TÜRK DEVLET GELENEĞİNİN DEVAMLILIĞI: SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Türkler tarih sahnesine çıktıkları ilk andan itibaren hâkimiyet tesis ettikleri tüm coğrafyalarda ve tüm devletlerinde milletine karşı cömert, adaletli, liyakatli, şefkatli, merhametli olma, halk ile iç içe olma duygularını ön plana almışlardır. Adalet ilkesinin bir gereği olarak görülen bu duygu ile hareket eden kağanların/devlet adamlarının başlıca arzuları, halkının refah içinde yaşaması olmuştur. Bu arzu kağanların/hükümdarların halkını sevmesi, onların dertleri ile hemhal olmaları, onlarla bütünleşmeleri, her dönemde vatanının ve milletinin menfaatini düşünmeleriyle birleştiğinde Türk devlet geleneğine özgü “sosyal devlet anlayışını” ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla ortaya çıkan “sosyal devlet anlayışı” toplumun her bireyinin refahını, yaşam koşullarını en iyi hale getirmek amacıyla çeşitli müdahalelerde bulunan bir devlet politikası olmuştur. Türklerin sosyal devlet anlayışının eski devirlerden itibaren varlığına dair en çarpıcı örnek Orhon Yazıtları’nda yer almıştır. Şöyle ki: “Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım”, “Tanrı bağışlasın, devletim var olduğu için, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli, fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlıdan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tabi kıldım, düşmansız kıldım”. Bu ifadeler günümüzdeki sosyal devlet anlayışının temeli ve tezahürüdür.

Sosyal devlet anlayışı Selçuklularda, İlk Türk-İslâm devletinde de varlık bulmuş ve devlet politikası olarak devamlılığını sürdürmüştür. Ülkenin kalkınması, halkın refah içinde yaşaması için medreseler, imaretler, hamamlar, kervansaraylar, hastaneler, köprüler, kütüphaneler, hastaneler ve çeşitli vakıflar kurmuşlardır. Nitekim tımar sisteminin yanı sıra bir sosyal hizmet kurumu niteliğine de sahip olan ahilik teşkilatı da sosyal devlet anlayışının bir yansıması olmuştur. Aynı şekilde bu anlayış Osmanlı Devleti’nde de devam etmiş, padişahlar halkın sorunları ile ilgilenmek amacıyla “Cuma selâmlığı” töreninde namazlarını halk ile birlikte kılmış, halkın istek ve şikâyetleriyle ilgili dilekçeleri almış ve halkını dinlemiştir. Tıpkı Selçuklularda, Türk-İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de halkın refahını arttırmak ve ihtiyaçlarını karşılamak için hastaneler, avarız vakıfları, fukaraperver cemiyetleri, imaretler, şifahaneler, hamamlar, külliyeler, darülaceze, aş evleri, Hilal-i Ahmer Cemiyeti, yetimhaneler gibi kurumlar yapılmıştır. Sosyal hizmet kapsamında muhtaçlara yönelik sadaka-i seniyye, muhtaç maaşı verilmiş; eytam sandıkları (yetimlerin mallarının korunması), tekaüd sandıkları (emekli sandığı/emekli maaşı) ve teavün sandıkları (günümüz sosyal güvenlik kurumu) gibi uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Yine toplumun her kesiminin desteklenmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması için Osmanlı padişahları gibi padişah anneleri, eşleri de vakıfların kurulmasına vesile olmuşlardır. Bu durum sosyal devlet anlayışının sadece devlet yöneticilerinin sorumluluğunda olmadığını aynı anlayış ve hassasiyetin padişah eşleri ve annelerinde de olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti’nin ardından büyük mücadeleler verilerek kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet anlayışında da aynı anlayış yer almıştır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de devletin her noktada halkın koruyucusu ve destekleyicisi olması noktasında çeşitli politikalar uygulamıştır.

            Sosyal devlet anlayışı her ne kadar 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bir terim olsa da Türkler tarihin ilk devirlerinden itibaren kurdukları devletlerin politikalarında bu anlayışı barındırmışlardır. Kısacası Türk kağanları/devlet yöneticileri hiçbir zaman halka yukarıdan bakmayı, otağında ya da sarayında zevk ve sefa içinde yaşamayı amaç edinmemişlerdir. Türk kağanları/hükümdarları/devlet yöneticileri ömürlerini halkının refahı, milletinin menfaati için harcamışlardır. Geçmişten günümüze yönetim anlayışımızda devletin varlık sebebi halkına hizmet ve halkının refaha ulaşması olarak görülmüştür. Bu düşüncenin Türk devlet anlayışının temelinde olması yüzyıllar boyunca devamlılığını sürdürmesinde en büyük etken olmuştur.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir