İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRKLERDE ORDU (SÜ)

Turk DEGS
Yazan: Turk DEGS
5 Dk. Okuma
5 Dk. Okuma

Eski Türkçe “ordu” kelimesi “orta” anlamına sahip olup o dönemde “Türk kağanının karargâhının kurduğu yer”I tanımlamada kullanılmıştır. Sonrasında bugünkü şekliyle kullanılması muhtemelen Türk ordusunun kağanın bulunduğu yerde toplanıp savaşa gitmesi ile ilgili olmalıdır.  Eski Türkçe ordu ise “sü” kelimesi ile tanımlanmıştır. Aile ve ordu (sü) eski Türk topluluklarını ayakta tutan iki önemli kurumdur. Türk toplumunda ordu-millet anlayışı görülmüştür. Türklerde ilk düzenli ordu Asya Hun kağanı Mo-tun (Mete) zamanında oluşturmuştur ki Mo-tun’un tahta geçtiği M.Ö. 209 yılı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sembolik kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir. Türk ordusu hakkında ilk güvenilir bilgileri veren Çin yıllığı Shih-chi’ye göre Mo-tun’un bulduğu, Türk siyasî kuruluşların tam bir disiplin içinde yürümesini sağlayan onlu sistem önce askerî, ardından sivil alanda uygulanmıştır. Bu sisteme göre on bin kişiden oluşan birliklere tümendenmiştir. Tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmıştır. Onlu sitem sayesinde oluşturulan hiyerarşiyle Türk ordusu disiplinli, düzenli olmuştur.  Böylece Türk ordusunda en küçük biriminden en büyüğüne kadar her bir grup kumanda zinciri içinde birbirine bağlı olarak eğitiliyor, böylece farklı sayılarda erlerle orduya katılan kitlelerdeki kabilecilik anlayışı kırılıp ülkenin insan gücü tek bir kuvvet halinde birleşiyor, âdeta bir millî birlik meydana getiriyordu. Onlu sistem günümüzde birçok devlet tarafından da uygulanmaktadır.

Türk savaş sistemi hareket ve sürat üzerine kurulmuştu. Savaşta bunları sağlayan yegâne unsur at idi ve Türk ordusunun temeli süvarilerden oluşmaktaydı. Bunun yanı sıra sayıları az da olsa yaya birlikler de vardı. ‘’Yelme’’ adı verilen birlikler savaş zamanında düşman ordusunun durumunu öğrenen keşif birlikleriydi. Türkler savaşta kendilerine avantaj sağlayacak yerleri düşmandan önce gelip tutarlardı. En önemli savaş usulleri sahte ricat ve pusuydu. Bu taktiğe göre savaşın başında düşman üzerine saldıran öncü kuvvetler yeniliyor gibi yaparak geri çekilmeye başlar ve düşmanı pusu atılan yere çekmeye çalışırdı. Pusuya düşürülen düşman çember içine alınarak yok edilirdi. Bu taktiğe Turan taktiği, hilal taktiği, kurt kapanı ve çember taktiğigibi isimler verilmiştir.

Türk ordusu merkez, sağ ve sololmak üzere üç sistemli bir yapıya sahipti. Merkez asıl orduydu ve orduya kağan komuta ederdi. Sağ ve sol kollar merkezin haberi olmadan bir hareket yapmazdı. Başlarında “şad’’ adı verilen komutanlar yer almaktaydı. Komuta heyetinde ayrıca kağan ailesinin fertleri ile akraba boy beyleri bulunurdu. Merkez ve sağ‐sol birlikler cok yoğun olarak süvari, pusu birlikleri ise genellikle yaylı ve uzun mızraklı piyadelerden oluşturulmuştur. Köktürklerde hakanların özel muhafız birliği bulunurdu. Bu birliğin askerlerine “böri” (kurt) denirdi.

            İkili devlet teşkilatında ortak hareket edilecek seferlerde, bütün ordu hükümdarın başkomutanlığında birleşmekteydi. Ordu düzeni de ikili sisteme göre şekillenmekteydi, yani herkes mensup olduğu yöne ve yere göre ordunun sağ ve sol kanatlarında yerlerini almaktaydı. Çin yıllıklarına göre yüksek rütbeli “24 komutan” (başbuğ) da askerî birliklere komuta etmekteydi. Her komutan, büyük bir ihtimalle, tanınmış birer boyun başkanıydı.  Komutanların emrinde ise, büyük birer askerî birlik (bir tümen) bulunuyordu. Türk ordusunda kullanılan bazı askeri unvanlar: “şad, buyruk çor, köl çor (büyük komutan), tutuk (askerî vali), sü-başı (ordu komutanı), alpagu (subay), sengün/şengün (komutan, general), çabış/çavuş” olarak kaydedilmiştir.

Türkler savaşlarda ok, yay, mızrak, süngü, kılıç, kalkan ve kargı kullanmışlardır. Özellikle okçuluktaki ustalıkları ve at üstünde dört nala giderken hem ileri, hem geriye dönüp ok atmaları Türklere mahsus bir hüner idi. (Uluslararası literatüre “Part atışı” olarak girmiştir). Türklerde oklar bele veya atın eğerine takılan “okluk (sadak)” larda taşınırdı. Okun ucuna temren adı verilir. Boynuz, ağaç ve sinirden oluşan Türk yayı, bunların balık tutkalı ile yapıştırılmasından oluşurdu. Çift kavisli yaylar ve Mo-tun’un icat ettiği ıslık çalan oklar o dönemin etkili silahlarındandır. Üzerinde delik ve bir kanal bulunan bu oklar işaret ve komut verme için kullanılırdı. Osmanlılarda da kullanılan bu oklar sadece komutanlar (çavuşlar) kullandığı için çavuş oku adını almıştır.

Savaş kıyafetleri geçmiş yüzyıllardaki devletlerde olduğu gibi Türklerde de değişmez giysilerdendi: tulga (tuğulga-miğfer), börk (kalpak), ışuk (aşuk) başa giyilen savunma amaçlı teçhizatlardır. Vücudun biçimine göre şekillendirilen, omuzdan asılı göğüslük, bele bağlı etek, kolluklar, bacaklıklar, azalara göre şeritlerle bağlanıp sağlamlaştırılırdı. Ufak deri parçalarının veya madeni lamelerin elbisenin üzerine yan yana ve üst üste balık pulu gibi sıkı şekilde dikilmesinden zırhlar meydana geliyordu. Yaylı birliklerde ise, direkt olarak yüz yüze savaşa katılmayacakları için pullu kolluk, pullu göğüslük gibi kıyafetler yerine atışı bozmayacak hafif kıyafetler tercih edilmiştir.

Silahları ve sürati nedeniyle çağdaşlarından çok üstün olan Türk Ordusu,  Türk kültürünün yabancılar tarafından ilk taklit edilen kurumu olmuş, İranlılar, Yunanlılar, Romalılar,  Cinliler başta olmak üzere Doğu Avrupa, Balkanlar ve Asya’daki bir çok millet tarafından yapılan reform hareketleriyle askeri güçler Türk ordusuna benzetilmeye çalışılmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir