Şuşalı Bir Şaire: Ağabeyim Ağa (Ağabacı) ve Hâr-ı Bülbül

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
7 Dk. Okuma
7 Dk. Okuma

Ağabeyim Ağa Karabağ hükümdarı İbrahim Halil Han ile Gence hükümdarı Şahvеrdi Han’ın kızı ve Cevad Han’ın kız kardeşi olan Tuti (Tutu) Beyim’den dünyaya gelen kızıdır. Adındaki beyim (bəyim, bəgim) hitabı bey sözünün dişil hali olup “hanım” anlamına gelmektedir. “Ağa” ise Karabağ’da mülkiyet sahibi hanımlara verilen bir unvandır. Dolayısıyla Ağabeyim adı Hanımağa’nın karşılığıdır. Ağabeyim Ağa’nın hayatı tek bir siyasî merkezin çatısı altında toplanamayan Azerbaycan hanlıklarının zafiyet gösterdiği bir ortamda şekillenmiştir. 1782 yılında Karabağ Hanlığı’nın merkezi Şuşa’da dünyaya gelmiştir. 1797 yılında “Baba Han” adıyla da bilinen Feth Ali Şah Kaçar’ın zevcesi olmak üzere İran sarayına gönderilmiştir. Kimi kaynaklara göre bu evliliğin tarihi 1801 yılıdır. Feth Ali Şah’dan altı yıl önce, 1831 yılında İran’ın Dârüliman adıyla da anılan Kum şehrinde vefat etmiştir. Feth Ali Şah’ın bir ay boyunca hanımının matemini tuttuğu bilinmektedir.

Ağabeyim Ağa’nın İran sarayına gönderilmesine bir dizi siyasî gelişme sebep olmuştur. Buna göre babası İbrahim Halil Han’ın hâkimiyet yıllarında Gence hükümdarı Cevad Han, Şeki hükümdarı Muhammed Hasan Han ve Şirvan hükümdarı Mustafa Han’ın Karabağ Hanlığı ile düşmanlık zemini içerisindeki ilişkilerin olduğu bir sırada Ağa Muhammed Şah Kaçar’ın Şuşa’ya ikinci kez hücumundan yararlanmak üzere fırsat kolladıkları bir siyasî ortam oluşmuştur. Bu dönem aynı zamanda Kaçar velîahdlarının Azerbaycan’ın umûmî valisi statüsüne sahip oldukları bir süreçtir. Nitekim Ağa Muhammed Han Kaçar zamanında velîahd Feth Ali Şah’dır. Ağa Muhammed Han Kaçar’ın Karabağ topraklarında bulunmasını fırsat bilerek İran tahtını ele geçirmiş olan Feth Ali Şah gönderdiği elçi vasıtasıyla Karabağ hükümdarı İbrahim Halil Han’dan Ağa Muhammed Şah’ın cesedini ve İbrahim Halil Han’ın da kendisine tâbi olmasını talep etmiştir. Siyaseten zor durumda kalan İbrahim Halil Han Ağa Muhammed Şah Şuşa’da katledildikten sonra cenazesini Tahran’a göndermiştir. Feth Ali Şah, isteğini yerine getiren İbrahim Halil Han’a takdirini bildirerek haremine baş hanım olarak İbrahim Halil Han’ın kızı Ağabeyim Ağa’yı da istemiştir. İbrahim Halil Han meseleyi Han Şurası (Dîvân)’nda meşveret ettikten sonra kızının İran sarayına gönderilmesine karar vermiştir. Hatta aynı karar doğrultusunda öz oğlu Ebulfeth Ağa’yı da Feth Ali Şah’ın sarayına göndermiştir. Şah’ın Ebulfeth Ağa’yı “Han” sıfatı ile kendi meclisinin hürmetli bir üyesi yaptığı bilinmektedir. Dönemin diplomasi geleneği gereği bu gelişmeler İbrahim Halil Han’ın Feth Ali Şah’a itaatinin bir alâmeti olup Karabağ Hanlığı ile İran arasındaki siyasî istikrar Rusya İmparatorluğu’nun Güney Kafkasya’yı işgaline kadar devam etmiştir. İbrahim Halil Han hâricî siyaseti doğrultusunda hem kızını hem de oğlunu teminat olarak Şah sarayına bir nevi rehin vermiştir.

Ağabeyim Ağa hakkında bilgi veren çeşitli kaynaklar bulunmaktadır. Bunlar arasında en bilinenler P. Kovalevski’nin “Zapiski o Gruzii” (Gürcistan Hakkında Kayıtlar) adlı eserinin “Karabağ” başlıklı bölümü, M. Müctehidzâde’nin “Riyâzü’l-âşıkîn”, Han Karadaği’nin tezkiresi, İran kaynaklarından Ali Ekber Meşir Selimi’nin “Zenan-i Sohenver” (Kadın Yazıcıları), “Tezkiretü’l-Hevatin” (Kadınlar Hakkında Tezkire), “Name-i Haftagi” (Haftalık Gazete)’dir. Tahran’da yayımlanan “Name-i Haftagi” gazetesinin ilk sayısında yer alan “Ağabacı” başlıklı yazıda Ağabeyim Ağa tanıtılırken Tahran’a hareket ettiğinden bahisle Karabağ’ın en tanınmış neferlerinden oluşan 200 atlı ile birlikte yola çıktığı bilgisi verilmiştir. Ayrıca Şah ile aralarında karı-koca münasebeti kurulmadığı, hayırsever ve necib bir kişi olarak tanındığı, Şah’ın üzerinde nüfuz sahibi olduğu ifade edilmiştir. Aynı yazıda güzelliği tasvir edilen Ağabeyim Ağa’nın güzel şiirler yazdığı, edebî meclis ve mahfillerde hazır bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Şiirlerinin pek çoğu günümüze kadar ulaşmamış olan Ağabeyim Ağa, Azerbaycan ve İran edebiyatının zekâsı, yeteneği ve güzelliği ile tanınmış simaları arasında yer almıştır. Çoğunlukla “Ağabacı” lakabı ile anılan Ağabeyim Ağa’nın “Tuti” tahallüsünü kullandığı bilinmektedir. Feth Ali Şah’ın Şahbânûsu (harembaşı) şiirlerini hem anadilinde hem de Fars dilinde yazmıştır. Ömrünün sonuna kadar vatan hasreti çektiği İran’da yaşamak zorunda kalan Ağabeyim Ağa için Feth Ali Şah Kum şehrini ve şehrin gelirini Ağabeyim Ağa ile Onun hizmetkârlarına tahsis etmiştir. Ağabeyim Ağa’nın edebî yaratıcılığının tezâhürü anayurdundan koparılması olgusuyla ilişkilidir. Şiirlerinin bazıları bir dörtlükten veya iki dizeden ibarettir. Ağabeyim Ağa’nın bilinen eserlerinden biri Karabağ kızının kızıl kafeste yazdığı şiiri olarak kabul gören aşağıdaki dörtlüktür:

“Əzizim Qarabağ,

Şəki, Şirvan, Qarabağ,

Tehran cənnətə dönsə,

Yaddan çıxmaz Qarabağ.”

Yukarıdaki meşhur dörtlükte geçen Şeki, Şirvan, Karabağ adlarının aynı dizede geçmesi oldukça manidardır. Vatanı Karabağ’dan siyaset adına iradesi dışında çıkarak Şah sarayına gönderilmesinin edebî anlatımını temsil etmektedir.

Tarihî gerçeklik ile edebî yaratıcılığın iç içe geçtiği önemli bir eseri de içeriğinde Karabağ’ın sembollerinden biri olan hâr-ı bülbül çiçeğini barındıran Vatan Bağı Al-Elvandır adlı şiiridir. Şiirin ortaya çıkmasına vesile olan rivayete göre Feth Ali Şah büyük sevgi beslediği ve Karabağ’a hasret kalan hanımı Ağabeyim Ağa için meyve ağaçlarına, çiçeklerine, kazına, ördeğine varıncaya kadar her detayı Karabağ’dan getirttiği bir bağ yaptırır. Bir yıl sonra bağı ziyarete gelen Ağabeyim Ağa bağda hâr-ı bülbülü göremeyince hayal kırıklığına uğrar. Şah Ağabeyim Ağa’nın perişan halinin sebebini sorduğunda han kızı hâr-ı bülbülü sorar. Bu soru karşısında sarsılan Şah hâr-ı bülbülü cennetin köşesinde, meleğin huzurunda görürsün diyerek bağdan ayrılır. Karabağ’dan başka bir toprakta bitmeyen hâr-ı bülbülün Ağabeyim Ağa’nın şiirine konu olması bu çiçeğin eksikliğinden ileri gelir. Söz konusu şiir aşağıdaki gibidir:

“Vətən bağı al-əlvandır,

Yox içində xarı bülbül.

Nədən hər yerin əlvandır,

Köksün altı, sarı bülbül?!

Səhərin gülşən çağında,

Nə gəzirsən bağı, bülbül?!

Oxudun, ağlım apardın,

Oldun mənə yağı, bülbül!

Bülbül, sən nala çəkərsən,

Gözyaşın gilə tökərsən,

On bir ay cəfa çəkərsən,

Bir ayı da zarı, bülbül!

Bülbül, geyibsən al yaşıl,

Qolların boynumdan aşır.

Ağlamaq mənə yaraşır,

Qoy ağlayım, barı, bülbül!

Bülbül səni kim uçurtdu,

Kim daldan dala qaçırtdı,

Kim sənə badə içirtdi,

Kimlər oldu saqi, bülbül?!”

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir