TÜRK DEGS GÜNLÜK BÜLTEN 8 MART 2025

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 54 Dk. Okuma
54 Dk. Okuma

ABD

08.03.2025

Trump’tan Rusya’ya yaptırım tehdidi

Trump, “Rusya ve Ukrayna, çok geç olmadan hemen masaya oturun. Teşekkürler!!!” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine karşın Moskova’yı kayırdığı iddialarının ardından, Rusya’yı gümrük vergileri ve yaptırımlarla tehdit ettiği bir açıklama yaptı.

Cuma günü Truth Social platformunda paylaştığı gönderide Trump, Rusya’nın Ukrayna’daki son bombardımanını şu ifadelerle yorumladı:

“Rusya’nın şu anda savaş alanında Ukrayna’yı tam anlamıyla ‘darbelediği’ gerçeğine dayanarak, Ateşkes ve BARIŞ İÇİN NİHAİ ÇÖZÜM ANLAŞMASINA varılıncaya kadar Rusya’ya geniş çaplı Bankacılık Yaptırımları, Yaptırımlar ve Vergiler uygulamayı ciddi şekilde düşünüyorum.”

Trump ayrıca, “Rusya ve Ukrayna, çok geç olmadan hemen masaya oturun. Teşekkürler!!!” ifadelerini kullandı.

Trump, Rusya askerlerinin Ukrayna topraklarına girdiği Şubat 2022’den bu yana iki taraf arasında “barış elçisi” ve “arabulucu” rolü oynama amacını defalarca dile getirdi.

Ancak özellikle Beyaz Saray’da Ukrayna Lideri Volodimir Zelenskiy ile yapılan görüşmede tansiyonun yükselmesinin ardından Trump yönetimi, Ukrayna’ya arasına mesafe koydu.

Trump, Zelenskiy’yi giderek daha fazla eleştirirken, Rus mevkidaşı Vladimir Putin’e yakınlık göstermeye devam etti.

Trump, Cuma günü Beyaz Saray’da düzenlediği basın toplantısında Rusya’yla yapılan müzakerelerin Ukrayna ile benzer görüşmelerden “daha kolay” olduğunu savundu.

“Açıkçası Ukrayna ile anlaşmayı daha zor buluyorum ve ellerinde kart yok,” diyen ABD Başkanı. “Rusya ile anlaşmak daha kolay olabilir,” diye de ekledi.

Kısa süre önce ABD, Ukrayna ile askeri istihbarat paylaşımını geçici olarak durduracağını da açıklamıştı.

Trump’ın Ukrayna’ya askeri desteği durdurması İtalya’da protesto edildi

Trump’ın Ukrayna’ya askeri desteği askıya alması İtalya’daki Ukrayna toplumu arasında endişeye yol açtı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’ya askeri desteği askıya alma kararı Avrupa’da büyük yankı uyandırdı.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ile yaptığı gergin görüşmenin ardından gelen bu hamle, İtalya’daki Ukraynalıların tepkisine yol açarken, ülke genelinde protesto gösterileri düzenlendi.

Cuma günü İtalya’nın başkentinde bir araya gelen Ukraynalılar, ABD’nin desteklerini geri vermesini talep ederek çağrılarını yineledi.

İtalya’daki Hristiyan Ukrayna Derneği Başkanı Oles Horodetskiy, Euronews’e yaptığı açıklamada “dost ülke” dedikleri bir millet tarafından terk edildiklerini hissettiklerini söyledi. Protestocular, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’yi Ukrayna’nın yanında durmaya ve adil koşullar altında barış görüşmeleri yapmaya çağırdı.

Bu arada İtalyan hükümeti Roma’nın ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki boşluğu doldurabileceğine inanıyor ve Avrupa’nın savunma planlarının gerekli olduğunu düşünüyor.

Aşırı sağcı İtalya’nın Kardeşleri Partisi milletvekili Giangiacomo Calovini, Roma’nın iki taraf arasında arabuluculuk yapabileceğini düşünüyor.

Euronews’e konuşan Calovini, “Batı bloğu içinde bölünmeyi kesinlikle göze alamayız,” dedi ve ekledi: “Roma; Washington ve Brüksel arasında bağlantı kurulmasına yardımcı olabilir.”

Trump: İran’ın nükleer silah edinmesine izin veremeyiz

Oval Ofis’te gazetecilere yaptığı açıklamada Trump, “Son anlara geldik. Onların nükleer silah sahibi olmasına izin veremeyiz. Çok yakında bir şeyler olacak,” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı Donald Trump, İran’a nükleer müzakereleri için mektup gönderdiğini iddia etmesinin ardından, Cuma günü yaptığı açıklamada iki ülkeyi ‘ilginç günlerin beklediğini’ dile getirdi.

Oval Ofis’te gazetecilere yaptığı açıklamada Trump, “Son anlara geldik. Onların nükleer silah sahibi olmasına izin veremeyiz. Çok yakında bir şeyler olacak,” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı ayrıca, “Diğer seçenektense bir barış anlaşması olmasını tercih ederim ama diğer seçenek sorunu çözecektir,” dedi. Trump’ın bu sözlerle olası askeri bir eyleme gönderme yaptığı düşünülüyor.

“İran ile ilgili bir durumumuz var, çok yakında bir şey olacak, çok, çok yakında, sanırım bundan çok yakında bahsedeceksiniz ve umarım bir barış anlaşması yapabiliriz.”

Söz konusu açıklamalar, ABD Başkanı’nın İran’ın dili lideri Ayetullah Hamaney’e yeni bir nükleer anlaşma için görüşme yaptığını önerdiği bir mektup gönderdiğini söylemesinin hemen ardından geldi.

Fox’un mektupla ilgili sorularını yanıtlayan Trump, “Bence bu mektubu almak isteyecekler. Diğer seçenek ise bir şeyler yapmak zorunda kalmamız, çünkü bir nükleer silaha daha izin veremeyiz,” diye konuşmuştu.

İran’ın New York’taki Birleşmiş Milletler misyonu söz konusu mektubun henüz kendilerine ulaşmadığını açıklamıştı. İran’ın üst düzey güvenlik birimleriyle bağlantılı olan Nour News haber kurumu ise Trump’ın mektubunu “Washington’un tekrar eden bir gösterisi” olarak nitelendirmişti.

2018’de Trump, İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemeyi amaçlayan çok taraflı nükleer anlaşmadan çekilmişti. Geçen ay ise İran’a yönelik “maksimum baskı” kampanyasını yeniden başlatarak, Tahran ile bir anlaşma yapmak istediğini de vurgulamıştı.

Trump ‘nükleer müzakere’ için İran’a mektup gönderdiğini söyledi

Trump’ın Tahran’a yönelik açılımının, İran’ın ezeli rakibi ve ABD’nin müttefiki İsrail tarafından nasıl karşılanacağı belirsizliğini koruyor.

ABD Başkanı Donald Trump, İran’la bir nükleer anlaşma müzakere etmek istediğini belirterek bu hafta Tahran’a bir mektup gönderdi. Trump, Batı’nın nükleer silah üretme kapasitesine hızla yaklaştığından endişe duyduğu İran’a görüşme çağrısında bulundu.

“Umarım müzakere edersiniz, çünkü bu İran için çok daha iyi olur,” diyen Trump, Fox Business Network’e verdiği röportajda, “Bence bu mektubu almak isteyecekler. Diğer seçenek ise bir şeyler yapmak zorunda kalmamız, çünkü bir nükleer silaha daha izin veremeyiz,” dedi.

İran’ın New York’taki Birleşmiş Milletler misyonu söz konusu mektubun henüz kendilerine ulaşmadığını açıkladı. İran Dışişleri Bakanlığı’ndan ise Trump’ın açıklamalarına ilişkin resmi bir yanıt gelmedi. İran’ın üst düzey güvenlik birimleriyle bağlantılı olan Nour News ise Trump’ın mektubunu ‘Washington’un tekrar eden bir gösterisi’ olarak nitelendirdi.

Trump’a mektubu İran’ın Batı karşıtı dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e gönderip göndermediği sorulduğunda, “Evet,” yanıtını verdi. “İran’ı iki şekilde ele alabilirsiniz: Ya askeri yollarla ya da bir anlaşma yaparak. Ben bir anlaşma yapmayı tercih ederim çünkü İran’a zarar vermek istemiyorum. Onlar harika insanlar,” dedi.

Trump, perşembe günü gerçekleştirilen röportajda, mektubu çarşamba günü gönderdiğini belirtti.

Batı’nın İran kaygısı ve Rusya’nın arabuluculuk teklifi

Batılı yetkililer, nükleer silaha sahip bir İran’ın İsrail’i, Körfez’deki Arap petrol üreticilerini tehdit edebileceğinden ve bölgesel bir silahlanma yarışı başlatabileceğinden endişe ediyor. İran ise nükleer silah üretme niyetinde olmadığını savunuyor.

Trump, Ocak ayında ikinci kez göreve geldiğinden bu yana ABD’nin dış politikasını kökten değiştirdi. Rusya’ya daha uzlaşmacı bir yaklaşım sergileyerek Batılı müttefiklerini tedirgin etti ve Moskova’nın üç yıldır süren Ukrayna savaşını sona erdirmek için müzakereler yürütmeye başladı.

2018’de Trump, İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemeyi amaçlayan çok taraflı nükleer anlaşmadan çekilmişti. Geçen ay ise İran’a yönelik ‘maksimum baskı’ kampanyasını yeniden başlattı ve İran’ın petrol ihracatını sıfıra indirmeyi hedefledi. Ancak aynı zamanda Tahran ile bir anlaşma yapmak istediğini de vurguladı.

Trump’ın İran’a yönelik açılımının, İran’ın ezeli rakibi ve ABD’nin müttefiki İsrail tarafından nasıl karşılanacağı belirsizliğini koruyor. Geçtiğimiz nisan ve ekim aylarında İran ve İsrail birbirlerine karşı askeri operasyonlar düzenlemişti. İsrail Başbakanlık Ofisi, Trump’ın İran’a gönderdiği mektupla ilgili yorum yapmadı.

Bu arada Rusya, ABD ile İran arasındaki gerilimi yatıştırmak için arabuluculuk teklif etti. Kremlin, İran’ın nükleer programıyla ilgili barışçıl bir çözüm bulmak için elinden geleni yapacağını açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Cuma günü Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov’un, İran’ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali ile görüştüğünü duyurdu.

Ayrıca, son bir yıl içinde üst düzey Rus füze uzmanlarının İran’ı ziyaret ettiği ve Tahran ile Moskova’nın savunma işbirliğini derinleştirdiği tespit edildi.

Yaptırımlar ve diplomasi

Trump’ın 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran, 2015’te varılan ve kendisine yönelik yaptırımların kaldırılmasını sağlayan anlaşmadaki taahhütlerinden uzaklaşmaya başladı.

Ocak ayında göreve gelir gelmez Trump, BM Büyükelçisine İran’a yönelik uluslararası yaptırımları yeniden yürürlüğe sokma konusunda müttefiklerle birlikte çalışması talimatını verdi.

Geçtiğimiz aralık ayında İngiltere, Fransa ve Almanya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne, İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için gerekli görülmesi halinde uluslararası yaptırımları yeniden devreye sokmaya hazır olduklarını bildirdi.

Bu, bir ABD başkanının İran liderleriyle ilk defa doğrudan temas kurması değil. İran yasalarına göre, dış politika ve nükleer program gibi kritik konularda son kararı İran Cumhurbaşkanı değil, dini lider Hamaney veriyor.

Eski ABD Başkanı Barack Obama da 2009’da göreve geldiğinde, İran’ın nükleer programına yönelik endişeleri gidermeye yönelik doğrudan diplomasi teklif etmişti. Obama, 2009 ve 2012 yıllarında Hamaney’e doğrudan mektuplar yazmıştı. 2014 yılında İranlı yetkililer, Tahran’ın Obama’nın önceki mektuplarına yanıt verdiğini kabul etmiş, ancak bu yanıtların kim tarafından yazıldığı netleşmemişti.

2013 yılında İran, dönemin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Obama ile mektuplaştığını doğrulamış ve böylece iki ülke liderleri arasında nadir görülen bir temas gerçekleşmişti.

ABD ile İran, 1980 yılında diplomatik ilişkilerini kesmişti. Bu karar, İranlı öğrenciler ve İslamcı militanların Tahran’daki ABD Büyükelçiliği’ni basarak Amerikalı diplomatları rehin almasının ardından alınmıştı.

Trump’ın Fox News’te yayınlanacak olan tam röportajı, hafta sonu “Sunday Morning Futures” programında yayınlanacak.

AVRUPA

08.03.2025

Macron’dan Trump’a yanıt: Sadık bir müttefik olmaya devam edeceğiz

Trump, Washington’un NATO müttefiklerini savunup savunmayacağı konusunda yeniden şüphe uyandırarak, müttefik ülkelerin kendi savunmaları için yeterince harcama yapmadıkları takdirde ABD’nin onları korumayacağını yineledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Perşembe günü yaptığı açıklamada ülkesinin NATO’nun sadık ve kararlı bir müttefiki olmaya devam ettiğini belirtti. Bu mesaj, ABD Başkanı Donald Trump’ın askeri ittifaka dair tekrar eden şüphelerine karşı geldi.

Macron, Fransa ve ABD’nin tarih boyunca ‘her zaman birbirlerinin yanında olduklarını’ vurgulayarak 18’inci yüzyılda Amerikan Devrimi sırasında İngilizlere karşı savaşan Fransız asilzadesi General Marquis de Lafayette’i örnek gösterdi.

Fransa’nın ABD’ye her zaman ‘saygı ve dostluk’ gösterdiğini belirten Macron, “Bunun karşılığında aynı şeyi beklemeye hakkımız olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Trump, perşembe günü bir kez daha, Washington’un NATO müttefiklerini savunup savunmayacağı konusunda şüphe uyandırdı ve müttefik ülkelerin kendi savunmaları için yeterince harcama yapmadıkları takdirde ABD’nin onları korumayacağını yineledi.

NATO’nun beşinci maddesi gereği, bir üye ülke saldırıya uğradığında diğer üyeler ona yardım etmek zorunda. Ancak Trump, “Eğer ödeme yapmazlarsa, onları savunmayacağım,” diyerek bu taahhüdü sorguladı.

Trump, bu görüşe ilk başkanlık döneminden beri sahip olduğunu ve o dönemde Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarını artırmaya zorlandığını söyledi. Ancak bu çabaların hâlâ ‘yeterli olmadığını’ ve müttefik ülkelerin ‘daha fazla ödemesi gerektiğini’ savundu.

Trump ayrıca NATO üyelerinin ABD saldırıya uğradığında yardım edip etmeyeceğinden emin olmadığını ifade etti ve özellikle Fransa’nın bir saldırı durumunda ABD’yi destekleyip desteklemeyeceğinden ’emin olmadığını’ söyledi.

Oysa NATO müttefikleri, 11 Eylül 2001’deki saldırıların ardından ABD’nin savunmasına koşmuş ve beşinci madde ilk kez devreye sokularak NATO’nun Afganistan’daki en büyük askeri operasyonu başlatılmıştı.

‘Sarsılmaz’ mı, değil mi?

Trump’ın açıklamaları, geçen ay ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’in yaptığı konuşmanın ardından geldi. Hegseth, ABD’nin olası bir Ukrayna barış gücüne katılmayacağını ve Rusya tarafından saldırıya uğrayan herhangi bir NATO ülkesini savunmayacağını belirtmişti.

Buna rağmen, Trump’ın NATO Büyükelçisi olarak seçtiği Matt Whitaker, çarşamba günü Senato’daki onay oturumunda ABD’nin NATO ittifakına ve beşinci maddeye bağlılığının ‘sarsılmaz’ olacağını söyledi.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de perşembe günü Brüksel’de yaptığı açıklamada, ittifakın gücünü vurgulayarak, “Transatlantik ortaklık, ittifakımızın temel taşı olmaya devam ediyor,” dedi.

“Başkan Trump, ABD’nin ve şahsen kendi NATO taahhüdünü açıkça dile getirdi ve Avrupa’nın savunma harcamaları konusunda daha fazlasını yapması gerektiğini belirtti,” diye ekledi.

Trump, 2016’daki başkanlık kampanyasından bu yana, NATO üyelerinin savunma harcamalarını artırmadığı takdirde ABD’nin müttefiklerini savunmayabileceğini defalarca dile getirdi.

Perşembe günü Trump, NATO’nun ‘potansiyel olarak iyi bir ittifak’ olduğunu, ancak savunma harcamaları konusunda ‘bir sorun olduğunu’ söyledi. “Bizi ticarette de kandırıyorlar,” diyerek Avrupa ülkelerine yönelik eleştirilerini sürdürdü.

Geçen yıl, dönemin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO’nun 32 üyesinden 23’ünün harcama hedeflerini karşıladığını açıklamıştı.

Trump, bunun kendi tehditleri sayesinde gerçekleştiğini savunuyor ve Stoltenberg de Trump’ın müttefik ülkeleri savunma harcamalarını artırmaya zorladığını kabul etmişti.

AB göçmen yasası taslağı ‘geri dönüş merkezlerini’ içermeyecek

Göçmenlerin geri dönüşüne ilişkin yeni AB mevzuatı, Avrupa Komisyonu’nun Göçten Sorumlu Üyesi Magnus Brunner tarafından Salı günü Strazburg’da sunulacak ve AB toprakları dışında ‘geri dönüş merkezleri’ kurulmasını içermeyecek.

Avrupa Birliği’nden göçmenlerin kendi ülkelerine geri gönderilmesine yönelik yeni yasa tasarısı, Avrupa toprakları dışında kurulması planlanan ‘geri dönüş merkezlerini’ içermeyecek. Taslak yasa hakkında bilgi sahibi bir kaynak, Euronews’e yaptığı açıklamada bu bilgiyi paylaştı.

Önümüzdeki Salı günü Strasbourg’da, Avrupa Parlamentosu genel kurul oturumunda sunulacak olan yasa tasarısı, AB genelinde ortak kurallar oluşturarak iltica başvuruları reddedilen Avrupa dışı ülke vatandaşlarının ülkelerine geri gönderilme sürecini düzenlemeyi amaçlıyor.

Geri dönüş merkezleri, iltica başvuruları reddedilen kişilerin menşe ülkelerine gönderilmeyi bekleyebileceği, AB dışındaki üçüncü ülkelerde kurulacak tesisler olarak tasarlanmıştı.

Euronews’ün daha önce bildirdiği üzere, Avrupa Komisyonu bu tür merkezlerin oluşturulması olasılığını değerlendiriyordu. Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Danimarka, Almanya, Yunanistan, İtalya, Letonya ve Malta gibi bazı üye ülkeler bu fikri destekliyordu.

Ancak birçok sivil toplum kuruluşu, geri dönüş merkezlerini oldukça tartışmalı buluyor ve bu tür merkezlerin süresiz gözaltılara ve insan hakları ihlallerine yol açabileceğini öne sürüyor. Mevcut AB yasaları, göçmenlerin kendi rızaları olmadan bağlantılarının bulunmadığı ülkelere gönderilmesini yasaklıyor.

Daha önce benzer modellerin oluşturulmasına yönelik girişimler – örneğin, İtalya’nın Arnavutluk ile yaptığı anlaşma – insanlık dışı ve etkisiz olduğu gerekçesiyle sert eleştirilere maruz kalmıştı.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile yaptığı anlaşma kapsamında, 36.000 göçmenin iltica başvurularının nihai yanıtını beklerken Batı Balkan ülkesine gönderilmesini planlamıştı.

Ancak bu hafta, İtalya İçişleri Bakanı Matteo Piantedosi tarafından yapılan açıklamaya göre proje askıya alındı.

Bu, AB’nin göçmenlerin geri dönüşüyle ilgili yasa çıkarmaya yönelik ilk girişimi değil. Bir önceki yasama döneminde, AB genelinde göç yönetimini düzenlemek amacıyla “Göç ve İltica Paktı” adı verilen kapsamlı bir yasa paketi kabul edilmişti.

Ancak, Avrupa Parlamentosu’nun güçlü muhalefeti nedeniyle geri dönüş yasası onaylanamamıştı.

Avrupa’nın aşırı sağı Trump’ın Ukrayna politikasına ve Zelenskiy’ye yönelik muamelesine nasıl tepki verdi?

Avrupa’daki pek çok aşırı sağcı milletvekili, Donald Trump’ın gözüne girmeye ve onu eleştirmekten kaçınarak kendi ülkelerinde güvenilirliklerini korumaya çalışıyor.

Avrupalı aşırı sağcı ve muhafazakâr çevreler uzun zamandır ABD’deki Cumhuriyetçi Parti ile bağlar kurmaya çalışıyor ve partinin sağcı özgürlükçü politikalarına hayranlık duyuyor.

Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’ya askeri yardımı durdurma kararı ve Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy ile yaşadığı tartışma Avrupa’da partiler arası öfkeye neden oldu.

Birçok sağcı ve aşırı sağcı parti bir yandan Trump’a desteklerini açıkça ortaya koyarken -ya da en azından onu eleştirmekten kaçınırken- bir yandan da ülke içinde popüler ve güvenilir kalmaya çalışarak karmaşık bir denge politikasına girişiyor.

Le Pen: Karşılıklı sert sözler sarf edilebilir, bu gayet normal

Fransa’nın aşırı sağcı Ulusal Birlik partisinden siyasetçiler de uzun zamandır Trump ve Cumhuriyetçi Parti ile bağlar kurmaya çalışıyor. ABD Başkanı, partinin eski lideri Marine Le Pen’i 2017 Fransa cumhurbaşkanlığı yarışındaki “en iyi aday” olarak tanımlamıştı.

Ancak Trump’ın geçen hafta Oval Ofis’te Zelenskiy ile yaşadığı tartışmanın ardından Le Pen, ABD’nin Ukrayna’ya askeri yardımını askıya almasının “acımasızlık” olduğunu söyledi.

Trump’ın kararının ardındaki motivasyonları ise eleştirmekten kaçınan Le Pen, Le Figaro gazetesine verdiği demeçte, bu hamlenin “ülkelerini vatansever bir şekilde savunan Ukraynalı askerler için çok zalimce” olduğunu sözlerine ekledi.

Bu açıklamalar, Le Pen’in günler önce Paris’te gazetecilerin Oval Ofis’teki tartışmayla ilgili geçiştiren tutumundan farklıydı.

Le Pen, “dünya liderlerinin birbirleriyle tutkuyla konuşabilmelerinin, sürtüşmeler yaşayabilmelerinin, sert sözler sarf edebilmelerinin gayet normal olduğunu” savunurken, tartışmanın “meşru duygular” yaratmış olabileceğini de kabul etti.

Rusya 10 yıldan uzun bir süre önce Kırım’ı ilhak ettiğinde, Le Pen buranın Rus toprağı olduğunu iddia etmiş ve AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara karşı çıkmıştı.

Diğer Ulusal Birlik üyeleri ise Trump’ın Zelenskiy ile yaptığı görüşmeyi savundu.

Milletvekili Jean-Philippe Tanguy Fransız radyo yayıncısı RTL’ye verdiği mülakatta Zelenskiy’nin “aşağılanmadığını” ileri sürerek Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in kabadayı bir tavır sergilediği yorumladığına katılmadığını bildirdi.

Bu çelişkili açıklamalar, Jordan Bardella liderliğindeki Ulusal Birlik’in Rusya ile eski bağlarını düzeltmeye çalıştığı bir dönemde geldi.

Farage: Kendi evimde bir misafirin bana kaba davranmasını beklemem

Geçen ay İngiltere’nin aşırı sağcı Reform partisinin lideri Nigel Farage destekçilerine Trump’ın 2024 başkanlık seçimlerini kazanmasının “ilham kaynağı olması gerektiğini” söylemişti.

Ancak haftalar sonra Trump, Truth Social platformunda Zelenskiy’nin bir “diktatör” olduğunu iddia ettiğinde Farage, “Donald Trump’ın söylediği her şeyi her zaman ciddiye almalısınız, Donald Trump’ın söylediği şeyleri her zaman kelimesi kelimesine almamalısınız. Bence bu durum bu olay için de geçerli,” ifadelerini kullandı.

Farage’ın yorumları, ABD Başkanı’nın eski kampanya menajeri Corey Lewandowski’nin 2016 yılında verdiği bir röportajda yaptığı açıklamayı akla getirdi.

Lewandowski o zaman “Sizler [medya] Donald Trump’ın söylediği her şeyi kelimesi kelimesine alıyorsunuz,” demişti.

Lewandowski gibi Farage da Trump’ın yorumlarını tam olarak reddetmedi, bunun yerine medyayı ve açıklamalarından dolayı kendisini sorumlu tutanları suçladı.

King’s College’da Uluslararası Politika alanında kıdemli öğretim görevlisi olan Russell Foster, Euronews’e verdiği röportajda, “Trump ‘Zıpla’ diyor ve Farage ‘Ne kadar yükseğe?’ diye soruyor,” ifadelerini kullandı.

“Nigel Farage, İngiliz halkının Trump’ı açıkça sevmemesine rağmen hala ona desteğini sürdürüyor. Ortamı yanlış okudu ve bu onun siyasi duruşuna büyük zarar verebilir.”

Farage’ın destekçileri Rusya ve Trump’a sempati duymaya daha yatkın olsa da, Zelenskiy ile yaşadığı tartışmanın ardından İngiltere’de ABD başkanına yönelik eleştiriler yoğunlaştı.

Trump-Zelenskiy görüşmesinin ardından YouGov tarafından yapılan bir anket, İngilizlerin yüzde 80’inin ABD Başkanı’na olumsuz baktığını ortaya koydu. İki hafta önce bu oran yüzde 73’tü.

Farage ise İngiliz yayın kuruluşu LBC’ye verdiği son röportajda konuyla ilgili soruları geçiştirmeye çalıştı. Trump’ın kullandığı dilde “ölçüsüz” bir şey olup olmadığı sorulduğunda “Olsa da olmasa da barışa doğru gidiyoruz,” dedi.

“Vance ve Trump’ı savunmadığını” söyleyen Farage, ikilinin Ukrayna liderinin kendilerine kaba davrandığı yönündeki iddialarını yineleyerek, “Bir misafirin [Zelenskiy] kendi evimde [Oval Ofis] bana kaba davranmasını beklemem,” diye konuştu.

Farage ayrıca Zelenskiy’nin görünüşünü de eleştirerek “Beyaz Saray’a gitseydim takım elbise giydiğimden ve ayakkabılarımın temizlendiğinden emin olurdum,” ifadelerini kullandı.

AfD: Dilenci Zelenskiy olmadan da barış

Almanya için Alternatif (AfD) de Trump yönetimiyle bağ kurmak için çok çalıştı. Hatta ABD Başkanı’nın teknoloji milyarderi müttefiki Elon Musk, Ocak ayında aşırı sağcı partinin bir seçim kampanyası etkinliğine katılmıştı.

Geçen hafta Oval Ofis’te yaşanan tartışmanın ardından AfD eş lideri Alice Weidel, Trump’ın Zelenskiy’ye parmağını salladığı bir fotoğrafı “Tarihi. Trump ve Vance!” diye yorumladı.

Partisinin Ukrayna’yı desteklemek gibi bir sicili de yok.

Geçen yıl Zelenskiy milletvekillerinden ülkesine daha fazla destek vermelerini istediğinde çok sayıda AfD’li siyasetçi Alman Federal Meclis binasını terk etmişti. AfD, seçim kampanyası sırasında Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı askeri yardımın kesilmesi çağrısında da bulunmuştu.

AfD’li siyasetçi Tino Chrupalla, X’te yaptığı bir başka paylaşımda Zelenskiy olmasa bile Ukrayna’da barışın sağlanması gerektiğini yazdı.

“Başkan Trump, Başkan Zelenskiy ile görüşmeleri iptal ediyor çünkü barışa hazır değil. Dilenci Başkan Zelenskiy olmadan da barış sağlanmalı.”

Bu arada partinin en radikal aşırı sağcı kanadının lideri Björn Hoecke de Oval Ofis’teki görüşmenin sonucundan Zelenskiy’yi sorumlu tutarak Ukrayna liderinin “ev sahiplerine hakaret etmeye karar verdiğini” savundu.

AfD Trump’ı desteklemeye devam etse de bazı uzmanlar son olaylar ışığında söylemlerinin nispeten temkinli olduğu görüşünde.

King’s College’dan Foster, “Trump ve Putin yanlısı söylemlerini biraz yumuşatmış görünüyorlar,” dedi.

Orban: Güçlü adamlar barışır, zayıf adamlar savaşır

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, Trump-Zelenskiy Oval Ofis görüşmesinden kısa bir süre sonra X’te paylaştığı bir gönderide “Güçlü adamlar barışır, zayıf adamlar savaşır,” diye yazdı. İktidardaki Fidesz partisinin lideri, Trump’ı “barış için cesurca durduğu” gerekçesiyle övdü.

Orbán uzun zamandır AB’nin en sert eleştirmenlerinden biri. Aynı zamanda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in sıkı destekçisi olan Orbán, Batı desteğinin savaşı uzattığını iddia ederek Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik askeri yardım paketlerini sürekli engelledi.

Foster, “Orbán’ın Trump’a sempati duyduğunu sanmıyorum ama Putin yanlısı olduğu için Trump’ı Putin’e giden bir yol olarak görüyor,” dedi.

Macaristan Başbakanı, AB’yi Trump’ın izinden gitmeye ve Kremlin ile doğrudan görüşmelere başlamaya çağırırken, Avrupa’nın 27 liderinin Brüksel’de gerçekleştirdiği zirvede Ukrayna’yı destekleyen ortak kararların onaylanmasını da engelledi.

Foster, “Orban Putin’i gerçekten seviyor ve onun müttefiki olmak istiyor ama aynı zamanda kendisini Avrupa Birliği ve küreselleşmeye karşı bir tür direnişin lideri olarak gösterme gücüne sahip olmayı da seviyor,” diye ekledi.

Fransa iki askeri üssün kontrolünü devrederek Senegal’den çekilme sürecini başlattı

Fransa, Batı Afrika ülkesinden çekilme sürecini başlatırken iki askeri üssün kontrolünü Senegal’e devretti.

Fransa Senegal’den resmi çekilme prosedürünü başlattı. Bu kapsamda Fransız yetkililer cuma günü itibarıyla iki askeri tesisin kontrolünün Batı Afrika ülkesine geri verildiğini açıkladı.

Devir teslim, Senegal Cumhurbaşkanı Bassirou Diomaye Faye’nin geçen yılın sonlarında tüm yabancı askerlerin ülkeyi terk etmesini emretmesinin ardından gerçekleşti.

Senegal’deki Fransız Büyükelçiliği cuma günü yaptığı açıklamada, “Fransız tarafı 7 Mart 2025 Cuma günü Marechal ve Saint-Exupery bölgelerindeki tesis ve konutları Senegal tarafına teslim etti,” dedi.

“Hann Park’ın yakınında bulunan bu semtler, 2024 yazından bu yana iade edilmeye hazırdı.”

Fransa, geri çekilmeyi organize etmek üzere geçtiğimiz ay Dakar ile ortak bir komisyon kurdu. Fransız ordusu geçtiğimiz günlerde ülkedeki askeri üslerinde çalışan 162 Senegallinin işine son verdiğini açıkladı.

Senegal’in yeni hükümeti, birçoklarının baskıcı bir sömürge rejiminin mirası olarak gördüğü Fransız askerlerinin varlığına karşı daha geniş bir bölgesel tepkinin parçası olarak sert bir yaklaşım benimsedi.

Fransa, bazı Afrikalı liderlerin kıtaya yönelik aşağılayıcı olarak nitelendirdikleri yaklaşımları nedeniyle muhalefetle karşılaştı.

Paris son yıllarda kıtadaki, özellikle de Batı’daki askeri varlığını geri çekmeye başladı. Çad, Nijer ve Burkina Faso son dönemde Fransız askerlerini sınır dışı eden ülkeler arasında yer alıyor.

Fransa, Cibuti hariç olmak üzere Senegal’deki 350 asker de dahil olmak üzere Afrika’daki tüm üslerindeki varlığını ciddi oranda azaltmayı planladığını söylüyor. Bunun yerine her bir ülkenin ihtiyaçlarına göre savunma eğitimi ya da hedefe yönelik askeri destek sağlayabileceğini belirtiyor.

Zelenskiy, geniş çaplı Rus saldırısının ardından ‘hava ve deniz ateşkesi’ çağrısı yaptı

Gece boyunca süren bombardıman, Washington’un Ukrayna ile askeri destek ve istihbarat paylaşımını durduracağını açıklamasından günler sonra gerçekleşti.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya’nın gece boyunca ülkesinin enerji altyapısını hedef alan saldırılarının ardından, Cuma günü hava ve deniz ateşkesi çağrısında bulundu.

Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın denizlerinde ve gökyüzünde ‘sessizlik’ olması gerektiğini yineleyen Zelenskiy, “Gerçek barışa giden ilk adımlar, bu savaşın tek kaynağı olan Rusya’nın hayata yönelik bu tür saldırıları durdurmaya zorlanmasını içermelidir,” dedi.

Ukraynalı yetkililer, Rusya’nın gece saatlerinde Ukrayna’nın enerji altyapısını geniş çaplı füze ve insansız hava aracı saldırılarıyla hedef aldığını bildirdi. Yetkililer, saldırılarda aralarında bir çocuğun da bulunduğu en az 10 kişinin yaralandığını açıkladı.

Ukrayna Enerji Bakanı Germen Galuşenko, “Bir kez daha Ukrayna’nın çeşitli bölgelerindeki enerji ve gaz altyapısı yoğun füze ve insansız hava aracı ateşine maruz kaldı,” dedi.

Facebook’ta yaptığı açıklamada, “Mümkün olan her yerde kurtarma ekipleri ve enerji çalışanları saldırının sonuçlarını gidermek için çalışıyor. Elektrik ve gaz arzını istikrara kavuşturmak için gerekli tüm önlemler alınıyor,”diye ekledi.

Saldırıda, Ukrayna’nın devlet petrol ve gaz şirketi Naftogaz’a ait doğal gaz üretim tesisleri zarar gördü. Şirket, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, “Gaz üretimini sağlayan tesisler hasar gördü. Neyse ki can kaybı yaşanmadı,” dedi.

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov ise Cuma günü yaptığı açıklamada, enerji kaynaklarının savaşta meşru bir hedef olduğunu savundu. Peskov, Ukrayna’nın enerji altyapısının ‘askeri sanayi kompleksi ve silah üretimiyle bağlantılı’ olduğunu öne sürdü.

Saldırı, Zelenskiy’nin ABD ile üç yıldır süren savaşı sona erdirme konusundaki görüşmelerin gelecek hafta Suudi Arabistan’da gerçekleşeceğini duyurmasından birkaç saat sonra geldi.

Zelenskiy, Salı günü yaptığı açıklamada, savaşın durdurulması için atılması gereken ilk adımlar arasında enerji ve diğer sivil altyapıya yönelik füze, drone ve bombalı saldırıların durdurulmasını önermişti. Ayrıca Karadeniz’de güvenli nakliyatın sağlanabilmesi için çatışmaların durması gerektiğini belirtti.

