TÜRK TIBBININ ÖNCÜSÜ İBN-İ SİNA

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS 4 Dk. Okuma
4 Dk. Okuma

İbn-i Sina 980-1037 yılları arasında yaşamış, Türkistan ve İran coğrafyasının çeşitli yerlerine hizmet götürmüş, Türk tıbbının öncüsü kabul edilen âlimdir. Yaşadığı dönemin büyük alimlerinden ders alma şansına erişmiş olan İbn-i Sina felsefî ve bilimsel olarak hem Türk hem de Avrupalı bilginlerin eserlerini inceleme fırsatı bulmuştur. Kendinden önceki görüşleri aşarak ortaya koyduğu teoriler ile kendinden sonraki sanat ve bilim insanlarına yeni ufuklar açmış ve açmaya devam etmektedir.

Latince ismi Avicenna olan İbn-i Sina, Türk-İslam dünyasının sanat ve bilimde en etkili ismi olmayı başarmıştır. Ailesi daha o dünyaya gelmeden Buhara’ya taşınmış, babası Samanî Devleti’nin valilik görevini üstlenmiştir. Dolayısıyla eğitiminde babasının çok büyük bir rolü vardır. Felsefe, fıkıh, matematik, cebir, kelam ve mantık gibi dersleri daha çok küçük yaşlarından itibaren âlimlerden öğrenmeye başlamış ve bu alanlara dair en önemli eserleri 18 yaşına gelene kadar okumuştur. Farabî’nin metafizik ile ilgili düşünceleri yolunu açmış, tıp biliminde ilerlemiş ve hatta rahatsızlanan Samanî hükümdarını tedavi ederek ödül olarak Samanî kütüphanelerinde çalışma hakkını elde etmiştir. Ancak kütüphanenin yanmasından kendisi sorumlu tutulup Samanî Devleti’nde iç karışıklıklar meydana gelince Buhara’dan ayrılmak durumunda kalmış ve Harezm’ e gelmiştir. Ancak Gazneli Devleti topraklarında da sürekli yer değiştirmiştir. Harezm’den Gürgenç’e oradan da Rey şehrine gelmiş ve büyük bir tıp alimi olarak kabul edildiği Büveyhilerin hizmetine girmiştir. Fiziki hastalıkların yanında ruhsal bozuklukları da tedavi edebilmesi ile ün salmış ancak Büveyhilerde yaşanan taht değişiklikleri ve ordu mensuplarının kendisinden hoşlanmaması üzerine hapsedilmiş,  Alaü’d-Devle döneminde Isfahan’a gelerek ölümüne kadar burada kalmıştır. Mezarı ise Hamedan’dadır.

Son derece çalışkan bir insan olması ile tanınan İbn-i Sina hareketli bir hayat sürmesine rağmen iki yüz elliden fazla eser meydana getirmeyi başarmıştır. Özellikle Hamedan’daki mezarı açılarak yapılan antropolojik çalışmalar sonucu kafatası çıkarılarak incelenmiş ve Türk kökenli olduğu kanıtlanmıştır. Özellikle Alman araştırmacı Otto Alberts’in yaptığı çalışmalar bu noktada dikkate değerdir. Yusuf Has Hacib’in İbn-i Sina’nın öğrencisi olduğunu iddia etmiş ve Türk kültürünün devamlılığı noktasında önemli bir iddia ortaya koymuştur. Çağdaş olduklarını bilinen iki bilginin eserlerinde de tıp ile ilgili pek çok ortak görüş bulunmaktadır.

İbn-i Sina’nın eserlerine baktığımızda ise, eş-Şifâ en Necât, el İşârât ve’t tenbîhât’, Dânişnâme’yi Alâî ve el-Kânûn Fi’t-Tıbb ve Uyûnu’l Hikme en önemlileridir. Ancak el-Kânûn Fi’t-Tıbb adlı eseri özellikle zikretmek gerekmektedir. Bu eser, yazıldığı tarihe kadar geçen dönem içerisinde geliştirilmiş olan temel tıp bilgisini ve İbn-i Sina’nın kendi özgün katkılarını içeren dev bir yapıttır.

Yazıldığı tarihe kadar geçen dönem içerisinde geliştirilmiş olan temel tıp bilgisini ve İbn-i Sina’nın kendi özgün katkılarını içeren dev bir yapıttır. Eser, beş büyük kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap; hekimlik teorisini anlatmaktadır. İkinci kitap farmakolojiye ayrılmıştır. Üçüncü kitap; göğüs zarı iltihabı, zatürre, karın sancısı ve karın sürgünü gibi hastalıklardan ve onların tedavisinden söz etmektedir. Dördüncü kitap; operatörlük, sıtma, şişkinlik, irinli deri kabarcıkları, deri dokularının irinli iltihabı, çıban, yılancık, organların ölümü (kangren), ödem, sara, yanık, yara bere, kan yitirmesi ve kanser, kızamık, cüzzam ve veba hastalığını kapsamaktadır. Kitapta zehirler hakkında açıklamalara da yer verilmiştir. Beşinci kitap ise zehirler ve panzehirleri anlatmaktadır. Ayrıca Pontus Kralı Mihridates’e ithaf edilen meşhur mesir macunu tarifinin de İbn-i Sina tarafından ayrıntılı bir biçimde bu eserde verildiği bilinmektedir. İbn-i Sina’nın mesir macunu reçetesi, safran, sarısabır, zencefil, tarçın, karanfil, lavanta, çörekotu ve anason gibi elliye yakın maddeden oluşmaktadır.

Sonuç olarak Türk tıbbının binlerce yıl öncesine dayanan köklü ve zengin bir geçmişi vardır. Bu köklü geçmişin en önemli temsilcilerinden biri de şüphesiz İbn-i Sina’dır. Ayrıca İbn-i Sina’nın tıp ile ilgili düşüncelerini anlamak Türkistan’dan Anadolu’ya taşınan tıp kültürünün de anlaşılmasını sağlayarak kültürel devamlılığı sağlayacaktır.

Bu Yazıyı Paylaş
Bir yorum bırakın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir