
Türklerin yaşadıkları coğrafyanın çetin şartları onları derinden etkilemiştir. Türkler Gök-Tanrı dininin ve bozkır kültürü yaşam tarzının bir gereği olarak tabiattaki varlıkların Tanrı’dan bir parça taşıdıklarını düşünmüş ve nereye giderlerse gitsinler inançlarını da yanlarında götürerek korumuşlardır. Bu varlıklara kutlu varlıklar denilmiş ve hayvanlar bu varlıkların en önemli kısmını oluşturmuştur. Bozkırın zorlu tabiat şartları münâsebetiyle Türkler; bazı hayvanları ulaşım aracı olarak, bazılarını besin ihtiyacını karşılamak üzere, bazı hayvanları da gücü dolayısıyla dinî ve sosyal hayatlarında önemli bir mevkiye yerleştirmişlerdir. Bu durum bir süre sonra bazı hayvanlara kutsallık atfedilmesine neden olmuştur. Bu hayvanların en önemlilerinden biri de kurttur. Kurtlar Orta ve İç Asya’nın hayvancılık ve avcılıkla geçinen topluluklarının en çok korktuğu hayvanlardan biri olmuştur. Bu hayvana fizik kuvveti nedeniyle, alt edilmesi zor olduğundan, tabiatüstü güçler atfedilmiş ve bu hayvana korku ile karışık bir saygı gösterilmiştir. Kurt hemen hemen tüm Türk boylarının kabul ettiği kutsal bir varlıktır. Kurt renklerine göre; Bozkurt, Gök Börü, Ak Kurt, Kızıl Kurt; efsanelerde ise Börü, Börte, Börcü, Asena, Sina, Cina, Cine, Cino, Yaşka olarak adlandırılmaktadır. Türk kültüründe kurt (börü), üstünlük, büyüklük, yiğitlik, devlet, hükümdarlık gibi anlamları temsil etmektedir. Türk milletinin kendisinden türediğine inanılan bir hayvan- ana veya hayvan- ata sembolü olmuştur. Millî bir kült haline gelmiş olan kurdun Tanrı ile bağlantı kurduğuna inanmışlardır. Bu hayvan onlara her alanda özellikle de askerî stratejilerde rehber olmuştur. Şöyle ki kurt öncelikle avına uzaklaşmış görüntüsü vermekte, akabinde de aniden dönerek hızla avını yakalamaktadır. Türkler de kurdun bu taktiğini savaş meydanlarında başarıyla uygulamışlardır. Nitekim bu strateji kadîm Türk askerî literatüründe Turan Taktiği (Kurt kapanı) olarak yerini almıştır. Ayrıca Türk tarihinde alplık vasfı kazanmış yiğitlere de Kök Börü (Bozkurt) unvanı verilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunun en güzel örneğini oluşturmuş ve özellikle yabancı milletler tarafından “Bozkurt” olarak adlandırılmıştır.
Kurt, destan ve efsanelerimizde de önemli bir yer edinmiş, Türkler onun “Göç” emri üzerine Anadolu’ya gelmişlerdir. Gök- kurt Türk’e kutlu göç yolculuğunda kılavuzluk etmiş, ufukta göründüğü takdirde yürüyüş devam etmiş, görünmezse de oraya yerleşmişlerdir. Gök-Türklerin Yaradılış ve Türeyiş efsaneleri, Uygurların Türeyiş Efsanesi kutsal kurda dayanmaktadır. Kurt anlamına gelen Aşina adını taşıyan Gök-Türk Kağanlığı’nın kurucuları tarihimizin en önemli ana kaynaklarında devletin kuruluşunu; “Türk milleti yok olmasın, bir millet olsun diye, babam İlteriş Kağan ile annem İl Bilge Hatun’u Tanrı tepelerinden tutmuş ve üstüne çıkarmış. Bunun üzerine babam, on yedi eri ile Çin’e isyan etmiş. Onun isyan ettiğini, Çin egemenliğinin dışına çıktığını duyan ve ününü alan Türklerin şehirde oturanları dağlara çıkmış ve dağdakiler de şehre inmiştir. Tanrı güç verdiği için babam kağanın ordusu kurt gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş” şeklinde ifade etmiştir. Devlet kurulduktan sonra kurt başlı sancak kullanmış ve kurt sancaklarımızdan günümüze kadar inmemiştir.
Kurt, sonraki yüzyıllarda Oğuz Kağan Destanı’nda, Dede Korkut Hikayeleri’nde, 12 hayvanlı Türk takviminde, Türk kozmoloji anlayışında büyük ayı takımyıldızını oluşturan hayvan olarak da karşımıza çıkmıştır. Halk inançlarında dişini üzerinde taşımanın nazara iyi geleceği düşünülerek gelinlere ve bebeklere takılmıştır. Kurdun kutsallığı Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de devam etmiş ve günümüze kadar bütün Türk dünyasında yaşayan bir gelenek halini almıştır. Kısacası BOZKURT, TÜRK’ÜN SEMBOLÜDÜR.