Zelenskiy’nin önerileri, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz hafta Londra’daki liderler zirvesinde sunduğu fikirleri de içeriyor. Macron, Le Figaro gazetesine verdiği röportajda, ‘hava, deniz ve enerji altyapısını kapsayacak dört haftalık bir ateşkes’ teklif ettiğini ancak doğu cephesindeki çatışmaların izlenmesinin karmaşık olacağını söyledi.

Fransa Dışişleri Bakanı Joel-Noel Barrot ise geçici bir ateşkesin Avrupa’nın Rusya’nın ‘iyi niyetle hareket edip etmediğini’ değerlendirmesine olanak sağlayacağını belirtti.

“Gerçek barış müzakereleri ancak o zaman başlayabilir,” dedi.

Rusya, Fransa’nın sunduğu barış önerilerine ilişkin kamuoyuna açık bir yorum yapmadı.

Salı günü ayrıca Ukrayna lideri, ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘güçlü liderliği’ altında kalıcı barış için çalışmaya hazır olduğunu duyurdu. Bu açıklama, Zelenskiy’nin geçen hafta Trump ile yaşadığı anlaşmazlığın ardından Beyaz Saray’dan uzaklaşmasının ardından bir geri adım olarak yorumlandı.

ABD, Zelenskiy ile yaşanan kamuya açık anlaşmazlık sonrasında bu hafta Ukrayna’ya askeri yardımı ve istihbarat paylaşımını geçici olarak durdurdu. Ancak yetkililer, Ukrayna’nın hızla müzakere masasına dönmesi halinde istihbarat paylaşımının yeniden başlatılabileceğini belirtti.

Zelenskiy, ABD’den gelen yoğun baskılar karşısında barış görüşmeleri öncesinde taviz vermesi yönünde zorlanırken, Kiev için güvenlik garantileri talep etmeye devam ediyor.

Almanya’nın savunması için özel fon: Hızlı bir mevzuat değişikliği mi?

CDU/CSU ve SPD, borç frenini yeniden düzenleyerek altyapı ve savunma için 500 milyar euroluk özel bir fon oluşturmayı öneriyor. Eski Federal Meclis’in çoğunluğundan faydalanabilmek için artık işlerin hızlı ilerlemesi gerekiyor.

Seçimlerden kısa bir süre sonra ve yeni hükümetin kurulmasına yönelik geçiş döneminde Almanya savunma konusundaki tutumunu netleştirmek zorunda kaldı.

Yeni başbakan olması muhtemel Friedrich Merz, bu hafta altyapı ve savunma için 500 milyar euroluk özel fonlar oluşturmak amacıyla borç freninde bir reform önerdi.

Merz, “Özgürlüğümüze ve kıtamızdaki barışa yönelik tehditler göz önüne alındığında, ne gerekiyorsa artık savunmamız için de geçerli olmalı,” dedi.

İstikşafi görüşmelerin yanı sıra savunma bütçesi konusunda da Federal Meclis’te anlaşmaya varılması gerekiyor.

Oval Ofis’teki skandal AB savunma planlarına yol açtı

ABD Başkanı Donald Trump ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenskiy’nin geçen hafta Oval Ofis’te karşı karşıya gelmesinden bu yana Almanya, Avrupa ve dünya genelinde savunma öncelikli bir konu haline geldi.

Donald Trump, Rusya’nın saldırgan savaşına karşı Ukrayna’ya askeri yardımı geçici olarak askıya aldı ve yakında Rusya ile müzakerelere başlayacağını açıkladı.

27 devlet ve hükümet başkanı, AB Komisyonu ile birlikte ortak bir savunma politikasını güçlendirme planlarını görüşmek üzere Perşembe günü Brüksel’de özel bir zirvede bir araya geldi.

Almanya’nın AB için savunma bütçesi

SPD ve CDU/CSU savunma harcamalarının arttırılması konusunda önceden anlaştı. Almanya ordusu (Bundeswehr) için 100 milyar euroluk özel bir fon planlanıyor. Hava savunma, siber savunma ve çeşitli silahlar, mühimmat ve insansız hava araçları da dahil olmak üzere tam teçhizat sağlanması amaçlanıyor.

CDU/CSU parlamento grubu başkan yardımcısı Johann Wadephul ARD-Hauptstadtstudio’ya verdiği bir mülakatta Almanya’nın AB içinde Ukrayna’yı desteklemek için üç milyar euroluk bir yardımda bulunabileceğini söyledi.

Mevcut Federal Şansölye Olaf Scholz için savunmanın ulusal bir sorumluluk olarak kalması ve savunma harcamalarının üye devletlerin bütçelerinden karşılanması önemli. Görüşmeler başlamadan önce, Ukrayna’nın dikte edilen bir barışı kabul etmek zorunda kalmamasını sağlamanın önemli olduğunu söyledi.

Eski Federal Meclis ile mutabık kalınacak yasa değişikliği

Borç freninde yapılacak bir reformla birkaç yüz milyarlık özel bir fon oluşturmak için Anayasa’da bazı değişiklikler yapılması gerekmektedir. Borç freninde yapılacak köklü bir reform yatırımların temelden belirlenmesini mümkün kılacak ve bu nedenle uzun vadeli bir çözüm.

Özel bir fon tek başına sadece geçici mali kaynaklar sağlayacak. CDU, gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde birinin üzerindeki savunma harcamalarını borç freninden muaf tutmayı planlıyor.

SPD, CDU/CSU ve Yeşiller mevcut Federal Meclis’te hala üçte iki çoğunluğa sahip. Borç freni de dahil olmak üzere anayasayı değiştirmek için buna ihtiyaçları var. Ancak yeni Federal Meclis’te AfD ve Sol Parti engelleyici bir azınlığa sahip olacak.

Dolayısıyla -muhtemelen- yeni federal hükümet siyasi olarak eski çoğunluklardan faydalanmak istiyor. Bu nedenle yasanın Mart ayı ortası ya da sonuna kadar parlamentodan geçmesi bekleniyor.

Yasanın eski Federal Meclis tarafından seçimden sonra değiştirilmesi eleştirilse de, yeni hükümet kurulana kadar eski Federal Meclis’in hala yeterli çoğunluğa sahip olması nedeniyle anayasal olarak doğrudur.

Federal Meclis’in özel fonu kabul etmesi halinde, Federal Konsey’in de üçte iki çoğunlukla bunu onaylaması gerekecek. Federal Konsey daha sonra özel fonu reddederse, yasama süreci temelli olarak sona erer. Bu nedenle özel fon artık uygulanamayacak.

Almanlar daha fazla savunma harcamasından yana

RTL ve ntv tarafından Forsa’ya yaptırılan bir ankete göre, Almanların yüzde 71’i savunma harcamalarında büyük bir artış yapılmasının doğru olduğuna inanıyor. Yüzde 24’ü ise buna karşı. En yüksek onay CDU/CSU, SPD ve Yeşiller destekçileri arasında.

Yeşiller Partisi Federal Meclis Grubu Başkanı Katharina Dröge yaptığı açıklamada, CDU’nun ancak şimdi harekete geçmeye başlamasından üzüntü duyduğunu ifade etti. “Nihayetinde Anayasa’da yapılacak bu değişiklikleri kabul edip etmeyeceğimizi göreceğiz.” CDU/CSU ve SPD’nin borç frenini delik deşik etmesini eleştiren Schulz, “Bu da borç freninde köklü bir reform yapmanın daha düzenli, daha şeffaf ve daha akıllıca olup olmayacağı sorusunu akla getiriyor,” dedi.

Katılımcıların yüzde 55’i de Merz’in seçmenlerini kandırdığını söylüyor. CDU lideri için mali paketler üzerinde varılan anlaşma bir rota değişikliği anlamına geliyor. Parlamento, seçim kampanyası sırasında borç freninin hızlı bir şekilde reforme edilmesini hala dışlamıştı.

Ayrıca her zaman bir harcama sorunundan bahsederek, yeni borçlar alınmadan önce bütçede tasarruf yapılması gerektiğini vurgulamıştı.

Soldan eleştiriler ve AfD’den ret

Sol Parti Avrupa’da yeniden silahlanmadan korkuyor. Parti tarafından yapılan ortak açıklamada CDU ve SPD’nin yaklaşımının “tamamen aceleci ve demokratik açıdan son derece tartışmalı” olduğu ve ayrıca “benzeri görülmemiş bir mali boyut” içerdiği belirtildi.

Euronews’e yaptığı açıklamada parti, mevcut mali kaynakların şu an için yeterli olacağını yineledi. “Bu nedenle silahlanma için daha fazla para değil, Bundeswehr’in yeniden düzenlenmesi söz konusu olmalı,” dedi.

Ancak sol seçmenler ikiye bölünmüş durumda. Yüzde 49’u CDU’nun planını desteklerken, yüzde 41’i karşı çıkıyor. Sadece AfD seçmenleri arasında ret oranı onay oranından daha yüksek.

AfD’nin parlamento direktörü Bernd Baumann Euronews’e yaptığı açıklamada, askeri ve altyapı için gerekli fonların akıllıca harcanması halinde bütçede mevcut olacağını söyledi. “AfD bunu kabul etmeyecektir. Almanya’nın gelir sorunu yok, harcama sorunu var.”

RUM BASINI

08.03.2025

Kıbrıslı Rum bir annenin çocuğuna ‘yabancı babadan’ dolayı vatandaşlık verilmedi

Güney Kıbrıs’ta Kamerunlu bir babadan ve Kıbrıslı Rum bir anneden doğan çocuğa vatandaşlık verilmedi.

Güney Kıbrıs’ta var olan ciddi ayrımcılık ve ırkçılık yeni bir mağduriyet hikayesiyle gün yüzüne çıktı. Kamerunlu bir babadan ve Kıbrıslı bir anneden doğan çocuğa vatandaşlık verilmesi reddedildi.

Karma evlilik yapan Kıbrıslı Türklerin çocuklarına vatandaşlık verilmemesi uzun zamandır tartışılmaya devam ederken, bu kez Kıbrıslı Rum bir anneden ve yabancı bir babadan doğan çocuğa vatandaşlık verilmedi.

Gazedda’da yer alan habere göre, 30 Ocak 2025 tarihinde dünyaya gelen çocuğa babanın uyruğu nedeniyle Kıbrıs vatandaşlığı verilmesi reddedildi.

Gerekli tüm belgelerin temin edilmesine rağmen, çocuğun kaydını yaptırmak için başvuruda bulunan anneye, çocuğunun “uyruğu bilinmeyen” olarak kaydedileceği ve vatandaşlık başvurusunun işleme alınmasının onaylanması durumunda üç yıla kadar sürebileceği bildirildi.

Yürürlükteki yasaya rağmen, bürokrasi ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalan anne sosyal medya platformu TikTok üzerinden yayınladığı videoda yaşadığı ayrımcılığı anlatarak, gerekli tüm belgelerle başvuruda bulunmasına rağmen, çocuğunun hakkı olan vatandaşlığı sonunda alacağının garantisi olmadan yıllarca beklemek zorunda kalacağını söyleyerek tepki gösterdi.

Yunanistan, GSI projesindeki jeopolitik riski dün resmen tanıdı

Yunanistan, GSI projesindeki jeopolitik riski dün resmen tanırken, ülkenin Çevre ve Enerji Bakanlığı, kabloyu döşeyecek Fransız şirketine “siyasi bir çözüme kadar” ödeme yapılmayacağı bildirdi.

Yunanistan’ın, Güney Kıbrıs ile Girit arasında deniz altı elektrik bağlantısı kurulmasını öngören “Great Sea Interconnector” (GSI) projesiyle ilgili jeopolitik riskleri resmen kabul ettiği bildirildi.

Alithia haberi “Türkiye Kabloyu Kesti… Yunanistan Elektrik Bağlantısıyla İlgili Jeopolitik Riski Tanıdı” başlığıyla manşete çekti.

Habere göre, 2024 sonundan bu yana gecikme gözlemlenen GSI projesindeki jeopolitik risk, Yunanistan Çevre ve Enerji Bakanlığı tarafından dün resmen tanındı. Bakanlık proje yüklenicisi ADMIE’ye, Fransız kablo şirketi Nexans’a 70 milyon euroluk şubat taksitinin ödenmeyeceğini bildirme talimatı verdi.

Yunan haber siteleri, Girit-Korakia’dan Güney Kıbrıs- “Köfünye”(Geçitkale)  noktaları arasında kurulacak 1,4 milyar euroluk bağlantı için kablo üretimi ve döşeme işlerini üstlenen Fransız Nexans şirketine sözleşme gereği aylardır ödeme yapıldığını ancak dün, şubat taksitinin “jeopolitik unsurlar nedeniyle siyasi bir çözüm bulunana kadar ödeme yapılmaması kararı alındığı” bilgisinin aktarıldığını bildirdi.

Gazete “diplomatik çözüm” ifadesinin, “Levoli Relume” ve “NG Worker” isimli gemilerin, Türkiye’nin engellemesi sebebiyle deniz dibi araştırmalarını yapmadan İtalya’daki üslerine dönmeleriyle bağlantılı olduğunu yazdı.

GSI ile ilgili çalışmaların ilerlemediğini, aksine son aylarda ertelendiğini ancak Rum Yönetiminin zaman zaman “her şeyin iyi gittiği hatta Abu Dabi enerji şirketlerinin projeye ilgi gösterdiğini” açıkladığı hatırlatılan haberde, Rum Sözcü Konstantinos Letimbiotis’in dünkü açıklamasında projeyle ilgili artan jeopolitik riski ve çalışmaların dondurulmasını küçümsemeye çalıştığını yazdı.

Habere göre Letimbiotis projenin uygulamasına getirilen ertelemenin “geçici olduğunu, Fransız şirketinin kablo üretimine normal şekilde devam ettiğini” söyledi.

Haberde Kaşot ve Kerpe adaları hattındaki araştırmaların geçen yaz, Türk donanmasına bağlı gemilerin bölgede görünmesi üzerine kesildiği hatırlatıldı. O zaman “Libya ile yapılan mutabakatın yasadışı olduğu” iddiasıyla Türk tepkisinin devam etmemesini sağlamak amacıyla Yunan Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetridis’in Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile direkt iletişim (kırmızı telefon) kurulmasından söz edildiği belirtilen haberde “kablo çalışmalarında o zamandan beri ilerleme olmadı, Atina son dönemde temkinli görünüyor” ifadesine yer verildi.  

Panayotu: Yurt dışına kan ürünleri satıldığı haberleri gerçek değil

Güney Kıbrıs’taki kan merkezi sorumlusu Andrulla Panayotu, Güney Kıbrıs’ın ABD’ye hellim, balık, elektronik ürünler ve hatta “insan kanı” ihraç ettiğine dair haberlerin gerçeği yansıtmadığını ve yasak olduğunu söyledi.

Güney Kıbrıs’taki kan merkezi sorumlusu Andrulla Panayotu, dün basında yer alan ve Güney Kıbrıs’ın ABD’ye hellim, balık, elektronik ürünler ve hatta “insan kanı” ihraç ettiğine dair haber üzerine açıklamada bulundu.

Haravgi gazetesinde yer alan açıklamasında Rum kesiminin hiçbir kan ürününü yurt dışına ihraç etmediğini dile getiren Panayotu, ilgili mevzuata göre Güney Kıbrıs’tan kan ürünü ihraç edilmesinin yasak olduğunu da söyledi.

Panayotu artan talebin kan yeterliliği konusunda ülkede büyük sorunlar meydana getirdiği bir zamanda, yurt dışına kan ürünleri ihraç edildiğine dair yanlış izlenimlerden kaçınılması için bu açıklamayı yaptığını da belirtti.

Panayotu söz konusu haberde atıfta bulunulan kanın, özel testlerle alakalı numunelerle ilgili olduğuna dair inancını da ifade etti.

Rum basını: Hristodulidis, Ukrayna’yla ilgili toplantıya Türkiye’nin de çağrılmasından rahatsız oldu

Rum basını, Nikos Hristodulidis’in Güney Kıbrıs’ın, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki gelişmelerle ilgili olarak üçüncü ülkelerle yapacağı görüşmelere Türkiye’nin de çağrılmasından rahatsızlık duyduğunu yazdı.

Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis Güney Kıbrıs’ın, Avrupa ülkelerinin Ukrayna’daki gelişmelerle ilgili olarak üçüncü ülkelerle yapacağı görüşmelere Türkiye’nin de katılmasına karşı olduklarını söyledi.

Haravgi gazetesi “Başkan Ukrayna’yla İlgili Toplantıya Türkiye’nin de Çağrılmasından Rahatsız Oldu” başlığıyla yer verdiği haberinde, Hristodulidis’in bu açıklamayı Brüksel’deki olağanüstü Avrupa Konseyi toplantısına gelişinde yaptığını yazdı.

Gazeteye göre Hristodulidis açıklamasında, Türkiye’nin Rusya karşısındaki Avrupa yaptırımlarını sürekli ihlal eden ve Rusya karşısındaki Avrupa yaptırımlarından kendi menfaatleri için faydalanan bir ülke olduğunu da öne sürdü.

Ukrayna’daki gelişmelerle ilgili yapılan görüşme konusunda ise savaşın bitmesi aynı zamanda Ukrayna’nın egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı duyulmasının temel beklentiler olduğunu dile getiren Hristodulidis, Avrupa Birliği (AB) olarak savaşın bitmesiyle ilgili bu çabanın baş rol oyuncuları olmaları gerektiğini, çünkü Ukrayna’nın Avrupa’yla sınırı bulunduğunu dile getirdi.

Bu çerçevede AB’nin yalnızca bazı üye devletlerinin katılımıyla gerçekleştirilen tüm bu toplantıların, AB olarak göstermeleri gereken birliğe katkı sağlamadığını ifade eden Hristodulidis, AB içinde halihazırda tepki gösteren bazı devletler bulunduğunu söyledi.

