Padişahın Halkla Buluşmasına Dair Bir Gelenek: Cuma Selâmlığı

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

Osmanlı Devleti’nde padişahların halk ile arasında diyaloğun oluşması amacıyla Cuma ve bayram namazları, mesire alanları olmak üzere çeşitli yerlere yapılan geziler ve muhtelif törenler düzenlenmiştir. Bu amaçla yapılan uygulamalardan birisi de “Selâmlık resm-i âlisi”, “selâmlık resmî” ve “Cuma alayı” olarak da adlandırılan “Cuma Selâmlığı”dır. Cuma Selamlığı, padişahın halkla buluştuğu, devlet otoritesinin ve dini liderliğin birlikte sergilendiği sembolik bir uygulama olmuştur. Cuma namazlarını kılmak üzere saraydan çıkıp camiye giden padişahın geçiş süreci, halkın gözünde hem bir dinî vecibenin ifası hem de hükümdarın meşruiyetinin yeniden ilanı niteliğini taşımıştır. Ayrıca bu uygulama halkın padişaha ulaşabilmesini sağlaması bakımından oldukça önemli olmuştur. Cuma selâmlığı 1453 yılından 1924 yılına kadar padişahların İstanbul’da bulundukları süre boyunca cuma günleri uygulanan bir tören olmuştur. Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren resmî bir tören niteliği kazanan Cuma selâmlığı, XVII. yüzyıla kadar büyük bir ihtişamla gerçekleştirilmiş; ancak I. Mustafa, IV. Murat ve IV. Mehmet dönemlerinde zaman zaman uygulanmamıştır. XVI-XVIII. yüzyıllarda padişahlar başta Ayasofya, Süleymaniye, Beyazıt, Sultan Ahmet ve Eyüp Sultan Camilerinde Cuma namazı kılmışlardır. XVIII. yüzyıl sonları itibariyle bu camiler dışında Tophane, Nusretiye, Dolmabahçe, Beşiktaş Sinan Paşa, Ortaköy gibi sahil boyundaki camilerde, Üsküdar da ise Mihrimah Sultan, İskele Vâlide Sultan, Ayazma ve Selimiye camilerinde Cuma namazlarını kılmışlardır. II. Abdülhamit döneminde ise Yıldız Hamidiye Camii yapılana kadar farklı camilerde Cuma namazı kılınmış, bu camii tamamlanınca bütün cuma selâmlıkları burada gerçekleştirilmiştir.

Cuma selâmlığı sırasında devlet erkânı, askerler resmî kıyafetleriyle hazır bulunmuşlardır. Emniyet ve asayişi sağlayanlar yeniçeri ağasıyla yeniçeri askerleri olmuştur. Halkın şikayetler, istekler ve dileklerinin toplanması görevi kapıcılar kethüdasında iken bu dilek ve isteklerin uygulanmasına dair sorumluluk ise sadrazamda olmuştur. Cuma selâmlığı sırasında halk, uğradığı haksızlıkları, idarenin düzensizliği, muhtelif meslek sahipleri ve askerler gibi hususlarda şikâyette bulunmuşlardır. Bu haktan sadece Müslüman halk yararlanmamış, gayrimüslimlerde şikâyette, dilekte ve istekte bulunabilmişlerdir. Halk tarafından selamlık sırasında toplanılan dilekçeler özetlenip padişaha sunulmuş, padişahın bu hususlardaki görüşleri dikkate alınmıştır. Bazı durumlarda halkın padişaha şikayetlerini ya da isteklerini iletmemesi için sadrazam ve etrafındaki görevliler tarafından engellendiği durumlar da olmuştur. Bu durum karşısında halk ellerindeki uzun çubuklara bez parçası bağlayarak padişaha istekleri ya da şikayetleri olduğunu fakat kendisine ulaşamadıklarını göstermeye çalışmışlardır. Padişahlar başlangıçta bu merasimde at üzerinde gitmişler, son dönemlerde ise arabayı tercih etmişlerdir. Padişahın cuma günü sarayın çıkıp tekrar saraya dönünceye kadar yol boyunca karşılaştığı hadiseler ve merasimler teşrifat mecmualarına ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir. Aynı şekilde bu merasimler ve hadiseler Osmanlı kroniklerinde de yer almıştır.  Padişahın saraydan çıkıp tekrar saraya döndüğü yol boyunca halk bu merasimi ilgiyle izlemiştir. Kayıtlara göre Cuma selâmlığı oldukça kalabalık gerçekleşen törenlerden olmuştur. Dolayısıyla bu tören bazen riskli durumların ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Padişaha karşı saldırılar ya da suikast girişimleri bu olumsuzluklar arasında yer almıştır.

Osmanlı Devleti’nde padişahların halkın önüne çıktığı nadir ve önemli törenler arasında yer alan Cuma selâmlığı, siyasî anlamlara sahip olmasının yanı sıra dinî vecibenin bir sembolü de olmuştur. Osmanlı toplum yapısında yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkinin görsel ve ritüel bir tezahürünü temsil etmiştir.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir