Kâtip Çelebi, Şubat 1609’da İstanbul’da doğmuş, 1657 yılında vefat etmiştir. Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyılda yetişmiş önde gelen âlimlerinden biri olan Kâtip Çelebi’nin asıl adı Mustafa, babasının adı ise Abdullah’tır. Babası Enderun’da yetişmiş, silahdarlık görevinde bulunmuştur. Ulema arasında Kâtip Çelebi, Divan-ı Hümâyun mensupları arasında ise Hacı Halîfe olarak tanınmıştır. 14 yaşına kadar İsâ Halîfe el-Kırımî, İlyas Hoca, Böğrü Ahmed Çelebi gibi ilim insanlarından özel dersler almıştır. 14 yaşına geldiğinde ise babası onun için maaşından para ayırmış ve yanına almıştır. Bu sürede hesap ve siyakat öğrenme imkânı bulmuştur. 1623-1624 yılları arasında ilk seferine çıkmıştır. Bir sonraki seferi ise 1625-1626 yıllarında olmuş ve Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’tan Musul’a döndüğü sırada önce babasını ardından da amcasını kaybetmiştir. Bu olay üzerine akrabaları tarafından Diyarbakır’a götürülmüştür. Bir süre burada yaşayan Kâtip Çelebi, Mehmed Halife tarafından Süvari Muhasebesi Kalemi ’ne yazdırılmıştır. İstanbul’a geri döndüğünde Fatih Camii’nde vaaz veren Kadızâde Mehmed Efendi’nden oldukça etkilenmiş ve onun öğrencisi olmaya karar vermiştir. Kadızâde Mehmet Efendi’den aldığı derslere Hemedan Seferi’ne çıkması dolayısıyla ara vermiştir. Seferden döndüğünde ise derslerine devam etmiştir. 1633 yılında İran Seferi’ne, 1635 yılına geldiğinde ise IV. Murad’ın Revan seferine katılmıştır. Bu sefer sonrası hayatının geri kalanında ilimle ilgilenmiştir. 1638’de düzenlenen Bağdat Seferi’ne katılmamış, kendisine maliye kaleminde görev verilmiştir. Bu görev süresince Kiçi Mehmed Efendi, Vaiz Veli Efendi, A’rec Mustafa Efendi gibi önemli ilim insanlarından ders almıştır. Bu kişiler arasında A’rec Mustafa Efendi, Kâtip Çelebi’nin hayatını oldukça etkileyen kişilerden birisi olmuştur. Kâtip Çelebi, A’rec Mustafa Efendi’nin yardımıyla Zîc-i Uluğ Bey’den takvim yapma usulünü öğrenmiştir. Eserlerini kaleme alan Kâtip Çelebi öncelikle Keşfü’z-Zünûn ve Arapça Fezleke’yi ardından da Süllemü’l-vusûl’ü tamamlamıştır. 1645-1646 yılındaki Girit Seferi sırasında haritalar ve muhtelif eserler üzerinde çalışma yapma imkânı bulmuştur. 1648 yılında Takvîmü’t-Tevârîh’i yazmış, eserini Şeyhülislam Abdurrahim Efendi’ye sunmuştur. Tarih-i Kostantiniyye, Tuhfetü’l-Kibâr, Fezleke, Düstûrü’l-Amel kaleme aldığı diğer eserlerindendir. Keşfü’z-Zünûn’da İran Seferi’nden dönüşte Diyarbakır’da ilim insanlarıyla sohbetlerinde ve incelediği kitaplarda elde ettiği bilgiler etkili olmuştur. Düstûrü’l-Amel, tarih felsefesi ve toplum görüşüne dair bilgiler ihtiva etmesinin yanı sıra Osmanlı Devleti ve toplumundaki sorunlara bir çözüm aramak üzere yazılmıştır. Uluğ Bey’den öğrendiği takvim yapma usulü Takvîmü’t-Tevârîh adlı eserini yazarken kullanmıştır. Cihannümâ, Mîzânü’l-hak ve Süllemü’l-vusûl adlı eserleri otobiyografik bir eser niteliğindedir. Ayrıca Cihannümâ adlı eserini kaleme alırken kullandığı usul ve yenilikleri coğrafya alanında önemli bir yere sahiptir. Tuhfetu’l-Ahyâr” ise bir nevi ansiklopedik türde el yazması niteliğinde bir eserdir.
Tarih, coğrafya, bibliyografya, siyaset bilimi ve daha birçok alana ilgi duyan aynı zamanda bir müellif olan Kâtip Çelebi, bu alanlarda rehber, kendisinden sonra gelecek nesillere ilham olacak eserler vermiştir. Pozitif bilimi ve hür düşünceyi temsil eden Kâtip Çelebi, 17. yüzyıla önemli bir âlim olarak damga vurmuştur.