İsrail’in 9 Eylül 2025’te Doha’da Hamas’ın siyasi lider kadrosuna yönelik düzenlediği saldırı, Ortadoğu’daki dengeleri derinden sarsan bir gelişme olarak öne çıkmıştır. Saldırı, Hamas’ın üst düzey yöneticilerini doğrudan hedef alması bakımından, çatışmanın yalnızca Gazze sahasıyla sınırlı kalmadığını ve bölgesel bir kriz niteliği taşıdığını göstermektedir.
Eski ABD’nin İsrail Büyükelçisi Dan Shapiro’ya göre, Hamas’ın dış liderleri zaten İsrail için öncelikli hedeflerdi ve tek koruyucu faktör rehineler üzerinden yürütülen müzakerelerdi. Bu sürecin sonuçsuz kalmasıyla İsrail, liderleri doğrudan hedef alarak Gazze’de askeri baskıyı artırma yoluna gitmiş, hatta bu adımın olası bir yeniden işgalin işaret fişeği olabileceğini göstermiştir.
Orta Doğu uzmanı Ahmed F. Alkhatib, saldırının temel mesajının “Hamas hiçbir yerde güvende değil” olduğunu belirtmektedir. Ona göre, dış liderliğin hedef alınması, Hamas’ın yapısal çözülüş sürecini hızlandırabilecek bir kırılma noktasıdır. Ayrıca, bu saldırı kalıcı bir müzakere zemininin artık mümkün olmadığına dair güçlü bir işaret olarak görülmelidir.
Eski ABD İç Güvenlik Bakanlığı yetkilisi Thomas S. Warrick ise Doha’daki siyasi kanadın hedef alınmasının savaşın sonunu getirmeyeceğini vurgulamaktadır. Ona göre belirleyici unsur, Gazze’deki askeri kanadın tasfiye edilmesidir. Barış veya yeniden imar perspektifi ancak Hamas’ın askeri kapasitesi kırıldığında mümkün olabilecektir.
ABD’nin eski Dışişleri yetkilisi Jennifer Gavito’ya göre saldırı, Katar’ın arabuluculuk rolünü ciddi şekilde zedelemiştir. Ayrıca Suudi Arabistan’ın saldırıyı kınaması, Riyad ile Doha arasında gelişmekte olan normalleşme sürecini olumsuz etkilemiştir. Gavito’ya göre İsrail, kısa vadede taktiksel bir başarı elde etmiş olsa da, uluslararası hukuk ve diplomasi açısından güvenilirliğini zedeleyerek uzun vadede daha büyük çatışmalara kapı aralamıştır.
Genel değerlendirme yapıldığında saldırının üç boyutu öne çıkmaktadır. Askeri açıdan, Hamas’ın dış kadrosunu hedef alarak örgütün siyasi kanadına stratejik darbe vurulmak istenmiştir, ancak Gazze’deki askeri varlık ortadan kaldırılmamıştır. Diplomatik açıdan, Katar’ın arabulucu rolü zarar görmüş, Suudi Arabistan’ın tepkisiyle bölgesel diplomatik dengeler sarsılmıştır. Stratejik açıdan ise İsrail, kısa vadede caydırıcılık mesajı vermiş olsa da, uzun vadede diplomatik izolasyon riskini artırmıştır.
Sonuç olarak bu saldırı, sadece askeri bir hamle değil, aynı zamanda Ortadoğu’daki diplomatik dengelerin kırılma noktasıdır. Uzmanlar arasında ortak kanaat, İsrail’in kısa vadede kazanımlar elde etse de uzun vadede diplomatik meşruiyetini ve bölgesel istikrarı riske atacağı yönündedir.

