Tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren çeşitli coğrafyalarda hâkimiyet tesis eden Türkler, bu coğrafyalardaki toplumları askerî, sosyal, ekonomik, kültürel olmanın yanı sıra derin ahlâk anlayışlarıyla da etkilemişlerdir. Her toplumun kendine has ahlak anlayışının olduğu düşünüldüğünde kadim Türk kültürü ve medeniyetinin en köklü ve takdire şayan hususlarından biri de yüksek ahlâk mefhumuna sahip olmaları olmuştur. Bir toplumun değerler siteminin, toplumsal düzeni sağlayan unsurların, bireyin davranışını yönlendiren normların en temel ögesi olarak ahlak, Türklerde sadece bireysel davranışlarını şekillendiren bir unsur olmamıştır. Türkler, ahlak anlayışlarını aile hayatları, devlet yönetimleri, toplumlararası ilişkileri gibi geniş bir alanda temel almışlardır. Yine Türklerin ahlak anlayışları toplumsal düzenin ve devlet meşruiyetinin devamlılığının sağlanmasında temel taş olarak kabul edilmiştir.
Türklerin ahlak anlayışlarının temel ögesi töre olmuştur. Töre sadece hukuk kuralları olarak var olmamış; ahlaki, sosyal, dinî yapı ve toplumsal düzenin ahenk içinde devamlılığını sağlayan bir unsur olmuştur. Töre kavramı etrafında şekillenen ahlak mefhumu ideal insanın oluşmasını da sağlamıştır. Toplumsal hukukun ahlaki yönünün de göstergesi olan töreye göre yalan, zina, hırsızlık gibi durumlar toplumsal düzeni bozacak ahlaksız davranışlardır. Dolayısıyla törenin içerisinde yer alan bireysel ahlak kurallarının yanında toplumu ilgilendiren değerler, toplumsal düzenin işleyişini sağlayacak ideal insanı ortaya çıkarmıştır.
Ahlakın devlet düzenindeki ana kuvveti Gök Tanrı Dini olmuştur. Türkler kağanın yönetme erkinin Tanrı tarafından “kut” ile verildiğine inanmışlardır. Kağanın töreye uygun davranmaması, adaletten, ahlaktan uzak olması Tanrı tarafından “kut”un geri alınacağına işaret kabul edilmiştir. Dolayısıyla kağanın devleti yönetirken esas alması gereken noktalar töre ile birlikte ahlaki sorumluluk olmuştur. Bu anlayış ile kağanın yönetim şeklinde ahlak ile ilişki kurulduğu görülmüştür. Nitekim kağanın ahlaklı olması, töreye uygun devletini yönetmesi, adaletli olması onun ve devletinin devamlığının sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Devlet ile halkın bütünleşmesi ve birbirini desteklemesi karşılıklı ahlaklı olmaya da bağlı olmuştur. Devletinin önemli bir unsuru olan halk töreye uyarak, kağanına ve devletine sadakatle bağlanmıştır. Nitekim halkın ve kağanın sahip olduğu ahlaki sorumluluk, devletin devamlığını sağlayacak unsurların birbirinden ayrılmayacağını da göstermiştir.
Devlet yönetiminde ahlaklı olmak temel kabul edildiği gibi askerî anlamda da önemli görülmüş, Türk askeri bu hususa uygun davranmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri’nde bu durum şu şekilde ifade edilmiştir: “Yatmış, uyurken er öldürmek mertlik olmaz. Hile ile bir kişiyi vurmak, er oğluna yakışan bir vuruşma olmaz.” Türkler tarihe savaşçılık özellikleriyle damga vurmuş olsalar da savaşlarda merhamet ve ahlak duygusuyla hareket etmişlerdir. Teslim olan kişiye merhametli davranmak, halka zarar vermemek bu ahlaklı davranışın tezahürü olmuştur.
Aile yaşamının devamlılığının sağlanmasında saygı ve hürmet göstermek kadar ahlaklı olmak da önem arz etmiştir. Zira Türkler devletin ve milletin temeli olarak aileyi kabul etmişler, bu sebeple de ailenin devamlılığında ahlakı ön planda tutmuşlardır. Aile içinde sadakatli olmak, yaşlıya hürmet etmek, kadının ve erkeğin birbirine saygılı olması ahlak mefhumunun Türk ailesindeki varlığını göstermiştir. Aile yaşantısı içerisinde baba aileyi korumakla mükellef, anne ise çocuklarına verdiği terbiye ve eğitimle ahlaklı olmayı ve ahlaki değerleri öğretmekle sorumlu olmuştur. Aile içerisinde öğrenilen ahlaki değerler nesiller boyunca devam ettirilmeye çalışılmıştır.
Ahlakın toplumun her yönüne tesir etmesi durumu Türklerin meslekî yaşamlarında da ahlaklı davranmalarıyla kendisini göstermiştir. Mesleki ahlaka sahip olunması toplumsal düzenin ve devamlılığın sağlanmasında önemli bir ölçüt olmuştur. Ayrıca mesleki ahlaka aykırı davrananlar tıpkı toplumsal ahlaka aykırı davrananlar gibi dışlanmış ve saygınlığını kaybetmiştir. Meslek erbabının ahlaksız davranması sadece bireysel anlamda sorumsuzluk olmamış tüm toplumun etkilendiği bir husus olarak kabul edilmiştir.
Kadim Türk medeniyetinde, tarihî kaynaklarda, destanlar gibi sözlü kaynaklarda veya yazılı kaynakların yanı sıra günümüze kadar ulaşan kültürel birikim içerisinde Türk ahlakı belirgin bir şekilde varlığını göstermiştir. Ahlak sadece uyulması gereken bir kural olarak görülmemiş toplumun her noktasında bireyin içinde yer alan bir duygu olmuştur. Bu değere sahip olan Türkler törenin kurallarına da uyarak toplumsal düzenin devamlılığını sağlamışlardır. Türklerin ahlak anlayışı toplumsal normlarıyla birlikte kendine özgü dinamikleriyle var olmuş, dikkat çekici ahlak anlayışlarıyla birlikte diğer toplumlara örnek olmuşlardır. Nitekim bu anlayış temeli İslâm öncesi Türkler olsa da Türk İslâm Devletleri, Osmanlı Devleti ile birlikte günümüzde de devam etmektedir.

