Turgut Reis ile ilgili olarak kaynaklarda karşımıza ilk çıkan husus, isminin kaynaklarda farklı şekillerde anılmasıdır; Turgut Reis, Turgudça Paşa, Dragut Reis gibi isimler bunlardan bazılarıdır. Güney Avrupalılar Turgut Reis’i Dragut Reis ismi ile anmaktadırlar. Adı geçen isim daha çok bir lâkap özelliği taşımaktadır. Turgut Reis’in Akdeniz’in Hıristiyan yakasına yaptığı müthiş seferleri ile saldığı korku ve dehşet sebebiyle ejderha anlamındaki “dragon” ve “Turgut” kelimeleri birleşerek “Dragut” kelimesinin doğmasına yol açmıştır. Bu nedenle Batılı kaynaklarda Turgut Reis hâlâ Dragut Reis olarak anılmaktadır.
Gelibolulu Mustafa Âli ve Kâtip Çelebi gibi Osmanlı dönemi kaynaklarına göre, 1485 yılında doğan Turgut Reis, Menteşe Sancağı’nın Saravulos Bölgesi’nden gelmektedir. Bu bölge bugün Bodrum’un adını Amiral Turgut Reis’ten almış olan “Turgutreis” beldesinde yer almaktadır. Bu nedenle bölge halkı Turgut Reis’e her zaman sahip çıkmıştır.
Turgut Reis’in yaşadığı dönemde Bodrum Kalesi ve kıyı şeridi St. John şövalyelerinin hâkimiyeti altındaydı. Bu kalenin bulunduğu liman gerek ticaret yapmaya elverişliliği; gerekse de Akdeniz’e geçiş güzergâhında olması bakımından son derece önemli idi. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’u fethetmesiyle St. John şövalyelerinin Bodrum’dan Malta’ya sürülmelerine kadar yerli halk kıyıdan uzak yerlerde yaşamaktaydı. Denizden uzak yaşamak her zaman denizciliğe bir merak uyandırmakta ve bu merak yerini zaman zaman hayranlığa bırakmaktaydı. Turgut Reis de bu hayranlığı en derin şekilde hissetmiş ve genç yaşta denizlere açılma fırsatını yakalayabilmişti. Nitekim bu meslekte çok başarılı olmuş, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz siyasetine Barbaros Hayreddin Paşa’nın en büyük askerlerinden biri olarak hizmet etmiştir.
Rodos’un fethinden sonra Osmanlı Donanması rotasını Kuzey Afrika’ya dolayısıyla Akdeniz’e çevirmiştir. Bu sırada Akdeniz’de dönemin diğer iki kuvvetli donanması İspanya ile Fransa karşı karşıya gelmektedir. Osmanlı donanmasının hüküm sürdüğü Akdeniz’de Turgut Reis başkahramanlardan biri olmuştur. Barbaros Hayreddin Paşa’nın hatıralarında Turgut Reis’in kahramanlıklarına geniş bir şekilde yer verilmiştir.
Barbaros Hayreddin Paşa’nın hatıraları Turgut Reis ile ilgili bilgi edinebilmemiz adına önemlidir. Bu eserde Turgut Reis’in cesareti, şu şekilde anlatılmaktadır: Reislerimi kaptan-ı derya baştardama çağırdım. Hepsi ile müşavere ettim. Turgut gibi en cüretkârları, Salih gibi en zekileri bile Haçlılar defolup gidinceye kadar körfezden çıkılmaması reyinde bulundular. Bu fikri kabul etmedim. Gerçi düşman bizden üç belki dört defa üstündü…”.
Akdeniz’i bir Türk Gölü haline getiren Osmanlı donanmasının en büyük zaferi 1538 yılındaki Preveze Deniz savaşı idi. Barbaros Hayreddin Paşa Preveze Deniz Savaşı’nı ve Turgut Reis’in burada oynadığı rolü Seyyid Muradî’ye şu şekilde yazdırmıştır: “Turgut’un kumanda ettiği filoyu arkama alıp körfezden çıktım. Körfeze sindiğimi sanan Andrea Dorya, böyle bir şey beklemediği için çok şaşırdı. Muharebe vaziyeti alabilmek için o gün cenk etmeyi kabul etmedi. Kuzeybatıya doğru açıldı. Muharebe vaziyeti aldı. Ertesi sabah tekrar karşı karşıya geldik. Cihan Hakk’ın donanmasının orta kanadında, ortada ve başta yer almıştım. Arkada ihtiyat filosunun başında da Turgut Reis bulunuyordu. 28 Eylül 1538 tarihinde muharebe başlarken güney rüzgârı çok sert esiyor, kadırgalarımıza muhalif geliyordu. Kur’an-ı Kerim’den ayetler yazılı varakları derya yüzüne serptirip Cenab-ı Hakk’ın bu aciz kulundan bugüne kadar esirgemediği lütuf, merhamet ve inayetini niyaz ettim. Duam kabul buyruldu. Rüzgâr önce hafifledi, sonra cihet değiştirdi. Doria perişan oldu. …İhtiyattaki Turgut’a kâfir gemilerinin ardına düşüp çevirmesi emrini verdim. Fakat akşam karanlığında iki ateş arasında kalına düşman donanmasının yarısı fener söndürerek kaçmayı başardı. Diğer yarısı da Akdeniz’de denizin dibini boyladı ve zihinlerinde paylaştıkları cihan hakanının topraklarını alamayacaklarını anladılar”. Akdeniz’de fetihler devam edecekti. Ertesi yıl Adriya Denizi’nde Nova Kalesi’ni de alan Turgut Reis artık büyük bir ünün sahibi olmuştur.
Turgut Reis 1553 yılında İtalya’daki Terranova Şehrini yağmalamış ve buradaki Sardinya Krallığı’nı zor duruma düşürmüştür. Bu olayın önemi İspanya ve Fransa’nın bu krallık yüzünden daha sonra karşı karşıya gelecek olmasıdır. 1550 yılında Cezayir’in en önemli stratejik noktalarından biri olan Küçük Mehdiye Şehrini fethetmesi ile Turgut Reis’in namı bütün Akdeniz’e yayılmıştır. Turgut Reis’in 1553 yılında Pantelleria ve Licata’yı alarak ganimet elde etmesi ve Sardinya üzerine yürümesi İspanya Kralı V. Karlos’u endişeye düşürmüştür.
Osmanlı donanmasıyla mücadele etmek zorunda kalan İspanya ve İtalya karşılarında Osmanlı’nın dostluğunu kazanmış olan Fransa’yı bulmuşlardır. 1550’lerden sonra Fransa ile Osmanlı özellikle denizlerde yeniden işbirliği içerisinde olmaya başlamışlardır. 1547 yılında tahta çıkan II. Henry Osmanlı Devleti ile aralarındaki bu ittifakı sürdürmek istemiştir. Turgut Reis bu ittifakın sürdürülmesinde büyük bir katkıya sahip olmuştur. Turgut Reis gemilerini bir iken beş ve nihayet yirmi beşe çıkarmış ve kendisine Osmanlı Devleti tarafından levend kaptanlığı verilmiştir. O sıralarda Sadrazam Rüstem Paşa’nın kardeşi Sinan Bey Gelibolu Beyi ve kaptan-ı deya idi. Turgut Reis Sinan Bey’e fütûhatlarda yardım etmiş ve Fransa ile ilişkilerin daha da gelişmesine katkıda bulunmuştur. O devirde Fransa ile İspanya’nın arası açıktı. Fransa Kralı I. Fransuva Kanuni’den İspanyollar’a karşı yardım istemiştir. Kanuni bu görevi Turgut Reis’e vermiştir. 1553 yılında Turgut Reis 7 gün 7 gece Septa Kalesi için mücadele ederek kaleyi almayı başarmış ve Fransa Kralı’na teslim etmiştir. Bu olaydan zaferle dönmesi Kanuni’nin de çok hoşuna gitmiş, özellikle oradaki Müslümanları da kurtardığı için padişah kendisine Cezayir Beylerbeyliği’ni vermiştir. Fakat Rüstem Paşa’nın kendisine karşı izlediği kötü siyasetten hoşlanmadığı için Trablusgarb Beylerbeyliği’ni rica etmiş ve bu ricası da kabul edilmiştir. 11 yıl boyunca Trablusgarb Beylerbeyliği yapan Turgut Reis, ülkeyi tam bir cennete çevirmiştir. Ülke haklı tarafından çok sevilmiştir. Cesareti ve düşmana sağladığı üstünlük ile ün salmıştır.
1558 yılında Trablusgarb’ı fethetmek maksadı ile yola çıkan düşman donanması Kuzey Afrika sahillerindeki Gerbe Adası önünde iken Turgut Reis’in çağırması üzerine İstanbul’dan gelen Piyale Paşa tarafından durdurulmak istenmiştir. Piyale Paşa, Gerbe Adası’na hemen hareket etmiş fakat deniz çok sığ olduğundan kıyıya yanaşamamıştır. Turgut Reis ise bölgeyi iyi bildiği için karadan gelmiş ve Gerbe Adası’nı fethetme muvaffakiyetine ulaşmıştır.
Gerbe Adası ile ilgili bilgiler Britannica Ansiklopedi’sinin İngilizce basımında şu şekilde geçmektedir: “Orta Çağ’dan sonra Gerbe’nin temellükü için, Sicilya Normanları, İspanyollar ve Türkler muharebeler yapmışlar ve Türkler galip gelmişlerdir. 1560 yılında burayı almak üzere gelen İspanyol donanması Piyale Paşa ve Turgut Reis’in donanmaları tarafından imha edilmiştir”. İlk günlerinde sekiz parça gemi ile Cerbe Adası’ndaki Katra Limanı’nda beklerken İspanyol, Çiğala, Venedik ve Ceneviz kaptanları yiyecekleri bitince Turgut Reis’in gemilerindeki erzakları almak için boğazı beklemeye başladılar. Ancak Allah istemezse boğazı beklemek bir işe yaramaz. Nitekim Turgut Reis onların boğazı beklediklerini görünce arka tarafta bulunan bir kanaldan kaçmıştır. Hâlbuki Çiğala kaptanı Turgut Reis’i kıstırdığı haberini Cenova’ya müjdelemişti bile. Ancak durum tam tersi olur ve müjdeyi duyup gelen Cenovalılar Turgut Reis tarafından kıstırılırlar. Bunun üzerine Turgut Reis’in bir büyücü olduğuna inanırlar onu yenmek umudunu yitirirler.
Şanlı Osmanlı donanmasının büyük Preveze zaferini, Orta-Akdeniz hâkimiyetini perçinleyen Trablusgarb’ın zabtı izlemiştir. İspanya kralının Amerika kaynaklı ekonomik üstünlüğe dayalı askeri gücüne rağmen 31 Temmuz 1560’da Cerbe’nin zaptı Osmanlıların Batı Akdeniz’deki ilerlemesinin engellenemeyeceğini ispatlamıştır.
1564 yılında Malta kuşatması yapılacakken Trablusgarb Beylerbeyliği’nde bulunan Turgut Reis kadar Malta’yı coğrafî ve stratejik açıdan daha iyi bilen biri yoktu. Piyale Paşa, St. Elme kalesini kuşatarak Malta’ya geçmeyi planlamış fakat Turgut Reis bunu onaylamamıştı. Çünkü bu kalenin önceden kuşatılması donanmaya büyük zarar verecekti. Zira burası da son derece korunaklı bir kale idi. Ayrıca Piyale Paşa ve Mustafa Paşa’nın kuşatmayı Turgut Reis’i beklemeden yapmış olmaları büyük bir askerî hataydı. Onların denizden yaptıkları kuşatma düşman toplarına hedef olmuş ve donanma büyük yara almıştır. Turgut Reis ise akıllıca davranarak kaleyi karadan kuşatmış, dünya askerî literatüründe “traverse de Dragut” (Dragut siperi) olarak bilinen yan siper taktiğini inşa ederken bir top serpintisinin kendisine çarpması sonucu şehit düşmüştür. Daha sonra Piyale Paşa ve Mustafa Paşa arasında anlaşmazlık yaşamışlarsa da kaleyi fethetmişlerdir. Ancak Malta’yı alamayarak geri çekilmişlerdir.
Turgut Reis’in Malta’da şehit düştüğü yere bir abide yapılmıştır, günümüzde hâlen bu mevkiiye “Dragut point” denilmektedir.
Türklerin Afrika içleri ile ilgilenmeleri ve buralar ile ticaret yapmaları da Turgut Reis sayesinde olmuştur. Burada bulunan Bornu Sultanlığı ile ticarî ilişkiler kurmuştur. Bunu da Trablus’un Fizan Sancağı sayesinde yapmıştır. Çünkü bu sancak Orta Afrika’ya en yakın yer idi. Turgut Reis burası ile ticaret yaparak ilişkileri güçlendirmiştir. Bornu Sultanlığı Turgut Reis’e heyetler göndererek silahları ondan almışlardır. Turgut Reis’in bu faaliyetleri Oruç Reis, Barbaros Hayreddin Paşa gibi Türk denizcilerinin de katkılarıyla Kuzey Afrika’ya kadar Akdeniz sahillerinin birer birer Türk toprağı haline gelmesinde büyük rol oynamıştır. Portekizliler artık Akdeniz’den ümitlerini kesmişlerdir. Oruç ve Hızır Reisler (Barbaros Hayreddin Paşa) Cezayir’in, Kılıç Ali Paşa Tunus’un, Turgut Reis ise Trablusgarp’ın fatihleri olmuşlardır.