Hristodulidis, bu toplantılara örneğin Türkiye’nin de çağrılmasına işaret etmeden geçemeyeceğini de ifade ederek, Türkiye’nin Rusya Federasyonu karşısındaki Avrupa yaptırımlarını sürekli ihlal eden ve Rusya karşısındaki Avrupa yaptırımlarından kendi menfaatleri için faydalanan bir ülke olduğuna dair iddiasını yineledi.

Konuyla ilgili olarak Türkiye’yle diyalog kurmak isteyen AB üye devletlerinin yaklaşımının nasıl yönetilebileceğine dair bir soruya karşılık ise Hristodulidis, AB’nin, 27 üye devleti de dahil olmak üzere bir role sahip olması gerektiğini ifade ederek Türkiye’nin şu an AB yaptırımlarıyla aynı hizada olmayan bir ülke olduğunu söyledi.

Hristodulidis sözlerinin devamında, “Avrupa topraklarını yasa dışı bir şekilde elinde tutan bir ülkenin güvenlik ve garantilerle ilgili konularda nasıl herhangi bir rol oynayabileceği” sorusunu da sordu.

Tartışılan olası garantilerin BM aracılığıyla mı sağlanacağının ele alınacağını da dile getiren Hristodulidis, bu boyutun önemli olduğuna işaret ederek AB’nin 27 üye devleti olduğunu ve bu 27 üye devletin oyu ve onayının gerektiğini ifade etti.

Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak Cenevre’de gerçekleştirilecek gayriresmi görüşme konusunda ise Hristodulidis, Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa’yla konuştuğunu ve Costa’nın kendisini Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşme konusunda bilgilendirdiğini dile getirdi.

Hristodulidis, Cenevre’deki toplantıdan önce BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le telefonda görüşeceğini de söyledi.

Hristodulidis, Guterres’in Cenevre toplantısının ardından AB tarafından hem üzerinde mutabakata varılan çerçeveden sapamayacak Kıbrıs çözümünün şekli hem de AB’nin ilke ve değerlerine saygı duyulması gerektiği konusunda mesajlar gönderileceği 20 Mart’ta yapılacak Avrupa Konseyi toplantısında da olacağını sözlerine ekledi.

Fileleftheros gazetesi de “Türkiye’ye Pencereyi Kapatmak İstiyorlar” başlıklı haberinde, Rum kesimi ile Atina’nın bazı AB üye devletlerinin Ukrayna meselesi ve Avrupa savunmasıyla ilgili konularda Türkiye’ye bir pencere açma konusundaki hareketlerine tepki gösterdiklerini yazdı.

Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis ile Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in konuyla ilgili itirazlarını dün gerçekleştirilen Avrupa Konseyi toplantısında ortaya koyduklarını yazan gazete, iki ülkeyi kaygılandıran konulardan birinin de Türkiye’nin geçen pazar Londra’da gerçekleştirilen gayriresmi toplantıda yer alması olduğuna işaret etti.

Alithia ise konuyla ilgili habere “Hristodulidis İngilizleri ve Avrupalıları Türkiye’nin Ukrayna’yla İlgili Toplantıya Davet Edilmesiyle İlgili Olarak Azarladı” başlığıyla yer verdi.

Ewa Isabella Künzel’in avukatı dava içinde dava talep etti: Dava 19 Mart’ta yapılacak

Alman vatandaşı Ewa Isabella Kunzel’in, KKTC’deki eski Rum malları üzerine inşa edilen konutların satışında aracılık yapması nedeniyle Rum Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada, savunma tarafı, Rum polisinin yasadışı delil topladığı gerekçesiyle dava içinde dava talep etti. Duruşma 19 Mart’ta yapılacak.

KKTC’deki eski Rum malları üzerine inşa edilen konutların satışında aracılık yapmakla suçlanan Ewa Isabella Kunzel isimli Alman kadının Rum Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davasının dünkü duruşmasında savunma tarafının, Rum polisinin yasadışı yöntemle delil topladığı gerekçesiyle dava içinde dava talep ettiği, bu duruşmanın 19 Mart’ta yapılacağı bildirildi.

Politis’in haberine göre Ewa Isabella Kunzel’in avukatı dava içinde dava talebine gerekçe olarak  Rum polisinin, Kunzel’in telefonuna el koyması ve üzerinde ileri araştırma yapması, onu tercüman ve avukatı olmadan sorgulaması ve tutukluluk emri almak üzere çıkardığı mahkemede de tercüman ve avukat olmaması nedeniyle Anayasa’nın 11, 12, 13, 15, 17, 30, 35 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1, 5, 6 ve 8’inci maddelerinin ihlal edilmesini  gösterdi.

İddia makamının, Künzel hakkında tutuklama emri bulunduğunu ve Ada’ya geldiğinde Larnaka Havalimanı’nda tutuklandığını, polisin Künzel’in cep telefonuna el koyma hakkı bulunduğu için  Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilmediğini belirttiği kaydedilen haberde Ağır Ceza yargıcının, dava içinde dava sürecini gerektirecek şartlar olup olmadığına hükmetmek için iki tarafı 19 Mart’ta dinleyeceği belirtildi.

Habere göre dava içinde dava talebi öncesinde iddia makamı, Künzel’e isnat edilen 44 suç listesine, Esentepe’de  içerisinde “Olive Trees” sitesinin bulunduğu araziyle ilgili şahadetin de eklenmesiyle listedeki suç sayısı 46’ya yükseldi.

Cenevre’de Beşli Konferans için davetler gönderildi: İşte Rum basının öne çıkan başlıklar

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum lider Nikos Hristodulidis’e 17-18 Mart’ta Cenevre’de düzenlenecek gayrıresmi beşli konferans için davet mektubu gönderdi. Hristodulidis, “Uzlaşılmış çözüm dışında hiçbir şeyi görüşmeyeceğiz” derken, Tatar’ın ise farklı bir çerçevede ısrar ettiği yorumları yapıldı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum Yönetimi lideri Nikos Hristodulidis’e, 17-18 Mart tarihlerinde Cenevre’de gerçekleştirilecek gayrıresmi beşli konferans için davet mektubu göndermesi Rum basınında da geniş yer buldu.

Fileleftheros ve diğer gazeteler, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Rum Yönetimi lideri Nikos Hristodulidis ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a, beşli konferansa katılmaları için resmi davet mektubu gönderdiğini, Hristodulidis’in dün yaptığı açıklamayla daveti doğruladığını yazdılar.

Gazete: “Yeni Dinamizm İçin Başlangıç Noktası – BM Genel Sekreteri Liderlerden Ne İstiyor, Cenevre Öncesinde Her Biri Farklı Görüşte” başlıkları altında verdiği haberinde, Guterres’in Cenevre görüşmesi için liderlere gönderdiği davet mektubuna dayanarak, Genel Sekreter’in görüşmeye “olumlu bir havayla yaklaştığı” iddiasında bulundu.

Gazete, Guterres’in mektubunda, “Cenevre’deki üç görüşmeden, özellikle de 18 Mart’taki görüşmeden elle tutulur bir sonuç çıkmasını beklediği izleniminin oluşmasına izin vererek, taraflardan ne beklediğinin işaretini verdiğini” iddia etti.

Guterres’in mektubunda “Cenevre’deki gayrıresmi toplantının amacının, Kıbrıs sorununun gelecekteki gidişatı için özlü bir görüşme gerçekleştirilmesi olduğunu, BM’nin Kıbrıs sorununda ileri gidilebilmesi amacıyla Kıbrıs’taki liderleri desteklemeyi taahhüt ettiğini ve görüşmelerin, gelecek için daha olumlu bir dinamiğin başlaması amacıyla diyaloğun yenilenmesi amacını güttüğünü” vurguladığını aktaran gazete, Cenevre’de 17 Mart’ta yemek ve 18 Mart tarihinde ise ikili görüşme ve beşli konferansın gerçekleştirilmesinin planlandığını hatırlattı.

HRİSTODULİDİS UZLAŞILMIŞ ÇÖZÜMDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖRÜŞMEYECEĞİNİ AÇIKLADI

Gazete haberinin devamında, Rum lider Hristodulidis’in dün mektubu almasının ardından yaptığı açıklamada, “uzlaşılmış çözümün dışında hiçbir şeyi görüşmeyeceği” mesajını verdiğini aktardı.

Habere göre Hristodulidis açıklamasında, “Cenevre’de olumlu bir sonuç çıkması için hazırlık yaptığını” belirterek, “Hedefimiz, müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden, uzlaşılmış çerçeve temelinde yeniden başlamasıdır. Başka bir şeyi görüşmeyiz” şeklinde konuştu.

Hristodulidis: “Yukarıda belirttiğim çerçeve dahilinde elimizden geleni yapacağız. Başka herhangi bir çözüm şeklini ya da işgali sağlamlaştırmayı amaçlayan herhangi bir eylem veya önlemi ya da Kıbrıs sorununa farklı şekilli bir çözüm altyapısının oluşturulmasını görüşmeyiz” ifadelerini kullandı.

