TÜRKLERDE DEVLET VE ORDU MÜZİĞİ -1

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 6 Dk. Okuma
6 Dk. Okuma

Türk kültüründe askerî müziğin hükümdar alameti ve devlet sembolü olarak kullanılması Hun Devleti dönemine, millî marşların kabulünün neredeyse iki bin yıl öncesine gitmektedir. Bu nedenle dünyada millî marş geleneğini ilk başlatanların Türkler olduğu bir çok çalışmada dile getirilmiştir. Mahmut Ragıp Gazimihal, Mısır ordusunda kısa boruların; Sümer ordusunda iri davulların varlığı bilinmekle birlikte davul, zurna, boru ve zil gibi aletleri resmî tören ve ordularda takım halinde çaldırma geleneğinin Türkistan kökenli olduğunu nakletmiştir. Nitekim bir MÖ II. yüzyıl Çin kaynağında Çin’de böyle bir takımın Türkistan’dan getirilmiş aletlerle kurulduğu kayıtlıdır. Asya Hunları ile savaşlar ve ticaret dolayısıyla yakın ilişki kuran Çinliler, Türklerin asker teşkilatından yalnızca müzik alanında etkilenmemişler; giysilerine varıncaya kadar taklit ettikleri süvari bölükleri olmak üzere ordu düzenini de kendilerine model alıp kültürlerine dahil etmişlerdir. Türkler; güney ve batı istikametinde göç edip devletler kurdukları Hindistan, Irak, Mısır, Karadeniz’in kuzeyi ve Anadolu’da da saray ve ordu için benzer musiki takımları kurdurmuş; bu ordu müziğinin kültürel etkisi zaman içinde Endülüs’e kadar yayılmış, Türk paralı asker birlikleri bu gelenekleri Bizans ordusunda dahi devam ettirmiş ve Haçlı seferlerinden itibaren bu müzik düzeni Avrupa’da da etkisini göstermiştir

Müzik, Eski Türklerin toplum yaşantısında önemli bir yere sahiptir; öyle ki Türk toplumunun en küçük birimini oluşturan aileden (oguş) millete (bodun) kadar tüm sosyal topluluklara ilişkin özel gün ve kutlamalarda, şenlik ve bayramlarda (toy) vazgeçilmez unsurlardan biri olmuştur. Çin kaynaklarında da bahsedilen başlıca Türk müzik aletleri vurmalı (davul- kös, çan), telli (çeng) ve üflemeli (nefir, zurna) çalgılardan oluşmaktadır. Devlet-ordu-millet bütünlüğü kapsamında müzik, Türk kültüründe sosyal yaşamda olduğu kadar devlet ve orduya da nüfuz etmiş; ancak farklı anlam ve işlevler için ve bazen farklı çalgılar ile icra edilmiştir.

Hunların devlet müziğine ilişkin en somut örnekler; Han Hanedanlığı döneminde Hunlar tarafından kaçırılarak sol kanat komutanı ile evlendirilen Çinli devlet adamının kızı Wen-chi’nin yazdığı şiirlerde mevcuttur. İlk olarak Sonraki Han dönemi yıllıklarında Bir Göçebe Flütünün 18 Şarkısı adıyla derlenen bu şiirler, ardından Tang ve Kuzey Sung Hanedanlıkları yıllıklarında farklı kişiler tarafından yeniden nakledilmiştir. Tang yıllıklarında yer alan 18 şiir, her biri için oluşturulan minyatürler ile 14. yüzyılda Wen-chi’nin Moğolistan’daki Tutsaklığı ve Çin’e Dönüşü adı altında kitap haline getirilmiştir. Minyatürlerin birçoğunda komutanın çadırının hemen dışında beş renkli tuğ (sancak) ile bunların dibinde yer alan davullar görülmektedir. Diğer bir minyatürde çalınırken görülen zincirli ve halkalı def şeklinde davullar ve uzun borudan oluşan bu askerî mızıka eski Türk kültüründen itibaren savaşta ve barışta hakanın saltanatını ve hakimiyetini ilan etmek için kullanılmış ve “nevbet” olarak adlandırılmıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde 7. yüzyılda tuğ takımında bulunan Türk çalgıları “yırağ (sumay-zurna), burgay (bur-buğ-boru), küvrük (küs-kös), tümrük (tabl-davul), çeng (zil)” olarak tespit edilmiştir.

Turfan Uygurlarında devlet törenlerinde çalınan müzik hakkındaki bilgileri 10. yüzyıl sonunda Arslan Han’ı ziyaret eden Çin elçisi Wang Yen-Te’nin seyahat notlarından ediniyoruz Devletin egemenliği ve bağımsızlığının sembolü olan tuğ ve davulun ayrılmaz birlikteliği 11. yüzyılda Karahanlı döneminde Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divanü Lugat’it-Türk’te “tuğ uruldı”, “han, tuğ urdı” gibi ifadeler devlet sembolü olarak tuğ adı altında bayrak ve davul birliğini işaret etmektedir. Yine Karahanlı döneminde Yusuf Has Hacib tarafından yazılan Kutadgu Bilig’de yer alan ve Buğra Han’ın hakan oluşunu anlatan “Gök gürledi, vurdu nevbet tuğu [davulu], şimşek çaktı, hakanın tuğunu/bayrağını çekti” ifadesinde; bu tahta geçiş sahnesini semavî güçlere benzettiği nevbet davulu ile bayrak “tuğ” adı altında belirtilmiştir. Başkomutan hakanın yanında bulunan hakanlık davulu büyük kazanlı kös, Karahanlı döneminde Kutadgu Bilig’de vezirlere tuğ (sancak) ile gönderilen davul ise kövrüg olarak adlandırılmıştır. İslamiyet’ten önceki tuğ geleneğinin izini ayrıca 15. yüzyılda Abdülkadir Merâgî sürmüş ve Türk müziğini “askerî bir millet olduklarından Türklerin müziği cesaret ve şecaati (yiğitlik) teşvik edici bir mahiyettedir” olarak tanımlamıştır.

Nevbet, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinde de hükümdarlık alameti olarak devam etmiş; İslamiyet’in kabulüyle beş vakit nevbet yalnızca hükümdar için çalınırken hükümdarın izin verdiği beyler ve emirler üç vakit nevbet çalabilmişlerdir. Anadolu Selçuklularında hükümdar ile birlikte yolculuğa veya savaşa giden ve kös, davul, zurna, nakkare ve nefir (boru) çalgılarından oluşan bu askerî mızıka takımı nevbet-i penç veya pençgane olarak adlandırılırdı. Tuğ geleneğinin Selçuklularda müzik aletleri açısından genişlediği ve 12. yüzyılda bu müzik takımına “nay-i Türki” denilen Türk borusunun da katıldığı bilinmektedir. Ordu müziği geleneği Türklerin kurdukları devletlerde de, örneğin Harezmşahlar, Memlûkler, Babürlüler ve Anadolu Beyliklerinde de yer almıştır.

Nevbet adeti Anadolu Selçuklu sultanı tarafından nevbet vurmasına izin verilen Osman Gazi’den sonra Osmanlılarda mehter adıyla yeniçeri teşkilatı altında devam etmiştir. Farsça “mihter” kelimesinden alınan ve “ulu, en büyük” anlamına gelen mehter adını Osmanlılar, Memlûklerden almışlardır.  Nevbet kelimesi de, mehterhanenin çaldığı konserlere verilen “nöbet” adında yaşamaya devam etmiştir. Ayrıca mehterin bulunduğu yerlere nevbethane, mehterhane, tablhane, nakkarehane de denmiştir. Davul/kös, tuğ ve bayrak yine birlikte bağımsızlık timsali olarak Osmanlı mehterlerinde yerini almıştır. Türk devletlerinde görülen at veya yak kuyruklu tuğa benzer şekilde Osmanlı ordusunda tepesinde bir demet at kuyruğu ile orta kısmında asılı bir dümbelek (tümrük) bulunan tuğlar aslında bu sembolizmin devamı niteliğindedir. At kuyruklu tuğ geleneği Osmanlı mehterindeki çevgan adlı müzik aletinde de devam etmiştir.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir