Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu sebebiyle tarih boyunca birçok devletin ilgisini çeken önemli bir ada olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı fethetme kararı, 16. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle Venediklilerin adada hüküm sürmeye başlamasıyla birlikte şekillenmiştir. Doğu Akdeniz’de Hristiyan bir üs olarak faaliyet gösteren ve adada hâkimiyet kuran Venedikliler, Osmanlı Devleti’nin ticaret yollarını tehdit etmeye başlamışlardır.
Osmanlı Devleti için Kıbrıs’ın fethi yalnızca bir askerî genişleme girişimi değil, aynı zamanda bölgedeki deniz güvenliğini sağlama, Müslüman tüccarların haklarını koruma ve Doğu Akdeniz’deki siyasî dengeyi sağlama amacı taşımıştır. Sultan II. Selim döneminde, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa Kıbrıs’a yapılacak sefere karşı çıkmışsa da Lala Mustafa Paşa ve saray çevresinin etkisiyle sefer kararı alınmıştır. Kıbrıs seferi, 1570 yılında başlatılmış ve 1571 yılında başarıyla sonuçlandırılmıştır. Lala Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, 1 Temmuz 1570’te Limasol’a çıkarma yapmıştır. Kısa süre içerisinde Lefkoşa zapt edilmiştir. Ancak adanın en güçlü savunmasına sahip olan Magosa’nın fethi yaklaşık bir yıl sürmüş ve nihayet 1 Ağustos 1571 tarihinde Kıbrıs’ın fethi tamamlanmıştır. Kıbrıs’ın fethi Osmanlı Devleti açısından büyük bir zafer teşkil etmiş ancak Avrupa’da ciddi tepkilere yol açmıştır. Bu gelişmeler neticesinde Avrupalılar tarafından Haçlı donanması oluşturulmuştur. Aynı yıl gerçekleşen İnebahtı Deniz Savaşı’nda Osmanlı donanması büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Ancak bu mağlubiyet, Osmanlı’nın Kıbrıs üzerindeki egemenliğini sarsmamıştır. Fetih sonrası Kıbrıs, bir eyalet olarak Osmanlı topraklarına katılmış ve adada sistemli bir idarî yapı kurulmuştur. 1571 yılında oluşturulan Kıbrıs Beylerbeyliği, adanın Osmanlı idaresi altında yeniden düzenlenmesini sağlamıştır. Tımar sistemi uygulanmış, adaya Anadolu’dan Türk nüfus iskân edilmiştir. Böylece adada Türk-İslam kültürü hâkim hâle getirilmiştir. Aynı zamanda camiler, medreseler, hanlar, hamamlar ve köprüler gibi çeşitli mimarî eserler inşa edilmiştir. Bu gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin adada kalıcı olma niyetini açıkça ortaya koymuştur. Osmanlı idaresi altında Kıbrıs, üç asırdan fazla süreyle barış ve istikrar içinde yönetilmiştir. Ada, hem Akdeniz’deki Osmanlı donanmasının ikmal merkezi olarak hem de Anadolu ile Arap yarımadası arasındaki lojistik hattın bir parçası olarak işlev görmüştür. Ancak 1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası, Osmanlı İmparatorluğu adayı geçici olarak İngiltere’ye bırakmıştır. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiltere, 1914’te adayı tek taraflı olarak ilhak ettiğini duyurmuştur. 1923 tarihli Lozan Antlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti durumu tanımak zorunda kalmıştır.
Günümüzde Kıbrıs, 1974 yılında Yunanistan destekli darbenin ardından Türkiye’nin gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda fiilî olarak ikiye ayrılmıştır. 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kurulmuştur. Tarihî süreçte birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Kıbrıs, Osmanlı’nın fethi ile birlikte Doğu Akdeniz’de uzun süreli bir istikrar ve düzen dönemine girmiştir. Osmanlı idaresiyle adada kurulan sosyo-kültürel yapı ve Türk nüfus varlığı, günümüzdeki siyasî denklemin şekillenmesinde de belirleyici olmuştur. Kıbrıs’ın tarihî mirası ve Osmanlı döneminde kazandığı kimlik, günümüzdeki siyasî ve toplumsal yapı üzerinde kalıcı etkiler bırakmıştır.

