Türklerin dini anlayışları ve Tanrı’dan aldıkları kut Türk tarihi açısından son derece önemli olan cihan hâkimiyeti anlayışını da beraberinde getirmiştir. Eski Türk hükümranlık telâkkisi yetki ve kudreti Tanrı tarafından bağışlanan tip olarak kabul edilmiştir. Türk kağanı, Tanrı tarafından kut ve ülüg (kısmet) ile donatıldığı için iş başına gelebilmiştir. Tarihî kayıtlardan da anlaşıldığı üzere eski Türk kaptanlıklarında siyasi iktidar “kut” tabiri ile ifade edilmiştir.Türklerin tarih boyunca yaptıkları göçlerde de önde olan amaç hâkimiyet ülküsü olmuş; gerek yayılma gerekse sızma vasfında olsun Türklerin genişlemeleri dünyanın üç büyük kıtasında görülmüştür. Buna kolaylık sağlayan en önemli etkenlerden biri de Türk manevîyatının sağlamlığı olmuştur. Zorunlu olarak da olsa sonu bilinmeyen yerlere gitmek her an karşılaşabileceği tehlikeleri göğüslemeye hazır bulunmak ve aralıksız bir ölüm kalım savaşı içinde yaşamak her milletin yapabileceği ve her millet için doğal sayılacak bir durum değildir. Başarılı oldukça da hâkimiyet duyguları kamçılanmıştır. Bu durum Türklerde zamanla dünyayı huzur ve barışa kavuşturmayı amaç edinmiş bir hayat felsefesi ve nerede nasıl olursa olsun adil Türk töresini yürürlüğe koymak üzere bir cihan hâkimiyeti ülküsünü doğurmuştur.Türk tarihi için büyük önem arz eden göçlerden biri olan Hun ve Oğuz göçleri hem uzun mesafeler kat etmek suretiyle yapılmış hem de çok önemli tarihi sonuçlar doğurmuştur. Bu göçler yeni vatan kurma maksadını güden büyük çapta fütuhatı karakterize etmektedir. Türklerde devlet fikri çok erken çağlarda doğmuş ve gelişmiştir. Bu da cihan hâkimiyeti ülküsünü geliştirmiştir. Özellikle, büyük sürülerin sevk ve idaresinin verdiği alışkanlıklar ve tecrübeler, onların teşkilatlanmalarında büyük kolaylık sağlamıştır. Nitekim sürülerin bir arada tutulması ve bakımı, otlakların tayini ve korunması gibi konargöçer hayat tarzı için lüzumlu işler, Türkistan Türk’ünü iradeli olmaya, emretmeye ve hâkimiyet kurma fikrine hazırlamıştır. Öte yandan sık sık görülen otlak ve yaylak kara sahip olma mücadelesi de boylar arsındaki hak ve hukuku gözetecek, düzeni sağlayacak devamlı bir otoriteyi gerekli kılmıştır. Hunlardan beri Türkler kurdukları büyük devletlerle, Türkistan’a hâkim olmakla kalmamışlar, çeşitli istikâmetlerde yayılmışlar ve gittikleri yerlerde yeni yeni siyasî oluşumlar kurmuşlardır. Çünkü dünya hâkimiyeti düşüncesi büyük Türk kağanlarını devamlı büyülemiş ve onların siyasetlerine etki etmiştir. Başka bir ifade ile onların siyasî amaçları bütün dünyayı içine alacak şekilde geniş olmuştur. Eski Türklerde devletin kuruluşu aileden başlamaktadır. Devlet kurmaya teşebbüs eden ailenin reisi, aynı zamanda tanınmış bir boyun beyidir ve teşkilatçılık bakımından da son derece yeteneklidir. Devlet kurmak için harekete geçen boy beyinin, önce kendi soyundan olan boyları ya ikna etmesi ya da kuvvet kullanmak suretiyle otoritesine boyun eğdirmesi, yani boy anlayışını kırması gerekmiştir.Türklerin cihan hâkimiyeti anlayışlarının çeşitli gerekçeleri vardır ki bunlar arasında fatih bir topluluğun bir memleketi olması ile, Türk töresini yayan bir politika izlemesi gerektiğini düşüncesi en önde gelenleridir. Yine yüzyıllarca kendilerinin hâkim bir millet olarak yaratıldığına inanmışlardır. Tüm cihangirlik anlayışlarına rağmen kendi yurtlarını da dünyanın merkezi olarak görmüşlerdir. Cihan hâkimiyeti ülküsünü gerçekleştirmeye çalışırken de “yurt” adını verdikleri vatanlarına sıkı sıkıya bağlı kalmışlardır.
TÜRK CİHAN HÂKİMİYETİ ÜLKÜSÜ
Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış