Hindistan’da Bir Türk Kaplanı: Babür Şah’ın Edebi Kişiliği ve En Büyük Eseri “Bâbürnâme”

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
5 Dk. Okuma
5 Dk. Okuma

1526-1858 yılları arasında Hindistan’da hüküm süren Babürlüler Devleti’nin kurucusu olan Babür Şah, siyasî kimliği kadar edebi kişiliği ve sanatkâr yönü ile anılan ve bilinen bir şahsiyet olmuştur. Öyle ki iyi bir hattat olan Bâbür “hatt-ı Bâbürî” adıyla yeni bir hat dahi icat etmiştir. Aslında bir alfabe sistemi olan “hatt-ı Bâbürî” Arap harfleri dışında, noktasız harflerden meydana gelmekte olup, Babür Şah’ın Türkçeye uygun bir yazı sistemi arayışının bir sonucuydu. “Hatt-ı Bâbürî” 1504 yılında ülkesinden ayrılıp yeni bir devlet kurmak amacıyla Kâbil’e gittiğinde meydana getirilmişti.

Babür Şah’ın beş eseri günümüze ulaşmayı başarmış olsa da kaybolan birçok eseri de olduğu tahmin edilmektedir. Babür Şah’ın ilk şiir denemelerine daha on altı yaşında başlamış olduğu düşünülmektedir. 1500 yılında Semerkant’ı ikinci defa aldığında orada Nevâî ile görüşen Babür Şah, ondan kendisine gelen bir mektubun arkasına bir beytini yazarak kendisine takdim etmiştir. Babür Şah’ın bir kısım şiirlerinde, özellikle rubâîlerinde, Nevâî tesiri kendini hissettirmiştir. Babür Şah’ın şiirlerinin çok şahsî bir yönü de devlet kurucu ve taht sahibi olarak bulunduğu Afganistan ve Hindistan’da içinde taşıdığı gurbet duygusu ve ayrı düştüğü Fergana’ya olan özlemi dile getirmiş olmasıdır. Babür Şah şiirlerinde yer yer halk dilinden bir kısım unsurlar almış, atasözleri ve deyimleri de kullanmıştır. Babür Şah’ın kaleme aldığı eserlerinde en çok gazel ve dörtlük (rubâî-tuyuğ) tarzını tercih etmiştir. Bir şiirini ise hece vezniyle bir türkü olarak yazmıştır. Babür Şah, şiirlerini Türkçe yazmasının yanı sıra Farsça şiirler de kaleme almış ancak bunlar Türkçe şiirleri yanında sayıca hep geride kalmıştır. Babür Şah’ın en bilinen ve değerli eseri şüphesiz bir otobiyografi olan “Bâbürnâme” olmuştur. Eserin direkt olarak kendisine verilen bir adı yoktur ancak Babür Şah, bir defasında eserinde kendi eseri için “tarih” tarifini kullanmıştır. Divanındaki bir rubâîsinde de hatıratını bu sefer “Vekāyi” adıyla zikretmiştir. Bu yüzden eser “Babürname” adlandırmasının yanı sıra bu adlandırmalara ek olarak “Vekāyi”, “Vâkıanâme”, “Vâkıât-ı Bâbürî”, “Vekāyi‘nâme-i Pâdişâhî” ve “Bâbüriyye” isimlendirilmeleri ile de anılmıştır. Ayrıca Farsça tercümelerde ise daha çok “Tüzük-i Bâbürî” ismi kullanılmıştır. Büyük bir fikir adamı da olan Babür Şah, Bâbürnâme’siyle kendi ailesinde bir hatıra geleneğinin de mimarı olmuştur. Ondan sonra kızı Gülbeden Begüm’ün, “Hümâyunnâme”si, Nûreddin Cihangir’in, “Tüzük-i Cihângîrî’”si, yeğeni Muhammed Haydar Mirza Duglat’ın, hâtıralara dayanan kısımları ile “Târîḫ-i Reşîdî”si bu geleneğin devamı olarak kabul edilmiştir. Babür Şah’ın kendisinden sonra da süren bu geleneğin yapı taşı olan Bâbürnâme, daha 16. asır içinde Farsça ’ya tercüme edilmeye başlanmıştır. Bu tercümelerin en eskisi, Tahran’da Kütübhâne-i Saltanatî’deki Bâbür külliyatı içinde bulunmaktadır. Üzerinde bulunan istinsah tarihine göre eser 1524-25 yılında yani Babür Şah daha hayatta iken tercüme edilmiştir. Bu tercümeyi Pâyende Hasan Gaznevî ve Muhammed Kulı Mugulhisârî’nin, Bihrûz Han’ın isteğiyle 1586 yılında başladıkları tercüme izlemektedir. Bunu Ekber’in emriyle saray tarihçisi Abdülkādir el-Bedâûnî’nin istifadesi için Bayram Han’ın oğlu Abdürrahim Han’ın 1590 yılında meydana getirdiği tercüme takip etmektedir.

Eser, Babür Şah’ın on iki yaşında Fergana tahtına çıkış tarihi olan 9 Haziran 1494 ile başlamış, ölümünden bir yıl öncesine kadar yani 7 Eylül 1529 tarihine kadar olan süreç içindeki hayatını ihtiva etmiştir. Eserin içinde bazı eksik tarihler tespit edilmiştir. Buna karşılık eksik yıllara ait olaylar, Babür Şah’ın yeğeni ve Bâbürnâme’yi tam şekliyle görmüş olan Mirza Muhammed Duglat’ın Târîḫ-i Reşîdî’sindeki hatıraların yardımıyla büyük ölçüde tamamlanabilmiştir. Eser içinde ayrılmış bulunan her yıl kendi içinde ele alınmış, Babür Şah’ın siyasî iktidarını koruma ve yeni siyasî birlikler kurma yolunda yaptığı mücadeleler eserin ana planını oluşturmuştur. Bu çerçevede Bâbürnâme üç bölüme ayrılmıştır. İlk bölüm, 1494-1503 yılları arasında, Babür Şah’ın kendi memleketi Fergana’da geçen hadiseleri aktarmıştır. Fergana ülkesinin tanıtılmasından sonra babası Ömer Şeyh Mirza ile Babür Şah’ın iki amcası Sultan Ahmed Mirza ve Sultan Mahmud Mirza’nın hâl tercümeleri ve yaptıkları işlerle Baysungur Mirza’nın mücadeleleri yer almıştır. Babür Şah’ın, Semerkant üzerine giriştiği seferleri ve bütün ülkeyi istila eden Özbek Sultanı Şeybânî Han’a karşı mağlubiyetle neticelenen mücadelelerine de yer verilmiştir. Eserin ikinci bölümü 1504-1520 yıllarına ait olayları kapsamıştır. Özbek Türkleriyle olan mücadelesini kaybederek, ülkesini terketmek mecburiyetinde kalan Babür Şah’ın Fergana’dan ayrılıp yeni bir siyasi birlik kurmak üzere gittiği Kâbil devresini ve orada Şeybânî Han’a karşı sürdürdüğü mücadelenin yanı sıra, Afganistan’ı hakimiyeti altına alması ve ardından Hindistan’a başlattığı akınları anlatılmıştır. Üçüncü bölüm ise, 1525 yılında başlayarak 1529 yılı Eylül ayına kadar ard arda kazanılan zaferlerle Babür Şah’ın, Hindistan’da kurmuş olduğu Türk devletinin Hindistan devresini aktarılmıştır. Her bölümde siyasî olayların yanı sıra, olayların geçtiği çevrenin incelemesi ve aktarılması gibi bazı şahsiyetlerin anlatımları da eser içinde kendisine yer bulmuştur.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir