
Ukrayna Savaşı, 2022’den bu yana uluslararası ilişkilerin odağında yer alan ve küresel güç dengelerini derinden etkileyen bir kriz olarak varlığını sürdürmektedir. Özellikle ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı askerî ve ekonomik destek, savaşın seyrini belirleyen temel unsurlardan biri olmuştur. Ancak, Donald Trump’ın 2024 başkanlık seçimleri öncesinde bu krize dair açıklamaları ve Rusya ile olası barış görüşmelerine yönelik girişimleri, savaşın yakın gelecekte sona erebileceğine dair spekülasyonları artırmıştır.
ABD’nin Ukrayna’ya 100 milyar doları aşan askerî yardımı, Rus işgalinin sınırlı kalmasında kritik bir rol oynamıştır. Ancak Trump’ın seçim kampanyası sırasında vurguladığı “savaşı 24 saatte bitirme” iddiası, ABD’nin desteğini çekerek Rusya ile doğrudan pazarlık masasına oturma stratejisine işaret etmektedir. Trump’ın bu yaklaşımı, Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıkması ve Avrupalı müttefiklerden savunma harcamalarını artırmalarını talep etmesiyle desteklenmektedir.
Trump yönetimi, Ukrayna’yı Rusya’nın işgal ettiği toprakları (Donbas, Kırım ve doğudaki dört vilayet) tanımaya zorlayarak geçici bir ateşkes sağlamayı hedeflemektedir. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin anayasal engellere rağmen bu tavizi kabul etmek zorunda kalması, ABD desteği olmadan Ukrayna’nın direniş kapasitesinin sınırlı olduğunu göstermektedir.
Rusya’nın Ukrayna’daki askerî varlığını sürdürebilmesi, ekonomik dayanıklılığına bağlıdır. Batı yaptırımlarına rağmen Rus ekonomisi, enerji ihracatı ve savunma sanayii odaklı büyüme ile 2023’te %2,2’lik bir GSYİH artışı kaydetmiştir. Ancak, enflasyonun %12’yi aşması, işgücü açığı ve asker kayıpları, uzun vadeli sürdürülebilirliği sorgulatmaktadır.
Putin yönetimi, Batı’nın yaptırımlarını kaldırmayı ve donmuş varlıkların iadesini temel hedef olarak belirlemiştir. Trump’ın bu konuda Rusya’ya ekonomik rahatlama sağlama vaadi, barış görüşmelerinin temel motivasyonlarından birini oluşturmaktadır.
NATO üyeleri, Ukrayna’ya yönelik desteğin devamı konusunda bölünmüş durumdadır. Baltık ülkeleri ve Polonya gibi Rusya’ya sınır devletler, Ukrayna’nın NATO üyeliğinde ısrar ederken; Trump, Avrupalı müttefikleri savunma harcamalarını GSMH’nin %5’ine çıkmaya zorlamaktadır. Bu durum, NATO’nun geleceği ve kolektif savunma mekanizması (5. Madde) hakkında belirsizlik yaratmaktadır.
Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya sağladığı yardımlar ise dağınık ve yetersiz kalmaktadır. Örneğin, Almanya ve Fransa’nın askerî destek taahhütleri, ABD’nin kesintiye uğraması durumunda boşluğu dolduramayacak düzeydedir.
Trump ve Putin arasında gerçekleşmesi beklenen görüşmelerde, Rusya’nın sahadaki kazanımlarının tanınması ve yaptırımların kaldırılması ana maddeler olarak öne çıkmaktadır. Ancak, böyle bir anlaşma Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ihlal ederken, Rusya’nın Kafkaslar ve Doğu Avrupa’daki etkisini artırabilir.
Savaşın sona ermesi halinde Rus ordusunun yeniden yapılanma sürecine gireceği ve askerî kapasitesini diğer bölgelere (örneğin Moldova, Gürcistan veya Karadeniz havzası) kaydırabileceği öngörülmektedir. Bu durum, NATO dışındaki ülkeler için yeni güvenlik riskleri doğurabilir.
Ukrayna Savaşı’nın 2024’te sona erme ihtimali, Trump’ın diplomasi ve ekonomik baskı araçlarını birleştiren stratejisine bağlıdır. Ancak, Rusya’nın askerî varlığını kalıcı hale getirme arzusu ve Avrupa’nın tutarsız politikaları, kırılgan bir ateşkes olasılığını güçlendirmektedir. Barış sürecinin başarısı, yalnızca Ukrayna’nın toprak kayıplarıyla değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesiyle de ölçülecektir.
Bu bağlamda, Türkiye ve Kafkas ülkeleri gibi bölgesel aktörlerin diplomatik manevra kabiliyeti, Rusya’nın yeniden yapılanan askerî kapasitesine karşı kilit önem taşımaktadır. Ukrayna krizi, Soğuk Savaş sonrası düzenin sınanması olarak tarihteki yerini alırken, uluslararası sistemin çok kutupluluğa evrilme sürecini de hızlandırmaktadır.