
Şafak Yıldırım yazdı
Dünya, Ukrayna’daki savaşla yatıp kalkıyor. Ama bu savaş, sadece topraklar ya da ideolojiler uğruna değil. Gözden kaçırılan ama giderek daha çok açığa çıkan bir başka gerçek var: Bu savaşın kalbinde madenler yatıyor. Ve görünen o ki, barutun dumanı nadir toprak elementlerinin kokusuyla karışıyor.
Geçtiğimiz günlerde, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı bir açıklama birçok kişinin gözünden kaçtı. Trump, “Ukrayna’ya yüz milyarlarca dolar verdik. Karşılığında 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementi istedik, kabul ettiler” dedi. Bu sözleri sarf ederkenki rahatlığı, sanki bir iş adamının başarılı bir gayrimenkul takasını anlatması gibiydi. Oysa bu sözlerin arkasında, savaşın gerçek nedeni olabilecek kadar güçlü bir ticari denklem yatıyor.
Trump, ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı yardımları artık bir yatırım gibi görüyor. Ve doğal olarak, yatırımın geri dönüşünü talep ediyor. Ama bu geri dönüş, insan hayatı üzerinden değil, madenler üzerinden hesaplanıyor. Elektrikli araçlardan füzeye, cep telefonundan yapay zekâya kadar birçok teknolojik ürünün kalbinde yer alan nadir toprak elementleri, bu savaşın görünmeyen cephesini oluşturuyor.
Münih Güvenlik Konferansı’nda yaşananlar da bu tezi güçlendiriyor. ABD Kongre heyetinin Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye imzalatmak istediği belgeye göre, Ukrayna’daki stratejik madenlerin %50’sinin ABD’ye devri istenmiş. Yani artık diplomatik belgeler, petrol değil lityum içeriyor. Zelenski bu belgeyi imzalamamış. Gerekçesi de net: “ABD bize güvenlik garantisi vermedi.” Savaşın göbeğinde, ölüm kalım mücadelesi veren bir liderden, ülkesinin geleceğini ipotek altına alması bekleniyor.
Ukrayna’nın önemi sadece Rusya’ya komşu olması ya da Karadeniz’e kıyısı olması değil artık. Ukrayna, modern dünyanın maden ambarı konumunda. 120 farklı mineralin 117’sine sahip. İçlerinde lityum, titanyum, uranyum, manganez, nadir toprak elementleri… Yani nükleer santralden drone’a kadar uzanan bir zincirin hammaddesi bu topraklarda. Üstelik bu zenginliklerin toplam değeri tam 26 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. İşte bu yüzden, bu savaş sadece cephede değil; toplantı odalarında, gizli belgelerde, mikrofon açıkken edilen laflarda da sürüyor.
Trump, savaşın birkaç gün içinde biteceğini iddia etmişti. Hâlâ süren çatışmalar ortadayken, onun bu konuda ne kadar ciddiye alınabileceği ayrı bir tartışma. Ancak net olan bir şey var: Trump ve benzeri liderler için bu savaş, insani trajediden çok, kârlı bir iş anlaşması gibi. “Silah veriyorsak, karşılığında ne alıyoruz?” sorusu, artık ABD dış politikasının temelini oluşturuyor.
Bu savaşın başlangıcında, yardımlar Ukrayna’yı ayakta tutmak içindi. Ama şimdi tabloda farklı renkler var. Amerika’nın yardımı artık bir jest değil, bir takas konusu. Hatta iddialara göre, ilk maden karşılığı yardım teklifini Trump değil, Zelenski yapmış. Umutsuzluk içinde, “Bize kredi verin, madenleri teminat olarak alın” demiş. Bu, bir liderin halkını korumak için ne kadar çaresiz kalabileceğini gösteriyor.
Avrupa cephesinden ise şüpheyle bakılıyor bu anlaşmalara. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Trump’ın yaklaşımını “bencilce” buluyor. Ukrayna’nın kaynaklarının ülkenin yeniden inşası için kullanılması gerektiğini savunuyor. Yani Avrupa, savaş sonrası Ukrayna’ya yatırım yapmayı planlarken, Amerika savaş sırasında teminatları toplamaya çalışıyor.
Gözden kaçan bir diğer kritik gelişme de şu: ABD, kısa bir süreliğine Ukrayna’ya silah sevkiyatını durdurdu. Sonra yeniden başlattı. Nedeni net değil ama kulislerde, bu hamlenin Trump’ın anlaşmalarına zemin hazırlamak için yapıldığı konuşuluyor. Ukrayna’nın savunmasız kalması, onu daha fazla taviz vermeye zorlayabilir.
Ve sahada ne oluyor? Rusya yavaş ama kararlı ilerliyor. Lojistik sıkıntılar, eksik mühimmat, kötü hava koşulları derken Ukrayna’nın direnci azalıyor. Cephenin doğusunda, Rus ordusu kuşatma taktikleriyle üstünlük sağlamaya çalışıyor. Bu gidişat değişmezse, savaş Ukrayna lehine değil, Rusya lehine şekillenebilir.
Savaşlar artık sadece tanklarla kazanılmıyor. Masalarda, belgelerde, element tablolarında da savaş sürüyor. Ukrayna’nın kaderi yalnızca cephede değil; nadir madenlerin kimde kalacağı, kim tarafından çıkarılacağı, kim için zenginlik, kim için güvenlik olacağı üzerinden belirleniyor.
Ve biz şimdi şu soruyu sormalıyız: Gerçekten barış mı istiyoruz? Yoksa savaşın kendisi, yeni bir ekonomik düzenin motoru mu oldu?