Abbasi Devleti’nin siyasî anlamda güç kaybetmesi İslâm dünyası üzerinde birleştirici etkisinin ve hâkimiyetinin azalmasına sebebiyet vermiştir. Bu durum İslâm dünyasında sarsıcı olarak kabul edilen siyasî ve sosyal olayların yaşanmasına zemin hazırlamıştır. O dönemde Mısır’da kurulmuş olan Fatımîler, Abbasilerin zayıflamasını fırsat bilmiş ve topraklarını onların aleyhine genişletmek istemişlerdir. Fatımîlerin bu hareketi yalnızca siyasî ya da askerî bir durumun sonucu olarak kalmamış aynı ölçüde Batınîlik düşüncesi de yayılmaya başlamıştır. O dönemde yaşanan önemli bir diğer gelişme ise siyasî bir teşekkül olarak tarih sahnesine çıkan Büyük Selçukluların 1040 yılında Dandanakan Savaşı’nda Gazneli Devleti’ne karşı aldıkları galibiyet olmuş, bu durum onların siyasî arenada söz sahibi olmalarını sağlamıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin çağdaşı olan Fatımîlerin dinî fikirlerini yaymayı hedefleme (Batınîlik hareketi) ve bu doğrultuda çeşitli tarikatları aracı kılmaları karşısında Selçuklular onlara karşı mücadele edebilmek amacıyla ilmîn temel olduğu politikalar uygulamışlardır. Askerî uygulamalara tercih edilen bu politikalar, Selçuklu veziri Nizâm’ül Mülk’ün Türk-İslam anlayışının temel olduğu Nizamiye Medreseleri’nin kurmasıyla sonuçlanmıştır. Öte yandan Batınî hareketine karşı kurulan Nizamiye Medreseleri İslâmiyet’in korunmasını sağlayan önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu medreselerin bir diğer özelliği ise bünyelerine bağlanmış olan ve maddî gelir sağlayan çeşitli vakıflar olmuştur. Zira bu vakıfların medreseler üzerindeki katkısı o dönem için bir ilk olan eğitimde fırsat eşitliği yaratması olmuştur.
Nizamiye Medreselerinde verilen eğitimler sayesinde kurucusu olan Nizâm’ül Mülk devrinden itibaren ilmî, dinî ve ahlakî anlamda iyi eğitim almış nesiller yetiştirilmiştir. Önemli bir devlet adamı olan vezir Nizâm’ül Mülk’ün bu başarıyı sağlanmasında eğitim politikaları, medreselerde verilecek dersler gibi konular üzerinde titizlikle çalışması etkili olmuştur. Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Kur’an-ı Kerim Kıraati gibi dinî derslerin yanı sıra Arap-Fars Edebiyatı, Mantık, Tıp, Riyaziye, Nücûm (Astroloji), Tabiiyat (Coğrafya) gibi pozitif bilimlere ait dersler verilmesi, çeşitli vakıflar ile maddî açıdan desteklenmesi, öğrencilere burs verilmesi, oluşturulan zengin kütüphaneler Nizamiye Medreseleri’nin öncü olmasını sağlamıştır. Bu özellikleri ile Nizamiye Medreseleri dönemin ilmî, dinî ve siyasî yapısı üzerinde derin etki bırakmıştır. Değişik bölgelerden bu medreselere eğitim almak için gelen öğrenciler kendi ülkelerine geri dönmüşler ve çeşitli görevler üstlenmişlerdir. Bu durum İslâmiyet’in ve Sünniliğin o bölgelerde yayılmasını sağlamıştır. Batınîlik hareketine karşı mücadele edilmesinin ve İslâmiyet’in korunmasının temel olduğu Nizamiye Medreseleri, Selçukluların bürokrat ihtiyacının karşılamasının yanı sıra Türklerin savaşçı alp tipiyle, İslam’ın gazilik anlayışını birleştiren bir insan modeli yetiştirmeyi sağlayan bir kurum olmuştur. Ayrıca bu medreseler dönemin önde gelen bilim insanlarının eğitim vermelerini sağladıkları gibi daha sonraki süreçte alanında söz sahibi olacak İmam Gazalî, İmamü’l-Harameyn Cüveynî, Zekeriya Tebrizî ve Ebû İshak eş-Şirazî gibi kişilerin yetişmelerini de sağlamıştır.Nizamiye Medreseleri’nin açılmasına sebep olarak görülen olayı İslâm âlimi olan Kazvinî şöyle anlatmıştır: Bir gün Sultan Alparslan veziri Nizâm’ül Mülk ile Nişabur’daki caminin kapısı önünde elbiseleri perişan halde olan gençleri görmüş ve bunun sebebini vezirine sormuştur. Bu soruya karşılık veziri “Bunlar, insanların en şereflileri olup dünya zevki bulunmayan ilim talipleridir” cevabını vermiştir. Bunun üzerine Sultan Alparslan bir yurt inşa edilmesini ve bu kişilere maaş verilmesini emretmiştir.
Belh, Nişabur, Basra, Bağdat, Musul, Rey, İsfahan, Herat gibi çeşitli yerlerde kurulan Nizamiye Medreseleri Türk Dünyası’nın sistemli ilk eğitim kurumları arasında yer almış, sadece Türkiye’de değil dünyada da günümüz modern yükseköğretiminin temeli olarak kabul edilmiştir.