Tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren devlet ve teşkilat fikrine sahip olan Türkler, bu anlayışları doğrultusunda birçok kıtada ve oldukça geniş coğrafyada hâkimiyet tesis etmişlerdir. Bu durum sonuncunda o bölgedeki halk üzerinde kurdukları egemenlik yeni siyasî teşekküller oluşturmalarına zemin hazırlamıştır. Bir otorite olarak var olan Türklerin bu denli güçlü siyasî teşekküller ortaya koymalarında devlet teşkilatı, yönetim anlayışı, kağanın vasıfları, görev ve sorumlulukları gibi hususlar etkili olmuştur. Ayrıca bozkır yaşamı Türk siyasî anlayışının ve devlet teşkilatının şekillenmesinde de önem arz etmiştir. Aile toplumun temel taşı görüldüğü gibi devlet mekanizmasının da ana ögesi olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla otorite ve koruyucu unsur olarak ailede babanın sorumluluğu devlet yönetimi noktasında kağan ile ilişkilendirilmiştir.
Türk devlet anlayışında Tanrı tarafından verilen kut kağanın meşruiyet kaynağını oluşturmuştur. Böylece Türk kağanının bütün yeryüzünün ve insanlığın hükümdarı olduğuna inanılmıştır. İlahî anlamda bir güce de sahip olan, devletin varlık sebebi olarak görülen kağan vatan için bir mihenk taşı olarak kabul edilmiştir. Kağanın olmaması devletin yok olacağı anlamını taşımıştır. Bu anlayışın ifadesi Orhon Yazıtlarına şu şekilde nakşedilmiştir: “Bilge-Tonyukuk, ben özüm Çin’de doğdum. Türk milleti (o zamanlar) Çin’e bağlı idi. Türk milleti bir Hana sahip olmayınca Çin’den ayrıldı ve (başka bir) Han buldu. (Ondan sonra) Han’ını bırakıp yeniden Çin’e bağlandı. Bunun üzerine Tanrı şöyle demiş: – (Ben sana bir) han verdim. (sen ise) Han’ını koyup (Çin’e) bağlandın. (Türk milleti Çin’e) bağlandı diye, Tanrı (onları) öldürmüş. Türk milleti (böylece) öldü, dağıldı ve yok oldu.” Orhon Yazıtlarındaki bir diğer ifade de şöyledir: “Ben devleti olan (illi) bir millet idim; şimdi devletim nerede ve kim için kazanayım? Ben kağanı olan bir millet idim; şimdi kağanım hani.”
Sahip olduğu ilahî kudreti ile karizmatik bir lider olan Türk kağanının bazı üstün vasıfları taşıması beklenmiştir. Bu vasıflardan ilki alp ve bilge olması olmuştur. Erdemli, faziletli olması da istenen kağanın tecrübeli, cesaretli, kuvvetli ve kahraman olması önem arz etmiştir. Zira bu vasıf onun törenin, halkın, devletin refahını ve korunmasını sağlayan en önemli unsuru oluşturmuştur. Nitekim milletin ve devletin korunması için kağandan beklenen bir diğer vasıflar onun sabırlı, ihtiyatlı ve uyanık olmasıdır. Halkını adaletli yönetebilmesi için dürüst olması ve doğruluktan ayrılmaması beklenmiştir. Ayrıca Türk kağanının tıpkı bir babanın evladına olan merhameti gibi kendi milletine de aynı merhamet ile yaklaşması, güler yüzlü olması ve zalim olmaması arzu edilmiştir. Bu durum kağanın millet ile bütünleşmesini, olumsuz bir durum karşısında halkın başka çareler aramamasını, devleti ve kağanına karşı güven duymasını sağlamıştır. Bu güvenin oluşmasındaki bir diğer dayanak noktası kağanın sözünde durması, verdiği sözden dönmemesi olmuştur. Türk kağanından beklenen diğer vasıflar ise şu şekildedir: Asil soydan gelmeli, suçları affetmeli, İnatçı olmamalı, yumuşak/tatlı dilli olmalı, temiz ve takva sahibi olmalı, yalancı olmamalı ve yalandan hoşlanmamalı, siyasette mahir olmalı, mağrur ve kibirli olmamalı, tok gözlü ve eli açık olmalı, anlayışlı ve misafirperver olmalı, harama el uzatmamalı, nefsine hâkim olmalı, fesattan uzak durmalı, Tanrı’ya kulluk etmeli, dünya malına değer vermemeli. Tüm bu vasıfların yanı sıra milletini idare ederken gelebilecek tüm kötülüklere, saldırılara, tüm olumsuzluklara karşı kılıcını elden bırakmaması fakat kan dökmemesi, düşmanlık ve kin beslememesi beklenmiştir. Bu vasıflara sahip olamayan Türk kağanları yönetimden uzaklaştırılmışlar ve sıradan bir insan gibi unutulup gitmişlerdir.