“Iyd-ı fıtr” yani “Ramazan Bayramı” Osmanlı Devleti’nde hem devlet erkanı hem halk içerisinde çoşkuyla kutlanmaktaydı.
Saray içerisinde bayram törenlerinin ne şekilde yürütüleceği, kanunnameler ile belirlenmekteydi. Bu kanunnamelerin ilki, Fatih Sultan Mehmed han tarafından yapıldı.
Saray yani Devlet erkanında bayram törenlerinin kutlamaları “Teşrifat Kalemi”nin göreveleri arasındaydı. Bayram kutlamaları, Arife günü kurulan Arife Divanı ile öğlen namazının kılınmasına müteakip başlardı. İkindi namazına müteakiben Mehteran nevbetini vurmaya başlar, padişah bayramlık tahtına otururdu. Dua merasiminin ardından padişah saray görevlilerinin armağanlarını verirdi. Ayrıca ikindi namazı sonrasında sarayda top atışı başlardı ve bu top atışı bayramın son gününe kadar devam etmekteydi.
Bayram günü ise Osmanlı Padişahı, öncelikle Hırka-ı Saadet dairesini ziyaret edip oradan devlet erkanıyla bayram namazı kılardı. Sonrasında namaz kılınan camii önünde padişahın tahtı kurulurdu ve burada padişah devlet erkanının kendisine sunduğu bayram tebriklerini kabul ederdi.
Halk Arasında Bayram Kutlaması
Osmanlı Devleti’nde saray erkanında olduğu gibi halk arasında da Ramazan Bayramı çoşkuyla ve birliktelik içinde kutlanırdı.
Öncelikle evlerde bayram için temizlikler yapılır, gelecek misafirler için yemekler hazırlanırdı. İnsanlar bayramda temiz olmak için hamama gider veya yeni kıyafetler alırdı. Bayramda özellikle çocukların sevindirilmesi önemliydi. Çocuklara hediye vermek üzere ipek mendiller hazırlanır ve bu mendillere bir miktar harçlık veya hediye konulurdu. Yine çocuklara bayramda giymeleri için “bayramlık” adı verilen kıyafetler alınırdı. Çocuklar, bayramlıklarını giymek için bayramı beklemediği zamanlarda arife günü giyip sokaklarda dolaşırdı ve bu çocuklara halk arasında “Arife Çiçeği” denilirdi.
Sokaklarda ise bayramda olacak şenlikler için hazırlıklar yapılırdı özellikle Fatih, Üsküdar ve Beyoğlu’nda büyük şenlikler olduğu bilinmektedir. Hatta Padişah İstanbul’da ise “Bayram Alayı” olur ve halkın padişahla birlikte bayramlaşması sağlanırdı.
Bayramlarda hastalar, büyükler ziyaret edilir, vadesini doldurup dünyadan göç edenler unutulmaz, insanlar vefat eden yakınları için kabristanları ziyarete giderdi. Ayrıca mahalle bekçilerinin de ellerinde davullarla mani söyleyerek kapı kapı dolaşarak bahşiş topladıkları bilinmekteydi. Yine söyledikleri manilerden birisinin şu olduğu bilinmektedir:
“Buna bayram ayı derler
Bal ile şekerden yerler.
Eskiden adet olmuş
Bekçiye bahşiş verirler.”
Sonuç olarak günümüzde Ramazan Bayramı öncesinde yapılan hazırlıkların ve bayram günü yaptıklarımızın geçmişten gelen bir kültür birikimi sonucu olduğunu görmekteyiz.
Türk- İslam Dünyasının Ramazan Bayramı Kutlu Olsun.