Gazete, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın açıklamalarını da okuyucuya yansıttığı haberinde, Tatar’ın çerçeve dışında hareket etmekte ve tüm süreci zora sokmakta ısrar ettiği yorumunda bulundu.

ELAM DIŞINDAKİ PARTİLER HRİSTODULİDİS’LE CENEVRE’YE GİDİYOR 

Gazete haberinin devamında ise, Hristodulidis’in son gerçekleştirilen Ulusal Konsey toplantısında Rum siyasi parti liderlerine, kendisiyle Cenevre’ye gelmeleri davetinde bulunduğunu, bu davetin ELAM dışındaki tüm partilerce kabul edildiğini yazdı.

Haberde, ELAM’ın Cenevre’ye gitmeyeceği belirtilirken, Kıbrıs Rum siyasi partilerinin aksine hiçbir Kıbrıs Türk siyasi partinin Cenevre’ye “gelmeyecek gibi gözüktüğünü” yazdı.

Gazete, CTP Başkanı Tufan Erhürman’ın “herhangi bir davet almadıklarını” söylediği dünkü açıklamalarına da yer verdi.

Diğer gazeteler ise konuya ilişkin haberlerini şu başlıklarla yansıttılar:

ALİTHİA: ELAM Hariç Hepsi Cenevre’ye Gidiyor – Diğer Tarafta Erhürman Tatar’ı Kendilerini Davet Etmemekle Suçluyor – Tatar Yine AB’de İki Ayrı Devlet Hayali Kuruyor

HARAVGİ: Başkan, İşgalin Sağlamlaşmasını Amaçlayan Çözüm Şekillerini Görüşmeyeceğini Açıkladı – Ersin Tatar’da Beşli Konferansa Resmen Davet Edildi

POLİTİS: Beşli Konferansa İlişkin Başkanlık Endişeleri – Çerçeve Temelinde Diyalog

Kazakistan Dışişleri Bakanı Nurtileu’dan “Tarihi” Güney Kıbrıs ziyareti

Kazakistan Dışişleri Bakanı Murat Nurtileu, Güney Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ilk resmi ziyarette Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le bir araya geldi. Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi ele alınırken, ziyaretin Türkiye ile Kazakistan arasında diplomatik gerilime yol açtığı iddia edildi.

Kazakistan Dışişleri Bakanı Murat Nurtileu, Güney Kıbrıs’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret çerçevesinde dün Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le görüştü.

Fileleftheros gazetesi, Kazakistan Dışişleri Bakanı Murat Nurtileu’nun Güney Kıbrıs’a ilk resmi ziyaretine dün Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’le görüşerek başladığını yazdı.

Gazete, Hristodulidis’in Nurtileu’yla görüşmesi sırasında, Nurtileu’nun Güney Kıbrıs ziyaretini “tarihi bir ziyaret” şeklinde nitelendirdiğini belirterek kendisinin de dışişleri bakanı olduğu dönemde Kazakistan’ı ziyaret ettiğini ve iki ülke arasında çifte vergilendirmeden kaçınma anlaşması imzalandığını hatırlattığını aktardı.

Hristodulidis ayrıca, Kazakistan’la ilişkileri güçlendirmeye hazır olduklarını, doğrudan uçuşların gerçekleştirilmesi ihtimalinin ise bu duruma katkı sağlayacağını ifade etti.

Gazete, Nurtileu’nun bugün de Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos’la görüşeceğini belirtirken, Nurtileu’nun ziyaretinden Türkiye’nin rahatsızlık duyduğunu iddia etti.

Haberde, Nurtileu’nun Güney Kıbrıs ziyaretinin, Türkiye’nin Kazakistan devlet uçağının Türkiye hava sahasından geçmesine izin vermemesi ve Nurtileu’nun özel havayolu uçuşuyla Güney’e gitmek zorunda kalması sebebiyle geç başladığı iddiasında bulunulurken Türkiye’nin ayrıca, Kazak bakanın Ankara ziyaretinin iptal edildiğini de Kazakistan makamlara bildirdiği savunuldu.

ORTADOĞU

08.03.2025

Suriye’de güvenlik güçleri ile Esad yanlıları arasında çıkan çatışmalarda onlarca kişi öldü

Çatışmalar, Beşar Esad’ın Aralık ayında isyancılar tarafından devrilmesinden bu yana Suriye’de yaşanan en ölümcül şiddet olayı oldu.

Bir savaş gözlemcisine göre, Suriye güvenlik güçleri ile devrik lider Beşar Esad’a bağlı savaşçılar arasında çıkan çatışmalarda 70’ten fazla kişi öldü ve onlarca kişi yaralandı.

Devlet medyasının bildirdiğine göre, Suriye’nin yeni yetkilileri durumu kontrol altına almak amacıyla ülkenin kuzeybatısındaki Lazkiye ve Tartus kentlerine gece boyunca güvenlik takviyeleri gönderdi. Kıyı bölgesi Esad’ın azınlık Alevi mezhebinin kalbi ve ülkenin eski başkanının destek üssü olmaya devam ediyor.

Perşembe günü yaşanan şiddet olayları, Esad’ın Aralık ayı başında Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki isyancı gruplar tarafından iktidardan uzaklaştırılmasından bu yana yaşanan en kötü şiddet olaylarıydı.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 35 devlet gücü mensubu, 32 Esad yanlısı savaşçı ve dört sivilin öldüğünü, onlarca kişinin de yaralandığını açıkladı. Ölü sayısı Euronews tarafından bağımsız olarak doğrulanamadı.

Lazkiye Emniyet Müdürü Yarbay Mustafa Kuneyfati’ye göre çatışmalar, hükümet güçlerinin Lazkiye’deki bir güvenlik operasyonu sırasında Esad’a bağlı milis grupları tarafından pusuya düşürülmesiyle başladı.

Savunma Bakanlığı’nda görevli Albay Hasan Abdül Gani Lazkiye’deki Esad yanlılarına bir uyarıda bulundu.

“Binlerce kişi silahlarını teslim edip ailelerine dönmeyi seçti, bazıları ise kaçmakta ve katilleri ve suçluları savunmak için ölmekte ısrar ediyor,” diyen Gani, devlet medyasına şu açıklamayı yaptı: “Seçim açık: silahlarınızı bırakın ya da kaçınılmaz kaderinizle yüzleşin.”

Esad’ın devrilmesinden bu yana Alevi mezhebi mensuplarına karşı bazı saldırılar düzenlenmiş olsa da, devlet başkanı olarak ilan edilen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmet Hüseyin eş-Şara liderliğindeki yeni geçiş hükümeti toplu cezalandırmaya ya da mezhepsel intikama karşı olduğunu açıkladı.

Azınlık mensupları, Esad’ın düşüşüne kadar başta ordu ve güvenlik kurumları olmak üzere ülkede üst düzey görevlerde bulunmuşlardı.

Şam hükümeti geçtiğimiz haftalarda güvenlik güçlerine yönelik saldırılardan Esad yanlılarını sorumlu tuttu.

Cuma sabahı Lazkiye’de çok sayıda hükümet askeri konuşlandırıldı ve şehirde ve diğer kıyı bölgelerinde sokağa çıkma yasağı uygulandı.

Güvenlik güçleri bir mahallede bazı çatışmalar yaşandığını ancak şehrin büyük bölümünün sakin ve hükümetin kontrolü altında olduğunu söyledi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abdurrahman, kıyı bölgesine yakın Baniyas ve Jableh kasabalarının dış mahallelerinin hala Esad yanlılarının kontrolü altında olduğunu söyledi. Esad’ın memleketi Kardaha ve civardaki birkaç Alevi köyünün de hükümet kontrolü dışında olduğunu ekledi.

Suriye’nin yeni yöneticileri ülkenin güneyinde de güvenlik sorunuyla karşı karşıya. Yetkililer bu hafta başında hükümet güçleriyle silahlı gruplar arasında çıkan şiddetli çatışmalarda en az 15 kişinin öldüğünü bildirdi.

İsrail Gazze ablukasını sürdürüyor; Müslüman ülkeler Mısır liderliğindeki planı onaylıyor

İsrail güçleri, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun hükümetinin Gazze Şeridi’ne uyguladığı bir haftalık ablukayı sona erdirme yönündeki küresel çağrılara karşı çıkmasının ardından, Gazze’ye yönelik saldırılarını artırarak Rafah’ta iki Filistinliyi öldürdü.

İslam İşbirliği Teşkilatı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ni ele geçirip “Orta Doğu Rivierası”na dönüştürme önerisine karşı , Mısır öncülüğünde Gazze’nin yeniden inşası için sunulan öneriyi destekliyor.

İsrail’in Gazze ablukası kaldırılmazsa Husiler saldırılarına devam edecek

Yemen’deki Husiler, İsrail’in Gazze’ye yönelik yardım ablukasını dört gün içinde kaldırmaması halinde deniz operasyonlarını yeniden başlatacaklarını söyledi. İsrail’in Gazze’ye savaş açmasından bu yana Husiler, Kızıldeniz’deki ticari ve askeri gemilere onlarca saldırı düzenledi.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir