduğunu gösterdiğini açıkladı.

Virüsün D1.1 versiyonu ABD’ de kuş gribine bağlıilk ölümle ve Kanada’daki ciddi bir hastalıkla ilişkilendirildi.

Louisiana’da bir kişi yabani ve arka bahçe kuşlarıyla teması takiben şiddetli solunum semptomları geliştirdikten sonra ocak ayında öldü. British Columbia’da ise bir genç kız, kümes hayvanlarından bulaştığı belirlenen bir virüs nedeniyle aylarca hastanede yattı.

ABD’de genel halk için risk düşük olsa da, CDC kuş gribinin enfekte inekler, kuşlar veya diğer hayvanlarla yakın veya uzun süreli temas halinde olan insanlar için daha büyük bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor.

ABD Savunma Bakanı Hegseth: Ukrayna’nın NATO üyeliği ‘gerçekçi’ değil

13.02.2025

Brüksel’de konuşan Hegseth, ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya’nın savaşını ‘diplomasi yoluyla’ sona erdirme niyetini vurguladı.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesi ve NATO üyeliğinin gelecekte varılacak herhangi bir barış anlaşmasının dışında tutulması gereken ‘gerçekçi olmayan’ hedefler olduğunu belirtti.

Çarşamba günü Brüksel’de 46 ülkeden oluşan Ukrayna Savunma Temas Grubu’nun toplantısında konuşan Hegseth, ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya’nın savaşını ‘diplomasi yoluyla’ sona erdirme niyetini vurguladı.

ABD’li bakan, “Biz de sizin gibi egemen ve müreffeh bir Ukrayna istiyoruz. Ancak işe Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmenin gerçekçi olmayan bir hedef olduğunu kabul ederek başlamalıyız. Bu hayali hedefin peşinden gitmek sadece savaşı uzatacak ve daha fazla acıya neden olacaktır,” dedi.

“Ukrayna için kalıcı bir barış, savaşın yeniden başlamamasını sağlayacak sağlam güvenlik garantilerini içermelidir. Bu Minsk 3.0 olmamalıdır,” diyerek Donbas savaşını sona erdiremeyen önceki anlaşmaya atıfta bulundu.

Aşırı içki kullanımı ve kadınlara karşı önceki yıllardaki saldırgan davranışları nedeniyle tartışmalı bir şekilde bakan olan Hegseth şöyle devam etti: “Bununla birlikte ABD, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin müzakere edilmiş bir çözümün gerçekçi bir sonucu olduğuna inanmamaktadır. Bunun yerine, herhangi bir güvenlik garantisi, yetenekli Avrupalı ve Avrupalı olmayan birlikler tarafından desteklenmelidir.”

Hegseth, Amerikan birliklerinin Ukrayna’da olası bir barış anlaşmasının istikrarını garanti altına almak için herhangi bir barışı koruma misyonunun parçası olmayacağını ve böyle bir misyonun NATO’nun kolektif savunmayı düzenleyen beşinci maddesi kapsamına girmeyeceğini de sözlerine ekledi.

Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için müzakereler ne kadar olası?

Her ne kadar Trump Ukrayna konusunda müzakere görmek istediğini söylese de Putin’in bunu gerçekten isteyip istemediği belirsizliğini koruyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden yaklaşık üç yıl sonra Rus askerleri savaş alanında istikrarlı bir ilerleme kaydediyor. Kiev ise asker ve silah sıkıntısıyla mücadele ediyor. Ayrıca yeni ABD Başkanı’nın yakında Ukrayna’ya yapılan büyük çaplı askeri yardımı durdurma ihtimali de masada.

Associated Press’in (AP) görüştüğü Rus ve Batılı uzmanlara göre Putin, savaş yorgunu ülkedeki hedeflerine ulaşmaya her zamankinden daha yakın. ABD Başkanı Donald Trump’ın ikna çabalarına ya da tehditlerine rağmen müzakere masasına oturmaya da pek niyeti yok gibi görünüyor.

Her iki taraf da Ukrayna konusunda telefonla ya da yüz yüze, iltifat ve tehditlerle görüşme sinyalleri veriyor.

Putin, Trump’ın “zeki ve pragmatik” olduğunu söyledi ve hatta 2020 seçimlerini kazandığına dair yanlış iddialarını tekrarladı. Trump’ın açılış hamlesi Putin’e “akıllı” demek ve Rusya’yı gümrük vergileri ve petrol fiyatlarında indirimle tehdit etmek oldu ki Kremlin bu tehditleri savuşturdu.

Trump, ABD’nin Rusya ile Ukrayna konusunda Kiev’in katkısı olmadan konuştuğunu belirtti ve yönetiminin halihazırda “çok ciddi” görüşmeler yaptığını öne sürdü.

Rusya’nın her gün ağır kayıplar verdiği ve ekonomisinin Batı’nın sert yaptırımlarına, enflasyona ve ciddi bir iş gücü açığına maruz kaldığı savaşı sona erdirmek için Putin’le birlikte yakında “önemli” adımlar atabileceklerini ifade etti.

AVRUPA

AB’nin işletmeler için bürokrasiyi azaltma planı çalışanları olumsuz etkileyecek mi?

13.02.2025

Brüksel, Avrupa’nın rekabet gücünü arttırmak amacıyla işletmeler için idari yükü basitleştirmek ve azaltmak istiyor.

Brüksel, Avrupa’nın rekabet gücünü arttırmak için bir formül öneriyor: Şirketler üzerindeki idari yükün basitleştirilmesi ve azaltılması.

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan bir çalışma planına göre, ilk etkilenecek alanlar arasında şirketlerin insan hakları ve eylemlerinin çevresel etkilerini ele almalarını sağlayan sürdürülebilirlik durum tespiti gibi önemli mevzuatlar yer alıyor.

Ekonomi ve Üretkenlikten Sorumlu Komisyon Üyesi Valdis Dombrovskis, “Tehlikede olan çok şey var. Daha basit ve daha uygun maliyetli kurallar olmadan Avrupa ekonomik ağırlığını kaybetmeye devam edecektir. Basitleştirmenin ve Avrupa’nın rekabet gücünü arttırmanın kendi başına bir amaç olmadığı konusunda açık olmalıyız,” şeklinde konuştu.

“Bizim peşinde olduğumuz şey, Avrupa’da daha fazla yenilik, daha fazla iş, daha yüksek büyüme ve daha iyi istihdam için doğru koşulları oluşturmaktır. Bu sadece refahımızı ve sosyal modumuzu korumak için değil, aynı zamanda yeşil ve dijital geçişlerde başarılı olma yeteneğimiz için de önemlidir,” diye ekledi.

Avrupa İnşaat Endüstrisi Federasyonu (FIEC) girişimi memnuniyetle karşılamakla birlikte, AB’nin kurumsal sürdürülebilirlikte de önde olmasını sağlarken rekabetçiliği teşvik etmeye yönelik kendi bakış açısını da içeren bir pozisyon belgesi sundu.

Pozisyon belgesinde, mevcut çerçevenin küçük ve orta ölçekli işletmelerin sürdürülebilir faaliyetlerini finanse etmelerini cazip hale getirmediği uyarısında bulunuluyor. Bunun yerine FIEC, Avrupa Komisyonu şubat ayı sonunda nihai teklifini sunmadan önce, gerekli standartların önemli ölçüde azaltılmasını ve basitleştirilmesini savunuyor.

FIEC politika sorumlusu Benedikt Fischer, “Spesifik raporlama yükümlülükleri söz konusu olduğunda, Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlaması standartları çerçevesinde tanımlanan veri noktalarının sayısını azaltarak sürdürülebilirlik raporlamasının karmaşıklığını azaltmak büyük önem taşımaktadır,” dedi.

“Şirketlerin bilgi açıklaması gereken 1.100’den fazla ayrı veri noktası var. Bu çok fazla ve bu bilgileri değer zinciri boyunca iş ortaklarından talep eden küçük ve orta ölçekli işletmeleri etkiliyor,” dedi.

Bununla birlikte, büyük şirketlerle kapalı kapılar ardında yapılan müzakereler sırasında Avrupa Komisyonu’nun Brüksel’deki merkezinin önünde protesto gösterisi düzenleyen STK’lar ve diğer çıkar grupları arasında endişeler var. Bu gruplar, söz konusu basitleştirmelerin işçi haklarını olumsuz etkileyeceğinden ve çevresel sürdürülebilirlik standartlarına zarar vereceğinden korkuyor.

Avrupa Kurumsal Adalet Koalisyonu politika sorumlusu Marion Lupin, “Bu mevzuat işçilere, insanlara karşıdır. Devasa çokuluslu şirketlerin dünya genelinde, Avrupa’da ve yurtdışında onlar üzerindeki etkisiyle ilgilidir,” dedi.

“Komisyon’u dinlerseniz, umursadıkları tek şeyin işletmeler için hayatı nasıl kolaylaştıracakları olduğunu görürsünüz ki biz bunun, nasıl iş yapabiliriz ve gezegeni şu anda olduğundan daha da hızlı yakabiliriz demenin süslü bir yolu olduğunu savunuyoruz.”

Avrupa Komisyonu ise önerilerin yeşil dönüşümü tehlikeye atmayacağı ve hatta daha ucuz hale getireceği konusunda ısrar ediyor.

Alman hükümeti seçim öncesinde sınır kontrollerini uzatma kararı aldı

13.02.2025

Şansölye Olaf Scholz, sınır kontrolleriyle iltica başvurularının ve yasa dışı geçişlerin etkili bir şekilde azaldığını belirtti.

Almanya’nın görevden ayrılan hükümeti, 23 Şubat’ta yapılacak federal seçimler öncesinde kilit bir konu olan düzensiz göçü engellemek amacıyla sınır kontrollerini altı ay uzattı.

Şansölye Olaf Scholz çarşamba günü yaptığı açıklamada, yönetiminin 15 Eylül’e kadar yürürlükte kalacak olan uzatma kararını Avrupa Komisyonu’na bildirdiğini doğruladı.

Scholz, “Sınır kontrolleriyle düzensiz göçü başarılı bir şekilde aşağı çekiyoruz. Rakamlar bunu kanıtlıyor,” dedi.

Geçtiğimiz sonbaharda uygulamaya konulan tedbirlerden bu yana Alman makamları 47.000 kişiyi sınırlarından geri çevirdi, sığınma başvurularında üçte bir oranında azalma kaydetti ve 1.900 şüpheli kaçakçıyı tutukladı.

Almanya daha önce Polonya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve İsviçre ile sınır kontrollerini uygulamaya koymuş, Eylül ayında ise bu kontrolleri Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Belçika ve Danimarka ile kalan tüm sınırlarını kapsayacak şekilde genişletmişti.

Avrupa Birliği’nin Schengen bölgesi, AB üyesi olmamasına rağmen İsviçre’nin de dahil olduğu çoğu üye ülke arasında vizesiz seyahat imkanı sağlıyor.

Ancak AB, ciddi güvenlik tehditleri söz konusu olduğunda, son çare olması ve süresinin sınırlı olması kaydıyla geçici sınır kontrollerine izin vermektedir.

Sınır politikasına ilişkin seçim gerilimi

Göç, Almanya’daki seçim kampanyasında merkezi bir konu olarak ortaya çıktı ve yarışın başını çeken muhalefet lideri Friedrich Merz daha da sıkı önlemler alınması çağrısında bulundu.

Merz, şansölye olması halinde kalıcı sınır kontrollerini zorunlu kılacağını ve “istisnasız” tüm yasa dışı girişleri engelleyeceğini taahhüt ederek, mevcut AB düzenlemelerinin “tanınabilir şekilde işlevsiz” olduğunu ve Almanya’nın ulusal hukuka öncelik vermesi gerektiğini savundu.

Scholz, Merz’in tutumunu eleştirerek böyle bir politikanın hem Alman hem de AB hukukuyla bağdaşmayacağını ve Avrupa Birliği’ni baltalama riski taşıdığını vurguladı.

Seçimler yaklaşırken, sınır kontrolüne ilişkin tartışmalar Almanya’nın siyasi manzarasını şekillendirmeye devam ediyor ve göç politikaları bir sonraki hükümet için belirleyici bir konu olmaya hazırlanıyor.

Fransa Başbakanı, bir cinsel istismarı örtbas ettiğini iddia eden medya kuruluşuna dava açacağını açıkladı

13.02.2025

François Bayrou, çocuklarının gittiği bir okuldaki cinsel istismarı örtbas ettiği yönündeki suçlamaları reddederek, haberin arkasındaki medya kuruluşuna iftira davası açacağını açıkladı.

Fransa Başbakanı François Bayrou, 1990’ların sonunda bir öğrenciye tecavüz etmekle suçlanan bir rahibi savunmak için yalan söylediğini iddia eden bir soruşturmayı yayınladığı için Fransız yayın organı Mediapart’a dava açmayı planlıyor.

İddia edilen olayın, Fransa’nın güneyindeki Pyrenees-Atlantiques bölgesindeki Lourdes yakınlarında bulunan ve şiddet, cinsel saldırı ve tecavüzle ilgili yaklaşık yüz şikayetle karşı karşıya olan Notre-Dame de Betharram dini okulunda meydana geldiği söyleniyor.

Şikayetler 1970’ler ile 1990’lar arasında meydana gelen olaylarla ilgili olup, Pau savcısı bir yıldan uzun bir süre önce soruşturma başlatmıştı.

Mediapart ayrıca Bayrou’nun kendi çocuklarının Notre Dame de Betharram’a gittiğini ve eşinin de bu kurumda dersler verdiğini aktardı.

Salı günü Fransa Ulusal Meclisi’nde hükümete yöneltilen sorular sırasında Başbakan Bayrou, milletvekillerine “her şeyin yanlış olduğunu ve iftira şikayetinde bulunulacağını” ifade etti.

Aşırı sol parti Boyun Eğmeyen Fransa’dan (LFI) milletvekili Paul Vannier, Bayrou’ya “Pedofili şiddetinin kurbanı olan Notre-Dame de Betharram öğrencilerini neden korumadınız?” diye sordu.

Paul Vannier, “Her zaman hiçbir şey bilmediğinizi, hiçbir şey görmediğinizi ve duymadığınızı iddia ettiniz. Mediapart, Le Monde ve yerel basın tarafından yeniden oluşturulan kronoloji sizinle tamamen çelişiyor,” diye konuştu.

Bu hikayeyi, bir karalama girişiminin bir parçası olarak değerlendiren Başbakan Bayrou ise, “Bu cinsel şiddetten hiçbir zaman haberdar olmadım. Bu yöntem artık Fransızlar tarafından çok iyi biliniyor. Bunu defalarca gördüler, biri sorumluluk mevkiine gelir gelmez skandallar icat ediliyor,” sözlerini dile getirdi.

Bayrou, Notre-Dame de Betharram’a yönelik ilk şikayetin 1993-1997 yılları arasında yürüttüğü eğitim bakanlığı görevinden ayrılmasından birkaç ay sonra yapıldığını söyledi.

Ancak Mediapart’ın haberine göre, okuldaki bir yöneticinin fiziksel şiddet uyguladığına dair şikayetler aslında 1996 yılında, Bayrou henüz hükümette görev yaparken yapılmıştı.

Bayrou geçtiğimiz mart ayında Fransız Le Parisien gazetesine verdiği demeçte, “25 yıl önce yatılı okulda tokat atıldığına dair söylentiler olduğunu” söylemiş, ancak “herhangi bir cinsel şiddet olduğunu hiç duymadığını” savunmuştu.

Brüksel’deki NATO toplantısı öncesinde Trump’ın politikaları protesto edildi

13.02.2025

Protesto, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in Brüksel’de Ukrayna Savunma Temas Grubu’nda yaptığı konuşmanın hemen ardından gerçekleşti.

Brüksel’de Çarşamba günü gerçekleştirilen Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısı ardından merkez istasyon önünde Başkan Donald Trump karşıtı bir gösteri için toplanan onlarca kişi ABD’deki demokratik değerlerin savunulması çağrısında bulundu.

Yurt dışındaki Demokratlar Belçika Sözcüsü Robin de Wouters, “Trump yönetiminin anayasal değerlerimize ve Amerikan değerlerine saldırısını gerçekten protesto etmek istiyoruz,” dedi.

De Wouters, Amerikan halkının demokratik bir oylamayla ABD başkanını seçtiğini ancak Trump’ın tüm vatandaşlarını temsil etmesinin önemini vurgulayarak, “Bu da Amerikalıların büyük bir çoğunluğunu yabancılaştırarak olmaz,” dedi.

“Hukukun üstünlüğüne saygı duymak zorundadır. Mahkeme kararlarına saygı göstermelidir. Kongre’deki yasal sürece saygı göstermelidir ve kendisini bir otokrat olarak gösteremez,” diyerek sözlerini tamamladı.

Protesto, yeni atanan ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in Belçika ziyareti sırasında gerçekleşti.

Brüksel’de düzenlenen Ukrayna Savunma Temas Grubu toplantısında konuşan Hegseth, Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesinin ve NATO üyeliğinin “gerçekçi olmayan” hedefler olduğunu ve gelecekte varılacak herhangi bir barış anlaşması dışında tutulması gerektiğini açıkladı. Hegseth ayrıca ABD askerlerinin Ukrayna’daki herhangi bir barışı koruma misyonunun parçası olmayacağının da altını çizdi.

Toplantı, savunma bakanlarının Haziran ayında Lahey’de yapılacak NATO Zirvesine hazırlanmak üzere Belçika’nın başkentinde bir araya gelmelerinden bir gün önce gerçekleşti.

Belçika Yurt dışı Demokratlar eski başkanı Pauline Manos Euronews’e yaptığı açıklamada, “Güçlü bir NATO üyesi olduğumuz, anlaşmaya bağlı kalacağımız ve NATO’yu zayıflatmayacağımız yönünde güçlü bir mesaj göndermemiz önemli,” dedi.

Manos, Trump’ın 2016’da Beyaz Saray’daki ilk döneminde izlediği politikaya atıfta bulunarak “Bu bir daha olamaz” diye ekledi. “Avrupa’nın yanında duracağız.”

Orban, AfD liderini Budapeşte’de ağırladı: Brüksel’e yüklendiler

13.02.2025

AfD lideri Weidel AB’de kapsamlı bir reform yapılması çağrısında bulunarak Brüksel’in yetkilerinin büyük ölçüde azaltılmasını ve kararların ulusal parlamentolarda alınmasını istedi.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Çarşamba günü Budapeşte’de ağırladığı aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin lideri Alice Weidel’i müttefik olarak nitelendirdi. Orban’ın açıklamaları, Almanya’da seçimlere iki haftadan az bir süre kala geldi.

AfD lideri Alice Weidel ise Macaristan’ın Rus gazı ithal etmesini ‘mantıklı’ bir enerji politikası olarak övdü ve Orban’ın göç karşıtı duruşunu ile Ukrayna’ya silah yardımı yapılmasına karşı çıkmasını destekledi.

Bu ziyaret anketlerde muhafazakârların ardından ikinci sırada yer alan ve 23 Şubat’ta ulusal seçimlere girecek olan AfD için önemli bir dönüm noktası oldu. Şimdiye kadar Avrupa’daki liderler hatta Fransa’daki aşırı sağcı lider Marine Le Pen bile AfD’den temkinli bir şekilde uzak duruyordu.

Orban ise Almanya ile ilişkilerini riske atmamak için AfD’ye mesafeli yaklaştığını kabul ederek, “Ama bu değişiyor ve oldukça açık ki AfD geleceğin partisi,” dedi.

Anketlerde yaklaşık yüzde 20 destek gören AfD’nin, seçimden sonra iktidara gelmesi beklenmiyor. Almanya’daki tüm partiler, güvenlik servisleri tarafından ‘potansiyel aşırılıkçı tehdit’ olarak görülen AfD ile iş birliği yapmayacaklarını açıkladı.

Ancak Weidel’in Budapeşte’ye davet edilmesi, partinin uluslararası arenada artık tamamen yalnız olmadığını gösteriyor. Bu davet özellikle bir diğer ideolojik müttefikleri olan Donald Trump’ın ABD başkanlığına geri dönmesinin hemen ardından geldi.

Weidel ve Orban, Ukrayna’nın Rus işgaline karşı silahlandırılmasına karşı çıkışlarını ‘barış’ yanlısı bir duruş olarak tanımlayarak birbirlerini desteklediler.

Orban ayrıca, AfD’nin bir gün Almanya ve Avrupa Birliği’nin Macaristan’a göçmen alması yönündeki baskılarından ülkesini kurtarmaya yardımcı olacağını savundu.

“Şimdiye kadar göğsümüzün üzerinde iki çizme vardı: Brüksel’deki ‘ilericiler’ ve Amerikan liberal yönetimi,” diyen Orban “Biri kalktı,” diye ekledi.

Ancak derin görüş ayrılıkları da vardı. Weidel, düşük vergiler ve küçük bir devlet anlayışıyla ekonomik ‘özgürlüğü’ savunduğunu belirtti. Bu ise Orban’ın daha müdahaleci ekonomi modeliyle çelişiyor. Ayrıca, eşiyle birlikte iki çocuk büyüten Weidel aile yaşamının kişisel bir mesele olduğunu ve devletin bu alana müdahale etmemesi gerektiğini söyledi.

Bu ise evliliğin yalnızca bir erkek ve bir kadın arasında olabileceğini savunan Orban’ın görüşleriyle taban tabana zıttı.

Weidel Brüksel’i hedef aldı

Weidel AB’de kapsamlı bir reform yapılması çağrısında bulunarak Brüksel’in yetkilerinin büyük ölçüde azaltılmasını ve kararların ulusal parlamentolarda alınmasını istedi.

ABD Başkanı Donald Trump ve onun kıtaya yönelik gümrük vergisi tehditleri karşısında Avrupa’nın ‘lidersiz’ olduğunu söyledi.

Aşırı sağca lider, “Avrupa’nın müzakere masasında oturan birinin olması önemlidir. Ancak Avrupa’da bu yok çünkü çok bürokratik bir yer, dolayısıyla ABD’nin konuşacak kimsesi yok,” dedi.

Orban sözlerini Avrupa’yı içinde bulunduğu ‘krizden’ sadece Almanya ve Fransa’nın kurtarabileceğini söyleyerek bitirdi ve ekledi: “Macaristan gibi küçük bir ülke bunu yapamaz. Eğer AB çalışırsa Macaristan da çalışacaktır.”

AfD şu anda Avrupa Parlamentosu’nda Orban tarafından kurulan sağcı Avrupa için Vatanseverler grubunun bir parçası değil.

Parti daha önce, bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte tüm Nazi SS üyelerinin suçlu olmadığını söyleyen eski lideri Maximillian Krah’ın tartışmalı yorumları nedeniyle aşırı sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubundan ihraç edilmişti.

AB liderleri, Trump’ın İsrail’e yönelik soruşturmalar nedeniyle UCM’ye yaptırım kararını kınadı

13.02.2025

Bloğun birçok üye ülkesi endişelerini dile getirerek, UCM ve orada çalışanları koruma sözü verdi.

Avrupa Birliği (AB) liderleri ve milletvekilleri Salı günü, geçen hafta Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yaptırım uygulanmasını öngören bir kararname imzalayan ABD Başkanı Donald Trump’a tepki gösterdi.

Geçtiğimiz yılın kasım ayında UCM, İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü savaş sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkarmıştı. Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed Deif hakkında da tutuklama emri çıkarıldı ancak Deif’in hayatını kaybetti.

Mahkemeye üye devletlerin, haklarında tutuklama emri çıkarılan kişileri kendi topraklarına ayak basmaları halinde tutuklamaları bekleniyor ancak UCM’nin bunu uygulatabilmesi mümkün değil. Dahası ABD ve İsrail ne mahkemeye üye ne de mahkemenin yargı yetkisini tanıyor.

Geçtiğimiz hafta Beyaz Saray tarafından yapılan bir açıklamada Trump, UCM’nin gayri meşru bir şekilde “ABD ve İsrail de dahil olmak üzere bazı müttefiklerinin personeli üzerinde yargı yetkisi iddia ettiğini ve ön soruşturmalar açtığını” belirtti.

Ayrıca mahkemenin “Netanyahu ve Gallant’ı hedef alan asılsız tutuklama kararları çıkararak … yetkisini kullandığını” da sözlerine ekledi.

Cuma günü Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa, ABD yaptırımlarının UCM’nin bağımsızlığını tehdit ettiğini ve ceza adaleti sistemine zarar verdiğini belirtti.

Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yapılan bir tartışma sırasında, AP üyeleri bu endişeleri yansıtarak mahkemeyi savundu ve mahkemeyi ve orada çalışanları koruma sözü verdi.

‘Dünya çapında hesap verebilirlik etkilendi’

Polonya’nın Avrupa Birliği İşlerinden Sorumlu Bakanı Adam Szłapka da UCM’nin “dünyanın en korkunç suçlarından bazılarının mağdurları için adaletin sağlanmasındaki” hayati rolünü kabul etti.

“Mahkemenin tehdit, gözdağı ve baskıyla karşı karşıya kalmaya devam etmesi son derece üzücüdür: mahkemeye, personeline ve UCM’deki çalışmalara katılanlara yönelik her türlü tehdit kabul edilemez,” dedi.

Avrupa Komisyonu’nun Demokrasi, Adalet, Hukukun Üstünlüğü ve Tüketicinin Korunmasından sorumlu Üyesi Michael McGrath ise kararın UCM’de devam eden soruşturmalar açısından ciddi bir risk oluşturduğunu ve “dünya çapında hesap verebilirliğin sağlanması için yıllardır sarf edilen çabaları etkileyeceğini” söyledi.

McGrath ayrıca, “ABD’nin yaptırımları karşısında Birlik, mahkemeye hem mali hem de diplomatik olarak destek sağlamanın aciliyetinin farkındadır. UCM’yi korumak için elimizdeki araçları kullanmaya devam edeceğiz,” dedi.

Hollandalı Parlamenter Raquel Garcia Hermida-van der Walle (Renew), “(Parlamento’daki) aşırı sağın hayran olduğu adam” dediği Trump’ın sadece savcıları değil, aynı zamanda “kariyerlerini, hayatlarını barış ve güvenliği korumaya adamış” devlet memurlarını da hedef aldığını söyledi.

Konsey dönem başkanı Polonya’ya dönerek UCM’yi kayıtsız şartsız destekleyip desteklemeyeceklerini ve uluslararası hukukun altını oyan üye devletleri kınayıp kınamayacaklarını sordu.

Avrupalılar ABD’nin ‘müttefik’ değil sadece ‘gerekli ortak’ olduğunu düşünüyor

13.02.2025

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) tarafından yapılan bir araştırma, Avrupalıların artık ABD’yi bir ‘müttefik’ olarak görmediğini ve AB’nin geleceği konusunda geniş bir görüş çeşitliliği olduğunu ortaya koyuyor.

Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasında gümrük tarifeleri konusunda yaşanan sürtüşmelerin gölgesinde, pan-Avrupa (Avrupa kültür ve kimliği ile özdeşleşen) düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) tarafından Çarşamba günü yayınlanan bir ankete göre, Avrupalıların çoğunluğu ABD’yi “müttefik” olmaktan ziyade sadece “gerekli bir ortak” olarak görüyor.

Ankete katılanların yarısı ve Danimarka, Almanya ve Polonya gibi geleneksel olarak ABD’ye yakın ülkelerde ise ankete katılanların çoğunluğu tarafından bu görüş paylaşılıyor.

ECFR’nin kıdemli politika uzmanı Pawel Zerka, “Bu, eskiden güçlü bir transatlantik olan bazı ülkeler için büyük bir değişim anlamına geliyor,” dedi. “Ancak bu anlaşılabilir bir durum çünkü eğer Donald Trump transatlantik ittifakı artık gerçek bir ittifak olarak değil de işlemsel olması gereken bir şey olarak sunuyorsa, o zaman biz de bunu kabul ederiz.”

Analiste göre bu durum, Avrupalıların ABD’ye karşı “idealist bir yaklaşım yerine pragmatik bir yaklaşım” oluşturmaya çalışmaları için bir “fırsat” olarak görülmeli.

Anket Almanya, Fransa, İtalya, Polonya, Portekiz, İspanya, Danimarka, Estonya, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan’ın yanı sıra Ukrayna, İsviçre ve İngiltere’nin da aralarında bulunduğu 11 AB ülkesinde gerçekleştirildi.

Bununla birlikte, Trump’ın kendisi hakkındaki görüşler de farklılaşıyor: güneydoğu Avrupa’da Trump’ı destekleyenler, kuzey ve batı Avrupa ülkelerinde ise Trump’ı desteklemeyenler daha belirgin.

Ankete katılan Macarların neredeyse yarısı (yüzde 49) Trump’ın yeniden seçilmesinin dünya barışı için olumlu olduğunu düşünürken, Bulgaristan ve Romanya’da benzer düşünenlerin oranı yüzde 45. Buna karşılık Danimarkalıların yüzde 62’si ve Almanların yüzde 55’i Trump’ın dünya barışı için “kötü” olacağı kanaatinde.

Araştırma ayrıca Avrupalıların Avrupa ve Avrupa’nın dünyadaki rolüne ilişkin algılarında da geniş farklılıklar olduğunu ortaya koydu. “Euro-iyimserler” olarak adlandırılan en büyük grup, AB’nin büyük bir güç olduğuna ve önümüzdeki yirmi yıl içinde çökmesinin olası olmadığına inanıyor. Katılımcıların yüzde 30’unu temsil eden bu grup Estonya, Danimarka, Ukrayna, İspanya ve Portekiz’de en büyük grubu oluşturmakta. Buna karşılık, katılımcıların yüzde 22’si AB’nin bir güç olmadığına ve çökmeye mahkum olduğuna inanan “euro-pesimistler.”

“AB’nin Çin ya da ABD gibi ülkelerle eşit şartlarda anlaşabilecek büyük bir güç olduğundan şüphe duyan çok sayıda insan var. AB genelinde de bloğun dayanıklılığını sorgulayan ve önümüzdeki on ya da iki yıl içinde AB’nin dağılabileceğine inanan pek çok kişi var,” diyen Zerka, “grinin çeşitli tonları olduğunu” ve AB’nin dağılacağına ve büyük bir güç olmadığına inananların “aslında azınlık olduğunu” sözlerine ekledi.

Araştırmanın genel örneklemi 18.507 katılımcıyı kapsıyor.

KKTC

13.02.2025

Öztürkler: Rum Yönetimi gerginliği artırıyor

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, KKTC’nin ileriye gitmesinin Rumları rahatsız ettiğini kaydetti.

Rum Yönetiminin hem silahlanma noktasında hem de taşınmaz mallar noktasında gerginliği artırıcı bir strateji yürüttüğüne dikkat çeken Öztürkler, “Bu gerginliği artırıcı stratejinin en temel noktalarından bir tanesi KKTC’nin gelişimi, kurumsal yapısının daha ileriye gitmesi, dünyadaki insanların KKTC’ye olan ilgisidir.” dedi.

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, KIBRIS TV ekranlarında yayınlanan ve Eda Alisinanoğlu’nun hazırlayıp sunduğu ‘Kıbrıs’ta Sabah’ adlı programa katılarak, soruları yanıtladı.

Ziya Öztürkler, Meclis’in şu anda normal çalışma düzenine döndüğünü belirterek, “Yavaş yavaş yasalarımız Genel Kurul’a gelmeye başladı. Şu anda iyi gidiyor. İnşallah bu komitelerdeki çalışmalar daha verimli bir noktaya gelir ve Meclis çalışmalarının önü daha fazla açılır” ifadelerini kullandı.

Pazartesi günü uzun bir Meclis’in çalışma sistematiğine ilişkin Divan Kurulu toplantısı yapıldığını dile getiren Öztürkler, Meclis’in hukuk ve yasama kadrosunu geliştirmeyi planladıklarını aktararak, Meclis’in mutfağı olan komitelerde vekillerin işini daha da kolaylaştırmak için çalışmaların sürdüğünü söyledi.

Yerleşke tamamlandı… “Tarih net değil”

Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılan “Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi ve Meclis Binası” inşaatının tamamlandığını, ancak ufak tefek teknik eksiklikler olduğunu aktaran Öztürkler, açılış tarihinin henüz netlik kazanmadığını ifade etti. Öztürkler, yurt dışından katılacak katılımcıların programlarının belli olması gerektiğine işaret etti.

“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gerginliği artırıcı bir strateji yürütüyor”

Meclis Başkanı Ziya Öztürkler, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin taşınmaz mallar noktasında mecliste almış olduğu önlemler ile tutuklamalarını eleştirerek, şöyle konuştu:

“Taşınmaz mal konusunda uluslararası hukukta çözüm noktası Taşınmaz Mal Komisyonu’dur. TMK, bir iç hukuk yolu olarak dururken, uluslararası anlamda bir yeri varken niye Güney Kıbrıs Rum Yönetimi farklı noktalara gidiyor? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, son zamanlarda hem silahlanma noktasında olsun hem taşınmaz mallar noktasında olsun gerginliği artırıcı bir strateji yürütüyor. Bu gerginliği artırıcı stratejinin en temel noktalarından bir tanesi KKTC’nin gelişimi, kurumsal yapısının daha ileriye gitmesi, dünyadaki insanların KKTC’ye olan ilgisidir.”

Öztürkler, ABD tarafından Güney Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosunu kaldırmasına da dikkat çekerek, bunların gerginliği arttırdığını kaydetti.

“KKTC, TMK’yı çalıştırmak için üzerinde düşeni yapıyor”

Güney Kıbrıs’ın daha önce TMK’ya başvuran Rumların tazminatlarının ödenmediği noktasında şikayetleri olduğunu da anımsatan Öztürkler, “Bu şikayetler üzerine biz, KKTC’den taşınmaz mal alan yabancıların vergi oranını 6’dan 12’ye çıkarttık ve döndük dedik ki yüzde 3’ü TMK’ya kaynak olarak gidecek. Orada ciddi kaynaklar birikti ve ödemeler yapıldı. KKTC, bir iç hukuk yolu olan TMK’yı çalıştırmak için üzerinde düşeni yapıyor” ifadelerini kullandı.

Öztürkler, KKTC’nin TMK’ya kaynak aktardığını ve ödemeleri gerçekleştirdiğini de sözlerine ekleyerek, “Bunlar bu noktayken Rum Yönetimi’nin amacı ne? O zaman TMK’yı niye kurduk? Bunlar işte hep gerginliği artırıcı noktalar” dedi.

“Çözüm yöntemi TMK’dır”

Ziya Öztürkler, açıklamasının devamında ise şunları kaydetti:

“Bizim kendilerine çağrımız; çözüm, insanları cezaevine atmak değildir, meclisten cezaları artırıcı önlemler almak da değildir. Bunların çözüm yöntemi TMK’dır. Sıkıntısı olan vatandaşlarınızı TMK’ya başvurması için yönlendirin. TMK, uluslararası hukuk çerçevesinde çalışıyor. Rum Yönetiminin yolları doğru değil. TMK’nın çalıştırılması gerekirken, TMK’yı çalıştırmadan kendi gözlüklerinden bakarak; geçmişi, süreci, imzalanan anlaşmaları göz ardı ederek, tek taraflı olarak yürütmüş oldukları uluslararası hukuku da saymayan birtakım müdahaleler…”

Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs’taki casinolara ilgisi artıyor

13.02.2025

KKTC’nin en önemli ekonomik üstünlüklerinden olan casino sektörüyle ilgili atağa geçen ve bu sektörü önemseyen Rum yönetimi meyveleri toplamaya başladı.

Casino sektörüyle ilgili yayınlanan raporlarda, Güney Kıbrıs’taki casinolara giden müşterilerin büyük çoğunluğunu Kıbrıslılar oluştururken, yapılan analizlerde çok sayıda Kıbrıslı Türk’ün de yasak olmadığı için güneyi tercih ettiği gözlemlendi.

KKTC vatandaşlarının ülkemizde casinoya girişinin yasak olması nedeniyle çok sayıda Kıbrıslı Türk’ün güneye gittiği casino park yerlerindeki araçlarda net olarak görülmektedir. Limasol’daki casinolu otelin açık park yerinde KKTC plakalı araçlar gözlemlenirken, otel müşterilerinin arabalarını park ettiği kapalı otoparkta da KKTC plakalı araçların bulunduğu öğrenildi.

Güneydeki casinolarla ilgili hazırlanan raporda müşterilerinin yüzde 67’sinin Kıbrıslıların oluşturduğu belirtilirken, yerli halkın katılımıyla sektör büyüyor. Yine aynı raporda casino sektörünün ödediği vergilerde önceki yıla göre yüzde 40 artış göründü.

Kıbrıs’ın güneyindeki casino sektörüyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Casino İşletmecileri Birliği Asbaşkanı Ayhan Sarıçiçek, polis korkusu altında olmadan rahatça oyun oynama imkanı buldukları için çok sayıda Kıbrıslı Türk’ün güneydeki casinolara gitmeyi tercih ettiğini doğruladı.

“Casino sektörünün önü açılırsa ekonomi büyüyecek”

Casino İşletmecileri Birliği Asbaşkanı Ayhan Sarıçiçek, KKTC’de ödenen verginin yüzde 52’sinin casinolu oteller tarafından verildiği ve istihdam dahil dolaylı olarak ekonomiye en fazla katkısı olan sektöre hükümetin sahip çıkmadığına dikkat çekti.

Hükümetlerin, sektörün önünü açacak adım atmaktan geri durdukça casino sektörünü önemseyen ve değer veren Rum yönetiminin daha hızlı büyüyeceğinin net olarak görüldüğüne vurgu yapan Sarıçiçek, “Güneyde sektörü ne kadar önemsediklerini sürekli ifade eden bir iktidar varken, bizde sektörün önünün daha ne kadar tıkanacağına odaklanılıyor” diyerek yaşanan sıkıntının altını çizdi.

Hükümetin yıllarca karşı çıktığı casino açılışlarının Güney Kıbrıs’ta başarılı bir şekilde hayata geçirilmesinin ardından, sektördeki gelişmeleri gözden geçirmesi gerektiğini belirtti. Sarıçiçek, “Güney, 2017 yılında yasa çıkararak 2018’de dünyaca ünlü bir şirketin şubesini açtı. Kuzeyde ise bu alanda hala vizyon eksikliği var. Sektör kendini geliştirmeye çalışıyor ama hükümetten destek bulamıyoruz” dedi.

Cumhurbaşkanı Tatar’dan dolu yağışından etkilenen Yenierenköy’e ziyaret

13.02.2025

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, ülkede yaşanan yoğun dolu yağışından dolayı olumsuz etkilenen İskele ilçesine bağlı Yenierenköy’ü ziyaret etti.

Tatar, ziyaretinde yoğun dolu yağışı ve alınan önlemlerle ilgili bölgede incelemelerde bulunarak bilgi aldı.

Cumhurbaşkanı Tatar’a ziyaretinde, Yenierenköy Muhtarı Safiye Mimar Sayar eşlik etti.

Tatar ayrıca Yeşilköy’de vatandaşlarla da bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bölgeyi etkileyen olumsuz hava koşullarıyla ilgili Başbakan Ünal Üstel ve Erenköy-Karpaz Belediye Başkanı Hamit Bakırcı‘dan sabah saatlerinde bilgi aldığını belirterek, İskele Kaymakamı Ertuğrul Toroslu’nun çalışmalara başladığını öğrendiğini söyledi.

Başbakanlığa bağlı Acil Durum Komitesi’nin İskele Kaymakamlığı, Erenköy-Karpaz belediyesi, polis, sivil savunma ve muhtarlarla birlikte çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Cumhurbaşkanı Tatar, Tarım Dairesi, Hayvancılık Dairesi ve Genel Tarım Sigortası Fonu teknik ekiplerinin hasar tespiti için çalışmalara başladığını vurguladı.

Devletin tüm kurumlarıyla sahada olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Tatar, olumsuz hava koşullarından dolayı etkilenen vatandaşlara geçmiş olsun dileklerinde bulundu.

Yeni Erenköy Bölgesi’nin ülkenin en güzel bölgelerinden biri olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Tatar, turizm, balıkçılık, tarım ve marina faaliyetleriyle bölgenin gelişime ve kalkınmaya müsait olduğunu dile getirdi.

Erenköy-Karpaz Belediyesi’nin mali durumunun iyiye gittiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bölgede gemicilikle ilgili fakülte ve bir liman yapacağını kaydetti.

GKRY

13.02.2025

Güney Kıbrıs’ta faaliyet gösteren 80 kişilik örgüt

Akli dengelerinin yerinde olduğu belirlenen şüpheliler kendilerini “insan değil, varlık” olarak tanımlıyor.

Güney Kıbrıs’ta açık artırma usulüyle satılan bir evle ilgili başlatılan yasal süreç çerçevesinde 80 kişinin karıştığı, kendine özgü askeri kurallarla hareket eden, Amerikan amblemleri olan, ABD bayrağına tabi olduklarını söyleyen ve Rum Yönetimi’ni tanımayan bir örgüt ortaya çıkarıldı.

Fileleftheros “Kıbrıs’ta Faaliyet Gösteren 80 Kişilik Şüpheli Örgüt” başlıklı haberinde, konuyla ilgili yakalanan biri kadın diğeri erkek iki kişinin dün Lefkoşa Rum Kaza Mahkemesi’ne çıkarıldığını ve haklarında 8’er gün tutukluluk emri alındığını yazdı. Bir kişinin de mahkeme emriyle aranmakta olduğunu belirten gazete, polisin dünkü mahkemede verdiği ön tahkikat bilgilerine dayanarak örgüt ve faaliyetleri hakkında bazı bilgiler aktardı.

Habere göre Güney Kıbrıs’ta yaşayan örgüt mensuplarının kendi askeri kuralları var ve vatandaş olarak Rum yönetimine karşı yükümlülüklerini yerine getirmiyorlar. Kendi mühürlerinin yer aldığı belgeler çıkarıyor ve bu belgeleri resmiymiş gibi gösteriyor ve ABD tarafından kullanılan resmi amblemlere gönderme yapan semboller kullanıyorlar.

Habere göre, örgüt mensupları kendilerini posta memuru, asker, yargı mensubu ve yargıç olarak adlandırıyor ve kendi aralarında bir hiyerarşileri var. Dün yargıç önüne çıkartılan birinci şüpheli “Department of the Navy” yazılı Amerikan sembolü bulunan bir ceket giyiyordu. Rütbe sahibi olan bu şahıs Güney Kıbrıs’ta bulunmayan ve ‘general’ dediği iki şahısla temas halinde bulunuyor.

Örgüt ve mensupları Rum Yönetimini tanımıyor olmalarına rağmen armasının bulunduğu bir damga kullanıyor. Polis şahısların tasarrufunda askeri mahkeme tutanağına benzeyen belgeler buldu. Şahısların çeşitli devlet dairelerine ve diğer kurumlara, isimlerinin baş harfleri ve başparmak izleriyle imzaladıkları mektuplar gönderdikleri ortaya çıkarıldı. Örgüt mensuplarının batık kredi yönetim şirketleri ile davaları olduğu da belirlendi.

Polis, birinci şüphelinin ve mahkeme emri ile aranan şahsın, haklarındaki para cezalarını ve diğer yükümlülüklerini yerine getirmediklerini, ruh sağlıklarının da yerinde olduğunu (suça ehliyetleri var) belirledi.

Habere göre, Lefkoşa Rum Kaza Mahkemesi’ne avukatsız çıkan iki şüpheli de mahkeme huzurunda “Amerikan bayrağına tabiyim” diyerek bir anlamda Amerikan vatandaşı olduğunu beyan etti. ABD’li bir yetkiliyle düzenli temas halinde olduğunu ve Donald Trump hükümeti ile ilişkileri olduğunu belirtti.  “Uluslararası kurallar” diye tabir ettiği kurallar temelinde faaliyet gösterdiğini ve “bu kuralların, faaliyetlerini meşrulaştırdığını” söyleyen şahıs “ben insan değilim, varlığım” ifadesini de kullandı.

Şahıslar hakkında suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturma, kamu düzenini veya kamunun devlete veya onun organlarına olan güvenini zedeleyebilecek asılsız haber yayımlama, sahte kimlik kullanma ve suç örgütüne katılma suçlarından soruşturma başlatıldı.

Anastasiadis’ten iddialar

Eski Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, kendi döneminde Kıbrıs sorununda yaşananlara ilişkin çeşitli iddialarda bulundu.

Alithia ve diğer gazeteler, eski Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in, eski Ekonomi Bakanı Haris Yeorgiyadis tarafından yazılan “Yeni Gerçeklik-Türk İşgalinden 50 Yıl Sonra Kıbrıs Sorunu” isimli kitabın dün gerçekleştirilen tanıtımına katılarak Crans Montana’daki zirvenin başarısızlıkla sonuçlanmasına ilişkin “ilk kez” açıklama yaptığını yazdı.

Anastasiadis açıklamasında, Türk tarafının talebinin veto hakkının da ötesinde olduğunu ve on bir üyeli konseyde alınacak her kararda dört Kıbrıslı Türk bakan veya yetkiliden en az birinin olumlu oyu gerektiği talebinde bulunduğunu iddia etti. Ankara tarafından kontrol edilenlerin devleti tamamen felç etme yetkisi olacağı, bu durumda da işlevselliğin tamamen Türkiye’ye bağlı olacağını savunan Anastasiadis, “Bunun sonucunda da ya Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkacaktı, ya da bağımsız bir Kıbrıs Türk devleti kurulacaktı” şeklinde konuştu.

Anastasiadis, eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın “Kıbrıslı Rumların endişelerinin görmezden gelinmemesi konusunda hassas davrandığını” belirterek “Eğer bizi bıraksalardı Kıbrıs sorunu çözülmüştü. Ne yazık ki temsil ettiği şeyleri uygulayacak veya empoze edecek konumda değildi. Haritaların eş zamanlı teatisi mümkün olduğunda ise Erdoğan, Akıncı’yı altı ay Ankara’ya kabul etmedi” iddialarında bulundu.

Simon Aykut’un tutukluluk halinin devam edip etmeyeceği yarın açıklanacak

fik şirketi CEO’su Simon Aykut’un KKTC’deki eski Rum mallarını gasp ettiği iddiasıyla yargılanmaya başlanacağı 26 Mart’a kadar tutuklu kalıp kalmayacağının belirlenmesi için davalı tarafın çağırdığı İngiliz Doktor George Kaye’in çapraz sorgusunun dün yapıldığı, kararın Rum Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yarın saat 11.00’de açıklanacağı bildirildi.

Alithia ve diğer gazeteler çapraz sorgunun yapıldığı dünkü duruşmanın sabah oturumunda Doktor George Kaye’in iddia makamı adına Andreas Aristidis tarafından sorgulandığını yazdı.

Doktor Kaye, 10 Şubat’ta Rum Merkezi Cezaevi’nde Aykut’tan kan örneği aldığını ve Londra’daki iki laboratuvara gönderdiğini ve çıkan sonucun, Aykut’un prostat kanseri olduğunu gösterdiğini belirtti ancak Aristidis, gerek Doktor Kaye’nin prostat kanseri teşhisi koyacak tıbbi yeterliliğine ve kan örneğinin 10 Şubat’ta alınmasından Londra’daki iki laboratuvara ulaştırılmasına kadarki prosedüre itiraz etti.

Aristidis, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kişi haklarıyla ilgili 3’üncü maddesinin ihlal edilmediğini, Rum Merkezi Cezaevi’nin tutukluya ihtiyaç duyduğu yahut talep ettiği tıbbi hizmeti vermekle yükümlü olduğunu söyledi. Daha önce 3 farklı doktor tarafından mahkemeye sunulan tıbbi değerlendirmelerinin, Aykut’un sağlık durumunun doğrudan risk altında olmadığını gösterdiğini savunarak 26 Mart’a kadar tutukluluk halinin sürmesini talep etti.

Rum Maliye Bakanı Türkiye kaynaklı siyasi engeller yüzünden GSI konusunda iyimser değil

Rum Maliye Bakanı Makis Keravnos, özellikle Türkiye kaynaklı siyasi engeller nedeniyle, Girit ile Güney Kıbrıs (sonraki aşamada da Güney Kıbrıs ile İsrail) arasına kurulacak deniz altı kablo bağlantısı (Great Sea Interconnector) projesi konusunda iyimser olmadığını açıkladı.

Haravgi ve diğer gazetelere göre, Keravnos projeyle ilgili endişelerinin devam edip etmediği sorusuna karşılık bazı endişelerinin, Amerikan kuruluşuna yaptırılan uzman incelemesi tarafından da doğrulandığını, Rum ve Yunan Enerji bakanlarının halen diyalog halinde göründüğünü söyledi.

Makis Keravnos meselenin çözüleceğinden iyimser olup olmadığı sorusuna da “iyimser olduğumu söyleyemem, özellikle de halen Türkiye kaynaklı çok ciddi siyasi sorun ve engeller varken.” ifadesini kullandı.

Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde 46’ncı sıra

Uluslararası Şeffaflık (CPI) tarafından dün yayımlanan 2024 yılı Yolsuzluk Algısı Endeksinde Güney Kıbrıs’ın 46’ncı sıraya yerleştiği bildirildi.

Politis’in haberine göre 180 ülkenin yer aldığı 2024 yolsuzluk algısı endeksinde 46’ncı sırada bulunan Güney Kıbrıs 2023’te 49’uncu sıradaydı.

Güney Kıbrıs’ın 56 puan aldığı endeks ülkeleri 0-100 puan arasında değerlendiriyor. Ülkeler 0 ile “aşırı derecede yozlaşmış”, 100 ile de “yozlaşmamış” olarak ifade ediliyor.

Küçükbaş hayvancılar Rum Başkanlık Sarayı önünde protesto gerçekleştirdiler

Güney Kıbrıs’taki küçükbaş hayvan üreticileri, hellimde kullanılan küçükbaş hayvan sütünün oranının arttırılması talebiyle dün Rum Başkanlık Sarayı önünde bir gösteri gerçekleştirdiler.

Fileleftheros ve diğer gazeteler, “Küçükbaş Hayvancılar Koordinasyon Komitesi” üyelerinin dün Rum Başkanlık Sarayı önünde barışçıl bir protesto eylemi gerçekleştirdiklerini yazdı.

Habere göre komite üyeleri, hellim üretiminde kullanılan sütlerdeki küçükbaş hayvan sütü oranının, belirlenen orana ulaşabilmesi 2029 yılına kadar her yıl yüzde 5 oranında arttırılmasını içeren bir yol haritasının belirlenmesi talebinde bulundular.

Rum hükümetini, yasaları yeterince uygulamama ve gerekli kontrolleri yapmamakla suçlayan hayvancılar, taleplerinin yerine getirilmemesi durumunda daha sert önlemler alacaklarını da açıkladılar.

Gazete, Rum Yönetim Başkanı Nikos Hristodulidis’in de dün konuya ilişkin bir açıklamada bulunduğunu, “Menşei İsmi Korumalı Ürün” (MİK) olan hellimin üretiminde küçükbaş hayvan sütü kullanımının attırılması için çeşitli önlemler alındığını söylediğini yazdı.

Hristodulidis, bu sürecin zaman isteyen bir süreç olduğunu ve hemen sonuç alınamayacağını belirtti.

Politis gazetesi ise, küçükbaş hayvancıların dünkü eylemine geniş yer verdiği haberinde, “Hellim İzleme Komitesi’nin”, yeni koşulları değerlendirmek adına 18 Şubat tarihinde toplanacağını yazdı.

Gazete, hellim üretiminde kullanılan sütte küçükbaş hayvan sütü oranının Şubat ayında yüzde 15 olması, Mart-Ağustos aylarında ise yüzde 30’a çıkarılmasını öngören kararnamenin de söz konusu toplantıda ele alınacağını belirtirken, küçükbaş hayvancıların ise, 31 Ağustos tarihinden sonra yeni bir kararname yayınlanmasını ve süt oranının her ay yüzde 5 arttırılmasını talep ettiklerini vurguladı.

Rum Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Stavros Stavru ise konuya ilişkin açıklamasında, küçükbaş hayvancıların tüm taleplerinin yerine getirildiğini, şimdiki hedefin ise küçükbaş hayvan sütünün üretiminin arttırılması olduğunu belirtti.

Küçükbaş hayvan sütünün şu anda çok düşük olduğunu öne süren Stavru, üretimin arttırılması için küçükbaş hayvancıların daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini vurguladı.

Rum Peynir Üreticileri Birliği’nden de bir açıklama yapıldığını aktaran gazete, söz konusu açıklamada, 2024 yılı Ekim, Kasım ve Aralık aylarında üretilen küçükbaş hayvan sütü miktarının, küçükbaş hayvan sütüyle üretilen ürünler ve şu andaki ihracat için yeterli olmadığının vurgulandığını yazdı.

Açıklamada, Rum hükümetinin aldığı önlemler ve milyonlarca euro’yu bulan teşviklere karşın yeterli süt miktarına ulaşılamadığı da iddia edildi.

–        Hellim ihracatının yüzde 45’i İngiltere’ye

Birliğin yürütme sekreteri Mihail Kulluros ise yaptığı açıklamada, Güney Kıbrıs’ın yıllık hellim ihracatının yüzde 45’inin, 18 bin tonu aşan bir miktarla İngiltere’ye gerçekleştirildiğini, İngiltere’deki tüketicinin hellimin bu halini sevdiğini dile getirdi.

Kulluros, “karma sütten üretilen hellimin tadı ve kokusunun, küçükbaş hayvan sütünden üretilen hellimden daha hafif olduğunu” belirterek İngiltere’de bu hellimin daha çok tercih edildiğini savundu.

Hellim ihracatının 2024 yılının ilk 8 ayında 31 bin 21 ton olarak gerçekleştiğini ve 239 milyon euro katkı getirdiğini vurgulayan Kulluros, ihracatın neredeyse yarısının İngiltere’ye gerçekleştiğini, diğer yarısının ise 45 ülkeye dağıldığını ifade etti.

Avrupa Futbol Federasyonu’nun (UEFA) arka planda KKTC’li paylaşımı “gaf” olarak nitelendirildi

Avrupa Futbol Federasyonu UEFA’nın, “Omonia” ve “Pafos FC” futbol takımlarının Konferans Liginde oynayacakları maçın duyurusunun yapıldığı görselin arka fonunda KKTC manzarası kullandığı, olayın anlaşılmasının ardından gelen tepkiler üzerine görselin kaldırıldığı bildirildi.

Fileleftheros gazetesi, UEFA’nın internet sitesinde “Omonia” ve “Pafos FC” takımlarının oynayacakları maçın duyurusunun, fonda KKTC manzarası ve “Türk bayrağı” yer alan bir görselle paylaşıldığını yazdı.

UEFA’nın “ böyle büyük bir gafı nasıl yapabildiği” sorusunu dile getiren gazete, tepkilerin ardından görselin kaldırıldığını da aktardı.

Rum kesimi DiCarlo’nun temaslarının tamamlanmasını bekliyor

Rum kesiminin, mart ayında Cenevre’de yapılacak genişletilmiş formattaki gayri resmi görüşmeyle ilgili perspektiflerin ortaya çıkacağı BM Genel Sekreteri Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun Atina ile Ankara temaslarını beklediği belirtildi.

Fileleftheros gazetesi “Temas Turunun Tamamlanması Bekleniyor- Genişletilmiş Görüşmeyle İlgili Perspektifler DiCarlo’nun Ankara Ziyaretinde Belli Olacak” başlıklarıyla geniş yer verdiği haberinde, dikkatlerin Ankara’ya ve DiCarlo’nun Ankara’daki muhataplarından ne duyacağına çevrildiğini yazdı.

DiCarlo’nun Ankara’da Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüşmeyecek olmasının olguları değiştirmediğini çünkü gerek Fidan’ın, gerek Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan başka bir yetkilinin Türk tarafının tezlerini ortaya koyacağına işaret eden gazete, DiCarlo’nun Ankara ziyaretinin ilk hedefinin gayri resmi beş taraflı görüşmenin yapılmasının kesinleştirilmesi olduğunu belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin takviminde not ettiği 17-18 Mart tarihlerine Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in hali hazırda olumlu yanıt verdiğini kaydeden gazete, görüşmenin tarihinin resmi olarak da açıklanması için diğer üç müdahil tarafın da söz konusu tarihleri kabul etmesinin beklendiğini ifade etti.

Esas meselenin Türk tarafının yaklaşımı olduğunu ve gayri resmi beş taraflı görüşmenin sonucunun da Türk tarafının yaklaşımına bağlı olacağını ileri süren gazete, Rum kesiminin dikkatinin KKTC ve Cumhurbaşkanı Tatar’dan ziyade daha çok Ankara’ya yönlendirilmiş olduğunu iddia etti.

Gazete, durumların Türkiye’nin gündemi temelinde gelişme göstereceğinin tahmin edildiğini de yazdı.

-Hristodulidis: “DiCarlo’ya beş öneri sundum”

Gazeteye göre, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis, BM Genel Sekreter Yardımcısı Rosemary DiCarlo’yla geçen gün yaptığı görüşmenin ardından dün yaptığı ilk açıklamada, önemli olan şeyin Cenevre’de olumlu bir sonuç elde edilmesi olduğunu söyledi.

Hristodulidis, DiCarlo’nun görüşmelerini nasıl değerlendirdiğine dair soruyu yanıtında, genişletilmiş formattaki görüşmenin hazırlıkları için Kıbrıs’a gelen DiCarlo’nun Lefkoşa’nın ardından Atina ve Türkiye’yi ziyaretinin kendi başına olumlu bir şey olduğunu söyledi.

Hristodulidis, DiCarlo’nun Türkiye ziyaretinin ardından bilgi almak ve atılacak sonraki adımları görmek için Birleşmiş Milletler ile temasa geçileceğini; BM Genel Sekreteri ya da DiCarlo’yla telefon görüşmesi gerçekleştirileceği gibi New York’taki diplomatik misyonlar aracılığıyla da iletişim kurulabileceğini kaydetti.

Bu sonuca kendi çabalarının yol açtığını iddia eden Hristodulidis, genişletilmiş görüşmenin ve görüşmeden çıkacak olumlu gelişmelerin önemine işaret ederek, bu görüşlerini DiCarlo’ya da ilettiğini dile getirdi. Hazırlığın süreceğini ifade eden Hristodulidis, Cenevre’de olumlu bir sonuç elde edilmesi hedefiyle DiCarlo’ya beş öneri sunduğunu söyledi.

DiCarlo’ya sunduğu beş öneriyle ilgili soruya yanıtında hedeflerine atıfta bulunarak, bunun ortaya olumlu bir sonuç çıkması olduğunu yineleyen Hristodulidis, öneriler konusunda ayrıntıya girmeyerek, “Yapılan hazırlık çerçevesinde DiCarlo’nun bu öneriler konusunda Türkiye’yle istişare etmesine müsaade edelim ve çıkacak sonuca bağlı olarak önerileri daha elle tutulur şekilde yorumlamak için buradayız” dedi.

Beş önerinin de genişletilmiş konferanstan elde edilebilecek olumlu sonuçla alakalı olduğunu ifade eden Hristodulidis, DiCarlo’ya ilettiği önerilerin çok spesifik olduğunu ve bunlara karşılık verilmesini umduğunu kaydetti.

Cenevre’de genişletilmiş formatta yapılacak gayri resmi görüşme tarihiyle ilgili bir soruya verdiği yanıtta DiCarlo’nun kendisiyle bazı tarihler paylaştığını ancak taraflardan birinden henüz onay gelmediğini söyleyen Hristodulidis, taraflardan biri tarihler konusunda yanıt vermediği zaman kamuoyuna açıklama yapmanın doğru olmadığını dile getirdi.

DiCarlo’nun Türkiye temasları çerçevesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüşmeyecek olması konusunda ise Hristodulidis, DiCarlo’nun Hakan Fidan’ın yurt dışında olacağı, bu yüzden de Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısıyla görüşeceği konusunda kendisini bilgilendirdiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın açıklamaları konusunda ise bunların her gün duydukları açıklamalardan ibaret olduğunu öne süren Hristodulidis, vatanlarının işgal altında olduğu iddiasını yineleyerek, olumlu bir sonuçla ilgili önkoşullar meydana getirilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını savundu.

Durumların kolay olmadığını ve herhangi bir şeyi güzelleştirmeye çalışmadığını da ifade eden Hristodulidis, mevcut durumun Kıbrıs sorununun çözümü olamayacağına dair bilindik tezini yineledi.

Cenevre’den elde edilecek olumlu sonucun ne olduğunun kendisine sorulması üzerine ise Hristodulidis, en iyi hedefin Kıbrıs müzakerelerinin 2017 yazında kaldığı yerden yeniden başlaması olduğunu sözlerine ekledi.

-DiCarlo müzakerecilerle görüştü

Öte yandan gazete başka bir haberinde, DiCarlo’nun adada gerçekleştirdiği temasları çerçevesinde iki lider haricinde İki Toplumlu Kıbrıs Kadın Koalisyonu(CWBC) temsilcileri ve iki tarafın eski müzakerecileriyle de görüştüğünü yazdı.

Gazete, DiCarlo’nun pazartesi akşamı ise BM Barış Gücü Misyon Şefi’nin ikametgahında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın özel temsilcisi Güneş Onar ve Rum Müzakereci Menelaos Menelau’yla akşam yemeğinde bir araya geldiğini ekledi.

Haravgi gazetesi ise “DiCarlo Önerileri Kaydetti ve Bunları Atina ile Ankara’ya İletiyor” başlıklı haberinde DiCarlo’nun dün öğlen Güney Kıbrıs’tan Atina’ya gittiğini, yarın ise Ankara’ya geçeceğini yazdı.

Konuyla ilgili haberler Alithia’da “Olumlu Sonuçla İlgili Kaygı Duyuyorlar- Hristodulidis, Önerilerinin Olumlu Katkıda Bulunacağını Önceden Nasıl Biliyor?”, Politis’te ise “Çok Taraflı Görüşme Hazırlıkları Sürüyor- Öneriler Kıbrıs sorununun özüyle mi prosedürle mi ilgili?” başlıklarıyla yer buldu.

Çinli ailenin evi kundaklandı

Baf’ta Çin uyruklu aynı aileden altı kişinin ikamet ettiği ev kimliği belirsiz kişiler tarafından kundaklandı.

Fileleftheros ve diğer gazeteler, Baf’ta altı kişilik Çinli bir ailenin ikamet ettiği evin balkonuna, önceki gece aile uyuduğu sırada yanıcı madde atıldığını yazdılar.

Gazete, bir apartmanın birinci katında bulunan evde 42 ve 40 yaşlarında bir çift ile çiftin 8 ila 12 yaşlarındaki iki çocuğu ve çiftlerden birinin 74 ve 72 yaşlarındaki ebeveynlerinin kalmakta olduğunu, çıkan yangında 74 yaşındaki dedenin, 40 yaşındaki annenin ve 8 yaşındaki kız çocuğunun yaralandıklarını aktardı.

74 yaşındaki dedenin panikle balkondan atladığını, anne ile kızının ise vücutlarında yanıklar oluştuğunu vurgulayan gazete, evin diğer sakinlerinin ise solunum yetmezliği yaşadıkları için tedavi altına alındıklarını kaydetti.

Haberde, olay yerine giden itfaiyenin yangını söndürdüğü ve polisin araştırmasının ise devam ettiği vurgulandı.

Kıbrıslı Rum AP milletvekili KKTC’deki eğitim sistemi konusunda Avrupa Komisyonu’na soru yöneltti

Güney Kıbrıs’taki AKEL partisinin Avrupa Parlamentosu’ndaki temsilcisi Yorgos Georgiyu, Avrupa Komisyonu’na, Kuzey Kıbrıs’taki eğitim konusunda bir soru yönelttiği belirtildi.

AKEL; yakın zamanda yapılan ifşaatlara atıfta bulunduğu bir açıklamasında, “KKTC’de bulunan ve Türkiye tarafından yönlendirilen bir eğitim sendikasının Türkiye Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a yönelik bir rapor yayımlayarak Kıbrıs Türk okullarındaki eğitim programının nasıl daha muhafazakâr hale getirebileceğine atıfta bulunduğunu” kaydetti.

Haravgi gazetesinde “Türkiye’nin Kıbrıs Türk Eğitim Sistemine Yönelik Müdahaleleri Endişe Verici” başlığıyla yer alan habere göre AKEL partisi açıklamasında, bu durumun Türkiye’nin Kıbrıslı Türklerin eğitim sistemine yönelik müdahalelerinin bir uzantısı olduğunu da öne sürdü.

AKEL yaptığı açıklamada Kıbrıs Türk toplumunun bağımsız bir eğitim sistemi hakkını desteklediğini belirtirken, AKEL’in Avrupa Parlamentosu’ndaki milletvekili Yorgos Georgiyu’nun ise Avrupa Komisyonu’na konuyla ilgili bir soru yönelttiği ifade edildi.

Georgiyu bu çerçevede Avrupa Komisyonu’na konudan haberdar olup olmadığını ve Kıbrıslı Türklerin bağımsız bir eğitim sistemiyle ilgili hakkının desteklenmesi için ne gibi önlemler almayı düşündüğünü sordu.

ABD Büyükelçiliği Rum işletmelerin de yer alacağı bir heyet organize ediyor

Kıbrıs’taki ABD Büyükelçiliği’nin “SelectUSA Investment Summit” ve “Select USA Tech Summit” zirvelerine katılım için Rum tarafındaki işletmelerin mensuplarından oluşan bir heyet organize ettiği kaydedildi.

Politis’in Kıbrıs (Rum) İşveren ve Sanayiciler Federasyonu (OEV) tarafından verilen bilgiye dayandırdığı haberde söz konusu zirvelerin 11-14 Mayıs tarihleri arasında ABD’nin Maryland kentinde gerçekleştirileceği bilgisine de yer verildi.

ORTADOĞU

13.02.2025

İsrail Savunma Bakanı Katz: Hamas, rehineleri bırakmazsa ‘kıyamet kopacak’

Ancak taraflar arasındaki anlaşmazlıkların giderilebileceğine dair işaretler de var.

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Hamas’ın hafta sonuna kadar rehineleri serbest bırakmaması halinde ‘kıyametin kopacağını’ söyledi.

Bu açıklama, arabulucuların ateşkesi kurtarmak için çabalarını sürdürdüğü bir dönemde geldi.

Ancak taraflar arasındaki anlaşmazlıkların giderilebileceğine dair işaretler de var. Kriz, Hamas’ın İsrail’i ateşkes anlaşmasının bazı maddelerini yerine getirmemekle suçlamasıyla başladı. Hamas, İsrail’in Gazze’ye çadır ve insani yardım malzemeleri ulaştırmadığını iddia ederek Cumartesi günü yapılması planlanan rehine takasını erteleyeceğini duyurdu.

Hamas yetkilisi Mahmud Merdavi, Associated Press’e yaptığı açıklamada, planlandığı gibi Cumartesi günü üç rehinenin serbest bırakılması konusunda ‘olumlu sinyaller’ olduğunu, ancak İsrail’in anlaşmaya bağlı kalacağına dair henüz net bir taahhütte bulunmadığını belirtti.

Mısır’daki bir yetkili, tarafların anlaşmaya varmaya yakın olduğunu söyledi. İsminin açıklanmasını istemeyen yetkili, İsrail’in daha fazla çadır, barınak ve ağır ekipmanı Gazze’ye ulaştırma taahhüdü verdiğini belirtti. İsrail yetkilileri konuyla ilgili hemen bir açıklama yapmazken, İsrail hükümeti ateşkes anlaşmasının şartlarını yerine getirdiğini savunuyor.

Ateşkes süreci ve rehine takası

19 Ocak’ta yürürlüğe giren ateşkes anlaşması, Gazze’de 16 aydır süren savaşa ara verilmesini sağladı. İlk aşaması 42 gün sürecek olan ateşkese göre İsrail, Gazze’ye büyük miktarda insani yardım ulaştıracak. Hamas ise 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırıda esir aldığı 33 rehineyi serbest bırakacak. Bunlardan sekizinin öldüğü bildirilirken, şu ana kadar 21 rehine İsrail’e teslim edildi. Karşılığında İsrail de yüzlerce Filistinli tutukluyu serbest bıraktı.

İsrail’den tehdit

Hamas’ın rehine takasını erteleme tehdidi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu öfkelendirdi. Netanyahu, Hamas’ın takası gerçekleştirmemesi durumunda savaşın yeniden başlayacağını ve Gazze çevresindeki askeri birliklerin güçlendirileceğini duyurdu.

Çarşamba günü İsrail Savunma Bakanı Katz, ABD Başkanı Donald Trump’ın sözlerini yineleyerek, “Eğer Hamas rehineleri serbest bırakmazsa kıyamet kopacak,” dedi.

İsrailli bakan, askeri bir komuta merkezini ziyaretinde yaptığı açıklamada, “Hamas rehineleri bırakmazsa anlaşma yok demektir ve savaş devam eder,” diye konuştu.

Katz, “Yeni Gazze savaşı öncekinden farklı bir şiddette olacak. Hamas mağlup edilmeden ve tüm esirler serbest kalmadan sona ermeyecek,” diye tehdit etti. Ayrıca bu savaşın Trump’ın ‘Gazze’ planına yardımcı olacağını da söyledi.

Hamas sözcüsü Hazım Kasım ise İsrail ve ABD’nin tehdit dilini reddettiklerini belirtti ve İsrail’in ateşkes anlaşmasının şartlarını yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Hamas, İsrail’in Gazze’ye yeterli sayıda çadır, prefabrik ev ve ağır iş makineleri göndermediğini savunuyor.

Trump’ın açıklamaları ateşkesi riske atıyor

Ateşkesin kırılganlığı, Trump’ın açıklamalarıyla daha da sarsıldı. ABD Başkanı, Filistinlilerin Gazze’den çıkarılıp komşu Arap ülkelerine yerleştirilmesini önerdi ve ülkesinin bölgeyi yeniden inşa ederek ‘sahiplenmesi’ gerektiğini savundu.

Ancak Trump’ın planı, Mısır ve Ürdün tarafından sert bir şekilde reddedildi. Ürdün Kralı Abdullah, Salı günü Beyaz Saray’da Trump ile yaptığı görüşmede bu öneriyi bir kez daha kabul edilemez bulduklarını belirtti.

Trump ayrıca, Hamas’ın henüz serbest bırakmadığı tüm rehineleri bir kerede salıvermesi gerektiğini savundu. Bu çağrı İsrail’in Cumartesi günü daha fazla rehine bırakılmasını talep etmesini teşvik etti.

Ateşkesin ikinci aşaması için İsrail ve Hamas’ın müzakerelere başlaması beklenirken, bu süreçte fazla ilerleme kaydedilemediği görülüyor. İkinci aşamada İsrail’in Gazze’den tamamen çekilmesi ve kalan rehinelerin serbest bırakılması hedefleniyor. Ancak Netanyahu, koalisyon ortaklarından gelen baskılar nedeniyle savaşın devam etmesi yönünde bir karar almak zorunda kalabilir.

Öte yandan, geçtiğimiz hafta sonu serbest bırakılan üç rehinenin sağlık durumunun kötü olması, İsrail kamuoyunda büyük tepkiye yol açtı ve Netanyahu üzerindeki baskıyı artırdı.

Erdoğan’dan Trump’ın teklifine tepki: ‘Gazzelileri vatanından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’nin Gazze’de “yönetimi devralacağı” yönündeki açıklamalarına tepki gösterdi.

Asya ziyareti öncesinde Atatürk Havalimanı’nda konuşan Erdoğan, “Siyonist yönetimin baskısıyla yeni ABD yönetiminin Gazze ile ilgili gündeme getirdiği önerilerin bizim açımızdan konuşulmaya değer hiçbir yanı yoktur” dedi.

Erdoğan, “Gazzelileri binlerce yıllık ezeli ve ebedi vatanlarından çıkarmaya kimsenin gücü yetmez. Gazze’si Batı Şeria’sı Doğu Kudüs’ü ile Filistin Fillistinlilerindir”i ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın 5 Şubat’ta ABD’nin Gazze’de “yönetimi devralacağı” yönündeki açıklamaları dünyada şaşkınlıkla karşılanmıştı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netayahu ile Beyaz Saray’da görüşmesinin ardından konuşan Trump, Gazzelilerin kalıcı olarak başka bir yere yerleşmesi gerektiğini söylemişti.

Açıklamaya Filistinlilerin yanı sıra ABD müttefiki ülkelerden de itirazlar ve tepkiler gelmişti.

7 Ekim önce Gazze’yi yöneten Hamas, Trump’ın açıklamalarını “‘Ortadoğu’daki yangına benzin dökmek'” olarak değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuyla ilgili ilk açıklamasında “İki devletli çözüm” çağrısı yaparken, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Gazze halkını denklem dışı bırakmaya çalışan bütün inisiyatiflere karşıyız” dedi.

Beyaz Saray’ı ziyaret eden Neyanyahu aynı basın toplantısında Trump’ı “İsrail’in Beyaz Saray’da bugüne kadarki en büyük dostusunuz” diye övdü.

Trump’ın Gazze çıkışıyla ilgili İsrail cephesinden son açıklama İrlanda, İspanya ve Norveç’i hedefe alarak geldi.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, ‘X’ hesabından yaptığı paylaşımda, bu üç ülkenin Gazze halkını kabul etmelerinin yasal sorumlulukları olduğunu savundu.

Katz’ın hedef aldığı İrlanda, İspanya ve Norveç koordineli bir diplomasiyle 28 Mayıs 2024’te Filistin’i devlet olarak tanımıştı.

Bu açıklama sonrası İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, “Filistin halkının yeri Filistin, Gazze halkının yeri Gazze’dir” dedi.

Gazze’yi devralma teklifine tepkiler

Hamas, ABD’nin Gazze’yi ‘devralma’ yönündeTrump’ın yaptığı öneriyi “en sert ifadelerle” kınayan yeni bir açıklama yaptı ve bunun “Ortadoğu’daki yangına benzin dökmek” olduğunu söyledi.

Hamas, Trump yönetimini, “uluslararası hukuka ve Filistin halkının kendi toprakları üzerindeki temel haklarına aykırı olan bu sorumsuz açıklamalardan geri adım atmaya” çağırdı.

Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler’e de “tehlikeli açıklamaları” ele almak üzere acil toplantılar düzenleme ve Filistinlilerin haklarını koruyan “güçlü bir duruş” sergileme çağrısı yaptı.

Trump’ın açıklaması ardından ilk değerlendirmeyi yapan Hamas yöneticisi Sami Ebu Zuhri de bu açıklamayı “saçma ve absürt” olarak niteledi ve bu tip fikirlerin bölgeyi “ateşe verebileceğini” söyledi.

Bir başka Hamas yöneticisi Izzat al-Rishq ise “Gazze’deki halkımız 15 ay süren bombardımana rağmen yerinden edilme planlarını boşa çıkardı. Yurtlarından koparılma planlarını kabul etmeyeceklerdir” dedi.

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas‘ın ofisinden yapılan açıklamada “Gazze Şeridi’ni ele geçirme ve Filistinlileri anavatanlarının dışına sürme çağrılarını şiddetle reddettikleri” ve “Filistinlilerin meşru haklarının pazarlık konusu yapılamayacağı” belirtildi.

Abbas’ın liderliğindeki grupların ittifakı olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) de Filistinlilerin yerlerinden edilmesini içeren her türlü planı reddettiğini duyurdu.

Genel Sekreter Hüseyin el-Şeyh, FKÖ’nün “Filistin halkının anavatanlarından sürülmesine yönelik tüm çağrıları reddettiğini” ve iki devletli çözüme desteğini yinelediğini söyledi.

Erdoğan: İki devletli çözüm için gayretlerimizi sürdürmeliyiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile ortak basın toplantısında, Filistin’le ilgili gelişmelere yanıt verdi.

Gazze’de ilan edilen ateşkesin muhafazası için herkese büyük sorumluluklar düştüğünü söyleyen Erdoğan, “Uluslararası toplum olarak iki devletli çözüm için gayretlerimizi sürdürmeliyiz” dedi.

Bakan Fidan: Kabul edeceğimiz bir durum değil

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuyla ilgili açıklamasında, “Gazze’yle ilgili tehcir meselesi ne bölgenin ne bizim kabul edeceğimiz bir durum değil. Bunu düşünmek bile bence kötü, abesle iştigal” ifadesini kullandı.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’na konuk olan Fidan, “Gazze’nin kendi halkını denklem dışı bırakmaya çalışan, ister yerleşim açısından ister yönetim açısından, bütün inisiyatiflere karşıyız” dedi.

Netanyahu’nun rehineleri aldıktan sonra Gazze’de tekrar savaşı başlatmak yönünde bir girişimi olabileceğini ifade eden Fidan, “Burada garantör olan ülkelerin tavır koyma, yaptırım uygulama durumları olabilecek mi ona bakacağız” dedi.

İsrail ile diplomatik ilişkiler ve ticaret konusunda “Filistinlilerin öldürülmesi durursa, şartların iyileştirilmesine yönelik tedbirler geliştirilirse Türkiye de buna paralel olarak aldığı kararları gözden geçirir” diye konuştu.

Bakan Fidan, “Filistin partilerinin ortak bir çatı altında toplanıp meselelerini bir uzlaşmayla çözmesi, onlara destek veren bizim gibi ülkelerin işini daha da kolay hale getirebilir” dedi.

Dünyadan tepkiler

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı “Filistinlileri topraklarından sürmeye yönelik her türlü girişimi reddettiğini” açıkladı. Bakanlık, bir Filistin devleti kurulmadan İsrail ile ilişki kurmayacağını kaydetti.

Trump geçen ay da benzer bir açıklama yaparak “yıkım alanı” olarak tarif ettiği Gazze’deki Filistinlileri Mısır ve Ürdün’ün almasını önermişti. Mısır ve Ürdün liderleri o dönemde bu fikri kesin bir dille reddetmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abulati Çarşamba günü Filistin Yönetimi Başbakanı Muhammed Mustafa ile Kahire’de bir araya geldi ve ikili, Trump’ın ABD’nin Gazze’yi “devralması” yönündeki planlarını reddetti ve (Batı Şeria’daki) Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ni yönetmesi çağrısında bulundu.

Bakanlık açıklamasına göre görüşmede, “erken kurtarma proje ve programlarının ilerletilmesi, enkazın kaldırılması ve insani yardımın hızlandırılmasının önemi” ve bunun “Filistinliler Gazze Şeridi’ni terk etmeden” tamamlanması gerektiği vurgulandı.

Ürdün Kralı Abdullah adına da yayımlanan bir açıklamada da Filistinlilerin yerlerinden edilmesi ile ilgili planların kabul edilemeyeceği vurgulandı.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi (UNHRC) Trump’ın Gazze planına atıfta bulunarak, işgal altındaki topraklarda insanların zorla nakledilmesi veya sınır dışı edilmesinin uluslararası hukuku ihlal edeceğini söyledi.

İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, ülkesinin iki devletli çözüme olan bağlılığını yineledi. Kiev’e yaptığı bir ziyaret sırasında konuşan Lammy, “Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria’daki vatanlarında yaşadıklarını ve refaha kavuştuklarını görmeliyiz” dedi.

Fransa Dışişleri Bakanlığı, “Gazze’deki Filistinli nüfusun zorla yerinden edilmesine” karşı olduğunu tekrarladı ve bölgenin üçüncü bir tarafça kontrol edilmemesi gerektiğini söyledi. İki devletli bir çözümün İsrailliler ve Filistinliler için “uzun vadeli barışı garanti edebilecek tek çözüm” olduğu vurgulandı.

İrlanda Dışişleri Bakanı Simon Harris, Trump’ın ABD’ye ait bir Gazze’nin “Orta Doğu’nun Rivierası” olacağına yönelik önerisinin “çok endişe verici” olduğunu söyledi. İrlanda ve AB’nin odak noktasının hala İsrailliler ve Filistinliler için iki devletli bir çözüm olduğunu söyledi.

Rusya‘da Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Orta Doğu’da bir çözümün ancak iki devletli bir çözümün hayata geçirilmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.

Çin ve Avustralya da iki devletli bir çözümün gerekliliğini vurguladı.

‘Çocuklarımızda tek bir damla kan kalsa bile Gazze’den çıkmayacağız’

BBC’ye konuşan Jamalat Vadi, “Evimizi yeniden inşa etmeyi ve içinde yaşamayı bekliyorum ve ne Trump ne de başka biri bizim için önemli” diyor.

“Çocuklarımızda tek bir damla kan kalsa bile Gazze’den çıkmayacağız ve Gazze’den vazgeçmeyeceğiz. Hiçbir şey olmamış gibi enkazımızın üzerinde yaşayacağız ve Gazze yeniden inşa edilecek.”

Mahmud Behçet adlı Gazzeli de “Burası bizim toprağımız ve Gazze’den başka bir yerde yaşayamayız. Gazze bizim toprağımız, burada büyüdük, nasıl terk edebiliriz? Trump’ın kararına karşıyız. O savaşı bitirdi ama bizi yerimizden etmek hayatımızı bitirir” dedi.

‘Trump Gazze’yi emlak inşaatı sorunu olarak görüyor’

ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Dennis Ross, Trump’ın Gazze’deki krize “bir emlak inşaatı sorunu” olarak baktığını söyledi.

BBC’ye konuşan Ross, Trump’ın sorunu siyasi bir sorun olarak düşünmediğini, “bir emlak inşaatı sorunu” olarak gördüğünü ve “Hep yoksul olan bir bölgeyi dönüştüreceğiz” şeklinde düşündüğünü ifade etti.

‘Aylardır üzerine düşünüyordu’

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Trump’ın Gazze çıkışının “aylardır üzerine düşünülen bir fikir”olduğunu söyledi.

CBS televizyonuna konuşan Waltz, Trump’ın Gazze için “gerçekçi bir çözüm olasılığı” göremediğini “7 Ekim’den bu yana” Gazze konusunda benzer düşündüğünü savundu.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, X hesabından yaptığı paylaşımda Trump’ın “Amerika’yı tekrar yüceltelim” sloganına göndermeyle “ABD Gazze’yi yönetmek ve tekrar güzel kılmak için hazır” dedi.

Rubio Hamas’ın Gazze’de barınamayacağını da söyledi.

ABD’nin Orta Doğu Temsilcisi Steve Witkoff, Trump’ın önerisinin Filistinlilere “daha fazla umut vereceğini” öne sürdü.

Gazze’de en az 10 yıl boyunca yaşamanın mümkün olmayacağını savunan Witkoff “Herkes bölgede barış görmek istiyor ve bu da Filistinliler için daha iyi bir hayat demek” dedi.

BBC’ye konuşan İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Dannon, Hamas’ın muhtemelen İsrail’in taleplerini kabul etmeyeceğini ve bu yüzden savaşa devam etmek zorunda kalacaklarını söyledi.

İsrail’in Hamas’la ateşkes anlaşmasının ikinci aşaması için müzakerelerin bu hafta Katar’da başlaması öngörülüyordu.

Büyükelçi, Hamas’ın liderlerini Gazze’den sınır dışı etmemesi durumunda İsrail’in savaşmaktan başka şansı kalmayacağını söyledi.

‘Dikkat dağıtmaya çalışıyor’

ABD’de muhalefetteki Demokrat Parti’den siyasetçiler, Donald Trump’ın açıklamalarını eleştirdi.

Connecticut Senatörü Chris Murphy, X hesabından yaptığı paylaşımda “Aklını yitirmiş” dedi.

“Size bir haberim var: Gazze’yi devralmıyoruz” diyen Murphy, Trump’un gündem değiştirerek iç siyasette dikkati dağıtmaya çalıştığını söyledi.

California’dan Temsilciler Meclisi Üyesi Eric Swalwell ise “ABD Gazze’yi işgal mi edecekmiş? Sonu gelmeyen savaşlara girmeme sözü verilmişti. Ama yanlış saymıyorsam Grönland, Kanada, Panama Kanalı ve şimdi de Gazze’yi işgal ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Kongre’nin tek Filistinli Amerikalı üyesi Rashida Tlaib ise Trump’ı “Açıkça etnik temizlik çağrısı yapmakla” suçladı.

‘Gerçek bir plan değil’

ABD merkezli düşünce kuruluşu Middle East Institute’ta (Orta Doğu Enstitüsü) kıdemli dış politika analisti Brian Katulis, Trump’ın “doğaçlama konuştuğu” ve Gazze’yi devralmak için gerçek bir planı olmadığı görüşünde.

Katulis “Bir plan varsa bile bu günümüz Orta Doğusu’nun gerçekliğinden kopuk ve kesinlikle Filistinlilerle veya Mısır ile Ürdün gibi komşu ülkelerle konuşulmadan hazırlanmış” dedi.

Katulis, Trump’ın provokatif açıklamalarla dikkati üzerine çekmeyi hedeflediğini, ilk döneminde de benzer açıklamalar yaptığını söyledi:

“Sorun şu ki, hiçbir problemi çözmüyor. Gülünç açıklamalarına enerji ve vakit ayırıyoruz fakat bu Filistinliler veya İsrailliler için yeni bir durum yaratmıyor.”

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir