Tarihsel Arka Plan:
Kıbrıs adası Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1571’de fethedilmiştir. Kıbrıs, tarihin hiçbir döneminde Yunan hükümranlığı altında bulunmamıştır. Ancak Yunanistan’ın asılsız tarih tezleri ve Kıbrıs Adası’nda yunanca konuşan Rumların kendilerini Yunan sanmaları, hiçbir istinat noktası olmamasına rağmen adanın Helenik Yunanistan’a ait olduğunu sanmalarına neden olmuştur. Adada tarihi süreç içerisinde Hitit, Fenike, Pers, Mısır, Makedonlar, Romalılar, İngilizler, Cenevizler ve Venediklilerin hakimiyet sürdüğü bilinmektedir.
1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonucunda, Rusların ilerleyişini durdurmak amacıyla Kıbrıs Adası İngiltere’ye kiralanmıştır.
İngiltere 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın yapımının bitmesi ve Hindistan sömürge yolunun güvenliğini sağlamak amacıyla Doğu Akdeniz’de sabit bir üs konumunda olan Kıbrıs Adasını stratejik amaçları için Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu gerekçe göstererek kiralamıştır.
5 Kasım 1914 yılında ise Osmanlı Devleti’nin İttifak Devletlerinin yanında I. Dünya Savaşı’na girmesini gerekçe göstererek adayı kendi topraklarına dahil ettiğini açıklamıştır. İngilizler tarafından Kıbrıs Adası 1925 yılında Kraliyet Taç Kolonisi ilan edilmiştir.
1954 yılında Yunanistan; adanın kendi topraklarına dahil planı olan Enosis doğrultusunda, konuyu Birleşmiş Milletlere taşımasına rağmen BM Genel Kurulu –halkların hak eşitliği ve kendi kaderini tayini ilkesi hususunda- red oyu kullanarak son kararını açıklamıştır.
Rumların adayı Türksüzleştirme politikaları doğrultusunda EOKA terör örgütü, 1 Nisan 1955 tarihinde Grivas tarafından kurularak bizzat Türkleri hedef alan kanlı eylemlerine başlamıştır. 1960 anayasasının Rum tarafınca ihlali ve 1974 Barış Harekatı, adada iki ayrı siyasi yapının oluşmasına yol açmıştır.
Güncel Jeopolitik Dinamikler:
Kıbrıs’ta tarih tekerrür etmektedir.
EOKA terör örgütünün uzantısı olarak bilinen “Devrimci Özgürlük Savaşçıları Hareketi” Temmuz 2024 tarihi itibariyle, yeniden ortaya çıktı. Örgüt, Yeşil Hat bölgesinde son günlerde gerçekleştirdiği tahrik ve tehdit eylemleriyle EOKA mirasını sürdürme çabası içinde olduğunu ortaya koymuş ve bölgede istikrarsızlık yaratmayı hedeflediğini göstermiştir.
Yunanistan’da örgütün kuruluşunun 50. yıl dönümü nedeniyle okullarda kutlamalar yapılmakta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde mesajlar yayınlanarak halk arasında sloganlar eşliğinde kutlamalar yapıldığı görülmektedir.
ABD’nin 1987 yılından itibaren Kıbrıs Rum kesimine uyguladığı silah ambargosu, 2021 yılında tamamen kaldırılmış olup mevcut kararın her yıl uzatıldığı duyurulmaktadır. Bu cihetle içinde bulunulan durum adada istikrarsızlık riskini ortaya çıkarabilecek duruma evrilmektedir.
Güney Gaz Koridoru olarak Doğu Akdeniz, AB enerji güvenliği konusunda ön plana çıkmaktadır. Tamar, Leviathan, Afrodit ve Zohr gaz sahalarının keşfi, Doğu Akdeniz’i önce bölgesel sonra da küresel anlamda çekim merkezi haline getirmiştir. İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında oluşturulan enerji üçgeni, bölgesel dengeleri önemli ölçüde değiştirmiştir.
Türkiye, kendisini jeopolitik darbelerden ve enerji bağımlılığından korumak için Doğu Akdeniz’de varlık göstermek zorundadır. Libya ve Somali’deki minilateral iş birlikleri bu stratejinin operatif seviyedeki adımlarıdır. Libya ile 2019 yılında yapılan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakat muhtırası Yunanistan ile GKRY-Mısır arasında batıda Türkiye için bir kalkan görevi görmektedir.
Türkiye kendi çıkarlarına öncelik verirken bölgesel güvenlik meselelerine de önem vermek durumundadır.
Kıbrıs artık sadece Akdeniz Havzası’nın sorunu değil, Asya-Pasifikte gerçekleşen kutuplaşmalara kadar uzanan küresel güç mücadelesinin bir düğüm noktasıdır.
Türk dünyasından gelen bazı beklenmedik gelişmeler de bu karmaşık denkleme yeni değişkenler eklemektedir. Türk Devletler Teşkilatına üye olan Kazakistan ve Türkmenistan ile gözlemci üye statüsünde olan Özbekistan’ın GKRY’ye büyükelçi ataması AB ile düzenlenen Birinci AB-Orta Asya Zirvesi’nde komisyon başkanı Ursula von der Leyen’in Orta Asya ülkelerine yönelik 12 milyar Euroluk enerji yatırımı planı Türk Devletleri tarafından GKRY’yi tanıyıcı adımlar atması, KKTC’nin tanınma mücadelesinde yalnızlaşmasına yol açmaktadır. Türkiye’nin “Mavi Vatan Doktrini” konusunda harekete geçmediği her an Türkiye’ye zemin kaybettirmektedir.
Avrupa, enerji güvenliğini arttırmak amacıyla Kıbrıs ve İsrail gaz sahalarının güçlendirilme hamlesini kullanmaya çalışmaktadır. Rus gazına büyük ölçüde bağlı olan AB üyeleri için Doğu Akdeniz gazı büyük ölçüde alternatif olarak görülmektedir.
Mavi Vatan’da 2020’den bu yana varlık göstermeyen ve Doğu Akdeniz’de var olan son sondaj gemisi Abdulhamit Han’ı Karadeniz’e çeken bir Türkiye’den eyleme geçen bir Türkiye pozisyonuna geçmek elzemdir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de MEB ilan etmesi ve Kıbrıs ile deniz yetki alanları otak kullanım antlaşması imzalaması KKTC’nin devlet olarak tanınırlığına güç katarken bölgede bulunan doğalgaz ve petrolün Türkiye ve KKTC eliyle çıkarılması da ülke ekonomilerine ciddi oranda katkı sağlayacaktır.
Bilindiği üzere, ülke devletin sınırlarını tespit eden bir unsurdur. Türkiye Akdeniz’de deniz ülkesini ilan ederek sınırlarını belirlemek zorundadır. Milli güç unsurları Doğu Akdeniz’de doğru şekilde kullanılırsa şayet, “yumurtayı kırmak için çekiç kullanmaya gerek olmadığı” anlaşılacaktır.