20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 1.BÖLÜM (Sabahattin İsmail)

Sosyal Medyada Paylaş!

20 TEMMUZ BARIŞ HAREKATI ANILARIM – 1.BÖLÜM

Sabahattin İsmail 

Bugün kurtuluşumuzun, özgürlüğe, güvenliğe, huzura kavuşmamızın, yeniden doğuşumuzun 49. Yıldönümü. 

En büyük, en anlamlı bayramımız... 

O günleri ve 1974 öncesini yaşamayanlar değerini bilmez. 

O nedenle, o günleri yaşayanların görevi, yaşadıklarını yıldönümlerinde ve her vesileyle  gençlere anlatmak, 5.Kol`un kara propagandasına karşı, onları milli tarih bilinci ile donatmak.. 

Bugün, 3 günlük bir yazı serisi ile bunu yapacak ve o günleri yaşamayanlar, yaşadıklarımı aktaracağım

 

ÖĞRENCİ MÜCAHİTLER

 

20 Temmuz Barış Harekatı'na ve bu kapsamda Yenişehir, Kızılbaş, Küçük Kaymaklı Taaruzuna 20 yaşında  gönüllü sivil mücahit olarak  katılmıştım.

Mücahit ordusunda 1969'da, 15 yaşımda Lise birinci sınıfta gönüllü öğrenci mücahit olarak yer almıştım.

Silah takımında havan nişancısı olarak görev aldığım bölük, Ledra Palas karşısında, Ledra Palas sınır kapısından İngiliz Yüksek Komiserliği'ne kadar olan bölgeyi savunan 33. Tabur 20. Bölüktü.

 İlk komutanımız rahmetli İbrahim Davulcu, sonraki rahmetli Doğan Akpınar, sonraki Şener Sözer idi. Rahmetli Halil Sermaye ve Derviş Delikurt da bizim Bölükte görevli takım komutanları idi. Benim bulunduğum silah takımının komutanı ise Kamil Özkaloğlu idi. 

Lise Mezuniyetimden sonra 1972'de ailece Avustralya'ya göç etmiştik. Orada 2 yıl fabrikalarda çalıştıktan sonra 1974 mayıs ayında adaya geri dönmüştüm.

Niyetim, üniversite giriş sınavlarına girip Türkiye’de üniversiteye gitmekti. Öğrenci Mücahitlk yaptığım için Anavatanın sağladığı burslardan yararlanma hakkım vardı. Öğrenci mücahitlere üniversite bursu verilmekteydi. 

750 öğrenci sınavlara girdi, sonuçları beklerken ENOSİS amaçlı Yunan Cuntası ve EOKA B faşist darbesi geldi. 

15 Temmuz 1974 Yunan darbesinden sonra seferberlik ilan edilmişti.

Seferberlik birimi, Avustralya'dan döndüğümden habersiz olduğu için bana sefer görev emri göndermemişti

 

NİHAYET GELDİLER

 

19 Temmuz gecesi hiç uyumamıştık. Göçmenköy'deki evimizin kapı önünde oturarak radyolardaki haberlerden müdahale hazırlıklarını dinliyorduk. Ordu Güneye kayıyordu. Donanma Mersin Limanı’nda toplanıyordu. Başbakan Ecevit Londra'da son temasları yapıyordu. 

Acaba  bu kez gerçekten gelecekler ve bizi kurtaracaklar mıydı ?  

Bakmayın şimdi Rum ağzıyla “işgal” edebiyatı yapan beyni yıkanmış bazı yeni yetmelere ve casuslara; Herkes müdahalenin bu kez olması için dua ediyor, Tanrıya yalvarıyordu. 

Geçmişte kaç kez müdahale kararı alınmasına karşın, son anda vaz geçilmesi nedeniyle müdahale olacağına inanmıyorduk. 1963, 1964, 1967'de her müdahale girişimi ABD tarafından tehditle önlenmişti. ABD 6. Filosu Türk donanmasının önüne geçmekteydi. O nedenle Rumlar " Bekledim de gelmedin" şarkısını çalarak bizlerle alay etmekte ve direnme gücümüzü kırmak için, psikolojik savaş yapmaktaydı. 

 20 Temmuz sabahı saat 05.00 gibi derinden gelen top seslerini duyduk. Savaş gemilerimiz kıyı yumuşatma bombardımanı başlatmıştı. Beşparmak Dağları’ndaki ve sahildeki Rum mevzileri denizden dövülürken savaş uçaklarımız da Beşparmaklar'daki Rum mevzilerini bombalamaya başlamıştı. Top mermilerinin ve savaş uçaklarımızdan atılan bombalarının derinden gelen gürültüsünü duyunca müdahalenin başladığını anlaşmıştık. 

Herkes göz yaşları içinde birbirine sarılarak "kurtulduk, geldiler, nihayet geldiler"  diye çığlıklar atıyordu...

Kadınlar, çocuklar uyanmış pencerelerden sarkarak patlama seslerini dinliyordu..

Dev uçaklar Kırnı ve Göçmenköy ovalarına Paraşütçüleri atıyordu. Onlarca helikopterin dağları aşarak Kırnı bölgesine komando birliklerini getirdiğini görüyorduk. 

Gökyüzünden yağan çiçekler gibi, binlerce paraşüt ve onlara asılı paraşütçüler kurşun yağmuru altında ovalara doğru süzülerek iniyordu. 

İlk anda şaşıran Rumlar sonra toparlanmış ve özellikle Kızılbaş’taki Domuzcular Burnu mevzilerinden, inen paraşütçülere yoğun atışlara başlamıştı. 

Tüm Göçmenköy yaşlıları, kadınları, gençleri, çocukları kurşun yağmuru aktında ovalara koşup yanık yüzlü askerlerimize sarıldık, paraşütlerini toplamada onlara yardım ettik, su götürdük, cephane sandıklarını sivil halkın kamyonetlerine yükledik, askerlerimize rehberlik yaptık.

 Bazı birlikler, atlama bölgesinin güvenliği için Dikmen tepelerine doğru yürüyüşe geçip mevzilenirken, bazı birlikler de, Lefkoşa-Boğaz yolunun emniyeti için ilerleyerek yol boyunca mevzilendiler. 

Rumların Dikmen ve Kızılbaş bölgesinden attığı havan mermilerinden ovalar yanmaya başlamıştı. Neyse ki atlayışlar da bitmişti. 

 

YILDIRIM BÖLÜĞÜ

 

Paraşütçülerin atlayışı bittikten ve askerler görev yerlerine gittikten sonra kalmakta olduğum ablamın Göçmenköy'deki evine döndüm. Yıldırım bölüğünde 10 yıllık mücahit çavuşu olan rahmetli eniştem Ümit Tilki'nin, ayağıma 2 numara büyük gelen eski botlarını giydim. Koşarak, en yakın bölük olan 400 metre ilerideki YILDIRIM BÖLÜĞÜ'ne (1969'da ilk acemi er eğitimlerini aldığımız yer) sivil kıyafetle intikal ettim. Kot pantolon ve mavi tişört giyiyordum. Silah ve üniforma istedim. 

Kaydımı yaptılar ancak üniforma ve silah yoktu.

Bölüğün ortasından geçen kurumuş dere yatağı içinde oturup silah gelmesini bekledik. Çatışmalar artık iyice yoğunlaşıp yayılmıştı...Havan mermileri yakınlarımıza düşmeye başlamıştı. 

Öğleye doğru, içinde piyade tüfekleri olan bir landrover geldi, silahsız olan gönüllülere silah, 90 mermi, 2 el bombası ve içinde ilaçlı sargı bezleri olan " harp paketleri" dağıtıldı.

Düşman, büyük tahkimatları olan ve daha sonra, Türk Alayı tarafından ele geçirilen Kermiya'daki Gramer okulundan ve Yunan Alayı mevzilerinden bulunduğumuz bölge ile Ortaköy ve Gönyeli'deki Türk Alayı savunma mevzilerine yoğun uçaksavar ve havan atışları yapıyordu. 

Akşam hava kararınca atışlar daha da yoğunlaştı. Her dakika onlarca mermi düşüyordu. Gönyeli'den minare boyu ateşler yükseliyordu. Ovalar yanıyordu. Gökyüzünü kara dumanlar kaplamıştı. Ancak ne ilginçtir ki o Temmuz sıcağında başlayan hafif bir yağmur ovalardaki yangını söndürdü. 

 

YUNAN TAARUZU

 

Gece yarısına doğru ağır bombardıman ardından Yunan Alayı, Ortaköy ve Gönyeli'deki Türk alayına karşı 8 tank desteğinde saldırıya geçti. 

Amaçları Türk Alayını imha edip Gönyeli'yi ve Göçmenköy paraşüt atlama bölgesini işgal etmek, Lefkoşa Boğaz yolunu kesmek ve Dikmen'den gelen Rum 34. Komando taburu ile birleşerek dar boğazı ele geçirmekti.

 Yunan taaruzu gelişirken bazı mevzilerinden geri çekilen Türk alayına atış desteği sağlamak için Ortaköy-Gönyeli yolu boyunca mevzilendik. Uçaklar gece olduğu için yardıma gelemiyordu. 

 O zaman karkas inşaat halinde olan Dr. Burhan Nalbantoğlu hastahanesi üstüne bir geri tepmesiz top getirildi. Bu topun isabetli atışları ile Rum tankları vuruldu. Vurulan tankların yandığını görüyorduk.  Bir an önce sabah olması ve Türk uçaklarının gelmesi için dua ediyorduk.

Barış Harekatı anılarımın 2. Bölümünü yarın yayınlayacağım